Suriye ve Ortadoğu, ABD ve Rusya için önemlidir. Ortadoğu’nun petrol ve doğalgazına
bağımlı olan Avrupa Birliği ve Çin için de önemlidir. O nedenle Suriye’deki çatışmayı,
bloklar arası çatışma olarak görmek gerekir. Ortadoğu’daki egemenlik yarışı,
kalıcı bir çatışmayı barındırmaktadır. Suriye, tarihte olduğu gibi bugün de ve
Anadolu’yla birlikte; Doğu-Batı arasındaki “altın köprü”dür.
Amerikalılar bu nedenle, “Suriye’yi kontrol
eden Ortadoğu’yu kontrol eder. Ortadoğu’yu kontrol eden Rusya’nın ve İpek Yolu üzerinden
Çin’in anahtarını elinde tutar” diyor.(×) Suriye’de
giderek artan gerilim düğümlenmiştir ve bu düğüm içinde yer alan; Türkiye-Rusya-ABD
arasındaki ilişkilerde, yapısal karşıtlıklar vardır. Suriye sorununun, Türkiye yararına
sağlam bir çözüme kavuşturulması için, ilişkilerde köklü dönüşümlere gitmek
gerekmektedir. Bunun için, yani küresel iki büyük güç arasında siyaset yapmak
için; yüksek bilinç, tutarlı çizgi, doğru ve kararlı tutum gerekir. Kamusal değerleri
dağıtılmış, üretimden yoksun, borca batmış ve hepsinden önemlisi ulusal birliği
zedelenmiş bir ülkede; önlemi alınmamış tepkisel değişimler, yalnızca yararsız değil
aynı zamanda tehlikelidir.
ABD ve Ortadoğu
ABD,
1998’de saptadığı ve 21.yüzyılı kapsayan “Yeni
Bir Yüzyıl İçin Amerikan Ulusal Stratejisinde”, Ortadoğu’dan 2050 yılına
dek vazgeçmeyeceğini açıklamıştır. Açıklama yönünde Büyük Ortadoğu Projesi’ni uygulamaya sokmuş ve bugüne getirmiştir.
Ortadoğu’dan çekilmeyi aklından bile geçirmemekte, Rusya’nın bölgeye
yerleşmesinden rahatsızlık duymaktadır.
Washington’un “nükleer füzyon ve elektrikle
işleyen arabalar, petrolü tahtından indirene kadar stratejik önemini koruyacak”
dediği Ortadoğu’ya, kesin olarak gereksinimi vardır. Bu nedenle, Ortadoğu’ya
egemen olmak için her yolu deneyecek, şiddetin her türünü kullanacaktır.
İki büyük silahlı güç, Türkiye’nin de içinde olduğu Ortadoğu’da, çatışma
olasılığı bulunan bir konumda karşı karşıya gelmiştir. Nükleer silahların
tehlikeli gücü, tarafları görüşmelerle sağlanacak bir uzlaşmaya zorlamaktadır.
Rusya
Rusya,
Avrupa’nın doğalgaz gereksinimini karşılayan ülkedir ve bu konuda rakipsizdir.
Durumdan rahatsız olan Avrupa Birliği ve ABD, bu bağımlılığın sona erdirilmesi
için yeni seçenekler peşindedir. Günümüz koşullarında bu seçenek, Basra
Körfezi’yle Doğu Akdeniz’de bulunan ve dünyanın en zengin yatağı olduğu
söylenen doğalgazın, Katar’a düşen kesimden Avrupa’ya taşınmasıdır. Bu
tasarıma, şimdi İsrail’in çıkardığı Doğu Akdeniz doğalgazı da eklendi.
Doğu Akdeniz’deki doğalgazın, Avrupa'nın ve bölgenin yüz yıllık
gereksinimini karşılayacak düzeyde olduğu söylenmektedir. Büyük güçler, bu
bölgeye egemen olma ya da en azından denetleme savaşımı içindedir. Putin’in,
“bizi üçüncü dünya savaşına zorluyorlar” sözü, çatışmanın şiddetini
göstermektedir.
Suriye’ye Neden Saldırıldı
Suriye’yi
kana bulayan çatışmalar süreci, 2009’da Katar’ın Şam’a, doğalgaz boru hattı
inşa etme önerisiyle başladı. Öneriye göre, Katar gazı Rusya’nın inisiyatifi
dışında; Suudi Arabistan, Ürdün ve Suriye’den geçip Türkiye’ye dek uzanacak
buradan Avrupa’ya ulaştırılacaktı. Öneriyi Katar yapmıştı ama projenin gerçek
sahipleri ABD ve AB’ydi.
Suriye,
bu öneriyi kabul etmedi ve tam tersi bir tutumla, Rusya’nın içinde bulunduğu
rakip bir projeye imtiyaz verdi. 2010’da 10 milyar dolarlık İran-Irak-Suriye “İslami Boru Hattı” tasarısını seçti.
Aynı yıl Suriye’nin orta kesimlerinde bulunan doğalgaz, bu hatta bağlanacaktı.
Anlaşma, 2011’de yapıldı ve o yıl Suriye kan gölüne döndü. Terör saldırıları
sürerken, bu kez 2012’de İran’la bir memorandum imzalandı.1
Rusya
ve İran’la girdiği ilişki, Batı’nın Beşar
Esad’a karşı, gazetecilerin “boru
hattı savaşları” adını taktığı terör saldırılarını başlatmasına neden oldu.
Bu gelişmeler, Türkiye’nin aşırı dostlukla başlattığı Suriye
ilişkisini, aniden Esad üzerinden aşırı düşmanlığa dönüştürmesine neden oldu. AKP, Batı’dan buyruk
almışçasına Şam yönetimine karşı tavır değiştirdi ve ABD yetiştirmesi muhalif
gruplara yoğun destek verdi.
Suriye ve Rusya
Rusya,
doğalgazda kurduğu tekelin kırılmasını
önlemek, Doğu Akdeniz’de var olmak ve Suriye’den çıkmamak için her türlü
çatışmayı göze almıştır. Bu amaçla ABD’nin yaptığı gibi, şimdilik çatışmalara
dolaylı katılmakta, sürekli olarak işbirliği yapacağı yardımcı güç aramaktadır.
Suriye onun en büyük bağlaşığıdır (müttefikidir) ama PYD’ye Moskova’da büro
açtırması, İsrail’e karşı yumuşak tutumu, muhaliflerin bir bölümüyle ilişki
kurmaya çalışması bu arayışın örnekleridir.
Suriye’de, amacına uygun düşen her türlü yönetim seçeneğine açık. Büyük
devlet politikası bunu gerektiriyor. Çarlık Rusya’sının ve Batı
sömürgeciliğinin, 19.yüzyıl Kürt politikasının yeniden gündeme gelmesinin
nedeni budur.
Somut Durum
ABD ve
Rusya, Türkiye dahil kullandığı kimi yerel güçleri bir kenara bırakarak geçici
uzlaşmalara gidebilir, Ortadoğu’yu birlikte kullanabilir. Paylaşım olasılığı
her zaman vardır. Yeni haritayı, birlikte çizebilirler. Büyük güçlerle
işbirliği, fille yatağa girmek gibidir. Uluslararası ilişkilerde kalıcı
dostluk ve düşmanlıklar yoktur, çıkarlar vardır. Ayakta kalmak için
bağımsız ve güçlü olmak koşuldur.
Ortadoğu’da bugünkü somut durum şudur: ABD; Ortadoğu’dan çıkmayacağını, Kürt devleti kuracağını, Koridoru açacağını
ilan ediyor ve açıklamaları yönünde adım adım ilerliyor. Rusya, Doğu
Akdeniz’de olacağım ve doğal gaza dayanan tekelimi koruyacağım, Suriye’den
çekilmeyeceğim diyor. Üslerini kuruyor, kurduklarını genişletiyor ve
bölgeye kalıcı biçimde yerleşiyor. Olayların gelecekte alacağı biçim, güç
dengelerinin değişkenliğine bağlı.
Türkiye
Türkiye, “iki cami arasında beynamaz” tutumu içinde, bir yandan öbür
yana savrularak esen rüzgara göre değişen yönsüz ve rotasız yolda ilerliyor.
Neyi, ne zaman ve nasıl yapacağı belli değil. Kendine özgü tutarlı bir
politikası yok. Üstelik bu tutum dış siyasetle ilgili bir sorun da değil. BOP
Eşbaşkanlığı, PKK ve çözüm süreci, Fetullah
Gülen’e verilen destek, orduya kumpas gibi konularda yaşanan
zikzaklar ortada duruyor. Şimdi, Suriye konusundaki zikzak, U dönüşüne
dönüşmüş durumda.
Rusya’yla Nereye Kadar
Türkiye’nin
Rusya’yla son dönemde kurduğu ilişkiyi, kimi ulusalcı kesimler olumlu
gelişmeler olarak değerlendirdi. Kuramsal olarak, ortak hedeflere yönelen
birlikteliklerin olumluluk içereceği açıktır. Ancak, bu olumluluk eşit güçler
arasındaki ilişkiler için geçerlidir. Üstün güce bağımlı olanlar, o gücün etkisi
altındadır ve belirleyici güçlü olandır. Dünya siyasi tarihi, bu gerçeği
kanıtlayan örneklerle doludur. Türkiye-Rusya ilişkisi, çok yönlü karmaşıklığı
ayrıca içinde taşımaktadır ve doğuracağı sonuç, her an eskisinden daha kötü bir
duruma evrilebilir.
Türkiye-Rusya ilişkisinde, çözümsüz gibi görünen ve ilişkinin geleceğini
belirleyecek nitelikte sorunlar vardır. Herşeyden önce ve tarihsel olarak;
1946’dan beri 70 yıllık bir Batı’ya bağlanma ve aynı süre içinde Rusya’ya
düşmanlık dönemi bulunmaktadır. Batı’ya bağlanma o denli yoğundur ki, özellikle
ABD, Türk Devleti’nin kılcal damarlarına dek girmiştir. Türkiye;
silahtan tarıma, sanayiden teknolojiye dek Batı’ya bağımlı durumdadır. Bu
bağımlılıktan kurtulmak yurtsever bir görevdir ancak AKP’nin bunu yapacak ne
gücü, ne isteği ne de bilinci vardır.
Nesnel Durum
Türkiye,
Rusya’nın Suriye’ye yerleşme amacına ters gelen ne kadar uygulama varsa, hemen
tümünü yapmış durumdadır. BOP eşbaşkanlığını kabul etmiş, Irak
saldırısını desteklemiştir. Rusya’nın asal müttefiki Beşar Esad’ı,
devirmek istemiş, bu konuda elinden geleni yapmıştır. Ilımlı muhalefet dediği
ABD yetiştirmesi silahlı Suni gruplara destek vermiştir. ÖSO denen terör
örgütüyle birlikte askeri harekat yapmıştır. Batı’nın terör örgütlerini
silahlandırıp desteklediğini söylemektedir ama İncirlik başta olmak üzere hava
alanlarını, Rusya’nın düşmanlarına yani Batı’nın kullanımına açık
tutmaktadır. NATO’nun üyesidir.
Rusya, Ortadoğu doğalgazını kendi denetimi dışında Avrupa’ya ulaştırmamak
için her türlü çatışmayı göze almışken, AKP, Doğu Akdeniz’de bulunan doğalgazın
Avrupa’ya taşınması için, İsrail’le anlaşma yapmıştır. Rus doğalgazının,
Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşımasını öngören Türk Akımı Doğalgaz Boru
Hattı Projesini aceleyle onaylamasının, İsrail Anlaşması’nı dengeleyeceğini
sanmaktadır.
Gerçek Nedir, Nasıl Göreceğiz
Türkiye,
kendini, ABD ve AB’ye olduğu kadar, özellikle enerji alanında Rusya’ya da
bağlamıştır. Şimdi, siyasi bağlantı içine girmeğe çalışmaktadır. ABD ve AB’ye
bağımlılığı sürerken, bu iki gücün sürtüştüğü Rusya’yla iş çevirmektedir. Karşıt güçlerin oluşturduğu blokların ikisiyle
birden aynı anda müttefik olunamaz. Uluslararası ilişkilerde, biraz ondan
biraz bundan davranışı yoktur. AKP icadı bu tavrın sonu hüsrandır. Aceleyle
atılmış bu tür hesapsız adımın sonuçları yakında görülecektir.
Türkiye, oluşmakta olan tehlikelere karşı, ulusal nitelikte bir yönetime
kavuşup Atatürk’ün bölgeye yönelik politikasını; günün koşullarını
gözeterek ve kendi gücüne güvenerek uygulamak zorundadır. Bunu yapmadığı
sürece, giderek karmaşık duruma gelen olaylar karşısında kendi yolunu
belirleyemeyecek, Birinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi, büyük gördüğü bir gücün
peşinden sürüklenecektir.
DİPNOTLAR
(×) ”Suriye Üzerindeki Gizli Saçma Suudi-ABD Anlaşması: Petrol
Doğalgaz Boru Hattı savaşı” medyadafakat.net
1 “Suriye; Nihai Boru Hatları Ülkesi Savaşı” www.evrensel.net
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder