Parti önderleri, ülke ve dünya koşullarını temelden kavramış, halkını tanıyan, savaşım ve örgütlenme yeteneği yüksek, en ileri unsurlardır. Kolay ve bol olarak yetişmezler. Onlar, doğal yeteneklerini örgütlü savaşımın eylemi içinde geliştirerek, güçlü bir istenç (irade) sağlamlığına, yüksek bilince ve sarsılmaz bir inanca yükselmiş insanlar olmalıdır. Halkın sorunlarını ve ülkenin koşullarını bilmelidirler. Parti başkanının gerçek önder duruma gelmesi için bu niteliklere ulaşması gerekir.
Önder Partinin Öncüsüdür
Partiler, içinden çıkardığı deneyimli kadrolar tarafından yönetilmelidir. Bunlar, uzun savaşım süreçleri içinde yetişmiş; azim ve kararlılıklarıyla güven yaratmış; yüksek bilinç düzeyine sahip, girişimci önderlerdir. Parti, temsil etmeye çalıştığı sınıf ya da ulusun nasıl öncüsüyse, önderler de partinin öncüleridir.
Parti önderleri, ülke ve dünya koşullarını temelden kavramış, halkını tanıyan, savaşım ve örgütlenme yeteneği yüksek, en ileri unsurlardır. Kolay ve bol olarak yetişmezler. Onlar doğal yeteneklerini, örgütlü savaşımın eylemi içinde geliştirerek; güçlü bir istenç (irade) sağlamlığına, yüksek bilince ve sarsılmaz bir inanca yükselmiş insanlardır. Halkın sorunlarını ve ülkenin koşullarını bilirler.
Partinin yönetiminde olmaları ve bulundukları yeri doldurabilmeleri, atanmışlığa ya da seçilmişliğe değil, bu niteliklere sahip olmalarına bağlıdır. Partiler yönetimine ya da başkanlığına gelmiş olmak, önder olunduğu anlamına gelmez. Önder, gerçek gücünü, bulunduğu makamdan değil, kendi nitelik ve yeteneklerinden alır.
Parti Önderi Sık Değiştirilmez
Gerçek önderlerin sık ve bol olarak yetişmemesi, onların parti yönetiminde bulunma süresinin uzun olmasını gerekli kılar. Bir parti, gerçek önderler tarafından yönetiliyorsa ve bu parti yönetime geldiğinde bozulmaya uğramamışsa, burada önderler sıkça değiştirilmez.
Kuramsal ve örgütsel sürekliliği sağlamak için görev süreleri uzun tutulan önderlerin, kendilerini sürekli yenilemeleri ve geliştirmeleri gerekir. Yenileşmede gösterilen yetenek, önderlik niteliklerinin temel unsurlarından biridir.
Gelişmiş ülke partilerinde sıkça yapılan ve demokratik bir gelenek gibi sunulan önder değişimleri, gerçek anlamda önder değişimi değil, düzeni ayakta tutan güçlerle bütünleşmiş partilerdeki görev değişimleridir. Bu tür partilerde yönetici değişimi önemli değildir, çünkü değişimin niteliği ne olursa olsun parti politikalarında bir değişim olmamaktadır.
Önderlerin parti yönetiminde uzun süre kalmaları, parti
içi demokrasinin zayıflığı anlamına gelmez. Önderlik niteliklerine sahip parti
yöneticilerinin, parti üyelerinin saygı ve desteğini alarak uzun süre görevde
kalması, parti içi demokrasinin büyük bir çoğunluğun katılımıyla gerçekleşmesi
demektir. Bu saptama, gerçek önderlerin varlığı durumunda geçerlidir. Buradan,
genel başkanı uzun süre değişmeyen bir partinin, parti içi demokrasiyi işleten
bir parti olduğu anlamı çıkarılmamalıdır. Burada söz konusu edilen kavram, genel
başkanlık değil parti önderliğidir.
Önderlik Sorunu Tüm Örgütler İçin Önemlidir
Önderlik
sorunu yalnızca siyasi partiler için değil, tüm örgüt ve olaylar için de
önemlidir. Öndersiz hiçbir siyasi ya da toplumsal devinim varlığını sürdüremez.
En basit bir kitle gösterisi, en küçük bir grev ya da en sıradan kültürel bir etkinlik
bile, önderlerce yönetilir.
Kendiliğinden gelişen eylemler, kendisi ile birlikte önderlerini de
hemen ortaya çıkarır. Önceden tasarlanmamış bir toplu davranışta, o anda ortaya
çıkan bir ya da birkaç kişi tarafından yönlendirilir. Onlar artık o eylemin önderleridir.
Hiçbir toplumsal devinim öndersiz kalamaz, ya da bir
başka deyişle, her eylem kendi önderini içinden çıkarır. Tüm örgüt biçimleri
için geçerli olan bu gerçek, partiler için de geçerlidir.
Önder yetiştirmek, siyasal partiler için
yaşamsal sorunların başında gelir. Tarihte hiçbir siyasi devinim önderlerini
yani eylemi örgütleyip yönetebilecek temsilcilerini yaratmadan, yönetimi elde
edememiştir. Deneyimli ve etkin parti önderlerinin yaratılması ise zaman alan
güç bir iştir. Ancak, partinin güçlenip amacına ulaşması için, bu işin
başarılması koşuldur.
Toplumsal olaylar açısından önderin önemi
konusunda Mustafa Kemal, şu değerlendirmeyi yapar: “Tarih, yadsınamaz
bir biçimde kanıtlamıştır ki, büyük sorunların çözümünde başarı için, yeteneği
ve iktidar gücü yüksek bir önderin varlığı şarttır”.1
Önderlik Mutlak Değildir, Putlaştırılamaz
Önderler,
siyasi partiler için yaşamsal önemdedir ancak bu önem onları saltıklaştırmaz (mutlaklaştırmaz).
Önderliğin parti için öneminin kavranmaması ne denli sakıncalı ise, abartılması
da o denli sakıncalıdır. Parti önderleri, doğa dışı yeteneklerle donatılmış
sıradışı varlıklar değildir; dokunulmazlıkları yoktur; zamanı geldiğinde
yerlerini yeni önderlere bırakırlar ya da gerektiğinde görevden alınabilirler.
Önderlere verilen önem, olması gerekenden ne denli çok
ise, kitleler o denli güdülecek ‘sürü’ olarak görülüyor demektir. Ne
denli yetenekli, bilgili ve deneyimli olurlarsa olsunlar; eğer kitle içinde kök
salmış, canlı, güçlü ve iyi işleyen bir örgütün başında değillerse hemen hiçbir
şey yapamazlar. Parti örgütü esastır. Parti önderini yaratır, önder partisini
geliştirir.
Önderi putlaştırma, partiye ve öndere yapılabilecek en
büyük kötülüktür. “Parti disiplini, liderin putlaştırılması ve parti içinde
baş gösteren kendini beğenmişlik, üyelerin kısa sürede kitlelerden kopmalarına
ve kitlelerin gerçek tepkilerini göremez olmalarına yol açar. Parti lideri,
neredeyse Versailles’deki XIV. Louis kadar halktan kopmuş duruma düşer”.2
Parti Önderleri Geleceğin Ülke Yöneticileridir
Geleceğin
ülke yöneticileri olan parti önderleri, parti üyelerinin sesine, “küçük
insanlar” denenlerin sesine, halkın sesine dikkat etmek ve bu sesleri
gerçekten duyup hissetmek zorundadır. Bu konuda gösterilen duyarlılık ve yetenek,
yönetici olmanın vazgeçilmez koşuludur.
Mustafa Kemal Atatürk, yönetici
konumundaki kadroların bu yeteneği ancak, kitleler içinde yaşamak ve onlarla
birlikte olmakla kazanabileceklerini belirtir ve şöyle der: “Bu ülkeyi
yönetmek isteyenler, ülkenin içine girmeli ve bu milletle aynı koşullar içinde
yaşamalıdır ki, ne yapmak gerektiğini ciddi olarak hissedebilsinler...
Yönetimden sorumlu yöneticilerin kişisel ihtirasları, kişisel çekişmeleri, yurt
ve ulus görevlerinin gerektirdiği yüksek duyguların üzerine çıkan ülkelerde,
dağılmak ve batmaktan kurtulmak mümkün değildir”.3
Yönetme eyleminin doğasında var olan yetke ve baskıya
kayma eğilimi, bilince dayanan katılımcı parti işleyişiyle önlenebilir.
Katılımcılığın yarattığı örgüt denetiminden uzak önder yetkesi, parti gücünün
temelini oluşturan demokratik canlılığı yok eder. Parti üyelerini buyruk, kitleleri
kurtarıcı bekleyen edilgen nesneler durumuna getirir; yönetimin
kişiselleşmesine ve çoğu kez gizemsel (mistik) bir nitelik almasına yol açar. Eski
bir otorite biçimi olan kişi egemenliği değişik biçimleriyle ortaya çıkar. Bu gelişmelerin
doğal sonucu, parti hızla kitlelerden uzaklaşır, topluma yabancılaşarak gücünü
yitirir ve zamanla ortadan kalkar.
Lider Sultası Her Partide Olabilir
Konu
önder egemenliği olduğunda, komünist ya da faşist partilerle, parlamenter çalışma
yürüten ‘demokratik’ partiler arasında, önemli benzerlikler olduğu görülmektedir.
‘Demokratik’ partiler daha gevşek örgütsel yapılanma içinde görünüp
gösterişli seçim çalışımları (kampanyaları) yaparlar, ancak bu partilerdeki
lider egemenliği, en az ötekiler kadar belirleyicidir.
Üstelik bu tür partilerde ‘önderlerin’ elinde
bulunan yönetim yetkisi, yalnızca ‘önderin’ kullandığı bir güç değildir.
Bu gücün gerçek kullanıcıları, ‘önderi’ oraya getiren ve orada tutan,
parti dışı güçlerdir.
‘Demokratik’ partiler ve bu
partilerdeki yönetimin niteliği konusunda Duverger, bugünkü
konumlarından çok daha ‘demokratik’ oldukları ellili yıllarda şu
saptamayı yapmıştır: “Bu tür partiler, gelişim süreçleri içinde giderek,
parlamento oturumlarında, parti grup toplantılarında görüşmelerle gün geçiren
bir yapıya gelmiş ve kitlelerden uzaklaşmışlardır. Bu sonuç onları, kaçınılmaz
olarak oligarjik ve otoriter bir yapıya getirmiştir. Bu partiler, çok parti ile
donatılmış parlamenter işleyiş içinde, liderlerine mutlak bağlı, kapalı siyasi
örgütler haline gelmişlerdir”.4
Parti Başkanları Elde Edilebilir
Sermaye
gücünün siyasal düzen, bağlı olarak partiler üzerinde egemenlik kurması, kitlelerin
partilerden ya da bir başka deyişle partilerin kitlelerden uzaklaşmasına yol
açmıştır. Oysa seçimin ve oy vermenin, siyasal düzeni belirleyen temel öğeler
olarak kabul edildiği bir ortamda, bunun tersi olmalı ve partiler kitlelere
yakın olmalıydılar. Bu ‘küçük’ sorun, sermaye güçlerinin; ekonomi,
siyaset, yönetim ve iletişim alanlarında gerçekleştirdiği egemenlik ile kendi
açılarından aşılmıştır.
Parti başkanlarını “elde
etme” ya da “elde edilmiş”
kişileri başkan yapma, sermaye güçlerinin önem verdiği ve başardığı bir
girişimdir. Halktan oy alabilen hemen tüm partilerin yönetimleri elde edilmiş;
denetim dışında gelişebilecek partilerin yaşam alanlarına elkonmuş, gelişmeleri
önlenmiştir. Mali güç, medya ve seçim barajlarıyla halk denetim altına alınmış,
belirli partilerden başkasına oy verme şansı olmayan siyaset dışı kalabalıklar
durumuna getirilmiştir. Partilerin kitlelerden uzaklaşmalarıyla, oy almak
zorunda olmaları arasındaki çelişki, bu yöntemle aşılmıştır.
Parti Başkanı ve Seçimler
Parti
başkanlarının egemenliği bugün o denli yaygın ve olağan duruma gelmiştir ki,
partilerin hemen tümünde milletvekillerini artık halk değil, parti başkanları
seçmektedir. Başkanın milletvekili adaylarını belirlemesi yerleşik bir işleyişe
dönüşmüş ve bu durum seçimleri, yasası olmayan bir tür iki turlu seçim durumuna
getirmiştir.
Kimi partilerde milletvekili adayları, seçimden önce
tarihsiz bir çekilme (istifa) dilekçesi imzalamak zorunda bırakılmaktadırlar.
Milletvekili adayları, seçildikten sonra söz dinlemezse, Genel Başkan boş yerleri
doldurarak çekilme dilekçesini işleme sokar. Fransız Sosyalist Partisi
Tüzüğü’nün 16.maddesi, milletvekillerinin partiden ayrıldıklarında milletvekilliğinden
de çekilecekleri yönünde şeref sözü vermelerini öngörmektedir.5
Parlamentolar artık, karşıt siyasal kümeler ve sınıfların
temsil edildiği yer olmaktan çıkmış ve ayrı partilerden de olsa aynı nitelikte
insanların toplandığı bir yer haline gelmiştir. Robert de Jouvenel bu
gerçeği: “Ayrı partilerden iki milletvekili arasındaki benzerlik, aynı partiye
mensup bir milletvekili ile o partinin üyeleri arasındaki benzerlikten daha
büyüktür”6 diyerek dile getirmiştir.
DİPNOTLAR
1
“Tek Adam” Ş.S.Aydemir, 2
Cilt, Remzi Kit., 8 Basım, sf.113
2
“Siyasi Partiler” M.Duverger,
Bilgi Yay., 2.Bas., 1974, sf.339-340
3
“Atatürk’ün İzmit Basın Konferansı”,
İsmail Arar, 1969, sf.32 ve “M.K.Atatürk’ün Karslbad
Hatıraları” A.A.İnan, 1983, TTK. Yay., sf.225
4
“Siyasi Partiler” M.Duverger,
Bilgi Yay., 2.Bas., 1974, sf.537
5
a.g.e. sf.267
6
a.g.e. sf.271
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder