Yazılı tarihin
çok öncesine giden ve yaygın bir iç içe geçmişlik içeren Çin-Türk ilişkileri,
Çin’de birçok ortak hanedanlık ve bölgesel Türk yönetimleri yarattı. İlişkiler,
Çin uygarlığını ileri sıçratan kavşaklardan biri olan M.Ö.9.yüzyılda yeni bir
aşamaya ulaştı. Tarım tekniklerini bilen, at yetiştiren ve gelişkin
savaş arabaları kullanan Türk boyları, Çin
içlerine girerek; Güney’de Yangzi Ciang
ovasına, Kuzey’de Moğolistan’a dek
yayıldılar. Başkent yaptıkları Finghao
(bugünkü Şien) ve Luoyi’de (bugünkü Luoyang)
getirdikleri uygarlığı, kesintisiz biçimde sürdürüp geliştirdiler. M.Ö.8. ve
7.yüzyıllarda değişik üretim biçimleri, yeni demir ve cam teknikleri ortaya
çıkardılar.
Ortak Tarih
Doğu Asya’da yaşayan
Çinlilerle Orta Asya’da yaşayan Türkler, tarih boyunca o denli yoğun bir ilişki
içinde olmuşlardır ki; bu yoğunluk, bu iki toplumun o bölgedeki tarihini,
neredeyse ortak bir tarih durumuna getirmiştir. Sürekli ve karmaşık ilişkiler
ağı içinde, çok uzun dönemler boyunca ve sürekli olarak karşılıklı etkileşim
içinde olmuşlar; birbirleriyle çatışmış ya da uzlaşmışlar, ticaret ya da yağma
yapmışlar, birbirleri içinde erimiş
ya da eritilmişlerdir.
Bilinmeyen Geçmiş
M.Ö.5000’lere
dek giden Çin-Türk ilişkisi, Türkiye’de bugüne dek gerçek boyutuyla ele alınmamıştır.
Cumhuriyet’e dek, özellikle Osmanlılar döneminde, yalnızca Çin-Türk ilişkileri
değil, Türk tarihinin hiçbir dönemi ele alınmamış ve çok büyük bir tarih
dönemi, yok sayılmış ve unutturulmuştur.
Ayrıca, Batıya
bağlanmanın, değişmeyen devlet politikası durumuna getirildiği günümüzde,
Çin-Türk ilişkilerine güncel boyutuyla da ilgi gösterilmemektedir. Japon
Türkoloji Profesörü Haya Shi Kayato,
ilgisini çeken bu durum için şunları söylemiştir: “Türkiye’nin çağdaşlaşmayla ilgili sorunlarına yanıt vermek için, Batı
etkisine girmeden önce Asya’daki kültürün en son duraklarına dek gidilmelidir.
Türkiye’de Çin’le ilgili hiçbir araştırma yok, bu çok tuhaf”.1
Bulgular
1923
yılında, bugünkü Çin’in Kuzey’inde yer alan Scara-uso-yol’da
yapılan kazılarda, Çin Türk ilişkilerinin geçmişini aydınlatan çok önemli
bulgular ortaya çıkarıldı. Geç Yontma Taş
dönemine ait bulgular; Scara-uso-yol’da
kullanılan taş aletlere dayalı ilkel üretim (chopping-tool sanayi) ile
Orta-Asya Gobi mikrolitik kültür
(tarih öncesi alet kültürü) arasında, ortak özelliklere dayanan bir geçiş
döneminin yaşandığını ortaya çıkarmıştır.
Benzer türde bulgular,
1958 Şansi ve 1960 Hunan kazılarında da bulunmuştur. Orta Yontma Taş (mezolitik) döneminde
alete dayalı üretimi bilmeyen Çinliler’in, bu endüstriyi, tarla açıcı
ormancılar kültüründen yani Orta-Asya’dan aldıkları ve sivri uçlu taş geleneğine bağlı kalarak bu aletleri kullandıkları
görülmüştür.2
Kuzey Çin’e Gelenler
Yenitaş
Çağı’nın başlangıcında Kuzey Çin, Baykal’da doğup, tüm Doğu Sibirya ve Doğu
Asya’ya yayılan geniş bir uygarlığın etkisine girdi. Gelenler, daha gelişkin
olmanın sağladığı üstünlükle, Kuzey Çin’de egemenlik alanları yaratıp
hanedanlıklar kurdular; zamanla bölgenin yerli
halkı (otokton) oldular.
Milattan
2200 yıl önce Kansu’da hanedanlık
kuran Hiyalar, Yinler, Çeular ve T’sinler
bunlardan bir bölümüydü. Batılı Çin tarihçilerinden Richthofen, bu dört boyun Batı’dan, yani Türkistan’dan geldiğini
söylemiş3 ve son kazılar bu bilgiyi doğrulamıştır.
Batı’dan gelenler,
birbiri üzerine binen göç dalgalarıyla bu geniş coğrafyaya yayıldılar ve
bölgede ileri bir uygarlığın başlatıcısı oldular. Kuzey’de Urallar,
İskandinavya, Mançurya ve Kore’de orman
kültürü; Orta Kuzey Asya’da Moğollar, Ordos ve Batı Mançurya’da mikrolitik kültür; Doğu Asya’da, Orta ve
Doğu Çin’de tarım kültürü ve Doğu
Asya kıyılarında Sibirya’dan Japonya’ya dek kıyı
kültürü ortaya çıktı. Çin uygarlığı bu kültürlerin üzerinde ve onların
etkilerini taşıyarak gelişip güçlendi.4
Mete ve Çin
Hun
Hakanı Mete (Çin dilinde Mao-Dun)
M.Ö. 2.yüzyılda Çin’e iki büyük sefer düzenledi ve Çin ordusunu iki kez
yenilgiye uğrattı. Önünde hiçbir engel kalmamasına karşın, Çin’in tümünü ele
geçirmedi; İmparator Kaotsu’yu
düzenli vergi ve gıda ürünü ödemeye bağlayarak yerinde tuttu. Uygur, Ding-ling, Yüeci, Usun, Kırgız,
Karluk gibi Orta-Asya boylarını egemenliği altına alarak; Hazar’dan Büyük
Okyanusa, Tibet’ten Sibirya’ya uzanan, Kuzey Çin’i içine alan, büyük bir
imparatorluk kurdu.
Mete’nin, hiçbir dirençle
karşılaşmadan elde edebilecekken Çin’e girmemesinin kuşkusuz bir nedeni vardı.
Binlerce yıl süren ilişkiler ağı içinde, üstelik uygarlık taşıyıcıları
olmalarına karşın, Türkler, Çin içinde kimlik değişimine uğramışlar; Türk
olmayan, Çinli de olmayan, belki her ikisi birden olan ya da hiçbiri olmayan ve
bugün üst kimliği Çinlilik kabul edilen yapı içinde zamanla eriyip gitmişlerdi.
Türk İmparator
Mete’den
beş yüz yıl sonra, M.S.3.yüzyıl başında; 19 Hun boyunu birleştiren ve Mete soyundan gelmesine karşın
kendisine bir Çin adı alan, Şansi’li
bir Türk olan Liu-Yuan, Çin
İmparatoru oldu.
Liu-Yuan’ın
İmparator adayı olması, Mete’nin,
Çin Han sülalesinin ilk imparatoruyla imzaladığı ve iki halkı kardeş sayan bir
anlaşmaya dayandırılmıştı. Liu-Yuan,
Mete’den beri Türkler’in, “Çin’li
prenseslerle evlendikleri için” Çin hükümdar soyu ile “eskiden beri” akraba olduğunu söylüyor ve Çin tahtını kendisi için
“doğal bir hak” olarak görüyordu.
Liu-Yuan,
M.S.316’da Çin İmparatoru oldu ve 581 yılına dek sürecek olan Altı Hanedan Dönemi’ni başlattı. Kimi
tarihçiler, önemli oranda Çinlileşmesine
karşın, nüfus olarak küçük bir azınlığı oluşturan “yabancı bir unsur”un, İmparator olabilmesini şaşırtıcı bulur. Bu
yanılgı, Türk-Çin ilişkilerinin niteliğini ve geçmişini bilmemekten ya da
bilmek istememekten kaynaklanan ve Türk karşıtlığının beslediği bilinçli bir şaşırmadır.
İşin doğrusunu, Çin
tarihi ve eski Türk devletleri üzerine yaptığı araştırmalarıyla ünlü Prof.Eberhard şu değerlendirme ile ortaya
koymuştur: “... (Türkler y.n.) Çin tahtına yabancı olarak değil anlaşma ve akrabalığa dayanarak, Han
sülalesinin yasal ardılları olarak geçiyorlardı. Onlar artık Mete’nin devletini
yani göçebe Hun devletini yeniden kurmak değil, Çin hükümdarları olmak
istiyorlardı...”5
Kimlik Koruma
Türk
boylarının değişik dönemlerde kimliklerini yitirerek Çinlileşmesi, pekçok Türk yöneticisi için her zaman, önlem alınması
gereken yaşamsal bir çekince ve sürekli bir kuşku kaynağı olmuştur.
Türk
boylarında, kimliğini koruma, değerlerine sahip çıkma ya da yabancılaşmadan
sakınma, etkisi günümüze dek gelen tarihsel bir gelenek ve ulusal bir tavırdır.
Karşılarında hiçbir askeri güç kalmamışken; Mete Çin’e, Timur
Hindistan’a bu nedenle girmemiştir.
Göktürk Hakanı Bilge Kagan, sürekli olarak, “Çin’le
ticaretin geliştirilmesini”, ancak yerleşme konusunda ondan uzak
durulmasını söylemişti. “Türk budun ertin
ökün” (Türk titre ve kendine dön) ya da “Ötüken’den
ayrılma” derken; kimliğin korunmasını, yabancılaşma ve kültürel yozlaşmaya
izin verilmemesini istiyordu. Bilge
Kagan bu konuda şunları söylüyordu: “Ötüken’de
oturup Çin budunu (kavim, milliyet) ile anlaştım. Altını, gümüşü, ipeği,
ipekliyi sıkıntısız öylece veriyor. Oradaki kötü kişi şöyle öğretiyormuş: Uzak
ise kötü mal ver, yakın ise iyi mal ver. O yere yakın kalırsan, Türk budunu
öleceksin. Ötüken’de yerinde oturup kervan, kafile gönderirsen, hiç bir
sıkıntın olmayacaktır”.6
Hunlar
Çinlilerin
Hyungnu adını verdiği Asya
Hun İmparatorluğu’nun M.S.3.yüzyılda dağılmasıyla, Çin’e yönelen Türk
akınları yoğunlaştı ve önemli bir Türk nüfus, Çin Seddi içersine
özellikle Şansi eyaletine yerleşti.
Bunlardan Çaolar, 305’te Şanşi’yi, 311’de de başkent Lo-Yang’ı ele geçirdiler ve 328’de Çao adlı bir devlet kurarak Çin’de yeni
bir Türk yönetim dönemi başlattılar.
Liu-Yuan yönetimindeki bir Hun
boyu; Şenşi, Pecili, Hunan ve Şansi eyaletlerini kapsayan Hun Devleti’ni (M.S. 305-328) kurdu. Ordaş
bölgesinde kurulan Hiya Devleti ise
(407-431) bu dönemde kurulan bir başka Türk devletiydi.7
Topalar
Kuzey
Türklerinden Topalar (Tabgaçkur),
3.yüzyıla doğru Güney’e indiler ve 4.yüzyılın sonlarına dek, daha önce kurulmuş
olan Türk devletlerini ortadan kaldırdılar; Kuzey Çin’in tümünde siyasi birliği
sağlayan ve uzun süre ayakta kalan (M.S.386-581) bir devlet daha kurdular.
Çin
tarihinde iz bırakan bu devlet, Göktürkler’e
dek Asya’nın en güçlü devleti oldu.8 Topalar’ın yaptığı, Türk
tarihinde birçok kez yaşanmış olan genel kuralın hemen aynısıydı. Daha önce
göçüp göç yolu üzerinde yerleşen Türkler, arkadan gelenleri engellediğinde
onlar tarafından yenilmiş ve devletleri yıkılmıştı. Bu genel kural değişmeyecek
ve Topalar da, gelişme isteklerine engel olduğu başka Türk boyları tarafından
ilerde yıkılacaktı.
Topalar Kuzey Çin’de siyasi
birliği sağladıktan sonra, ülke ekonomisini geliştirmeyi ve dengeli bir yapıya
kavuşturmayı başardılar. Orta Asya ticaret yollarını ele geçirdiler ve
büyük bir ticari canlanma sağladılar, kent yaşamını geliştirdiler; kentler,
köyler ve yeni yerleşim birimleri kurdular; kültür ve sanatın gelişip
yayılmasına önem verdiler, dünyaca tanınan Yungang
ve Longmen mağara tapınaklarındaki
ünlü Topa heykellerini yaptılar.
Topaların Toprak Düzeni
Topalar’ın Çin’e yaptığı en
büyük katkı, yüzyıllardır çözümsüz
bir duruma gelen toprak sorununu, Orta-Asya’dan getirdikleri yöntemlerle
çözmeleriydi. Topalar’ın uyguladığı toprak düzeni, Orta Asya’dan
Selçuklular’a oradan da Osmanlılar’a geçecek olan miri toprak düzeni’nin hemen aynısıydı.9
Kültürel Erime ve Yokolma
Topalar,
yüksek kültür isteyen bu işleri yaparken, Osmanlılarda olduğu gibi,
imparatorluğu hanedanlığın mülkü olarak gören yönetici bir sınıf yarattılar. Türklerle
Çinliler arasında evlilik özendirildi. Türkçe konuşmak, Türk gibi giyinmek
yasaklandı.10 Çin kültür ve eğitimi İmparatorluğun her yöresine
yayıldı.11 Çin kültürünü, Türk
olarak Çin’e yayarken, uzun Çin tarihinin herhalde en ilginç sayfasını
oluşturdular.
Asal unsurunun yani
Türk unsurun desteğini yitiren yönetim, doğal olarak gücünü de yitirdi.
Uygulamalara karşı çıkan Türk boyları ayaklandı ve Topa egemenliğine son verdi; Türk
devletlerini yıkarak kurulan Türk devleti, daha sonra yine Türkler tarafından
ortadan kaldırıldı.12
Şatolar
Kimliğini
yitirmeden uzun süre Çin’de yaşayan Şato adlı
Türk boyu, 8.yüzyıldan sonra, Çin’deki etkisini arttırmaya başladı. O dönemdeki
köylü ayaklanmalarıyla başedemeyen İmparator, Şatolar’dan yardım istedi.
Ayaklanmaları bastıran ve Çin’de yaşadıkları için zaten belirli bir etkiye
sahip olan Şatolar, bu çağrı üzerine
İmparatorluk üzerindeki etkilerini arttırdılar.
28
yaşındaki genç Şato şefi L’i K’o-Yung, 884’de son ayaklanma
odaklarını da yok etti ve bakan olarak İmparatorluk hükümetine girdi. Önce Şensi eyaletini, kısa süre sonra Çin’i
yönetir duruma geldi, yani İmparator oldu. T’ang
sülalesi, hizmetine girdiği Şatolar’a kendi soyadlarını verdiği için, Şato soyu, daha sonra T’ang adını aldı.
Orta Asya
geleneklerinden hemen kopmayan Şato
soyluları ile geleneksel Çin bürokrasisi arasında uzun süren bir gerilim ve
çelişki yaşandı. Örneğin Çin tarihçileri, Çin İmparatoru Mingtsong’tan barbar kökenli
olarak söz eder. Mingtsong’un en
yakın adamı Orta Asya’dan gelme K’ang
Fou’dur. Çin kaynakları o dönem için, “İmparator
ve yakınları aralarında barbar dili konuşurlar” buna “Çinli yüksek memurlar çok şaşarlar” der.13
“Uygarlık Profesörleri”; Uygurlar
Fransız
doğubilimci ve tarihçisi René Grousset’nin
“Türk devletlerinin uygarlık
profesörleri” adını taktığı Uygurlar14,
Çin üzerinde önemli etki yaratan ancak günümüze dek Çinlileşmeyen bir Türk boyudur.
Uygurlar,
8.yüzyılda; Yenisey Irmağı kaynağından Kırgız sıradağlarına, Kuzey’deki Takas
bölgesinden Sarı Irmak kavisine dek, hemen tüm Orta Asya’yı kapsayan bir devlet
kurdular. İyi işleyen bir yönetim yapıları ve güçlü bir orduları vardı. Çin’le,
ona yardım etme düzeyinde ilişkiler kurdular.
Uygurlar, kendisine
karşı ayaklananları bastıramayan İmparatorun çağrısı üzerine, 757’de
ayaklanmaları bastırdılar ve Çin devletiyle hanedanın devamlılığını sağladılar.
Çin’le ticareti geliştirdiler. Kültürlerini Çin içinde yayarken, oradan
edindikleri bilgi ve teknolojiyi kendi kültürleriyle bütünleştirdiler, başka
Türk boyları içinde yaydılar.
Moğol İmparatorluğu
Batılı
tarihçilerin büyük çoğunluğu, Cengiz Han’ın
kurduğu İmparatorluğu Moğol İmparatorluğu olarak kabul eder. Batılıların bir
bölümü ve Türk tarihçiler ise, Cengiz Han ordusunun “asker ve komutanlarının yüzde 90’ının Türk olmasını” gerekçe
göstererek, bu devletin gerçekte bir Türk devleti ya da Türk-Moğol devleti
sayılması gerektiğini söyler.15 Fransız tarihçi René Grousset, bu imparatorluğun “ilk gününden sonuna dek Türk unsurunun her zaman Moğol unsuruna üstün
durumda olduğunu” kabul eder.16
Cengiz Han’ın
Başvekili Dede Tunca Türk’tü.
Özellikle Çin’e sefer yapan orduların üst düzey komutanları ile bilim
adamlarının büyük çoğunluğu da Türk’tü. Çin seferlerinin hemen tümünde
başkumandanlık yapan Bayan ve Kubilay’ın ünlü komutanı Ali Yaya birer Uygur Türküydü.
Cengiz Han ordusunda; köprü
kurmak, mancınık yapmak, silah teknikleri geliştirmek gibi işleri Uygur
mühendisleri yapardı. Ayrıca Çin İmparatoru Uygurlu bilim adamlarını, Çin haritasını çıkarmak için çağırıyor, ordu hizmetleri dışında; okullar ve kütüphaneler açmak, nehir
taşımacılığını geliştirmek, kent içi
ve dışı yollar yapmak gibi konularda onlardan yararlanıyordu.17
Profesyonel Komutanlar
Türkler,
belirli dönemlerde Çin İmparatorlarına, “ödünç
askeri birlik”ler vererek, onlar adına savaşlara katılmışlar ve “yetenekli” kimi Türk komutanlar, “hizmetlerinin karşılığı olarak” Çin’den
değişik “ünvanlar” ya da “ücretler” almıştır.
Bu
işi, salt ünvan ya da para için yapanlar olsa da, bu tür
ilişkiler genel olarak Çin’e egemen olma isteğinin bir parçası olarak görülmüş
ve başka dönemlerde başka ülkelere karşı da kullanılmıştır. Örneğin Batı
Roma İmparatorluğu’nun
çöküş sürecini başlatan Attila,
bu anlayışla Roma’dan, para ve gıda yanında “Roma
Ordusu Generali” ünvanını da almıştı.
Çinliler, Cengiz Han’a “Sınır Koruyucu Komutan” payesi vermişlerdi. “Uygarlığa Uyan Kağan”, “Çin’in Batısını Koruyan General”, “Uygarlığı
Seven Komutan” gibi tanımlar; Çinliler’in Türk kağan, prens ya da
komutanlarına verdiği ünvanlardı.18
Kubilay ve Yüen Hanedanlığı
Cengiz Han’ın
torunu Kubilay, 1280’de Çin
İmparatoru oldu ve 1368’e dek süren, Çinliler’in Yüen adını verdiği hanedanı kurdu. Kubilay dönemi, Çin’in hızla geliştiği en parlak dönemlerinden biri
oldu.
Bu
dönemde, Avrupa’dan Pasifik’e dek ulaşım güvenliğinin sağlandığı çok geniş bir
alanda ticaret olağanüstü gelişti. Kubilay,
siyasi birliği sağladıktan hemen sonra yolları onarttı, yenilerini açtı.
Onarttığı ya da yeni yaptırdığı yolların iki yanına kesinlikle ağaç diktirtti.
Yol boylarında tecimenlerin (tüccarların) yararlanacağı konaklama merkezleri
yaptırdı.
Dönemini
aşan bir kent planı anlayışıyla Hanbalık
kentini yani bugünkü Pekin’i kurdu. Kuzey’den getirdiği posta düzenini geliştirip
yaygınlaştırdı ve Çin’i o dönemde dünyanın iletişimi en gelişkin ülkesi yaptı. Posta
örgütünde tam 200 bin at kullanılıyordu.19
Çin’in ünlü Büyük Kanal’ı, günümüzdeki
biçimiyle Kubilay döneminde yapıldı.
Uygur’dan, her alanda konusunda uzmanlaşmış bilim adamları ve ustalar
getirtildi. Bunlar içinde Maliye Bakanı Şemsettin
Ömer, dünyada ilk kez; “ülke içinde
belirli bir değerle dolaşımda (tedavülde) kalan kağıt para” yöntemini
geliştirdi. Bu paralar; Kanton’dan Trabzon’a, Pekin’den Bağdat’a dek çok geniş
bir bölgede kullanıldı ve “altın
değeriyle” işlem gördü. Bu paralar için ünlü gezgin Marco Polo (1254-1324) anılarında şunları yazmıştır: “Kağıt paraları herkes memnuniyetle alıyor,
zira Büyük Han’ın ülkesi içinde her nereye gidilse alıcılar ve satıcılar
arasında bunlar saf altın değeriyle alınıp veriliyor”.20
Çin-Türk İlişkisinin Niteliği
Türk-Çin
ilişkileri; çatışmalar, karmaşık birliktelikler, iç içe geçmeler, eriyip-eritmelerle, o denli yoğun ve
uzun sürelidir ki, bu ilişkileri tüm yönleriyle inceleyip ortaya çıkarmak, çok
güç, belki de olanaksız bir iştir. Günümüzde açık olarak görebildiğimiz gerçek;
Türkler’in, başka toplumlara olduğu gibi Çin’e de, hem de etkili bir biçimde
girmiş ve bir anlamda Çin tarihini Çinlilerle birlikte oluşturmuş olmalarıdır.
Görebildiğimiz
bir başka gerçek ise, Türkler’in bu ilişki içinde, başlangıçta egemen konumda
olsalar bile, çoğunlukla Çin’de erimiş olmalarıdır.
Ancak, bu eriyiş yaygın olarak kabul gören salt, “uygar olmayan egemenin, uygar tarafından eritilmesi” değildir;
böyle bir yanı olmakla birlikte, bunun ötesinde bir olaydır.
“Uygar olmayanın”
egemen de olamayacağı bir yana bırakılsa bile; Türkler Çin’e, etkili bir
uygarlıkla birlikte gelmiştir. Bu uygarlığı yerel kültüre katmışlar ve daha
yüksek bir uygarlık gelişimi sağlamışlardır. Bu nedenle eriyişleri aynı zamanda bir eritiş,
kaynaşmaları da aynı zamanda bir
değiştirme eylemi olmuştur. Üstelik Türkler Çin’de hala erimiş de değildir; günümüz Çin Devleti’nin sınırları içinde,
Uygurlar başta olmak üzere hala birçok Türk unsur vardır.
Türkler’in Çin’e
yaptığı etkinin, yalnızca askeri alandaki boyutunu gösteren en çarpıcı örnek,
görkemli Çin Seddi’dir. Çin’i Kuzey’den
gelen akınlardan korumak için yaptırılan, 6 bin kilometrelik ve 300 milyon
metreküplük bu görkemli yapı, Türk-Çin ilişkilerinin yoğunluğunu gösteren büyük
bir anıt gibidir.
DİPNOTLAR
1 “Bitmeyen Oyun”
Metin Aydoğan, Kum Saati Yay.,
18.Basım-2003, sf.337
2 “Büyük
Larousse” Gelişim Yay., 5.Cilt,
sf.2729
3 “Geschichte
Chine”, Richthofen, 1.Cilt,
8.Bölüm; Marcel Gianet, Civillisation Chinoise; ak. “Türk Tarihinin Ana
Hatları” Kaynak Yay., 2.Bas.-1996, sf.84
4 “Büyük
Larousse” Gelişim Yay., 5.Cilt,
sf.2729
5 “Çin Tarihi”
Eberhard sf.141, ak; D.Avcıoğlu”
Türklerin Tarihi” Tekin Yay., 1995, 1.Cilt, sf.461
6 “Türklerin
Tarihi” D.Avcıoğlu, Tekin
Yay.1995, 1.Cilt sf.113
7 “Türk Tarihinin
Ana Hatları” Kaynak Yay.,
2.Basım-1996, sf.109
8 “Toung Pao”
Prof.Paul Pelliot T. XIV,
1925-1926, sf.79 ak. “Türk Tarihinin Ana Hatları” Kaynak Yay., 2.Basım
1996, sf.107
9 “Ana
Britanica”, Ana Yay. A.Ş.
29.Cilt, sf.144
10 a.g.e. sf.144
11 “Türklerin
Tarihi” D.Avcıoğlu 1.Cilt, Tekin
Yay.-1995, sf.112
12 “Türklerin
Tarihi” D.Avcıoğlu, Tekin
Yay.-1995, 1.Cilt, sf.112
13 “Türklerin
Tarihi” D.Avcıoğlu, 2.Cilt, Tekin
Yay.-1995, sf.729
14 “Asyagil Üretim
Biçimi, Yeniden Üretim ve Sivil Toplum” Top.ve Bilim Der., Yaz 1977 ak; D.Avcıoğlu, “Türklerin Tarihi”
Tekin Yay., 1995, 1.Cilt, sf.110
15 “Türk Tarihinin
Ana Hatları” Kaynak Yay.,
2.Basım-1996, sf.109
16 “Hist. De
I’Extr. Orient” Renee Grousset sf.488, ak; “Türk Tarihinin Ana Hatları” Kaynak Yay., 2.Basım
1996, sf.109
17 “Türk Tarihinin
Ana Hatları” Kaynak Yay.,
2.Basım-1996, sf.109
18 “Türklerin
Tarihi” Doğan Avcıoğlu, Tekin Yay.,
1.Cilt, sf.118
19 “Türk Tarihinin
Ana Hatları” Kaynak Yay., 2.Basım
1996, sf.111
20 “Büyük
Larousse” Gelişim Yay., 5.Cilt
sf.2717 ve “Türk Tarihinin Ana Hatları” Kaynak Yay. 2.Basım 1996,
sf.111-112
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder