Hınıs’lı aşiret reisi
Nakşibendi Şeyh Sait, 13 Şubat 1925 günü ayaklandı. Ayaklanma, 62 gün
içinde 15 Nisan’da bastırıldı; yargılamalar ise 74 günde 28 Haziran’da
tamamlandı. Doğu İstiklal Mahkemesi, Şeyh Sait başta olmak üzere 48
kişiyi idama mahkum etti. Cezalar, birgün sonra 29 Haziran’da infaz edildi.
Cumhuriyet, henüz 1,5 yaşındayken ve olanaksızlıklar içindeyken, dış kaynaklı
kalkışmayı yalnızca 137 günde; bastırdı, yargıladı ve cezalandırdı. Bu başarı,
ilkeli ve kararlı bir yönetimin neler yapabileceğini gösteren tarihi bir
örnektir. Yazıyı, 91 yıl önce meydana gelen bu olaydan ders çıkarılması
dileğiyle yayınlıyoruz.
Hakkâri’de
yaşayan Nasturi papazlardan Nastoris
tarafından kurulan Nastur tarikatına
bağlı Hıristiyanlar, 7 Ağustos 1924’de ayaklandı. Ayaklanma, İngiltere’nin
Musul sorununun ele alınması için Milletler Cemiyeti ’ne başvurmasından bir gün
önce başlamıştı. İngiliz subaylar Nastur halkını örgütleniş, İngiliz uçakları
ayaklanmacıları desteklemişti. Şeyh Sait
ayaklanması, İngiliz işgal güçlerinin Kuzey Irak’ta sıkıyönetim ilan ettiği,
subay izinlerinin kaldırıldığı, birliklerini Musul’a taşıdığı günlerde ortaya
çıktı. O günlerde Büyük Britanya Sömürgeler Bakanı, Musul’a gelerek
denetlemelerde bulunmuş, güçlü bir İngiliz donanması Basra’ya hareket etmişti.
Toprak Ağası Şeyh Sait
Bir Jandarma birliği,
altı asker kaçağını yakalamak için, 13 Şubat 1925’te Bingöl’ün Eğil Bucağı’na
bağlı bir köy olan Piran’a geldi. Birlik komutanları Teğmen Mustafa ve
Teğmen Hasan Hüsnü, her zaman yaptıkları işin Piran’da, Cumhuriyet
tarihinin önemli olaylarından birini başlatacağını kuşkusuz bilmiyorlardı.
Piran, Şeyh Sait’in
kardeşi Şeyh Abdurrahman’ın köyüydü ve ayaklanma hazırlığı içindeki Şeyh
Sait, üç yüz atlısıyla birlikte o gün oradaydı. 1 Şeyh Sait,
kaçakları vermek istememiş, teğmenler görevlerini yapmak zorunda olduklarını
bildirince, subay ve askerler üzerine ateş açılarak, iki teğmen esir edilmişti. 2 “Birkaç
ay sonra başlatılması”düşünülen ayaklanma, bir rastlantı sonucu 13 Şubat’ta
başlatılmıştı. 3
Şeyh Sait,
bölgedeki Nakşibendi Tarikatı’nabağlı Sünni müridlerin önderi, okuma
yazma bilmez “ilginç görünüşlü” bir toprak ağasıydı. 4 Koyun
sürülerini, aşiretine bağlı köylerin arazilerinde otlatır, köylülere ücretsiz çobanlık
yaptırırdı. Dinsel konumunu kullanarak, onların sırtından büyük bir servet
kazanmıştı.
“Ankara’nın
Türkleşmiş yeni hükümeti” 5
onu rahatsız ediyor, Osmanlı döneminden alıştığı ayrıcalık haklarını yitirerek “derebeyliğinin” zarar göreceğine
inanıyordu. Bu “tehlikeyi” önlemek
için, dini etkisini kullanarak, Kürt aşiretlerini “Kemalist hükümetin
kafirce siyasetine karşı” ayaklanmaya çağırdı; “Allah’ın emriyle cihat
ilan etti”. 6
Ayaklanma, Şeyh Sait’in “kız alıp vermelerle
genişlettiği etki alanıyla” sınırlı kaldı ancak o bölgeler içinde hızla
yayıldı. Aşiretlerin büyük bölümü, özellikle Varto ve Dersim’in (Tunceli) Alevi
aşiretleri ayaklamaya katılmadılar, hatta karşı koydular. Savaşçılığıyla ünlü,
Vartolu Hormek Aşireti’nin reisi Alevi Veli Ağa, kendilerini
ayaklanmaya çağıran Cıbranlı Kürt Miralay Halil Bey’e şöyle söylemişti: “Halil
Bey, erkekçe konuşalım. Biz Kürt değiliz. Nemrut’la akrabalığımız yoktur. Siz
Hamidiye alayları oldunuz, yıllarca birbirimizi kırdık. Bu kez sultan olmak
isterseniz, biz size kul olmayız. Biz beylik istemiyoruz. Bırakın kardeş gibi
yaşayalım”. 7
Nakşi
Ayaklanma
Şeyh Sait’in
adamları, “ellerinde yeşil sancak, göğüslerinin üzerinde Kur’an-ı Kerim;
bankaları, evleri, dükkanları basıp soyarak” 8 ilerlediler.
Kürdistan’ın geçici başkenti yapmayı düşündükleri Bingöl ve Elazığ’ı ele
geçirdiler; Lice’yi, Ergani’yi ve birçok köyü işgal ettiler. 9
Çatışmalar
Diyarbakır’da “gerçek bir savaş” durumunu aldı. 10 24 saat süren
sokak çarpışmalarında, “silahlı Kürtler, cami şerefelerinden Türklerin
üzerine ateş açtı”. 11
Nakşi hocalar, Şeyh Sait’in yanında savaşanlara, “Cennet’te
ödüller vaadediyordu”. Kent ve köylerde, bildiriler dağıtılıyor, bu
bildirilerde “hilafetsiz Müslümanlık olmaz; saltanat ve hilafet geri getirilmeli;
okullarda dinsizlik öğreten, kadınları yarı çıplak gezdiren Kemalist hükümetin
başı ezilmelidir”deniyordu. 12
“Bağımsız
Kürdistan”
Şırnak Aşireti Reisi
AbdurrahmanAğa, Bağdat’taki İngiltere Başkomiserliğine gönderdiği mektupta;
“Kürt milletinin hukukunu elde edip hükümetini kurmasına kadar, savaş
mühimmatı konusundaki eksikliklerimizi, yapacağınız gizli yardımlarla
giderebiliriz” 13 diyordu.
Ayaklanma sanıklarından Kemal Feyzi, yakalandıktan
sonra mahkemede “Ben bağımsız bir Kürdistan kurulması için çok çalıştım. Bu
çaba için yıllarca aşiretler içinde yaşadım... Şimdi, birçok kimse gibi,
önceden var saydığım ve uğruna mücadele ettiğim şeyin bir hayal olduğunu
anlamış bulunuyorum. Ortada millet denilecek bir Kürt topluluğu yokmuş” dedi. 14
Şeyh Sait ve İngilizler
Şeyh Sait’in
başlattığı ayaklanma, tüm Kürt ayaklanmalarında olduğu gibi dışarıyla
bağlantılıydı. İngilizler, zengin petrol yatakları nedeniyle Musul ve
Kerkük’ten çıkmak istemiyor; Kürtleri, kurulmakta olan yeni Türk devleti
üzerinde baskı oluşturacak bir araç olarak kullanıyordu. Mustafa Kemal,
1919’da Sivas Kongresi’nde yaptığı konuşmada, “İngilizlerin amacının,
parayla ülkemizde propaganda yapmak ve Kürtlere Kürdistan kurma sözü vererek,
bize karşı suikast düzenlemek olduğu anlaşılmış ve gerekli önlemler alınmıştır”demişti. 15
Zafer’den sonra 14
Ocak 1923’te Eskişehir’de yaptığı konuşmada, Musul-Kerkük sorununa değinirken,
bu soruna bağlı olarak Kürt devleti konusunu da ele almış ve şunları
söylemişti: “Musul-Kerkük kadar önemli olan ikinci konu, Kürtlük sorunudur.
İngilizler orada (Kuzey Irak’ta y.n.) bir Kürt devleti kurmak istiyorlar. Bunu
yaparlarsa, bu düşünce bizim sınırlarımız içindeki Kürtlere de yayılır. Bunu
engellemek için sınırı güneyden geçirmek gerekir”. 16
Mutki Aşireti Reisi Muşlu Hacı Musa, “Kürt
Azadi (İstiklal) Cemiyeti” adlı gizli örgütün ilk başkanıydı. Bu örgüt
1923’te, Erzurum’da kurulmuş, ilk kongresini 1924 yılında yapmıştı. Şeyh
Sait, “1925 Mayısı'na dek ayaklanma düzenlenmesine, gerekli dış yardımın
İngiltere ve Fransa'dan alınmasına” karar verilen bu kongrede, örgüte üye
olmuştu. 17
İngiliz
Politikası
İngiltere’nin İstanbul
Büyükelçilik görevlisi Kidston, 28 Kasım 1919’da Londra’ya gönderdiği
yazanakta (raporda), “Kürtlere ne kadar güvenmesek de, onları kullanmamız
çıkarlarımız gereğidir” diyordu. 18 İngiltere Başbakanı Lloyd
George ise, 19 Mayıs 1920’de San Remo’da yapılan Konferans’ta “Kürtlerin
arkalarında büyük bir devlet olmadıkça varlıklarını sürdüremezler” diyor,
bölgeye yönelik İngiliz politikası için şunları söylüyordu: “Türk yönetimine
alışmış olan Kürtlerin tümüne yeni bir koruyucu kabul ettirilmesi güç
olacaktır... İngiliz çıkarlarını, dağlık kesimlerinde Kürtlerin yaşadığı Musul
ve içinde bulunduğu Güney Kürdistan ilgilendirmektedir. Musul bölgesinin, öteki
bölümlerinden ayrılarak yeni bağımsız bir Kürdistan Devleti’ne bağlanabileceği
düşünülmektedir... Ancak bu konuyu anlaşma yoluyla çözmek çok güç olacaktır”. 19
İngiliz Hükümeti, “anlaşma
yoluyla çözmenin güç olduğu” bu sorunu aşmak için, doğal olarak silahlı
çatışma yolunu seçti. Bu iş için, para ve siyasi koruma önererek kimi Kürt
aşiretlerini kullandı. Musul ve Kerkük bölgesini, Misakı Milli sınırları
içinde gören yeni Türk Devleti’ni güç durumda bırakmak için, Doğu ve
Güneydoğu’da karışıklıklar çıkarmaya yöneldi.
6 Mart 1921’de
başlayan Koçgiri Ayaklanması, Yunanlıların Bursa’dan saldırıya
geçmelerinden iki hafta önce ortaya çıktı. 7 Ağustos 1924’te başlayan Nasturi Ayaklanması,
İngiltere’nin Musul sorununun ele alınması için, Milletler Cemiyeti’ne başvurmasından
bir gün önce başladı. 20
Şeyh Sait
ayaklanması, İngiliz işgal güçlerinin Kuzey Irak’ta sıkıyönetim ilan ettiği,
subay izinlerini kaldırdığı, birliklerini Musul’a taşıdıkları günlerde ortaya
çıktı. O günlerde, Sömürgeler Bakanı Musul’a dek giderek denetlemelerde
bulunuyor ve güçlü bir İngiliz donanması Basra’ya hareket ediyordu. 21
Ayaklanmaya verilen İngiliz desteği için, Fransız tarihçi
Benoit Méchin şu yorumu yapmıştı: “Şeyh Sait ayaklanması yeni
devletin tekil (üniter) yapısına ve yasaların ülkenin tümünde
uygulanabilirliğine bir meydan okumaydı... Kemalist rejimin güçlenmesini
önleyeceği düşüncesiyle, İngiltere, olayları kışkırtmak için Kürt
başkaldırısını körüklüyordu. Bu cerahatlı yarayı, ayaklanmacılara yiyecek ve
silah yardımı yaparak, Türkiye’nin ensesinde tutuyordu”. 22
Fransız
Yazanağı
Ayaklanmanın başladığı
günlerde, Bağdat’taki Fransız Komiserliği Paris’e 40 sayfalık bir yazanak
gönderdi. Ortadoğu’da, birbiriyle çelişen Fransız-İngiliz çıkarlarını ve buna
bağlı olarak Kürt-İngiliz ilişkilerini irdeleyen yazanakta, Şeyh Sait’ten
de söz ediliyor, şunlar söyleniyordu: “Şeyh Sait, 1918 yılından beri amacı
İngiliz Mandası altında bir Kürt devleti kurmak olan İstanbul Kürt Komitesi’ne
bağlı olarak çalışmaktadır. Şeyh Sait, 1918’de, Kürdistan Bağımsızlığı Türkiye
Komitesi lideri Abdullah Bey tarafından, İngilizlerin Kürt politikasındaki
temel unsurlardan olan Binbaşı Noel’le ilişkiye geçirildi...” 23
Şeyh Sait
ayaklanması sürdüğü günlerde Bağdat’taki Fransız Yüksek Komiserliği, Paris’e
gönderdiği bir başka yazanakta şunları söylüyordu: “Kürt ayaklanması,
birdenbire kendiliğinden ortaya çıkmadı. Kürdistan dağları yabancıların
kışkırtması ve desteğiyle ayaklandı. Bölgede çıkan olaylar, İngilizlerin
uğradıkları yenilgiden sonra hiç affetmedikleri Mustafa Kemal’e ve Ankara’daki
Meclis’e karşı yürüttükleri siyasetin bir parçasıdır... Kürt ayaklanması bundan
daha iyi koşullarda patlak veremezdi. Ayaklanma, Türklerin Musul üzerindeki
iddialarını araştıran Komisyon’da, Türklerin kendi topraklarındaki Kürtler
arasında bile huzuru sağlamayacağını gösterecekti”. 24
Şeyh Sait
ayaklanmasını İngilizlerle birlikte, devrik Padişah Vahdettin de
destekledi. San Remo’daki villasında, Kürt Teali Cemiyeti üyesi ve Serbesti
Gazetesi sahibi Mevlanazade Rıfat’tan “Kürdistan olayları” hakkında sürekli bilgi alıyor ve aldığı bilgiyi
Bükreş’te kurulmuş olan Hilafet Komitesi'ne iletiyordu. Bu komite, Damat
Ferit ve eski İçişleri Nazırı Mehmet Ali önderliğinde, Türkiye’de
hilafetçi bir darbe hazırlanıyordu. 25
Atatürk
ve Ayaklanma
Atatürk, ayaklanma haberi
geldiğinde, Aşar vergisinin kaldırılması ve Türk Teyyare Cemiyeti’nin kurulması
gibi önem verdiği iki konu üzerinde çalışıyordu. Doğu ve Güneydoğu’da, dış
desteğe dayalı bir kalkışma onun için beklenmeyen bir durum değildi. İngiltere
Musul’u ve petrolünü istiyordu, o ise Musul’un Misaki Milli Sınırları içinde
olduğunu dünyaya duyurmuştu. İngiltere, “gizli faaliyetlerle Türkiye’yi
Musul’dan vazgeçirmeye” çalışacak26, bunun için kimi Kürt
aşiretlerini kullanacaktı.
Elli yıl sonra açıklanan İngiliz gizli belgelerinde
yazılı olan bu durumu, Mustafa Kemal o günlerde sanki belgeleri okumuş
gibi açıkça görmüştü. İstanbul’daki İngiliz Büyükelçiliği’nde görevli Kidston,
1919’da “Kürtleri kullanmamız çıkarlarımız gereğidir” derken, Elçilik
Müsteşarı Hohler, “Kürt sorununa verdiğimiz önem Kuzey Mezopotamya
(Kuzey Irak y.n.) bakımındandır. Kürtlerin ya da Ermenilerin durumu beni hiç
ilgilendirmiyor” diyordu. 27
Hükümet
Olayın Boyutunu Göremiyor
Meclis ve Fethi (Okyar)
Bey’in başbakanlığını yaptığı hükümet, olayın önemini kavrayamamış ve yerel
bir eşkiyalık hareketi gibi görmüştü. Birkaç ilde ilan edilecek sıkıyönetim ve
küçük boyutlu bir askeri eylemcenin (harekatın), ayaklanmayı bastırmak için
yeterli olacağı düşünülüyor, “bastırılacak olan, birkaç cahil Kürt
çetesinden başka bir şey değildir” deniyordu. 28
Oysa, ayaklanmanın
boyut ve niteliği, birkaç ilde sıkıyönetim ilan etmekle çözülebilecek türden
değildi. Ona yakın devrimci milletvekileri; ayaklanmanın dış kaynaklı
karşıdevrim girişimi olduğunu, başka bölgelere de sıçrayabileceği niye, bu
nedenle sıkıyönetimin yalnızca Doğu’yu değil, ülkenin her yerini kapsamasını ve
etkili yeni yasaların çıkarılmasını istedi. Onlara göre, Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkası, yürüttüğü politika nedeniyle sorumluydu.“Alevlendirici
bir dini propagandayla, ayaklanmanın patlamasına yol açmıştı”. 29
Başbakan Fethi Bey, bu görüşlere katılmıyor,
önerileri kabul etmiyordu. Mustafa Kemal, önlemlerin sertleşeceğini
sezdiği için, Kazım ve Ali Fuat Paşa’larla Rauf Bey’i
çağırdı ve “kan dökülmeye dek varabilecek” 30 olayların
önemini anlatarak Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kapatmalarını istedi. Ali
Fuat Paşa’nın gelmeyip yerine Adnan (Adıvar) Bey’i gönderdiği
toplantıda Fethi Bey, Terakkiperver Fırka’ya tepkinin giderek
genişlediğini, “güç kullanımına her zaman karşı olan bir kişi olarak”
gelişmelerden kaygı duyduğunu ve bu anlayışıyla “azınlıkta kalmaktan
korktuğunu” söyledi. 31
Önlemler
Sertleşiyor
Terakkiperver
yöneticileri öneriyi kabul etmediler, Fethi Bey’in de “ılımlı politikası
uzun sürmedi”. Ayaklanma yayılıyor, sonuç getirecek etkili önlemlerin
alınması gerekiyordu. Dış destekli etnik ve dinsel ayaklanma kısa sürede
bastırılmazsa, “yer altında pusuya yatmış” eski düzen yanlılarını
yüreklendirebilir, henüz tam olarak yerleşmemiş olan genç Cumhuriyet için
tehlike oluşturabilirdi. Sorun, bölgesel değil, uluslararası boyutu olan
ulusal bir sorundu. Alınacak önlemler, sorunun niteliğine uygun, yani ülkenin
tümünü kapsayacak biçimde olmalıydı.
Ayaklanmaya,
niteliğine uygun tanı koyamayan Fethi Bey, 3 Mart 1925’te Başbakanlıktan
çekildi ve İsmet Paşa yeni hükümeti kurmakla görevlendirildi. Meclis’te
ve Cumhuriyet Halk Fırkası kümesinde, “silah çekmeye varan öfkeli
tartışmalar” 32 oldu.
Sonunda, parti ve
devlet başkanı olarak onun toplantıya çağrılmasına ve görüşünün alınmasına
karar verildi. Ayaklanmanın, kapsam ve niteliğini ortaya koyan, aydınlatıcı bir
konuşma yaptı. Ayaklanmanın, ulus varlığına ve onun devlet örgütüne yönelen bir
hareket olduğunu, bu nedenle “milletin elinden tutulması gerektiği”ni
söyledi ve konuşmasını şu ünlü sözüyle bitirdi: “Devrimi başlatan
tamamlayacaktır”. 33
İsmet Paşa Hükümeti, ilk iş
olarak, daha önce çıkarılmış olan Hıyaneti Vataniye Kanunu’na bir başlam
(madde) ekleyerek, vatan hainliği kavramını genişletti. Meclis bu tasarıyı 25
Şubat 1925’te yasalaştırdı. Bir hafta sonra 4 Mart 1925’te Takriri Sükûn
Kanunu çıkarıldı. Üç gün sonra 7 Mart’ta, biri Doğu illerinde öbürü
Ankara’da görev yapacak iki İstiklal Mahkemesi kuruldu. Hemen ardından
tikel (kısmî) seferberlik ilan edildi.
Takrir-i
Sukun ve İstiklal Mahkemeleri
Meclis, Takrir-i Sukûn
Kanunu’nu, 22 red oyuna karşılık 122 oyla kabul etti. Üç gün sonra İstiklal
Mahkemelerinin savcı ve yargıçlarını seçti. 34 Türkiye, yeni bir
döneme giriyordu. İki yıllık geçici bir süre için (bir kez uzatılacaktır)
çıkarılan Takrir-i Sukûn Kanunu, yeni devletin yerleşip güçlenmesi uğraşısına
yaşamsal önemde katkı sağlayacak, Türk Devrimi’nin doğal akışını
kolaylaştıracaktı. Cumhuriyet, demokrasi ya da insan hakları adına, kendi
varlığına yönelen karşı devrime izin vermeyecekti.
Vatana İhanet
kavramını genişleten yasa değişikliği, “dinin ve dinin kutsal saydığı
kavramların siyasi amaçla kullanılması” suçunun açık tanımını yaparak
yasakladı. Bundan böyle, “dinin siyasi çıkar için kullanılması”
amacıyla; örgüt kurulması, kurulmuş olanlara üye olunması ve halk içinde
çalışma yapılması, yönetim biçimini ve devlet güvenliğini çekinceye atan bir
eylem sayılacak ve vatana ihanetle suçlanacaktı. 35
Son derece kısa olan ve iki başlamdan (maddeden) oluşan
Takrir-i Sükûn Kanunu, Hükümete ve İstiklâl Mahkemelerine yüksek yetkiler
veriyor, bağımsız karar verme sınırları genişletiliyordu. Kanun’un özünü
oluşturan Birinci Başlam şöyleydi: “İrtica ve isyana ve ülkenin sosyal
düzeniyle huzur ve güveni bozmaya neden olan bütün örgütler, kışkırtma
girişimleri, kuruluşlar ve yayınlar; hükümetin kararı ve cumhurbaşkanının
onayıyla faaliyetten men edilebilirler. Bu tür eylemlere katılanlar İstiklal
Mahkemelerine gönderilebilirler”. 36
Karşı
Devrime Önlem
Mustafa Kemal, Türkiye’nin
gelişmesi önünde engel oluşturan sorunları, Şeyh Sait ayaklanmasından
başlayarak kökünden çözmeye karar vermişti. Meclis’in, Takrir-i Sükûn
Kanunu’yla yürütmeye verdiği yüksek yetki, asal olarak Şeyh Sait Ayaklanması’nın bastırılması için verilmişti. Ancak, bu
yetki aynı zamanda, ülkenin gelişimi yönünde, önemli bir yaptırım gücü
yaratmıştı.
Bu gücün kullanımı, Şeyh Sait Ayaklanması’nın
bastırılmasıyla sınırlı tutulmayacak, ayaklanmaya kaynaklık eden geriliğin
köküne inilecek, ülke bunlardan tümüyle kurtarılacaktı; sonuç değil, nedenler
üzerinde durulacaktı.
7 Mart 1925’te, ulusa
ve orduya bir bildiri yayınladı. Bildiride, “Kamu huzurunu bozan olay,
yalnızca Doğu’daki yurttaşlarımızı değil, ülkenin her yerini etkiliyor; milletin
rahatına, mutluluğuna, çalışma yaşamına, ekonomi ve üretimine zarar veriyor”
diyor; kamu görevlilerine ve orduya, “yüksek memurlardan ve geçmişi şan ve
şerefle dolu olan Cumhuriyet Ordusu mensuplarından, vatanın iç ve dış bütünlüğü
için, fedakarlık ve görev duyguları beklerim” diye sesleniyordu. 37
12
Mart 1925’te, İstanbul'da yayımlanan ve Ankara'ya karşı çıkmayı neredeyse varlık nedeni durumuna getiren; Tevhidi Efkâr, Son Telgraf, İstiklal gazeteleriyle, solcu Orak Çekiç, Aydınlık ve dinci Sebilürreşat dergileri kapatıldı. Aynı gün Ankara İstiklal Mahkemesi çalışmaya başladı. 38 Daha sonra Terakkiperver Fırka'ya desteğini arttıran Tanin gazetesi kapatıldı, sahibi Hüseyin Cahit (Yalçın) tutuklandı, Ankara İstiklâl Mahkemesi Hüseyin Cahit'i üç yardımcısıyla birlikte, “Çorum’da yaşam boyu sürgün cezasına” çarptırdı. (iki yıl sonra affedildi). 39
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 3 Haziran 1925’te, bir
hükümet kararnamesiyle kapatıldı; parti binaları arandı. Yöneticileri hakkında
soruşturma açılmadı, ama kimi üye ve yöneticileri tutuklandı. Tarikatı Salâhiye
Cemiyeti üyeleri, Aydınlık yazarları, üniversite ve basından kimi tutucu
kişiler, eski ittihatçılar, “Ankara İstiklâl Mahkemesi’ne verildiler”. 40
Ayaklanma
Bastırılıyor
Mustafa Kemal,
ayaklanma konusunda Genel Kurmay’da yapılan toplantılara katıldı;
hazırlıklardan sürekli bilgi aldı, görüş ve önerilerini iletti. Belirlenen
tasara (plana) göre, ayaklanmacılar dokuz tümenlik bir orduyla kuşatılacak,
eylemceye hava gücü de katılacaktı. Ancak, bu iş zaman alacaktı çünkü bölgede
araç kullanımına elverişli yol yoktu ve gidilecek hemen her yer sarp
kayalıklarla doluydu.
Kış olduğu için,
geçitler kar yığınlarıyla kapanıyor, takviye birlikleri cepheye varana dek
yüzlerce kilometre yürümek zorunda kalıyordu. Bağdat demiryolunun Güneydoğu
bölümüne ait işletme hakkını elinde bulunduran Fransızlar, Türklerin
demiryolundan yararlanmasına, “askeri birliklerin İngilizlere karşı
kullanılmaması koşuluyla” 41 izin vermişti.
1925 Mart sonunda
askeri hazırlık tamamlanmış, bütün ayaklanma bölgesi çember içine alınmıştı.
Olanakların sınırlılığına karşın hızlı davranılmış; bir ay içinde İran, Suriye
ve Kuzey Irak’a giden tüm kaçış yolları kesilmişti. Nisan ortasında, Şeyh
Sait ve yanındakiler kuşatıldı. Durumu umutsuz gören Şeyh Sait,
yenilgiyi kabul ederek kendi isteğiyle teslim oldu. Üzerinde “çeşitli
belgeler” ve yetkilileri şaşırtacak kadar çok altın çıktı. 42
Doğu İstiklâl
Mahkemesi’ne, ayaklanmayla ilgili olarak 389 sanık getirildi. Savcı,
iddianamesinde; yönetici konumda olan sanıkların, “din perdesi altında,
dinle ilgisi olmayan” eylemleriyle, “vatana ihanet” suçunu
işlediklerini, bu nedenle ölüm cezasıyla cezalandırılmaları gerektiğini
belirtti.
Kırk sekiz kişi, “idama mahkum oldu”; bir bölüm
sanık hapis cezasına çarptırıldı, bir bölümü suçsuz bulundu. Kimi aşiret
reisleri ve ağalar, Batı bölgelerinde oturmaya zorunlu kılındı; Doğu’da, kimi
bölgelere göçmen yerleştirildi.
DİPNOTLAR
1 “Kürt-İslam
Ayaklanması” U.Mumcu, Tekin Yay.,
19.Bas., 1995, sf.67-68
2 a.g.e. sf.68
3 Dersimî,
sf.155; ak. Uğur Mumcu, “Kürt-İslam Ayaklanması”, sf.69
4 “Atatürk” Lord
Kinross, Altın Kit.,
12.Baskı, İst.-1994, sf.465
5 a.g.e. sf.465
6 a.g.e. sf.465
7 “Kürt-İslam
Ayaklanması” U.Mumcu, Tekin Yay.,
19.Bas., İst.-1995, sf.54
8 “Atatürk” Lord
Kinross, Altın Kit.,
12.Baskı, İst.-1994, sf.467
9 “Kürt-İslam
Ayaklanması” U.Mumcu, Tekin Yay.,
19.Bas., 1995, sf.71-72
10 “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi Yay., 8.Basım, İst.-1983, sf.220
11 “Atatürk” Lord
Kinross, Altın Kit.,
12.Baskı, İst.-1994, sf.468
12 a.g.e. sf.467
13 Örgeevren,
Dünya, 4-5 Haziran 1957; ak. Uğur Mumcu a.g.e. sf.116
14 Dünya,
05.06.1957; ak. Uğur Mumcu, a.g.e. sf.117
15 “Sivas Kongresi
Tutanakları” Uluğ İğdemir, TTK,
Ank.-1969 sf.78; ak. Uğur Mumcu, “Kürt-İslam Ayaklanması” 19.Basım,
sf.21
16 “Eskişehir
İzmir Konuşmaları” Kaynak Yay.,
İst.-1993, sf.95
17 “Şeyh Sait
İsyanı” Martin Van Bruinessen, Özgür Gelecek, Şubat 1969, sf.28-29; ak. Uğur Mumcu, “Kürt-İslam
Ayaklanması” 19.Baskı, sf.56
18 “İngiliz
Belgelerinde Türkiye” Erol Ulubelen, Çağdaş Yay., 1982, sf.195; ak. U.Mumcu, “Kürt-İslam Ayaklanması”
Tekin Yay., 19. Bas., 1995, sf.24
19 “Sevr
Anlaşmasına Doğru” Osman Olcay, SBF Yay., Ank.-1981, sf.121; ak. U.Mumcu, “Kürt-İslam Ayaklanması”
Tekin Yay., 19.Bas. 1995, sf.28
20 “Kürt-İslam
Ayaklanması” U.Mumcu, Tekin Yay.,
19.Bas., İst.-1995, sf.51
21 “Türkiye
Cumhuriyetinde Anlaşmalar 1924-1938” Genelkurmay Yay., Nak.-1972, sf.43-44; ak. U.Mumcu, “Kürt-İslam
Ayaklanması” sf.53
22 “Mustafa Kemal”
Benoit Méchin, Bilgi Yay., Ank.-1997,
sf.268
23 “Fransız
Dışişleri Bakanlığı Gizli Belgeleri”, E-Levant (1918-1929) Kürdistan Caucase Servisi, Vol.101, sf.25;
ak. Uğur Mumcu, “Kürt-İslam Ayaklanması” Tekin Yay., 19.Baskı,
İst.-1995, sf.168
24 “Fransız
Dışişleri Bakanlığı Gizli Belgeleri”, E-Levant (1918-1929) Kürdistan Caucase Servisi, Vol.101, sf.25;
ak. Uğur Mumcu, “Kürt-İslam Ayaklanması” Tekin Yay., 19.Baskı,
İst.-1995, sf.97
25 “Osmanoğullarının
Son Padişahı Vahdettin Gurbet Cehenneminde” Mümtaz Tarık Göztepe, Sebil Yay., sf.158; sk. U.Mumcu, “Kürt-İslam
Ayaklanması” Tekin Yay., 19.Baskı, İst.-1995, sf.59
26 “Bozkurt” H.C.
Armstrong, Arba Yay., İst-1996,
sf.191
27 “Kürt-İslam
Ayaklanması” U.Mumcu, Tekin Yay.,
19.Bas. İst.-1995, sf.24
28 “Atatürk” Lord
Kinross, Altın Kit.,
12.Baskı, İst.-1994, sf.465-466
29 a.g.e. sf.466
30 “Tek Adam”
Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi Yay.,
8.Basım, İst.-1983, sf.217
31 “Atatürk” Lord
Kinross, Altın Kit.,
12.Baskı, İst.-1994, sf.466
32 a.g.e. sf.467
33 “Tek Adam”
Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi Yay.,
8.Basım, İst.-1983, sf.219
34 “Kemalist
Eğitimin Tarih Dersleri IV” Kaynak Yay.,
3.Bas., 2001, sf.193
35 “İkinci Adam”
Ş.S.Aydemir, Remzi Kit. 6.Baskı,
İst. 1984, sf.301
36 “Kaynakçalı
Atatürk Günlüğü” Prof.Dr.U.Kocatürk,
İş.Bank.Yay., sf.260
37 “Tek Adam”
Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi Yay.,
8.Basım, İst.-1983, sf.224
38 “Atatürk” Lord
Kinross, Altın Kit.,
12.Baskı, İst.-1994, sf.471
39 “Tek Adam”
Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi Yay.,
8.Basım, İst.-1983, sf.225
40 a.g.e. sf.468
41 a.g.e. sf.469
42 “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi Yay., 8.Basım, İst.-1983, sf.226
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder