AKP, 14
Ağustos 2001’de kuruldu ve 14 ay sonra girdiği ilk seçimle yönetime geldi.
Aşağıdaki yazı, bu “sıradışı öyküyü” anlatmaktadır.
ABD
ve AB, yeni yüzyıla girerken Türkiye’yi “içine
kapalılıktan” kurtararak “dünyaya
açacak” ve “global liberalizmi”
tam olarak uygulayacak “cesur önderlere”
gereksinim duyuyordu. Kemal Derviş’in
“Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”, ancak
böyle uygulanabilirdi. Recep Tayyip Erdoğan,
bu “cesareti” göstereceğini söylüyor ve
dış çevrelerle, özellikle ABD’yle ilişkiye geçiyordu. İlişkisi Fazilet Partisi üyesi
olduğu günlere dek gidiyordu. AKP’yi kurmadan önce; Nisan-1995 ile Temmuz 2001 arasında
6, kurduktan sonraki bir yıl içinde 2 olmak üzere 8 kez ABD’ye gitti. Aralık 2002
gidişinde, sıra dışı bir uygulamayla, resmi bir sıfatı olmamasına karşın Bush tarafından kabul edildi. Erdoğan’ın görüştüğü kişiler içinde üç isim
dikkat çekiyordu. Bunlar; Ilımlı İslam Modeli’nin kuramcısı Graham Fuller, daha sonra “AKP ile TSK’yı kafesledik” diyecek olan
CIA Türkiye Uzmanı Henri J. Barkey ve
“Karanlıklar Prensi” sanlı Richard Perle
idi.
Görüşmeler
Trafiği
Türkiye’nin DSP'deki
istifalarla ile çalkalandığı günlerde, Abdullah
Gül Washington’a gitmiş ve burada 3 gün boyunca ABD’nin üst düzey
yöneticileriyle, gazetecilerin söylemiyle, çok önemli özel toplantılar ve birebir
görüşmeler yapmıştı. Görüştüğü isimler arasında, 1989-1991 yıllarında
Türkiye’de büyükelçilik yapan ve Abdullah Gül’le, Tayyip Erdoğan’ı “siyasetin
tepesine taşıyan kişi”1 diye tanımlanan eski İstihbarat ve
Araştırma Bakanı Morton Abromowitz
ile Türkiye için “cepte keklik” diyen2
ABD eski Türkiye Büyükelçi ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Marc Grosman da bulunuyordu.3
Abdullah
Gül, daha sonra Türkiye’ye gelen Marc Grossman ile önemli bir yemekte bir kez daha biraraya geldi.
Dışişleri Bakanlığı’nın Marc Grossman
ve Paul Wolfowitz onuruna verdiği
yemeğe; Kemal Derviş, Türkiye
Washington Büyükelçisi Faruk Loloğlu,
Dışişleri Müsteşarı Uğur Ziyal gibi
isimlerin yanında siyasi partilerden yalnızca AKP Genel Başkanı Abdullah Gül katılmıştı.4
Yasaları Aşmak
Recep
Tayyip Erdoğan, 14 Ağustos 2001’de partisini kurdu. Oysa, üç yıl önce
aldığı hapis cezası onu parti kurmak bir yana, siyasi partilere üye bile olamaz
duruma getirmişti. Muhtar bile olamaz deniyordu. Siyasi Partiler Yasası’nın
11.maddesi, TCK’nın 312/2 maddesinden mahkum olanların partilere üye ya da
kurucu olmasını yasaklıyordu.
Önce Meclis’te, sonra Anayasa Mahkemesi’nde alınan
kararlarla; siyasi yasağın kaldırılması sağlandı. DSP, MHP ve ANAP; kişiye özel yasa niteliğindeki tasarıya
olumlu oy verdi.
Deniz Baykal ve Anayasa Değişikliği
Yasal
değişiklerle; Erdoğan’ın parti kurması, genel başkan olması sağlanmıştı
ama milletvekili seçilme hakkını elde edememişti. Yüksek Seçim Kurulu,
Anayasa’nın 76. Maddesini gerekçe göstererek genel seçimlere katılamayacağına
karar verdi. Anayasa değişikliğine yetecek gücü olmadığı için bir şey yapamadı
ve 3 Kasım 2002 seçimlerinde partisi, hükümet oluşturacak bir çoğunlukla
Meclis’e girmesine karşın kendisi dışarda kaldı. 58.Hükümet'in Başbakanı Abdullah
Gül oldu.
AKP’nin
birinci parti olduğu seçimden bir gün sonra, Erdoğan ile kendisini
ziyaret eden dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal arasında
gazetecilerin “vazo mutabakatı” adını
verdiği bir anlaşma yapıldı. AKP, “affa
uğramış olsa bile” ifadesini çıkararak Erdoğan’ın yasağını kaldıran
bir anayasa değişikliği hazırladı.
Değişiklik
AKP ve CHP’nin oylarıyla 13 Aralık 2002’de Meclis’te kabul edildi. Ancak,
dönemin Cumhurbaşkanı Sezer, “kişiye özel” gerekçesiyle yasayı veto
etti. CHP yine destek verince Sezer, ikinci kez kabul edilen değişikliği
onaylamak zorunda kaldı. Böylece Anayasanın 76, Milletvekili Seçimi Kanunu’nun
11.maddesi değiştirilerek, Erdoğan’ın milletvekili adayı olabilmesinin
önündeki tüzel engel kaldırılmış oldu.5
Aday olma önündeki yasal engeller aşılmıştı ancak
seçimler de yeni yapılmıştı; 4 yıl beklemek istemiyordu. Çözüm bulundu. Bir
seçim bölgesinde, seçim iptal ettirilecek ve ardından yenilenecekti. Bu girişim
için seçilen yer şiir okuduğu yer olan Siirt’ti.
“Demokrasilerde Çare Tükenmez”
Süreç
şöyle işledi: Siirt’in Pervari ilçesinde, 3 sandıkta kurul oluşturulmadığı ve 1
sandığın kırıldığı öne sürülerek bu ildeki seçimlerin iptali istemiyle Yüksek
Seçim Kurulu’na başvuruldu. YSK bu başvuruyu kabul etti ve 2 Aralık 2002’de
Siirt seçimlerini iptal etti. Böylece TBMM’ye Siirt’ten giren 3 milletvekilinin
(AKP’den Mervan Gül, CHP’den Ekrem Bilek ve bağımsız milletvekili Fadıl Akgündüz) milletvekillikleri
düştü.6
Siirt seçimleri 9 Mart 2003 günü yinelendi ve seçime
giren 4 parti arasından AKP oyların % 84,8’ini alarak 3 milletvekili adayını da
meclise gönderdi. Erdoğan’la birlikte
Öner Gülyeşil ve Öner Ergenç milletvekili oldu.7
Hedef Cumhuriyet
Bu toplantıdan sonra
Türkiye’de hükümet yetkilileri, gerçek amaçlarını çekinmeden açıklamaya ve bu
yönde uygulamalar yapmaya başladı. Recep Tayyip Erdoğan, partisinin 9
Nisan 2005’te Ankara’da düzenlediği il başkanları toplantısında, “devletin ağır yapısıyla bir yük” durumuna
geldiğini ileri sürerek Cumhuriyeti hedef aldı ve “merkeziyetçi devlet işleyişinin değiştirileceğini” söyledi. “Ankara, bugüne kadar olduğu gibi artık
Türkiye’nin düğümlendiği yer olmayacaktır” dedi.8
Benzer bir açıklamayı Abdullah Gül, 17 Kasım 2005’te yaptı ve “bizim amacımız ne olursa olsun AB değildir. Bizim esas amacımız
Türkiye’yi değiştirmektir, Türkiye’yi transformasyona (dönüştürme) uğratmaktır.
AB bunun için bir vesiledir” diyordu.9 Bunlar Kemal Derviş’in
“Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”nın
içinde yer alan yaklaşımlardı.
Dönüşüm
AKP yönetimi, içteki oy gücünü dışardan aldığı destekle
birleştirerek, Cumhuriyetin yönetim yapısını ve kazanımlarını ortadan
kaldırmaya girişti. Mecliste sağlanan salt çoğunluk, dönüşüm yönündeki yasa
önerilerinin tümünü sorgusuz sorusuz kabul edilmesini sağlıyordu.
Yüzlerce “yasa”
çıkarıldı, kerelerce anayasa değiştirildi. Kimi yasalardaki anlatım
bozuklukları, yasa tasarılarının çeviri olduğu kanısını uyandırıyordu. Recep
Tayyip Erdoğan, yasa çıkarmada “dışa
bağımlılığın” yararlı olduğunu söylüyordu. 7 Kasım 2004’te “Avrupa Birliği’ne olan bağımlılığımız
anormal bir durum değil, hatta yararlı. AB’nin Türkiye üzerindeki denetimini
arttırması, bazı yasaları çıkarırken işimize yarıyor”10 demişti.
Uygulamalar
AKP, Kemal Derviş’ten devraldığı programı siyasi
amacı yönünde kullandı. Kullanıma yön veren dış destek, AB’nden ve Türkiye’yi “Ilımlı İslam Modelinin” örnek ülkesi
yapmak isteyen ABD’den geliyordu. Kamu kurum ve kuruluşlarının hemen tümünde,
üst düzey kadrolar değiştirildi. Tüzel işleyiş amaca uygun duruma getirildi.
Yargı kurumları denetim altına alındı. Eğitim milli olmaktan çıkarıldı, din
eğitimi yaygınlaştırıldı.
Yasama, yargı, yürütme arasındaki denge bozuldu, kişi
egemenliği belirleyici duruma geldi. Mezhep ayrımcılığı yapıldı, bu ayrım dış
siyasete de yansıtıldı. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı uydurma davalar
açıldı, yüzlerce üst rütbeli subay tutuklandı. “Çözüm süreci” adı verilen uygulamalarla bölücü örgüt
güçlendirilmiş. Sınır güvenliği ortadan kalktı, milyonlarca Suriyeli Türkiye’ye
geldi. 15 Temmuz’dan sonra çıkarılan kararnamelerle orduya büyük bir darbe
vuruldu.
Gerilik
ve Düzeysizlik
Dini siyasi araç olarak kullanmanın yarattığı bölünme,
çatışmalara hazır bir karmaşa ortamı oluşturuyor. Mezhep ayrılıklarına dayalı
siyaset; laik düzenin ortadan kaldırılmasından sonra, tarikatlar arası çıkar
çatışmasına dönüşecek ve Türkiye sonu gelmeyen bir kaos ortamına
sürüklenecektir. 15 Temmuz, bu sürecin yalnızca başlangıcıdır. Çıkar örgütleri
durumundaki tarikat kümelerinin birbiriyle çatışması kaçınılmazdır.
Ortadoğu’da yaratılan kaostan, Suriye’li göçmenlere; PKK
ve PYD’den, tarikat örgütlerine; Kemal Derviş’in ekonomik programından,
özelleştirmelere; ulus devlet yapısının bozulmasından, kişi egemenliğine dek 15
yıl içindeki hızlı çöküş gözünüze getirilirse, AKP’nin kuruluş nedeni ortaya
çıkacak; Türkiye’nin nereye gittiği görülecektir.
DİPNOTLAR
1 eksisozluk.com
2 www.radikal.com.tr
3 “AK Parti–Washington Trafiği ve
Atladığınız İki Önemli Haber” Güler Kömürcü, Akşam 19.07.2002
4 a.g.y.
5 odatv.com
6 “Çuvaldaki
Müttefik” AhmetErmhan,
Birharf Yay. İst. 2006,sf.35-36
7 Hürriyet 20.03.2001
8 Yeni Çağ, 10.04.2005
9 “AB Araç, Değişim Amaç”,
Cumhuriyet 18.11.2005
10 “Denetim Faydalı” Sabah 08.10.2004
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder