21 yıl önce, 6 Mart 1995’te bayram havasıyla kutlanan AB
Gümrük Birliği girişimi, Türkiye’den çok şey götürmüştür. Üye olmadığımız, söz
ve oy hakkımızın bulunmadığı bir dış örgüt hiçbir yükümlülük üstlenmeden Türkiye’nin
içişlerine karışmış; ekonomiden kültüre, yönetim işleyişinden dış siyasetine
dek her alanda istemlerde bulunmuş ve istemlerini yaptırmıştır. Türkiye’nin 21
yıl içinde AB ile yaptığı ticarette verdiği açık 241 milyar dolardır. Bunun
açık anlamı, yoksul Anadolu halkının ticaret yoluyla muazzam bir serveti,
Avrupa’nın varsıllığına katmasıdır.
Artık
Avrupalıyız
Türkiye-Avrupa Birliği Ortaklık
Konseyi, 6 Mart 1995 günü, Türkiye’nin Avrupa Gümrük Birliği’ne katılmasına
karar verdi. Bu karar Türk kamuoyuna gerçek bir zafer gibi duyuruldu. Devlet ve
hükümet yetkilileri, iş çevreleri, köşe yazarları bu kararla, “çağdaş
uygarlık düzeyine ulaşıldığını, bunun için çok çaba harcandığını” söylediler. Gazeteler, “Artık Avrupalıyız”,
“Kutlu Olsun” başlıklarıyla çıktı.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel:
“Bu sonuç Atatürk’ün çağdaşlaşma reformlarıyla başlayan gelişmenin tabii bir
sonucudur. 30 yıllık bir davadır. Bu neticenin alınmasında emeği geçen herkese
teşekkür ediyorum” 1 dedi.
Başbakan Tansu Çiller,
“Bu bir başlangıçtır. Türklüğü çağa taşıyoruz. Kollarınızı herkese, Doğuluya
Batılıya, Kuzeyliye Güneyliye; hangi düşünceye, inanca olursa olsun açın. Bu
bir milli mücadeledir... Haydi Türkiyem ileri” 2 biçiminde
açıklama yaptı.
Başbakan Yardımcısı ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal
“Türkiye’nin işçisi, çiftçisi, esnafı, sanatkârı ve sanayicisi bundan böyle
yalnızca 60 milyonluk Türkiye için değil, 400 milyonluk Avrupa için üretim
yapacaktır... Bu zafer şu ya da bu partinin değil milletin zaferidir. Bu
zaferin sahipleri önce Gazi Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Adnan
Menderes ve Turgut Özal’dır” 3
dedi.
Almadan Vermek
Olayın Avrupa’dan görünüşü hiç de
Türklerin “bayram” yapmasını
gerektirecek gibi değildi. Avrupalılar, bir yandan kazançlarının hesabını
yaparken, bir başka yandan anlaşmanın kendilerine verdiği “haklara” dayanarak Türkiye’den isteyecekleri siyasi ödünleri
belirliyordu. Uğruna savaşlar çıkarılan uluslararası pazar edinme gereksinimi
Türkiye’de çok kolay giderilmiş, üstelik Türkler bunu “bayram” yaparak kutlamıştı.
Gümrük Birliği, Avrupa Birliğine üye olmak için verilen
bir ödündü ve hiçbir AB üyesi ülke, tam üye olmadan Gümrük Birliği’ne
katılmamıştı. Türkiye, nimeti almadan külfeti kabul etmişti. Bu nedenle olacak,
mutlu bir şaşkınlığa uğrayan AB, daha önce hiçbir üye ülkeye uygulamadığı bir
yöntemle, Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne katılımını Avrupa Parlamentosu’na da
onaylattı. Avrupa Parlamentosu’ndaki görüşmeler sırasında söz alan bir
parlamenter, şunları söylemişti: “Türkiye’yi fazla ucuza satın alıyoruz. Bu
bizim yararımıza olmayacaktır”. 4
Avrupalılar Ne Diyor
Avrupalılar o günlerde, arka
arkaya açık sözlü açıklamalarda bulundular. AP sosyalist grup sözcüsü Anne
Van Lencker; “GB, Türkiye’de orta ve küçük işletmeler düzeyinde iş
kaybına neden olacak ve Türkiye kısa vadede sıkıntı yaşayacaktır” 5,
Avrupa Parlamentosu’nun Yunanlı üyesi Yannos Krranidiotis; “GB,
ekonomi ve ticarette Türkiye’nin değil, Avrupa’nın yararına işleyecektir” 6,
1968 gençlik hareketi liderlerinden AP üyesi Daniel John Bendit; “GB
Türkiye için kötü bir hediye. Ekonomik alanda güçlük çekecek olan Türkiye,
politik birliğin nimetlerinden de yararlanamayacak”. 7
Türk Hükümeti, ülkesini açık pazar durumuna getiriyor ve
bunu “bayram” yaparak
kutluyor; bu pazardan yarar sağlayacak olan Avrupalı Parlamenterler ise Türkiye
açısından ortaya çıkacak zararları irdeliyordu. Bu işte, gerçekten bir gariplik
vardı.
Asyalılar Ne Diyor
Garipliğin ayırdına varanlar
yalnızca Avrupalılar ve az sayıdaki yerli araştırmacılar değildi. Japonya’da
iktidardaki Liberal Demokrat Parti Genel Sekreteri Kanezo Muraoka, Japon
Hükümetinin, Türk-Japon ilişkilerine büyük önem verdiğini belirterek,
Türkiye’nin GB macerasıyla ilgili olarak şunları söylüyordu: “Bayan
Başbakanınıza coğrafya dersi vermek isterdim. Çünkü ona göre Ankara’nın Doğusunda
hiçbir ülke yok. Hep Batı hep Batı. Türkiye Batıya yaklaşmak için hep Batıdan
gitmek istiyor. Oysa Batıya Doğudan da gidilebilir. Örneğin Japonya, Çin gibi
ülkelerle işbirliği yapıp, kendi ekonomik durumunu düzelttikten sonra
‘Avrupalı’ olmak için çaba göstermek daha iyi değil mi?” 8
Türkiye’nin tek yanlı bağımlılık doğuran AB politikası
konusunda bir başka açıklamayı Türkmenistan Devlet Başkanı Saparmurat
Türkmenbaşı yaptı. Türkmenbaşı, 57.Hükümetin Dışişleri Bakanı İsmail
Cem’e, 22 Ekim 2001 günü Türkmenistan’a yaptığı resmi gezide şunları
söyledi: “Sürekli olarak Avrupa’ya yaranmaya çalışıyorsunuz. Orada
itibarınızı sarsmayın. Siz gitmeyin onlar size gelsin. Sizin onlara değil, asıl
onların size ihtiyacı var. Tamamen Avrupa’ya yöneldiniz. Sürekli Avrupa’ya
gidiyorsunuz. Bir de Ortaasya’ya gelin”. 9
İstekler
Başlıyor
Gümrük Birliği (GB) protokolüyle Türkiye’nin uğradığı
yitikler, çok çabuk ortaya çıktı. Siyasi istekler, GB oylamasıyla birlikte
gelmişti. Avrupa Parlamentosunda aynı gün yapılan bir oylamada, Türkiye ile
ilgili 9 başlamlık (maddelik) bir karar oybirliğiyle kabul edilmiş, “Kürt sorunundan” Kıbrıs’a, demokrasiden
azınlık haklarına dek birçok istemde bulunulmuştu.
Erken Gelen Yitikler
Ekonomik göstergeler, kısa süre
içinde siyasi istemlerden, çok daha kötü bir gidişi haber vermeye başladı.
Ucuzlayacak denilen hiçbir ürün ucuzlamadığı gibi, gerçek bir dışalım (ithalat)
patlaması yaşandı. Türkiye beyaz eşya, elektrikli ev araçları, otomobil, TV,
müzik seti başta olmak üzere her türlü tüketim malları akınına uğradı.
Türkiye’nin en iddialı üretim dalı tekstil ve konfeksiyonda dışsatım (ihracat)
azaldı.
Üçüncü ülkelerden ucuz hammadde
elde etme olanağını yitiren ilaç üretimi, hızlı ve yüksek fiyat artışlarına
uğradı. Ağaç işleri, deri sanayii, tarım, mobilyacılık zor duruma düştü.
Tekstilde dışalım bir yıl önceye göre yüzde 56 artarken, dışsatım yüzde 4.6
geriledi. Müzik seti dışsatımında yüzde 219’luk bir düşüş yaşandı.10
Dışsatım-dışalım dengeleri alt üst oldu. Altı ay içinde;
Almanya’dan yapılan dışalım yüzde 77,5, Fransa’dan yüzde 88.3, İtalya’dan yüzde
86.8, İsveç’den yüzde 92.9 arttı.11
AB Ülkeleri Protokol Kurallarına
Uymuyor
Türkiye, Avrupa kökenli mallarla
dolarken Avrupa Birliği’ne üye ülkeler, GB protokolünün koşullarına da
uymadılar. Türkiye’nin tarımsal ürün ve tekstil ağırlıklı az sayıdaki dışsatım
ürününe tarife dışı engeller ve kotalar koydular, anti-damping soruşturmaları
açtılar. Avrupa Birliği’nin karar organlarında yer almayan dolayısıyla karar
süreçlerine katılamayan Türkiye, alınan kararlara itiraz da edemedi.
Avrupa Birliği’nin 1998 yılında,
tek taraflı olarak aldığı kararlar gereğince; 1 Temmuz 1998 tarihinden itibaren
Türkiye’ye açılmış olan, 15 bin tonluk sıfır gümrüklü domates salçası kotası,
hiçbir gerekçe gösterilmeden durduruldu. Aynı günlerde, daha önce açılacağı
bildirilen 9 bin 60 tonluk ilave fındık kotası açılmadı. 16 Haziran’dan beri
yürürlükte olan 14 bin tonluk gümrüksüz karpuz kontenjanı kaldırıldı. Bu ürünlerin,
AB ülkelerine, ancak gümrük ödeyerek dışsatım yapılabileceği bildirildi.12
Aynı yıl midye, istiridye, kum
midyesi gibi kabuklu deniz ürünleri ile taze balık dışsatımı tümüyle
yasaklandı. Çift çenekli yumuşakçalar olarak adlandırılan her tür deniz
ürününün AB ülkelerine girmesi engellendi.13
Avrupa Birliği 1999 yılında Türk
demir-çeliğine anti-damping soruşturması başlattı. Oysa, soruşturma başlatacak
herhangi bir ticari sorun yoktu. AB Komisyonu, Birliğin kurulmasında önemli
yeri olan Avrupa Demir-Çelik Birliği’nin yaptığı şikayetin haklı olduğu
sonucuna vararak soruşturmayı başlattı. Gösterilen gerekçe, Avrupa’ya ihraç
edilen filmaşinin (kangal demir) bağlantı parçalarının düşük fiyatla satılıyor
olmasıydı. Gerekçe haklı değildi ve gerçek neden, Türkiye’nin Avrupa ülkelerine
yaptığı filmaşin dışsatımının 1996-1999 tarihleri arasında yüzde 529 arttırarak
24741 tona çıkarmayı başarmış olmasıydı.14
Türkiye’nin, GB nedeniyle üçüncü ülkelerle olan dış
ticaret dengeleri de kısa süre içinde bozuldu. Türkiye, yalnızca AB ile kendi
arasındaki gümrükleri sıfırlamakla kalmamış, buna ek olarak; AB dışındaki
ülkelere uyguladığı gümrük tarifelerini de, AB’nin kendi dışındaki ülkelere
uyguladığı ortak gümrük tarifesi ile eşitlemeyi (yani düşürmeyi) kabul etmişti.
Bu üstlenme, hem dış dünyaya açılabilen sınırlı sayıdaki dışsatım ürünümüzü
korumasız kılıyor hem de AB üyesi olmadıkları için gümrük tarifelerini
değiştirmeyen üçüncü ülkelere, Türkiye ile yaptıkları ticarette açıktan bir
kazanç sağlıyordu. Bu kazanç Türkiye’nin yitiğiydi.
Gümrük Gelirleri Düşüyor
Gümrüklerin sıfırlanması ve dış
ticaret açıklarının olağanüstü artışı, doğal olarak, Türkiye’nin karşısına
büyük miktarlı gümrük vergisi yitiklerini çıkardı. 1 Ocak 1996’da yürürlüğe
giren GB döneminin ilk on bir ayında, hazinenin vergi ve fon yitiği 125 trilyon
lirayı aşmıştı. Bu iki milyar dolara yakın bir miktardı.15
AB, GB anlaşmasıyla Türkiye’ye
vermeyi kabul ettiği parasal yardımı bloke etmiş vermiyordu. Gerçi vereceği
tutar da 1 Ocak 1996’dan itibaren 5 yıl içinde 2 milyar dolardı. Bu da devletin
bir yıllık vergi yitiği kadardı.16
Türkiye’nin parasal kaybı vergilerden ibaret değildi. Dış
ticaret açığı bir yıl içinde 20 milyar dolara vardı. Bu açık, o güne dek
Cumhuriyet tarihinin bir yıl içinde gördüğü en büyük dış ticaret açığıydı ve bu
açık o günden sonra süreğen (kronik) duruma gelerek, sürekli arttı.17
Dışsatımında Dışalımı Karşılama
Oranı Düşüyor
Dış ticaret dengelerinin hızlı bir biçimde dışalım lehine
bozulması ve dışsatımın dışalımı karşılama oranının sürekli düşmesi, dış borcun
artmasına ve yerli üretimin güç durumda kalmasına, giderek ortadan kalkmasına yol açtı. DİE
verilerine göre dışsatımın dışalımı karşılama oranı, 1950 yılında yüzde 92.2
iken bu oran; 1960’da yüzde 68.6, 1970’de yüzde 62.1, 1980’de yüzde 62, 1990’da
yüzde 58.1, 1996’da yüzde 54.1, 2000 yılında yüzde 50.6 18 iken bu
oran 2012 de yüzde 56’ya düştü.19
Dışardan Yönetim
Türkiye, GB ile; dış ilişkilerini
belirleme yetkisini, Avrupa Birliği’ne devretmiştir.
Türkiye, Avrupa Birliğinin üye
olmayan üçüncü ülkelerle (tüm dünya ülkeleri) yaptığı ve yapacağı bütün
anlaşmaları önceden kabul etmiştir (16. ve 55.başlamlar).
Türkiye, GB ile herhangi bir dünya
ülkesiyle Avrupa Birliğinin bilgi ve onayı dışında ticari anlaşma yapmamayı
kabul etmiş, yapması durumunda Avrupa Birliğine bu anlaşmayı engelleme yetkisi
vermiştir (56.başlam).
Türkiye, GB anlaşmasıyla; AB’nin
GB ile ilgili olarak alacağı bütün kararlara paralel kanunlar çıkarmayı önceden
kabul etmiştir (8.başlam).
Türkiye, GB anlaşmasıyla; AB
Adalet Divanı’nın bütün hukuki kararlarına tam olarak uymayı önceden kabul
etmiştir (64.başlam). Türkiye, GB ile ulusal pazarını, rekabet etmesinin mümkün
olmadığı Avrupa mallarına açıyor, gümrük vergilerini sıfırlıyor ve tüm fonları
kaldırıyordu.20
Gümrük Birliği uygulamaları
konusunda Prof.Dr.Erol Manisalı şunları söylüyor: “Bir ülkenin,
dünyanın herhangi bir yerinde bir gümrük birliğine bağlı olması için ‘eşit
statüde bir üye’ olması gerekir. Türkiye’nin AB ile ilişkisi ise bir
sömürge ile onu yöneten ülke arasındaki ilişkidir. Eskiden Avrupa ülkelerinin
Afrika ve Asya’da uyguladıkları örneklerde olduğu gibi”. 21
DİPNOTLAR
1 Hürriyet
14.12.1995
2 Sabah
14.12.1995
3 a.g.g.
14.12.1995
4 Zafer
Çağlayan “Lake’e Ankara’da Düş Kırıklığı” Cumhuriyet 16.01.1996
5 “Ekonomik
Kriz Yaşanacak” Cumhuriyet 02.01.1996
6 a.g.g.
02.01.1996
7 a.g.g.
02.01.1996
8 “Ankara
Doğu’ya Dönsün” Aze Marşan Cumhuriyet, 23.03.1999
9 “Türkmenistan’dan
Tokat”, Cumhuriyet 23.10.2001
10 “Gümrük
Birliği’nde İlk Raund Avrupa’nın” Gözcü 30.11.1996
11 “Gümrük
Birliği’nde Rüzgar Tersten Esti” N.Yalçın Cumhuriyet 22.08.1996
12 “Tarife
Dışı Engelleniyoruz” Fatma Koşar Cumhuriyet 15.07.1998
13 “AB’den
Balık Yasağı” Hürriyet 26.05.1998
14 Dünya
18.05.1999
15 “Gümrük
Birliği Vergiyi de Vurdu” Türkan Al Gözcü 18.12.1996
16 “AB
Yükümlülüklerinden Kaçtı” 14.12.1995 Cumhuriyet
17 “GB
İthalatı Patlattı İhracatı Vurdu” 11.01.1997 Hürriyet
18 DPT,
DİE, Tablo 3.6 “İhracatın İthalatı Karşılama Oranı” ve Hürriyet
31.01.2001
20 “Gümrük
Birliği’nin Siyasal ve Ekonomik Birliği” Prof. Dr. E. Manisalı,
Bağlam Y. 1995. sf. 65, 66
21 “Gümrük
Birliği’nin Siyasal ve Ekonomik Bedeli” Prof. Dr. Erol Manisalı
Bağlam Yay. sf. 57
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder