“Şimdi Türkler hızla borçlanmaktadırlar. Ancak yirmibeş
yıl sonra Osmanlı toplumunda borçlanmaya karşı muhalif unsurlar ortaya
çıkacaktır. İşte o zaman, gerek alacaklarımız ve gerekse bunların faizleri
tehlikeye düşecektir. Bu nedenle Osmanlı Devleti’nin maliyesi, ekonomisi ve
servetleri üzerindeki çıkarlarımızı koruyabilecek Türk yöneticilere ihtiyacımız
olacaktır. Ben, bu ‘yerli misyonerlerin’, bizden ve yapacağımız siyasi
baskılardan çok daha yararlı olacağı kanısındayım. Bunlar, Türk halkına kendi
dilleri, kendi ikna yöntemleri ile yaklaşma olanaklarına sahiptirler. Bu ‘yerli
misyonerler’ alacaklarımızın, bir ya da birkaç yüzyıl, teminat unsurlarının en
önemlilerinden biri olacaktır.”
Daniel Ducoste, Fransa Maliye
Bakanlığı Danışmanı-1889
Borçlanma
Osmanlı’da ilk
dış borç 1854’te alındı. Mustafa Reşit Paşa, 1850’de Hariciye Nazırı
olarak Londra’da bir borç anlaşması imzalamış, ancak bu anlaşma Padişah Abdülmecit
tarafından, ağır koşullar içeriyor gerekçesiyle onaylanmamıştı. Osmanlı
Devleti, anlaşmayı tek yanlı bozması nedeniyle, almadığı borca karşılık 2,2
milyar frank tazminat ödemek zorunda kalmıştı.1
Mustafa Reşit
Paşa, 4 yıl sonra, 1854’te, Osmanlı İmparatorluğunu,
İngiltere ve Fransa yanında Rusya’ya karşı savaşa (Kırım Savaşı) sokan
anlaşmayı imzaladı. Bu anlaşmayla birlikte, siyasi konumu güçlendi,
İngiltere’nin İstanbul Büyükelçisi Stratford Canning’in girişimiyle
sadrazamlığa getirildi.2
O dönemde, büyük devletlerin devlete yönetici atamada büyük
etkisi vardı. Örneğin Sadrazam Ali Paşa Fransızların, Mahmut Nedim
Paşa Rusların, Mustafa Reşit Paşa da İngilizlerin adamı olarak
tanınıyordu. Mustafa Reşit Paşa Sadrazam olunca, 1850’de yapamadığı borç
anlaşmasını 1854’te imzaladı ve Kırım Savaşı nedeniyle paraya gereksinimi olan
Osmanlı İmparatorluğu borç sarmalına yakalanmış oldu.
1854 Borçlanması
1854
borçlanması, 3 milyon sterlin tutarında ve yüzde 6 faizliydi. Osmanlı
İmparatorluğu bu borca karşılık, Mısır’dan elde ettiği cizye vergilerini
(Müslüman olmayan Osmanlı uyruklularından alınan vergi), Suriye ve İzmir
gümrük gelirlerini güvence olarak göstermişti.3
1860 yılında
yeniden dış borç alınmak istendi. Ancak daha önce borç vermek için her yolu
deneyen İngiltere bu kez, borç koşullarını ağırlaştıran yeni koşullar ileri
sürdü ve bilinçli bir “isteksizlik” gösterdi. Ödeme gücünü aşan
borçlanmanın, zorunlu olarak yeni borçlanmalar getireceğini biliyorlardı.
Osmanlı Devleti, bu kez Fransa’ya başvurdu. Mirés
adında bir banker, devlet yetkilileriyle temas kurarak 400 milyon franklık bir
borç verme önerisinde bulundu. Mirés bunun karşılığında 6 milyon frank
komisyon istiyordu. Osmanlı Devleti Mirés ile anlaştı; karşılık olarak
da birçok yerin gümrük gelirini, tuzlu balık resmini, Filibe
gülyağı gelirini, Bursa’nın ipek öşürünü gösterdi. Ancak, Mirés
Osmanlı Devleti’ni dolandırdı. Borç tahvilleri Avrupa borsalarında satılamadı.
Akçalı Bunalım ve Yeni Borç
Yaşanan akçalı
bunalım, 1862 yılında yeni bir borçlanmayla aşılmaya çalışıldı. 1863 yılında Osmanlı
Bankası “Devlet Bankası” konumuna getirildi ve aynı yıl bir devlet bütçesi
yapıldı. Ancak yapılan bütçenin ne kendisine ne de yapanlara bir yararı oldu.
Çünkü bu bütçe, daha sonra yapılacak olanlar gibi bir borç ödeme bütçesiydi.
12 yıl sonra
1875’te, bütçenin 17 milyon gelirine karşılık 13 milyon lira dış borç ödemesi
vardı.4 Osmanlı bütçesi 1875 yılında, gelirlerinin yüzde 76’sını dış
borç ödemesine ayırmıştı. Dış
borç toplamı; 150 milyonu anapara, 61 milyonu faiz olmak üzere 211 milyon
İngiliz Sterliniydi. Borç anlaşmalarının çarpıklığı nedeniyle, bu borcun
yalnızca yüzde 53’ü Osmanlı hazinesine girmişti. Kalanı, faiz ve komisyon
olarak kaynakta kesilmişti.
Borcun büyük bölümü,
aynı bugünkü gibi Avrupalı banker ya da bankalardan alınmıştı. Düyunu
Umumiye’nin kabul edildiği 1881’de devlet borçlarının; yüzde 40’ı Fransa,
yüzde 29’u İngiltere, yüzde 8’i Hollanda, yüzde 5’i Almanya, yüzde 3’ü
İtalya’ya yapılmıştı.5
İflas ve Muharrem Kararnamesi
Osmanlı
Devleti, 6 Ekim 1875’te yayımladığı bir kararname ile borçlarını
ödeyemeyeceğini tüm dünyaya duyurdu. Alacaklılar durumu protesto etti ve sorunu
siyasi baskı yoluyla çözmeye çalıştılar. 1881 yılında İstanbul’da yapılan
toplantıda, Osmanlı Devleti, borçların, alacaklılar tarafından seçilen bir
kurul tarafından yönetilmesini kabul etti. Bu anlaşmaya Muharrem Kararnamesi
adı verildi.
Üst yönetimi
İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, Avusturyalı, Hollandalı ve Osmanlılardan oluşan
ve Muharrem Kararnamesi’nin bir gereği olarak kurulan Düyun-u Umumiye
İdaresi; borç ödemelerine ayrılan devlet gelirlerini alacaklılar yararına
yönetmek üzere kurulmuştu. Uluslararası niteliği olan siyasi ve diplomatik bir
kurum değil, bir anlamda özel bir şirketti.
Muharrem
Kararnamesi’nde
yer alan borç toplama kurulunun hemen aynısı, 45
Yıl sonra 1920 Sevr Anlaşması’nda
da vardı. Sevr saldırısı durduruldu ancak 2001’de Türkiye’ye gelen Kemal
Derviş, 126 yıl sonra borç toplama kurulu gibi çalıştı. AKP bugün
aynı politikayı uyguluyor. Borçlanarak borç ödüyor. Geçmişi yeniden yaşama ya da
yanlışı yenileme ilkelliği; bu düzeyde, Türkiye’den başka bir ülkede herhalde
yaşanmamıştır.
Osmanlı Hükümeti, Muharrem Kararnamesi’nin 8.Başlamı
(Maddesi) gereği; tahsil edilmesi kolay bazı devlet gelirlerini, “mutlak ve
değişmez” bir biçimde borç ödemelerine ayırıyordu. Bu gelirler şunlardı: tütün
ve tömbeki (nargile tütünü) rüsumatı (vergileri), ipek öşürü (ondalık
vergi), pul ve ispirto resimleri (harçlar), tütün ve tuz inhisarları
(tekelleri), İstanbul ve civarı balık avı vergisi, Bulgaristan vergisi, Kıbrıs
gelirleri, Doğu Rumeli vergisi, gümrük resimlerinde ve gelir vergisinde
oluşacak gelir artıkları.
Kurtuluş Savaşı ve Atatürk Dönemi
Cumhuriyet
Hükümeti; Lozan’da, Osmanlı borçlarının
Misakı Milli sınırlarına denk gelen yüzde 67'lik bölümünü kabul etti ve
bu borcu 29 yılda kapattı. Lozan’dan hemen sonra, borç ödemeleri ve mali
işleyiş konusunda önemli bir karar alındı. Duyunu Umumiye İdaresi ve Uluslararası
Mali Denetim Komisyonu’nun tanınmadığı
açıklandı.
Türkiye
Cumhuriyeti hükümetleri, Atatürk ölene dek, 1930 yılında ABD’den kibrit sanayinin
kurulması için alınan 10 milyon dolardan başka dış borç almadı. Abdülhamit’ten
beri kurulması için kerelerce girişimde bulunulan ancak başarılamayan kibrit
üretimi, bu borçla gerçekleştirildi ve kısa süre içine borç ödendi. Sovyetler
Birliği’nden alınan borcu, borçtan çok yardım saymak gerekir. Çünkü alınan
borç, parayla değil malla ödendi.
Atatürk öldükten bir yıl
sonra, 1939’da İngiltere’den 16 milyon Sterlin borç alındı. Bu borç da beş yıl
içinde ödendi.
Süreğenleşen (Kronikleşen) Dış Borç
İkinci Dünya Savaşı sonrası, her konuda olduğu gibi
borçlanmada da Batı’ya bağlanmanın yoğunlaştığı yıllar oldu. 1946 yılında dış
borcu olmayan Türkiye, hızla ve sürekli biçimde borçlanmaya başladı. 1946-1950
arasındaki 4 yıl içinde 227 milyon dolar borç yapıldı. Bu borç, 1960’ta 558
milyon dolara çıktı. 1970’te 1,9; 1980’de 16,2; 1990’da 49,1 milyar dolar oldu.
Dış borçlanma, Gümrük Birliği uygulamalarından
sonra hızlandı, 2004 yılından sonra olağanüstü arttı. 2001-2005 arasındaki 4 yıllık
dönemde dış borçlar, yüzde 138 artışla 157,2 milyara ulaştı.6
AKP’nin Yaptığı Borç
2014’de Türkiye’nin borç toplamı 908.5 milyar lirası (395.8
milyar dolar) dış, 402,4 milyar lirası (173,7 milyon dolar) iç olmak üzere 1,37
trilyon Yeni Türk Lirasıdır (569,5 milyar dolar).7 Bu borcun 965 milyar
lirası (416,5 milyar dolar), AKP’nin yönetimde olduğu dönemde yapıldı.8 AKP
bu borcu, 52,8 milyar dolarlık “özelleştirme” geliri elde etmesine
karşın yaptı.9 Hem sattı, hem de borçlandı.
Borçlanma
Geleneği
Türkiye’de yönetim sorumluluğunu yüklenmiş kişiler, borçlanarak
hazır para edinmeyi ve bunu üretim dışı alanlarda kullanmayı politik tutum durumuna
getirmişlerdir. Buna zorunludurlar çünkü dışardan, ya borç taksidi ödemek ya da
tüketimde kullanmak koşuluyla yeni borç bulabilirler. Bağımlılık doğuran bu koşulu
kabul ettikleri için borç bulmaları kolaydır. Bu kolaycılık, Atatürk’ten
sonra yönetime gelen tüm Batıcı partilere ve İslamcı görünümüne karşın onlardan
daha Batıcı bir politika yürüten AKP’ye Osmanlı’dan kalan bir mirastır.
Atatürk Ne Diyor
Mustafa Kemal Atatürk, koşula bağlanmış denetimsiz borçların ne anlama
geldiğini ve borç almanın hangi koşullarda olabileceğini sürekli olarak açıklamış
ve Cumhuriyet Yönetimi’nin akçalı politikasını bu açıklamalar üzerine oturtmuştur.
15 yıl boyunca, TBMM’ni açış konuşmalarının hemen tümünde; bağımsız maliye, denk bütçe, vergi uygulamaları, milli kambiyo ve Türk parasının değerinin korunması üzerine
görüş bildirmiş, öneri getirmiştir.
Atatürk, bağımsız
maliye, milli kambiyo ve kendi gücüne
dayanarak kalkınmayı gerçekleştirmek için, ölümüne dek ödünsüz bir çalışma içinde
oldu. Kaynak yetersizliğini gidermek ve geçici akçalı rahatlamalar sağlamak için,
ne dışarıdan borç aldı ne de abartılmış vergilerle halkı sıkıntıya soktu.
Çalışanların ücretlerini
iyileştirmeyi, tüketim mallarının ucuzlatılmasını ve özellikle dolaylı vergilerin
azaltılmasını, her zaman kendine ilke edinmişti. İzmir İktisat Kongresi’nde borçlanma
ile ilgili söylemleri çok nettir ve o günlerde Lozan’da ekonomik ayrıcalıklar peşindeki
Batılı Devletlere karşı söylenmiş kararlı ve kesin bir iletidir: “Taç sahipleri, saraylar ve ‘Osmanlı’ devlet
adamlarının yaşadıkları debdebeyi sürdürebilmek için, paraya gereksinimleri vardı.
Bu nedenle, bunu sağlama yollarına sapmışlardı. Bunu sağlamanın yolu da, dış ülkelerden
borç para almak üzere yapılan anlaşmalar oluyordu. Fakat, dışarıdan alınacak borcun
koşullarını o denli kötü hazırlıyorlardı ki, bazılarını ödemek mümkün olmamaya başladı.
Ve nihayet bir gün alacaklı devletler, Osmanlı Devleti’nin iflasına karar vererek,
dış borçlar belâsını başımıza çökerttiler”.10
DİPNOTLAR
1 “Azgelişmiş
Sürecinde Türkiye” S.Yerasimos, Belge Yay., 2.Cilt, 7.Bas, sf.73-74
2 “Sosyalizm
ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi”, İletişim Yay., 6.Cilt, sf.1793
3 “Büyük
Larousse” Gelişim Yay.,
sf.3469
4 a.g.e. sf.3469
5 “Sosyalizm
ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi”, İletişim Yay., 6.Cilt, sf.1794
6 “Büyük
Larousse” Gelişim Yay.,
sf.9754
7 Alaattin
Aktaş, Eko Analiz, www.dünya.com
8 www.cnnturk.cm -www.cnnturk.com
9 TC.Özelleştirme
İradesi Başkanlığı, www.oib.gov.com
10 “Mustafa Kemal Atatürk’ün İzmir İktisat
Kongresi’ni Açış Nutku”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder