Mart 1920 günü
İstanbul; İngilizler başta olmak üzere, Fransız, İtalyan ve Yunan birlikleri
tarafından işgal edildi. Mustafa Kemal,
aynı gün yayınladığı bildiride; “İstanbul zorla işgal edilmekle, Osmanlı Devleti’nin
altı yüz yıllık yaşam ve egemenliğine son verildi. Yani bugün Türk milleti,
hayat ve istiklal hakkını ve bütün geleceğini savunmaya davet edildi” dedi
ve halkı direnmeye çağırdı. Ardından, Geyve Boğazı’nın ve Geyve telgraf
santralinin işgal edilmesini, Ankara-Pozantı tren hattına el konulmasını ve bu
hat boyundaki İtilaf birliklerinin silahtan arındırılarak askerlerin
tutuklanmasını, Konya hattına el konulmasını emretti.
Vahdettin
Vahdettin, Sivas Kongresi’nden sonra Mustafa Kemal’le, buyruklar ve
yönergeler yoluyla “baş edemeyeceğini” anlamıştı. Geri çağırıyor,
görevden alıyor, tutuklanmasını istiyor, ancak buyruklarını uygulatamıyordu.
İşgalcilerle işbirliği yaptığı için, yıpranmış da olsa tarihten gelen
saygınlığını hızla yitiriyordu. İyi
düşünülmemiş aceleci bir kararla ulusal direnişe cepheden saldırma1 yanlışını yapmış; Ali Galip’e,
Sivas Kongresi’ni dağıtma gibi yapamayacağı bir görev vererek, zaten tükenmiş
gibi görünen yetkesini (otoritesini) hemen tümüyle yitirmişti. Mustafa Kemal
ise, belirlediği yolda kararlılıkla ilerliyor, gücünü ve halk üzerindeki
etkisini arttırıyordu.
Vahdettin, güçsüzlüğünü örtmek ve ulusal
direnişi etkisizleştirmek için, aldatıcı bir tutum değişikliğine karar verdi.
Halkı, politikasında yenileşme yaptığına inandırmakla işe başladı. Ulusun
isteklerine duyarlı olduğunu göstermeli, bunun için, Anadolu hareketiyle iyi
ilişkiler kurmaya hazır olduğunu göstermeliydi.
Sivas Kongresi’nin
görevden uzaklaştırılmasını istediği Damat Ferit’i sadrazamlıktan aldı;
yapılan yanlışlıkların sorumlusu yalnızca oymuş gibi davrandı. Yeni hükümeti, Kimsenin tanımadığı silik bir kişi
olan Ali Rıza Paşa’ya kurdurdu ve bu hükümetin Bahriye Nazırı Salih
Paşa’yı, görüşmeler yapmak üzere Anadolu’ya gönderdi. Hemen sonra, Sivas
Kongresi’nin istediği seçimlerin yapılacağını ve Meclisi Mebusan’ın yeniden
açılacağını açıkladı2 ve 12 Ocak 1920 günü bu meclisi açtı.
“Yararsız
Değil Tehlikeli”
Mustafa Kemal, Kolordu komutanlarını 29 Ekim 1919’da Sivas’ta toplantıya çağırmış, gelemeyenlerle
telgrafla ilişki kurmuştu. İstanbul’da toplanacak
bir meclise katılmanın, yalnızca yararsız değil, aynı zamanda tehlikeli
olduğunu, tutuklanma ve sürülme olasılığının yüksek bulunduğunu ilk kez bu
toplantıda söyledi. Kazım (Karabekir) Paşa, “İstanbul’la bozuşuruz, halk ayaklanır” diyerek
uyarısına karşı çıktı, katılmaları gerektiğini söyledi. Hüseyin Rauf
(Orbay), İstanbul’a gideceğini ve gerekirse kendisini “fedakarca tehlikenin
içine atacağını” söyledi. Sonuç belliydi, bu nedenle fazla diretmedi.3
İstanbul’da açılacak
meclis için Erzurum’dan milletvekili seçilmişti. Ancak, İstanbul Meclisi’ne
katılması kuşkusuz söz konusu değildi. İstanbul’a gidecek milletvekilleriyle tek tek ya da küçük topluluklar halinde görüştü;
onlara temel noktaları günlerce ve
birçok kez anlattı.4
Aykırı
Görüşler
Kimi milletvekilleri, Sivas
Kongresi’nde seçilen Heyeti Temsiliye’nin, yeni meclis oluştuğuna göre artık
kendisini feshetmesi gerektiğini söylüyordu.5 Erzurum ve Sivas
Kongrelerine katıldıkları halde, direnci gevşiyenler vardı. Damat Ferit’in
devrilmesi ve Padişah’ın ilgi göstermesiyle davayı kazandıklarını söyleyenler
de bulunuyordu. Onlara göre; Padişah’ın yaptığı çağrıya olumlu yanıt verilmeli,
sert tutumlardan kaçınılmalıydı. Muhalefet
dönemi geride kalmıştı, şimdi yumuşak politika zamanıydı.6
Uyarılar
Milletvekillerine bıkmadan, neden İstanbul’a gitmemeleri gerektiğini
anlattı. “Dikkat ediniz, İstanbul’da yabancı boyunduruğunda olacaksınız.
İngilizler orada herşeyi ellerinde tutuyor. Görüşmelere sansür uygulayacaklar;
bunu kabul etmezseniz sizi tutuklayacaklar. Meclis, İstanbul’da değil Ankara’da
toplanmalıdır, burası özgürce çalışılabilecek tek yerdir” diyordu.7
Ankara’da toplanmanın haklılığını kanıtlamak için; ülkenin içinde
bulunduğu koşullardan, düşmanın konumundan ve tarihteki benzer örneklerden söz
ediyordu.
1870’de Alman işgaline
uğrayan Fransa’da parlamento’nun Paris’te değil Bordeux’ta, Birinci Dünya
Savaşı’ndan yenik çıkan Almanya’da Reichtag’ın Berlin’de değil Weimar’da
toplandığını anlattı. Meclis için en uygun yerin, ülkenin merkezindeki Ankara
olduğunu, Anadolu yaylasında Türkleri hiçbir yabancı gücün yenemeyeceğini
kerelerce açıkladı: “Meclis İstanbul’da kalıcı olamaz, mutlaka tecavüze
uğrayacak ve dağıtılacak. Gidebilirsiniz, fakat yakında yine geleceksiniz. Ona
göre önlem alın. Tekrar ve tekrar söylüyorum ki Meclis’i feshedecekler,
dağıtacaklar, tutuklamalar olacak. Anadolu ’ya geçmeniz zorlaşacak”8
diyerek, onları sürekli uyardı.
İstanbul’un
Çekiciliği
Milletvekilleri
söylenenlerin önem ve boyutunu anlamadılar ya da anlamak istemediler.
İstanbul’a kesinlikle gitmek istiyorlardı. Birçoğunun ailesi oradaydı.
İstanbul, devletin yönetildiği başkentti. Meclisi Mebusan’a katılmakla asi olmaktan kurtulacaklar, ayrıcalıklı
yasal güvenceye kavuşacaklardı.
Ankara’da
toplanma, milletin beklentileri bakımından belki haklı ama yasal değildi.
İstanbul işgal altındaydı ancak orada toplanmanın yasal dayanakları vardı.
Padişah’ın çağrısına uymak, kimi milletvekili için, ilerisi için parlak olanaklar yaratacak bir fırsattı. Çeşitli şeref payeleri ve belki de ‘yabancı
ülkelerde elçilikler’ elde edip, ülkeye bu yolla hizmet edebilirlerdi.9
Hüseyin Rauf (Orbay), İstanbul’a gidişin öncülüğünü yaptı. Gitmek için, ikna olmaya
hazır milletvekillerini, kolayca etkiledi. Kendisinin gitmemesi bir yana,
gidişi önlemeye çalışan Mustafa Kemal’i de birlikte gelmesi için ikna
etmeye çalıştı. Heyeti Temsiliye’nin
varlık nedeninin artık ortadan kalktığını söylüyor, devlet merkezinin bulunduğu
İstanbul’da daha yararlı olacağını söylüyordu.
“Çılgınlık
Rüzgarı”
Milletvekilleri, ‘neşe içinde ve Saray’da kabul edilecekleri
düşüncesiyle’ birbiri ardından İstanbul’a gittiler. İçlerinde yakın
arkadaşlarının bulunanların da gidişini üzüntü ve kaygılı bir gülümsemeyle izledi. Hüseyin Rauf Bey’in
birlikte gitme önerisini, doğal olarak reddetmişti. Son anda, kararını
değiştirmesini isteyenlere; “Kendimi bu çılgınlık rüzgarına kaptıramam. Türk
halkı istiklalini teker teker elde edinceye kadar onun yanından ayrılmayacağım,
buna yemin ettim” diyordu.10
‘Çılgınlık rüzgarı’, yalnızca milletvekilleri içinde esmiyordu. Anadolu’da ve Ankara’nın her yanında, hatta askeri
çevrelerde bile Padişah’a karşı bir hoşgörü havası oluşmuştu. Herkes kendini böyle bir hoşgörüye
adeta zorluyordu. Kabus gibi
görülen, iç savaş olasılığını ortadan
kaldırmak ve ufukta
biçimlendirdiği dehşeti dağıtmak gerekiyordu!11 Türk’ün Türkle savaşması önlenmeli, Padişah’ın koruyuculuğu altında birleşik bir
cephe oluşturulmalıydı!12 Vahdettin, o ana dek
girişiminde başarılı olmuş, ulusal saflarda geriletici bir dalgalanma yaratmayı
başarmıştı.
Gelişmelerden en yakın arkadaşları bile etkilendiği için, adeta yalnız kalmıştı.
Ancak, konumunu sürdürme ve belirlediği yolda ilerleme kararında, herhangi bir
değişim söz konusu değildi. “Bu aptalca oyunun bir parçası olmayacağım”
diyordu.13
Ne duraksadı, ne de
kendine olan güvenini yitirdi. İstanbul Meclisi varlığını sürdüremeyecek ve
gidenler geri döneceklerdi. Yanında kalanlara, “işgale karşı tek umut
silahlı mücadeledir, Padişah’ı tanıyorum; Vahdettin kesinlikle İngilizlere
karşı gelemez; İstanbul’da denetimin tümü İngilizlerin elindedir” diyerek;
İstanbul’un işgale karşı direnilebilecek en uygunsuz yer olduğunu, oraya
gidilirse azınlık ve işbirlikçilere dayanan işgal güçlerinin, direnişin beynini
kolayca ezeceğini söyledi. Tüm gücünü; Silahlı
direnişi hazırlamak, asker ve silah toplamak, askeri eğitimi yönetmek ve
örgütlemek için çalışmaya verdi.14
Habersiz
Koruma
İstanbul’a gidenler içinde ulusal savaşıma katkı koyacak insanlar vardı.
Meclis’in İstanbul’da yaşatılmayacağını ve bu insanların Ankara’ya
döneceklerini biliyordu. İstanbul’daki yeraltı örgütüne, onları korumayla
ilgili görevler verdi. Yapılacağından kuşku duymadığı ancak zamanını bilmediği
askeri işgalin ne zaman yapılacağını öğrendi ve millici milletvekillerine, İstanbul’dan ayrılmaya hazır olmalarını bildirdi.15
Ankara’ya döneceklerin kaçış koşullarını kolaylaştırmaya çalıştı. Akçalı
yetersizlikler içinde olunmasına karşın, Osmanlı Bankası’na bu iş için para
yolladı.16
“Meclis’in
feshi, milli direnişe geçmek için, zamanın geldiğini gösteren bir işaret
olacaktır” diyor17, hazırlıklarını buna göre yapıyordu.
İstanbul’daki olası tutuklamalara karşılık olmak üzere, Anadolu’daki yabancı
subayların tutuklanmasına karar verdi. Bu girişimi, Nutuk’ta şöyle anlatmıştır: “Yabancıların
İstanbul’da saldırganlıklarını arttırarak nazır ya da milletvekillerinden
bazılarını tutuklamaya başlayabileceklerini kestirip, karşılık olmak üzere,
Anadolu’da bulunan yabancı subayların tutuklanmasına karar verdim. Kararımı ve
buna göre önlem alınmasını, 22 Ocak 1920 günü Ankara, Konya, Sivas ve
Erzurum’daki Kolordu Komutanlarına, kişiye özel şifreyle emrettim”.18
16
Mart 1920: Askeri İşgal
Başta İngiltere olmak üzere Fransa, İtalya ve Yunanistan’a ait deniz
piyadeleri, 16 Mart 1920’de sabaha karşı, gemilerinden çıkarak İstanbul’u
işgale başladılar. Harbiye ve Bahriye Nazırlıkları başta olmak
üzere; hükümet binaları, telgraf merkezleri, Türk Ocağı Binası, karakol ve
kışlalar, silah depoları ele geçirildi. Şehzadebaşı Karakolu’nda, 6 er şehit
edildi, 15’i yaralandı.19 İstanbul ve çevresinde sıkıyönetim ilan
edildi. Millici bilinen örgütler kapatıldı, gazeteler yasaklandı. Beykoz’da
çeteci diye 27 taş ocağı işçisi öldürüldü.20 Direnişçi örgütlere üye
olma ya da yardım etmeye ölüm cezası getirildi. Yalnızca Türkleri yargılayacak
özel askeri mahkemeler kuruldu.21
İşgal Komutanı General
Wilson, yaptığı açıklamada, “emirlere uymayan, toplumsal düzeni
bozan, direnişçilere yardım ettiği ya da buna niyet ettiği belirlenen herkes,
askeri mahkemece yargılanacak, ölüm ya da ağır hapisle cezalandırılacaktır”
diyordu.22
Meclis
Baskını ve Tutuklamalar
İngiliz birlikleri 16 Mart akşamı Meclis’i sardı. Birlik komutanı, Hüseyin
Rauf ve Kara Vasıf Bey’in kendisine teslim edilmesini istedi ve bu
iki milletvekilini tutuklayıp götürdü.23 İşgal gerekçeleri içinde
Meclis’e karşı bir yaptırım olmamasına karşın, 85 milletvekili tutuklandı;
evlerinde bulunamayanlar, o gün için kurtulmuştu.24
Bunlar, ya saklandılar ya da gizlice Anadolu’ya kaçmaya çalıştılar.
Küçük bir bölümü, işgal güçleriyle uzlaşmanın bir yolunu bularak, İstanbul’da
kaldı. Meclis 18 Mart’ta, Padişah tarafından tümden kapatıldı.25
Milletvekilleri, Mustafa
Kemal’in uyarı ve önermelerinin değerini, işgalin katı gerçeğiyle
karşılaşınca anladılar. Gerçeği yaşayarak öğrendiler.
Mustafa
Kemal’e Bağlanma
Büyük bölümü Malta’ya sürüldü. Kaçabilenler Ankara’ya geri döndü. Onlar
için artık, iki ay önce beğenmedikleri Ankara özgürlüğün merkezi, sözlerini
dinlemedikleri Mustafa Kemal ise benzersiz bir önderdi. Söyledikleri
tümüyle doğru çıkmış, herşeyi önceden görmüştü. Şimdi, onun çevresinde
kenetlenmek için Anadolu’ya geliyorlardı.
Mustafa Kemal, uzun süredir
hazırlığını yapıp başlatma noktasına geldiği İstiklal Savaşına; kendisine tutkuyla bağlı, inanmış ve
herşeyini bu savaşa adayan bu insanlarla girişecekti. Bu kadro, yalnızca İstiklal Savaşında değil, sonraki
devrimler döneminde de onun en önemli dayanağı olacaktı.
Vahdettin, ulusal direnişi kırmak için, işbirlikçiler ve işgalcilerin desteğiyle,
boyunu aşan bir siyasi oyuna girişmiş ancak bu siyaset geri tepmişti. Yokedilmek istenen ulusal devinim ve bu
hareketin önderi, şimdi çok daha güçlüydü. Bilinçli ve sabırlı bir çabayla
sağlanan bu gelişme, doğal olarak ulusal savaşımın da gelişmesi demekti.
İşgale
Karşı Tavır
İşgalin başladığını duyduğu an, yurtiçinde; valilere, komutanlara,
Müdafaa-i Hukuk Derneklerine, yurtdışında; dışişleri bakanlıklarına,
parlamentolara ve bunların İstanbul’daki temsilcilerine kınama bildirileri
gönderdi. Bildirilerde, işgalin, “20.yüzyıl uygarlık ve insanlığın kutsal
saydığı bütün kurallara, hürriyet, milliyet, vatan duygusu gibi çağdaş dünyanın
temel saydığı bütün ilkelere ve insanlığın genel vicdanına yönelik” bir
hareket olduğunu söylüyordu.26
Bir gün sonra, 17 Mart’ta İslam Dünyası’na seslenen bir bildiri
yayınlayarak haber merkezlerine ulaştırdı. İşgalin yılgınlık yaratmayacağını,
tersine savaşımın daha da bilenmiş olarak sürdürüleceğini açıkladığı bu
bildiride; “İstanbul’daki tahkir ve tecavüz darbesi, yapanların sandığı gibi
maneviyatımızı bozmak yerine, belki bütün şiddetiyle mucizeler yaratacak bir
kabiliyeti geliştirecektir; bundan kuşkumuz yoktur” dedi.27
Aynı gün, İstanbul’un
Anadolu’yla olan telgraf bağlantısını kesti, görüşme yapmayı ve yaptırmayı
yasakladı. Kararını, gereğinin yapılması için Kolordu Komutanlıklarına
bildirdi. Posta ve Telgraf Başmüdürlerine gönderdiği genelgede, “özellikle
İstanbul’dan düşman bildirilerini alıp Anadolu içine yayanlar ve Anadolu
haberleşmesini İstanbul’a verenler, casus kabul edilerek derhal ve şiddetle
cezalandırılacaktır” diyerek, yetkilileri uyardı.28
1 “Mustafa Kemal” B. Méchin,
Bilgi Yay., Ank.-1997, sf.179
2 a.g.e. sf.179
3 “Çankaya”, Falih Rıfkı Atay,
Sena Mat., İst.-1980, sf.198
4 “Nutuk”, Mustafa Kemal Atatürk,
I.Cilt, T. T. K. Bas., 4.Bas., Ank.-1999, sf.479
5 “Bozkurt”, H.C.Armstrong,
Arba Yay., İstanbul-1996, sf.98
6 “Mustafa Kemal” B. Méchin,
Bilgi Yay., Ank.-1997, sf.181
7 a.g.e. sf.182
8 “Erzurum’dan Ölümüne Kadar
Atatürk’le Beraber”,M. M. Kansu, II.Cilt, T. T. K.
Yay., 3.Bas., Ank.-1988, sf.527 ve 534
9 “Mustafa Kemal” B. Méchin,
Bilgi Yay., Ank.-1997, sf.182
10 a.g.e. sf.182
11 a.g.e. sf.182
12 “Bozkurt”, H.C.Armstrong,
Arba Yay., İst.-1996, sf.98-99
13 a.g.e. sf.98
14 a.g.e. sf.98-99
15 “Atatürk” L.Kinross,
Altın Kit. Yay., 12.Bas., İst.-1994, sf.249
16 a.g.e. sf.249
17 “Tek Adam” Ş.S. Aydemir,
II.Cilt, Remzi Kit., 8.Bas.,1981, sf.202
18 “Nutuk”, M.K. Atatürk,
I.Cilt, T. T.K. Bas., 4.Bas.,1999, sf.499
19 “Tek Adam” Ş.S.Aydemir,
II.Cilt, Remzi Kit.,8.Bas,1981, sf.207
20 “İki Devrin Perde Arkası” H.Ertürk,
sf.289; ak. A. M. Şamsutdinov, “Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı Tarihi
1918-1923” Doğan Kitap, İst.-1999, sf.115
21 a.g.e. sf.115
22 “Tarih IV-Kemalist Eğitimin Tarih
Dersleri” Kaynak Yay., 3.Bas., İst.-2001, sf.48
23 “Tek Adam” Ş.S.Aydemir,
II.Cilt, Remzi Kit, 8. Bas.,1981, sf.207-208
24 “Atatürk” L.Kinross,
Altın Kit. Yay., 12.Bas., İst.-1994, sf.251
25 “Tek Adam” Ş.S.Aydemir,
II.Cilt, Remzi Kit., 8. Bas.,1981, sf.208
26 “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü”
U.Kocatürk, T. İş Ban. Yay., sf.138
27 a.g.e. sf.138
28 a.g.e. sf.139
Ulusun kaderini değiştiren, yüce Atatürk ve ona inanan tüm silah arkadaşlarını rahmetle ve onurla anıyorum.
YanıtlaSilYüreğinize ve kaleminize sağlık. Tebrik ederim.
YanıtlaSilSağol Sevgili Hüseyin.
YanıtlaSilThank you very much for your good blog
YanıtlaSilBedava Sohbet Et
Sohbet Et
Chat yap
Sohbet
Sohbet Siteleri
irc sohbet
mirc Sohbet
Üyeliksiz Sohbet
Canlı Sohbet
Sohbet
Sohbet Chat
Sohbet Siteleri
Sohbet Odalari
Seviyeli sohbet
Yazışma Siteleri
Yetişkin sohbet Siteleri