Fener Rum Patriği Bartholomeos, 94 yıl sonra ve
Cumhuriyet tarihinde ilk kez, İzmir’e metropolit atadı. Son metropolit, Türkiye’nin
en güçsüz döneminde Yunanistan’dan İzmir’e görevli olarak gönderilen Yunanistan
doğumlu Hrisostomos Kalafatis’ti. Hrisostomos,
işgal dönemindeki Türk düşmanlığına dayanan eylemleri nedeniyle, 12 Eylül 1922
günü halk tarafından linç edilmişti. Bugün, karasularını 12 mile çıkarıp Türk
adalarını işgal ederek atağa geçen Yunanistan; dağılma sürecinde gördüğü
Türkiye’ye, AKP hükümetinin 3 yıl önce Türk vatandaşı yaptığı Volos doğumlu
Bartholomeos Samaras’ı İzmir’e
gönderiyor. Samaras’ın Metropolitlik
törenine Yunanlı Bakan Yardımcıları katılıyor. İzmir Rum Ortodoks Kilisesi
Başrahibi Kyrillos Sykis; Urla, Çeşme ve Karaburun bölgesinden sorumlu
Piskopos oluyor. Bunların ne anlama geldiğini anlamak için, Fener Rum Patrikhanesi’nin tarihine ve yaptıklarına bakmak
gerekir.
Fatih Kanunnamesi ve Patrikhane
II.Mehmet (Fatih) İstanbul’u aldığında, Hıristiyan
dünyası Doğu’daki ikinci büyük merkezinin dini açıdan Müslümanlarca yok
edileceğine inanıyor, buna karşı yeni bir haçlı seferinin hesabını
yapıyordu. Ancak Fatih, hiç ummadıkları bir tutumla, Patrikhane’yi kapatmak bir yana, onlara hiçbir
zaman görmedikleri özgürlükler ve haklar verdi. Türklerin egemen oldukları
yerlerde dini baskı uygulamama genel tutumu yanında, Fatih, Hıristiyan
dünyasının bölünmüşlüğünün sürmesini amaçlamış, Patrikhane’yi adeta koruması altına almıştı.
Fatih Kanunnamesi’yle II.Gennadios ekümenik (evrensel) Patrik yapıldı
ve vezir ünvanı verilerek, devletin önemli işlerinin görüşüldüğü divana alındı.
Patrik ve Patrikhane’ye
bağlı kişiler vergiden bağışık tutuldu. Patrik, Hıristiyan halkın
tartışmasız önderi sayıldı, Ortodoks topluluğunun yargılama ve cezalandırma
işlemlerinde tam yetkili kılındı. Bu haklar, Patriğin Bizans dönemindeki
haklardan daha ileriydi.1
Kimi padişahlar, Patrikhane’ye
tanınan hakları bir miktar kısıtlasa da, ayrıcalıklar Cumhuriyet’e dek
sürdü. 1856 Islahat Fermanı’yla,
Patriğin görevi ömür boyu sürecek biçimde uzatıldı. Yargılama ve
cezalandırma konusundaki yetkileri arttırıldı.2
Türk Düşmanlığı
Fener Rum Patrikhanesi, kendisine tanınan ayrıcalıklara karşın, Fatih’ten günümüze dek Türk düşmanlığını hiçbir dönemde bırakmadı. Kuşaktan
kuşağa aktarılan kin ve nefret, siyasi ereklerle birleştirilerek genlere işleyen
bir kalıt olarak hep canlı tutuldu. Kendini güçsüz gördüğü dönemlerde susarak, güçlü
gördüğünde ise saldırarak, yurt içindeki bir tehdit unsuru olarak varlığını sürdürdü.
Anadolu’da Türk egemenliğine son vermek isteyen Batı saldırısının, her dönemde gönüllü
işbirlikçisi oldu.
Fener Rum Patrikhanesi, bugün dokunulmazlığı olan bir dükalık
gibidir. Uluslararası etki gücü yüksektir. Destekçisi çoktur. Türkiye’de cemaati
çok azdır ancak Hıristiyan dünyasında ekümen
bir kilise olarak kabul edilmektedir. Türkiye’den istedikleri artık; “Cihan Patrikliği”, “ekümenlik hakları”, “Kızılhaç
televizyonu”, “dinlerarası diyalog” ve “Diyanet
yanında temsil” gibi noktalara varmıştır.
Asılan Patrik: III.Parthenios
17.Yüzyılda
yaşayan III.Parthenios, en gözükara Patriklerden biriydi. Balkanlarda
devlet karşıtı çalışmalar yapıyor, Ortodoksları ayaklandırmaya çalışıyor, Patrikhane’nin olanaklarını bu amaçla
kullanıyordu. Padişah IV.Mehmet, 1657 yılında idamına karar verdi ve Paşakapı’da idam edildi. Suçu; Eflak
Voyvodası Costantin’i ayaklanmaya teşvik etmek ve İstanbul yangınında kargaşa
çıkarıp yağma yaptırmaktı.3
Patrikhane, III.Parthenios’un asılmasından sonra uzun bir
süre sessiz kaldı. Ancak, 18.yüzyılın sonlarına doğru Yunanistan’da gelişmeye
başlayan ulusçu devinimlerle ilişki kurdu. Ayaklanmaya hazırlanan örgütlere
para ve silah yardımı yaptı, tinsel (manevi) destek verdi. 1821 yılında ortaya
çıkan ve Yunanistan’ın Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılmasıyla sonuçlanan Mora
Ayaklanması’na önemli
etkisi oldu. Patrik II.Gregorios, Rum çetelere verdiği destek nedeniyle
1821’de Patrikhane’nin orta
kapısında idam edildi. O tarihten günümüze dek orta kapı hiç açılmadı.
Patrikler ve metropolitler, “burada bir sultan ya da bir Türk devlet adamı
asılmadan” ana kapının açılmamasına karar vermişlerdi.4
Rus Çarı’na Mektup
Patrik II.Gregorios’un Rusya’nın İstanbul Büyükelçisi aracılığıyla Rus Çarı’na gönderdiği
mektup, Patrikhane’nin yüzlerce
yıl sürdürdüğü politikanın özeti gibidir. Mektupta şunlar söyleniyordu: “Çar
Cenapları, siz Türk milletini yok etmenin tek yolunun savaş olduğunu
düşünüyorsunuz. Bu görüşünüz doğru değildir. Türkleri hazırlıksız yakalayıp
yenseniz bile, bununla yok olmazlar. Oturup düşünürler, yanlışlarını giderir,
eksikliklerini tamamlar ve karşınıza çıkarlar... Onları yok etmenin tek yolu,
uzun vadeli çalışarak inanç ve geleneklerini sarsmak, yaşam biçimlerini
bozmaktır... Bunlar; yalan, ikiyüzlülük, rüşvet gibi kötülükleri bilmeyen bir
ahlaka sahiptir. Güçleri buradan gelir. Bunu bozmak gerekir. Bu yönde başarılı
olmanın kolay bir yolu vardır. Türkler, sonradan Müslüman olanları, doğuştan
Müslüman olanlardan daha çok sever, bağırlarına basar; ırk farkı gözetmezler.
Bunların arasına yalandan din değiştiren adamlar sokun. Yüksek yerlere
gelmelerini sağlayın. Ahlakları zaafa uğradı mı, çürük bir ağaç gibi
kırılırlar, yeniden büyüyemezler. Türkleri ahlakları sağlamken yenseniz bile,
sağlam ağaç budaması gibi daha gür dallanırlar ve yeniden ağaç olurlar”.5
I.Dünya Savaşı’nda Patrikhane
Yunanistan
bağımsızlığına kavuştuktan sonra, Patrikhane Yunanistan’ın “ikinci
büyükelçiliği” gibi çalıştı. 1904 Türk-Yunan Savaşı’nda Osmanlı ordusu
yengiyle çıkmasına karşın, Batılıların karışmasıyla masa başında yenik duruma
düşürüldü. Devletin güçsüzlüğünü gören Patrikhane bu tarihten sonra
tümüyle Yunan hükümetinin buyruğu altına girdi. İlerde başbakan olacak Venizelos
1910’da gizlice İstanbul’a geldi ve Patrikhane’de toplantılar yaptı.6
Patrikhane Birinci Dünya Savaşı süresince
Anadolu ve Rumeli’de onlarca örgüt kurdu. Osmanlı İmparatorluğu’nun savaştan
yenik çıkacağını düşünerek, olası Yunan işgaline destek olacak yerel yapılar
oluşturdu. Etnik-i Eterya Cemiyeti, Rum Matbuat Cemiyeti, Ma Rum Müdafaa-i
Milliye Cemiyeti, Trakya Rum Cemiyeti, Rum Muhacirin Cemiyeti, Rum Tüccar
Cemiyeti, Rum Küçük Asya Cemiyeti, Rum Edebiyatçılar Cemiyeti, Rum İzcilik
Teşkilatı, Rum Pontus Cemiyeti, Mavri Mira Cemiyeti kurulan örgütlerin bir
bölümüydü. Pontus Cemiyeti’ne
bağlı çeteler, Karadeniz bölgesinde Türk köylerini basarak toplu
öldürmeler yaptı.7
Osmanlı
Devleti’nin savaştan yenik çıkacağı anlaşılınca, 1918’de Patrikhane’nin dış kapısına bağımsızlık
anlamına gelen çift kartallı Bizans bayrağı çekildi. Patrikhane, bağımsızlık
istemini bayrak çekmeyle sınırlamadı ve işgal güçlerinin kendisine verdiği
desteğe dayanarak, Yunanistan’a bağlanma yönünde kararlar aldı. Önce, Osmanlı
uyruğundan olmayan ve Türk düşmanlığıyla tanınan Atina Metropoliti Meletios,
8 Aralık 1921’de Patrik ilan edildi. Yasal dayanağı olmayan bu atamayı hükümet
kabul etmedi ancak Meletios Patrik olarak çalışmalarını sürdürdü. Patrik
vekili Nikola şu açıklamayı yaptı: “Fener Rum Patrikhanesi, Başkan Wilson tarafından milletlerin kendi
kaderlerine hakim olması prensibine dayanarak 6 Mart 1919 günü, Türk
esaretinden kurtulduğunu ve anavatan Yunanistan’a ilhak edildiğini ilan
etmiştir.” Bu açıklama, Osmanlı hükümetine ve büyük devletlerin
elçiliklerine bildirildi.8
Yunanistan’a bağlanma kararı, Metropolitler aracılığıyla Türkiye’nin her
yerine ulaştırıldı. İl ve ilçelerde toplantılar ve yeni duruma uygun
hazırlıklar yapıldı. İzmir Metropoliti Hrisostomos Kalafatis’in kaleme aldığı ve kiliselerin tümünde
okunan ve bölgeye dağıtılan bildiride şunlar söyleniyordu: “İstanbul ve civar Rumları, kiliselerde toplanarak anavatan Yunanistan
ile birleşme kararını ittifakla kabul etmişlerdir. Anadolu Rumları, 25
yüzyıldır kendilerine ait olan bu topraklarda, her bakımdan üstün durumdaki
barbar Türklerin yönetimi altında yaşamak istemediklerinden, Türkler ve onların
yönetimiyle bağlarını koparma kararı almışlardır. Beşyüz yıldır sürekli bir
biçimde Türkler tarafından barbarca imha edilmiş, sürgünlere yollanmış Rum
milleti, Dünya Savaşı’nın daha ilk günlerinden itibaren müttefik devletlerin
hizmetine girmiş ve bu nedenle de ayrıca zulme uğramıştır. Türkiye Rumları,
üzerinde 25 yüzyıllık hakları bulunan topraklarla birlikte anavatanları
Yunanistan’a bağlanmayı ve bu uğurda bütün güçleriyle mücadeleye girişeceğini
tüm dünyaya bildirir”.9
Kurtuluş Savaşı
Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlı papazlar, Kurtuluş
Savaşı’nın başından sonuna dek
Yunan Ordusunu destekledi. Batı ve Orta Anadolu ile Doğu Karadeniz
bölgelerindeki hemen tüm Rum ayaklanmalarında etkin biçimde yer aldılar.
Kiliselerin bodrumuna silah depoluyor, çeteler oluşturuyor ve Yunan ordusuna
asker topluyorlardı. Aynı işi, Doğu Anadolu Bölgesinde Ermeni papazlar
yapıyordu. Meletios, Yunan Ordusu Başkomutanı Papulas’a
gönderdiği telgrafta, “Patrikhane’nin ve Anadolu’daki Rum milletinin, Yunan
Ordusu’nun arkasında” olduğunu söylüyordu.10
İzmir Metropoliti Hrisostamos, kendine bağlı papazları
toplayarak, 16 Mayıs 1919’da bir bildiri hazırladı. Bir gün önce Yunan Ordusu
İzmir’i işgal ederek kırım (katliam) yapmış, başta Vahdettin’in
buyruğuyla silahlarını bırakan subaylar olmak üzere 300 Türk’ü öldürmüştü. Bunca
vahşetin yaşandığı İzmir işgalini, kilisede yaptığı ve daha sonra bildiri
olarak dağıtılan konuşmasında şöyle kutsuyordu: “Bugün sizleri, muhteşem ve ilahi bir törene davet ettik. Bu öyle bir
törendir ki, milletler uzun yüzyıllar boyunca, ancak bir kez gerçekleştirme
şansına sahip olabilir. Kardeşler, beklenen an gelmiştir. Yüzyıllık arzular
yerine gelmektedir. Irkımızın büyük umudu, 15 Mayıs günü gerçekleşiyor.
Bugünden sonra, büyük vatanımız Yunanistan’ın ayrılmaz bir parçası oluyoruz.
Yunan tümenleri, Küçük Asya sahillerine çıkmaya başlamıştır. Yaşasın Helenizm”.11
Mustafa Kemal’in Tavrı
Mustafa Kemal,
dinî görünümlü emperyalist kışkırtmaya ve bu kışkırtmanın araçlarından biri
olan Patrikhane’ye karşı önlem
almakta gecikmedi. Kuvayı Milliye’nin silahlı gücünü kullanarak, Rum çetelerini
önce etkisizleştirdi sonra ortadan kaldırdı. Kilise bodrumlarındaki silahlara
elkoydu. Papazların Yunan yaymacası (propagandası) yapmasını önledi.
Mustafa Kemal,
Le Journal muhabiri Paul Herriot’a, 25 Aralık 1922 günü
Patrikhaneyle ilgili olarak şunları söyledi: “Bir fesat ve ihanet ocağı olan, ülkede ayrılık ve uyuşmazlık tohumları
saçan, Hıristiyan hemşehrilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluk ve
felaket simgesi olan Rum Patrikhanesi’ni artık topraklarımızda barındıramayız.
Bu tehlikeli örgütü ülkemizde tutmamız ne gibi gerekçe ve nedenle ileri
sürülebilir? Türkiye’nin Rum Patrikhanesi için topraklarında bir sığınak
göstermeye ne zorunluluğu vardır? Bu fesat yuvasının gerçek yeri Yunanistan
değil midir?”12
Eskiye Dönüş
Her konuda olduğu gibi Patrikhane konusunda da, Atatürk’ten sonra “eskiye dönüş” süreci başladı. İlk ödünü veren İsmet İnönü’ydü. CIA adına çalışan Athenagoras, 1948 yılında, ABD Başkanı Truman’ın özel uçağıyla İstanbul’a geldi. Ankara Ekspresi’ne
eklenen özel bir vagonla Ankara’ya götürüldü, burada ayrıcalıklı bir protokolle
karşılandı.
Medrese çıkışlı CHP’li Başbakan Şemsettin Günaltay, Fener Rum Patrikhanesi’nin isteğine uygun olarak, Papa Eftim’in kurduğu Türk Ortodoks
Kilisesi’nin dağıtılmasını istedi. Daha sonra, Yunanistan uyruklu Athenagoras, Bakanlar Kurulu Kararıyla
Türk vatandaşlığına geçirildi ve Fener Patriği yapıldı.
1950’de
Başbakan olan Adnan Menderes, Athenagoras’ın ayağına dek gitti ve
elini öptü. Milli Eğitim Bakanlığı, Heybeliada Ruhban Okuluna “Teoloji Yüksek Okulu” adını vererek
ilahiyat fakültesi konumuna getirdi. Turgut
Özal Hükümeti, Patrikhane tarihinde görülmeyen bir ayrıcalıkla Kültür
Bakanlığı Bütçesinden para yardımı yaptı.13
Bugünkü Durum
Türkiye’nin güçlü dönemlerinde susan, güçsüz dönemlerinde
hareketlenen Fener Rum Patrikhanesi’nin sesi bugünlerde gür çıkıyor. İstekler yerine
getirildikçe yeni istekler ileri sürülüyor... Dinle örtülen siyasi erekler,
alan ve eylem çeşitliliğiyle yayılıyor, iletişimin etkili gücüyle toplumu
etkisi altına alıyor. Patrikhane’nin
söz ve eylemleri; AKP döneminde yoğunlaşan ve ülkenin her yöresine
yayılan misyonerler ve ilçelere dek uzanan apartman kiliselerle birlikte
değerlendirilmeli; azınlıklara ait vakıf mallarının geri verilmesi, ruhban
okulu ve yabancılara taşınmaz satışları gözönünde tutularak ele alınmalıdır.
Bu
yapıldığında, 19.yüzyıla, Tanzimat sonrasına geri dönüldüğü
görülecektir. Cemaatsiz kalan Fener Rum Patrikhanesi, Batı’dan aldığı desteğe
güvenerek sonuçsal (nihai) ereğe, yani “Helen Birliğine” ulaşmak için
dayanacağı kitle yaratmanın peşindedir. Ruhban okulu onun için
önemlidir. Yabancılara taşınmaz satışı ise, bulunmaz bir fırsattır.
Yabancıyı
Kitleselleşmek
AKP Hükümetleri 2003-2012 arasındaki 9 yılda, 26 190 adet
toplam 132 milyon metrekare (132 bin dönüm) taşınmaz sattı. Bunların 126 milyon
metrekaresi tarım arazisi, 11 milyon metrekaresi kat iyeliği (mülkiyeti)
biçimindeki taşınmazlardır. Ayrıca, 150 bin kilometrekare alanın maden arama
hakkı 29 ve 49 yıllığına yabancı şirketlere verilmiştir.14 Yunanlılar,
Türkiye’den taşınmaz alan yabacılar içinde ilk sırayı oluşturuyor.15
Yabancılar, Türkiye’de çevrili bölgeler (anklav) oluşturmuş,
bir başka deyişle, Türkiye Cumhuriyeti topraklarıyla çevrili yabancılaştırılmış topraklar yaratılmıştır.
Buralara yabancı uyrukların yerleşmesi uzak bir olasılık değildir.
Devşirme Papazlar
Bakanlar Kurulu, Ekim 2010 ve 2011’de Yunanistan yurttaşı
20 üst düzey papazı Türk yurttaşı yaptı. Fener Rum Patrikhanesi’nin buyruğunda çalışmaya
başlayan bu papazlardan ikisi, Çanakkale ve Isparta’ya metropolit yapıldı.16
Şimdi İzmir’e atama yapılıyor.
Arkasının geleceği belli olan bu girişimler basında yer
almadı ve Patrikhane’ye Yunanistan’dan
kadro aktarımı Türk halkından gizlendi. 20.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Teoloji
Araştırma Merkezi adlı özel araştırma kuruluşu konuyla ilgili şu açıklamayı
yaptı: “Fener Rum Patrikhanesi Bizans döneminin kadrosunu topluyor. Bir tek
Ortodoks’un olmadığı illere metropol atanıyor. Gereksinim duyulan kadrolar için
Yunan papazlar, ağır ağır yürütülen bir programla Türk vatandaşı yapılıyor”.17
Yunanlı
papazların Türk yurttaşlığına alınması ve Fener Rum Patrikhanesi’nin ekümenik yapılması konusunda, ABD’de
yoğun çalışımlar (kampanyalar) düzenleniyor. Türkiye Cumhuriyeti yasalarına ve
Lozan Anlaşması’na aykırı olan bu tutum sürekli gündemde tutuluyordu. Fatih
Kaymakamlığı’nın denetimine bağlı bir dini birim olan Patrikhane, uluslar
arası siyasetin Türkiye’ye yönelen unsuru durumuna getiriliyor, bu tutumla
yüzyıl öncesine adeta geri dönülüyor.
Patrikhaneyi Ziyaret
Edenler
Başta
Clinton olmak üzere, Türkiye’ye gelen büyük devlet yetkililerinin hemen
tümü, Patrikhane’yi “ziyaret” etti, Bartholomeos’u ekümenik
patrik kabul ettiklerini gösteren görüşmeler yaptı. Almanya Cumhurbaşkanı Johannes
Rau, ABD Dışişleri Bakanı Hillari Clinton, Yunanistan Başbakanı Kostas
Karamanlis, Papa 16.Benedik, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Almanya
Başbakanı Gerhard Schröder ve Angela Merkel, Avusturya
Cumhurbaşkanı Heinz Fischer, Yunanistan Başbakanı Antonis Samaras,
Papa Francesco; Patrikhane’yi
“ziyaret” eden yabancıların bir bölümüdür.
Heybeliada Ruhban
Okulu
ABD Başkanı Barack Obama, Nükleer Güvenlik
Doruğu için geldiği Seul’de Recep Tayyip Erdoğan’la görüştü ve
gazetecilere Doruk’la ilgisi olmayan şu sözleri söyledi: “Türk hükümetinin
dini özgürlükler konusundaki girişimleri memnuniyetle karşılıyorum. ABD
yönetimi Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasını dilemektedir”.18
Düzeysizlik içeren bu söylemin dikkat çekici iki özelliği
vardı. “Türkiye’de dini özgürlükler konusunda girişim”, mezhepçilik siyaseti
yürüten AKP tarafından değil, laikliği getiren Cumhuriyet tarafından
yapılmıştı. İkinci özellik, bir okulun açılmasıyla ilgili “sıradan” bir
konu büyük bir devletin başkanı tarafından önemli bir etkinlikte dile
getirilmesiydi.
Yansız
bir gözün “sıradan” olarak değerlendireceği Ruhban Okulu konusu,
gerçekte yalnızca Obama’nın değil hemen tüm Batılı devlet yetkilisinin
aynı biçimde dillendirdiği ortak bir istem durumundadır. Politikacılar, dini
önderler ve medya, sürekli aynı şeyden sözediyor; kimi zaman dilekte bulunarak,
kimi zaman buyrukçu söylemlerle, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasını
istiyorlar. ABD’de çalışımlar düzenleniyor. Konu, Yunan hükümetinin gündeminden
çıkmıyor. Batı’nın Ruhban Okulu’na
verdiği sıradışı önem, Türkiye’yi bekleyen tehlikenin bir göstergesi
durumundadır.
Tapu Devri, Kullanıma
Açılma
Ortadoğu ve Avrupa’nın en büyük ahşap yapısı olduğu
söylenen Ruhban Okulu binasının tapusu, Kasım 2010’da Patrikhane’ye devredildi. Bina kısa bir
süre içinde elden geçirildi ve eğitim alanında olmasa da kullanıma açıldı. 22
Eylül 2013 günü, “Dini Müzik Sempozyumu” düzenlendi. Aynı günün akşamı,
Türk ve Yunanlı sanatçıların katıldığı, “Yunanistan’dan Türkiye’ye Kültür
Yolculuğu” adlı etkinlik yapıldı.
Yurtdışından
gelen istem yoğunluğu, içerdeki medya desteği ve hükümet uygulamalarıyla
birlikte değerlendirilirse, Ruhban Okulu’nun, “uygun bir ortam oluştuğunda” açılacağı görülmektedir.
Hükümet sözcüsü Bülent Arınç bunu açıkça dile getiriyor ve “gerçekleşmesi
için bir takım iç ve dış gelişmelerin oluşması lazım” dedi.19
Patrikhane’nin Gücü
Fener Rum Patrikhanesi, bugün
dokunulmazlığı olan bir dükalık gibidir. Uluslararası etki gücü yüksektir.
Destekçisi çoktur. Türkiye’de cemaati çok azdır ancak Hıristiyan dünyasında ekümen
bir kilise olarak kabul edilmektedir. Türkiye’den istedikleri artık; “Cihan Patrikliği”, “ekümenlik hakları”, “kızılhaç
televizyonu”, “dinler arası
diyalog” ve “Diyanet yanında
temsil” gibi noktalara varmıştır.
Patrikhane’nin sonuçsal (nihai) erekleri, Osmanlı
İmparatorluğu dönemindeki haklarından daha ileri götürülmüş durumdadır.
Emperyalizmin yarattığı güce dayalı egemenlik ve bu egemenliğin yarattığı
küresel karmaşa, Türkiye’nin güçsüzlüğüyle birleşince, Patrikhane bu
cesareti kendisinde bulmaktadır.
DİPNOTLAR
1
tr.m.wikipedia.org
2 a.g.s.
3 www.e-tarih.org
5 “General
Ignatgev’in Hatıratı ve Patrik
Gregorios’un Mektubu”
www.talhaturhal.com
6 a.g.s.
7 a.g.s.
8 “Papa
Eftim’in Muhtıraları ve Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi”, Turan Yay.,
2.Baskı, 1995, sf.7
9 “Papa
Eftim’in Muhtıraları ve Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi”, Turan Yay.,
2.Baskı, 1995, sf.438
10 m.milligazete.com.tr
11 “Sancılı Yıllar: 1918-1922”, Engin Berber,
Ayraç Yay., sf.218
12 “Atatürk’le
Konuşmalar Ansiklopedisi”, S. Turan,
Y.K.Yay., 2.Bas, 1995, sf.438
13 “Papa
Eftim’in Muhtıraları ve Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi”, Turan Yay. 2.
Baskı, 1995, sf.439
14 Meclis Tutanakları, 21.04.2005,
www.tbmm.gov.tr
16 blog. Milliyet.com.tr
18 “Obama’dan Heybeliada Düzeltmesi”, www.hurriyet.com.tr
19 www.radikal.com.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder