Vahdettin’in
ülkeden kaçışından 3 gün sonra, 20 Kasım 1922’de, Lozan’da barış görüşmeleri
başladı. Bir yanda, katılımcı olarak İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan,
Japonya, Romanya ve gözlemci olarak, ABD, Sırbistan, Sovyetler Birliği,
Bulgaristan, Belçika, Portekiz; diğer yanda yalnızca Türkiye vardı. Birinci
Dünya Savaşı’nı kazanan devletler, hazırladıkları Sevr Anlaşması’nı Ankara hükümetine kabul
ettirememişler; Anadolu’ya çıkartılan Yunanlıları yenen Türkler, Lozan’a,
yenilgiyi kabul eden Almanya ve Avusturya’dan farklı olarak, yengi
kazanmanın özgüveniyle gelmişti.
İngiltere ve bağlaşıkları (müttefikleri) ise, Türkiye’yi
hala “Dünya Savaşı’nın yenik ülkesi” görerek ya da öyle görünerek
gelmişti. Almanya ve Avusturya’ya Versailles’da yapılanın benzeri, Lozan’da Türkiye’ye yapılacak ve Küçük Asya’daki Batı çıkarları, korunacaktı.
Ortadoğu’ya verilecek yeni biçim, uluslararası bir anlaşmayla
meşrulaştırılacak, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki imtiyaz haklarının korunması
koşuluyla, Yeni Türkiye’nin sınırları belirlenecekti.
Batı’nın
Umduğu
Türkiye’yi
Osmanlı İmparatorluğu’nun küçülmüş süreği (devamı), Ankara yöneticilerini de
Babıâli bürokratları sanıyorlardı. Konferansa katılanlar üzerindeki etkisi
açıkça görülen Lord Curzon, İsmet Paşa’yı, “Hindistan’daki
uyruklarından biri”1 gibi görüyor, Fransız temsilcisi Bompard
ona “eski bir Osmanlı sadrazamıymış gibi tepeden bakıyordu”.2
Sınırlar, askeri
eyleme bağlı olarak büyük oranda belirginleştiği için fazla zaman almayacak, “ekonomik
bilinçten yoksun Türklere”, geçmişten gelen ticari ve tüzel hukuki ayrıcalıklar
(kapitülasyonlar) yenileriyle birlikte kolayca kabul ettirilecekti. Eski düzen
yeni koşullarla sürdürülecek, önemli bir dirençle karşılaşılmayacak, Konferans
uzun sürmeyecekti.
Temel Amaç; Ulusal
Egemenlik
Mustafa
Kemal, ulusal egemenlik haklarını Avrupalılara kabul
ettirmek için büyük bir savaşıma girişecekti. Kapitülasyonlar tümüyle
kaldırılacak, Türkiye artık kendi kararını kendi veren, her yönüyle bağımsız ve
özgür bir ülke olacaktı.
Amaca
ulaşmak için, dayanılacak ana güç, Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi, ulusal birliği
sağlamak ve bağımsızlığı seçeneği olmayan toplumsal amaç haline getirmekti.
Dışa karşı güçlü olmayla, içerde birliği sağlama arasındaki dolaysız ilişki;
gerçekleştirilmesi güç ama başarılması zorunlu bir görev ortaya çıkarıyordu.
Yoğun
bir çalışma ve her zaman olduğu gibi, ölçülü ama atak bir eylemlilik içine
girdi. İçerdeki düzeysiz karşıtlıkla uğraşıp yeni devletin temelini atarken, 8
ay süren Lozan görüşmelerinin her aşmasıyla yakından ilgilendi, yurt içi
çalışmalarını Lozan’daki
gelişmelere göre düzenledi.
Lozan’da; onaylanacak, geri çevrilecek,
değiştirilecek ya da yapılacak önerilere karar veriyor, görüşme taktikleri
belirliyor ve Türk Kuruluna yol
gösteren destek iletileri gönderiyordu.
Türkiye’ye
Bakış
Müttefiklerin
gözünde Türkiye, “Genel Savaş’ta yenilmiş ancak daha sonra Anadolu’ya çıkan
Yunanlılar’ı yenmiş bir ülkeydi”.3 Kendilerini, destekleyip
kışkırttıkları Yunanlılardan ayrı tutmaya çalışıyorlardı. Her ne pahasına
olursa olsun geleneksel istekleri olan kapitülasyon haklarını korumak,
hatta geliştirmek istiyorlardı. Onlar için önemli olan adil bir barış
değil, çıkarlarını koruyan bir barıştı.
Türkler, “atalarından
gelen savaşçılıklarıyla”, Yunanlıları yenmeyi başarmışlardı ama ekonomiyle
bütünleşen bir ulusal irade onlardan beklenemezdi. “Sanayiden yoksun,
parasız ve yoksul” bir ülke, “diplomasinin kaygan alanında”4
bu bilinci gösteremez, gösterse de uzun süre direnemezdi. Bağlaşıkların Türkiye’ye
ve onu temsil eden Delegeler Kurulu’na bakışı buydu.
İsmet
Paşa’nın Diplomatlığı
İsmet
Paşa, kendisini, Konferans’a hemen ağırlığını koyan Lord
Curzon’la eşit görüyor ve Türkiye’nin, “savaş galibi” İngiltere’yle
eşdeğerde olduğunu gösteren davranışlarda bulunuyordu. “Biz buraya
Mondros’tan değil, Mudanya’dan geliyoruz” diyordu.5
Kendine
özgü bir savaşım yöntemi vardı. “Ne denli önemsiz olursa olsun her noktayı
tartışıyor”, çoğu kez, savaşlardaki top atışları nedeniyle, “kulaklarının
iyi işitmediğini” söyleyerek kimi sözleri “duymuyordu!” “Önceden
hazırladığı uzun konuşmalar yapıyor” durmadan “arkadaşlarına
danışıyordu”. Sürekli olarak, Ankara’yı aramak için zaman istiyor,
yanıtlarını hep “ilerdeki toplantılara” bırakıyordu.6
Ankara’ya gerçekten çok
sık danışıyordu. Önceden saptadıkları hemen tüm önemli konuları, Mustafa
Kemal’e soruyor, onun bildirimleri yönünde davranıyordu.
İngiltere
Güç Durumda
Lord
Curzon için, sömürge ve yarı sömürgelere yaygın bir
bağımsızlık dönemi başlatacak Türk istemlerini kabul etmek çok güç ve İngiltere
için tehlikeli bir işti. Barış yapılmalı ama koşulları Türklerin istediği gibi
olmamalıydı.
Ancak,
Ankara dayatıyor, geri adım atmıyordu. Ayrıca, Lozan’da sonuç alınamazsa, anlaşma dışı
bırakılacak bir Türkiye, Sovyetler Birliği’ne daha çok yakınlaşabilir, bu da
başka tür sakıncalı sonuçların ortaya çıkmasına neden olabilirdi.
Türkiye’den, yeni bir
savaşı göze alan açıklamalar geliyordu; oysa Avrupa’nın savaşacak gücü
kalmamıştı. Karşılaşılan siyasi açmaz, dünya siyasetine yön vermeye alışkın
büyük devlet yöneticilerini, şimdiye dek hiç yaşamadıkları bir çaresizlik içine
sokmuştu. Çaresizlik, blöf politikasıyla aşılmaya çalışıldı. Ancak,
Ankara korkutmaya dayalı gerçek dışı girişimleri kavrayacak ve önlem
geliştirecek bilinçli bir tutum sergiliyordu. Blöfü gerçekle
bastıracak yeteneğe sahipti.
Curzon’un
Çaresizliği
Türk
isteklerine karşı başlangıçtaki alaycı yaklaşım, giderek saldırgan bir
karşıtlığa dönüştü... Ulusal egemenlik ve bağımsızlık konularında
gösterilen kararlılık, alaycılığın yerini kaygı ve korkunun almasına yol
açmıştı. Öyle görülüyordu ki, Türkler ekonomik bağımsızlık konusunda,
söylediklerinin bilincindeydiler ve bunları elde etmeden, herhangi bir belgeye
imza atmayacaklardı.
Curzon,
dizginleyemediği bir öfke ve çoğu kez “diplomatik nezakete uymayan” bir
saldırganlık içine girmişti. ABD Delegasyonu’nda yer alan ve daha sonra
Türkiye’de Büyükelçilik yapan Charles H.Sherrill’in anılarında
aktardıkları, Curzon’un Lozan’daki ruh halini ortaya koymaktadır:
“...Curzon
kızgın
bir boğa gibi odaya girdi. Durmadan ter döküyor ve içerdekilerin yüzlerine
bakıyordu. Birden bağırdı: ‘Dört korkunç saatten beri oturumdayız. İsmet
her sözümüze şu bayat ve adi sözcükle yanıt verdi’; ‘bağımsızlık ve ulusal
egemenlik!’.”7
Görüşmeler Kesiliyor
Görüşmeler 4 Şubat 1923'te kesildi. ABD delegasyonu Konferans'ın kesilmesinin ana nedenini Washington'a "Türklerin, özel yargı hakları ve ekonomik imtiyazlara ait hükümlerde, her türlü uzlaşmayı reddetmeleridir" diye bildirmişti.8
Bağlaşıklar, İsmet Paşa'nın, hiçbir biçimde ödün vermediği, "bağımsızlık" ve "ulusal egemenlik" direncinin arkasındaki ana gücün Mustafa Kemal olduğunu biliyor, ona büyük bir öfke ve düşmanlık duyuyorlardı.
Uyarıcı
Açıklamalar
Türkiye’nin
kararlılığını göstermek için, Lozan’daki karar vericilere uyarı
niteliğinde ve bir birini tamamlayan bir dizi açıklama yaptı. Açık ve net
konuşuyor, “egemenlik hiçbir anlamda, hiçbir biçimde, hiçbir renk ve
belirtide ortaklık kabul etmez”9 diyor, eski alışkanlıkları
sürdürmek isteyen anlayışlarla sonuna dek mücadele edileceğini söylüyordu.
Söylediklerini
yapma ya da yapmayacağını söylememe alışkanlığı bilindiği
için, hem uyarı hem de meydan okuma niteliğindeki sözleri, etkili oluyordu.
Batı’nın karar vericileri, ya Türkiye’nin isteklerini kabul edecekler ya da
onunla çatışacaklardı. Gönderilen iletilerin özü buydu.
22
Aralık 1922’de, İngiliz Morning Post gazetesi muhabiri Grace
M.Ellison’la görüştü. Lozan’da, bağımsızlığa ve ulusal
egemenliğe zarar veren tüm önerilerin reddedileceğini ve bu tür istemlere
şiddetle karşı koyulacağını söyledi. Sözleri kararlılığının düzeyini
gösteriyordu: “Bizim elde etmeğe kararlı olduğumuz tam bağımsızlık ülküsüne,
meydan okuyacak herhangi bir kişi varsa; o kişi, bu ülkümüzden ilham almış
bütün Türkleri ortadan kaldırma imkanlarını arayıp bulmalıdır” diyordu.10
Kapitülasyon konusunda, Avrupalıları şu sözlerle uyarıyordu: "Bu sorunun söz konusu edilip görüşme konusu yapılması bile, ulusal onurumuza yöneltilmiş bir hakarettir. Kapitülasyonları, yeni biçim ve adlar altında gizleyerek, bize kabul ettirmeyi başaracaklarını sananlar, bu konuda çok yanılıyorlar. Türkler, kapitülasyonların sürmesinin, kendilerini kısa süre içinde ölüme götüreceğini çok iyi anlamışlardır. Türkiye tutsak olarak mahvolmaktansa, son nefesine kadar mücadele etmeye kesin karar vermiştir".11
Lozan’a
yönelik açıklamalarını, Konferans’ın bitimine dek
sürdürdü. 15 Ocak’ta Eskişehir, 16 Ocak’ta İzmit, 22 Ocak’ta Bursa, 2 Şubat’ta
İzmir, 5 Şubat’ta Akhisar, 7 Şubat’ta Balıkesir, 17 Şubat’ta İzmir İktisat
Kongresi ve 20 Mart’ta Konya’da; sürekli
olarak bu konuyu işledi.
“Uluslararası
Hukuk Kütüğüne Çakılan Zafer”
Tarihçi
Nobert Von Bischoff’un, “Türk silahlarının, kazandığı zaferi,
uluslararası hukukun kütüğüne geçirmesidir”12 diye tanımladığı Lozan
Antlaşması, 24 Temmuz 1923’te Lozan Üniversitesi tören salonunda imzalandı.
ABD’nin
imzalamadığı Antlaşma’yı, TBMM 23 Ağustos’ta onayladı ve işgal güçleri,
silahlarıyla birlikte Türkiye’den ayrılmaya başladılar. “Generalleri ve
askerleriyle” son birlikler, 2 Ekim 1923 Salı günü, Dolmabahçe önünde, “Türk
bayrağını ve Türk askerlerini selamlayarak” denize açıldı. 13 Kasım 1918’de
Boğaz’da söylediği sonucu elde etmiş, “yüzyıllarca beslenmiş kötü amaçlarla”13
Türkiye’ye gelenler, “geldikleri gibi gitmişlerdi”.14
Kurtuluş Savaşı
ve onun politik sonucu Lozan Antlaşması, hem Batı’nın gelişmiş ülkeleri,
hem de Doğu’nun ezilen ulusları üzerinde, 20.yüzyıla yön veren büyük bir etki
yaptı. Kısa süre içinde Türkiye’nin sorunu olmaktan çıkarak evrensel boyutlu
bir bağımsızlık simgesi haline geldi. Askeri ve hemen ardından gelen siyasi
başarı, emperyalist tutsaklıktan kurtulmak isteyen sömürge ve yarı-sömürgelerde
büyük bir uyanış sağladı, onlara örnek oldu.
DİPNOTLAR
1 “Atatürk” Lord Kinrose,
Altın Kitaplar Yay., 12.Basım, İst.-1994, sf.417
2 a.g.e. sf.417
3 “Türkiye Cumhuriyeti ve Türk
Devrimi” Afet İnan, TTK, Ankara-1977, sf.101
4 “Mustafa Kemal” Benoit Mechin, Bilgi
Yay., Ank.-1997, sf.243
5 “Türkiye Cumhuriyeti ve Türk
Devrimi” Afet İnan, TTK, 1977, sf.101
6 ”Atatürk” Lord Kinross, Altın
Kitaplar Yay., 12.Baskı, İst.-1994, sf.417
7 “İlk ABD Büyükelçisinin Türkiye Hatıraları”
John Grew, 2.Cilt, Cumhuriyet Kitap, sf.50-51
8 “Amerikan Belgelerinde Lozan
Konferansı ve Amerika” Fahir Armaoğlu, Belleten
C.LV.Ağustos 1991, S.213, sf.500; ak. “70.Yıldönümünde Lozan” T.C.Kültür
Bakanlığı, sf.34
9 “Nutuk” M.K.Atatürk,
II.Cilt, TTK, 4.Baskı, Ank.-1999, sf.933
10 “Bir İngiliz Kadın Gözüyle Kuvayı
Milliye Ankarası” Grace M.Ellison, 1973; ak. U.Kocatürk,
“Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” İş.Ban.Yay., sf.198
11 “Atatürk’ün Bütün Eserleri”
14.Cilt, Kaynak Yay., İst.-2004, sf.197
12 “Kemalist Eğitimin Tarih
Dersleri-IV” Kaynak Yay., 3.Bas. 2001, sf.142
13 “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü”
Prof.Dr.U.Kocatürk, İş Bank.Yay., sf.74
14 “Tek Adam” Ş.S.Aydemir,
3.Cilt, Remzi Kit., 8.Baskı, İst.-1983, sf.128
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder