14 Mart 1827, modern tıp eğitiminin Türkiye’de başladığı
gündür. Bayram olarak ilk kez, 14 Mart 1919’da İstanbul’da, işgale karşı
eylem biçiminde kutlandı. Tıbbiye öğrencileri, yanlarına hocalarını da alarak
değişik etkinlikler düzenledi. 14 Mart o günden sonra, içinde bulunduğu haftayı
da kapsayarak Tıp Bayramı olarak kutlanıyor. Sağlıkçılarımızın bayramını
kutluyor ve ülkemizde “Sağlık Devrimi”ni gerçekleştiren Cumhuriyet
hekimlerini saygıyla anıyoruz.
Kurtuluş Savaşı sırasında, 13 milyon olan nüfusun yarıya
yakını hastaydı. Bazı bölgelerde hastalıklı insan oranı yerel nüfusun yüzde
86’sına ulaşıyordu. 1923 yılında 3 milyon trahomlu hasta vardı (nüfusun dörtte
biri). Sıtmalı köylüler kimi yörelerde, hastalık nedeniyle, hasat yapamayacak
kadar bitkin düşmüştü. 93 Rus Savaşı’nda Türk Ordusu, Ruslar’a değil, tifüse
yenilmişti. Cumhuriyet Hükümeti koşulların ağırlığına ve olanaksızlıklara
karşın, sorunların üzerine büyük bir istek ve kararlılıkla gitti. Her konuda
olduğu gibi önce bilime ve gerçeklere uygun bir ulusal sağlık stratejisi
saptandı. Koruyucu sağlık, halk sağlığı, toplum sağlığı kavramları
üzerine oturan bu strateji kararlı bir biçimde uygulanarak, olağanüstü
başarılar elde edildi.
20.Yüzyıla Girerken
20.Yüzyıla girildiğinde, Osmanlı Devleti’nde sağlıkla
ilgili bir bakanlık yoktu. Bu işler, Dahiliye Nazırlığı’na bağlı,
yeterince ilgi gösterilmeyen Sıhhıye Umum Müdürlüğü’yle yürütülüyordu.
Devlet, dış borç ödemekten sağlığa ödenek ayıramıyor, tıbbın yarattığı
olanaklardan yararlanamayan halk, hastalıklar içinde yaşayıp, genç yaşta ölüp
gidiyordu. Ortalama yaşam süresi 50’nin altındaydı.
Kadınların durumu erkeklerden daha kötüydü. Kadınlar,
hekim ve ilaç nedir bilmiyordu. Kadınların, özellikle genç kızların, bağnaz
inançlar nedeniyle, erkek doktora görünmesi yasaktı. Kadın doktorun olmadığı
bir toplumda bu durum, kadınların tıptan yararlanmaması demekti.
Büyük Sorun
Kurtuluş Savaşı sürerken; tifo, tifüs, kolera, trahom,
verem, sıtma, çiçek, sifilis (frengi) Anadolu’da çok yaygındı. Savaşmakta olan
ordunun tıbbi gereksinimleri, en alt düzeyde bile karşılanamıyor, askerler,
gıdasızlık ve ilaçsızlık nedeniyle kolayca ölüyordu.
Genelkurmay Sağlık Dairesi raporlarına göre, hastanelere
başvuran ve yatırılan hasta sayısı, 1921’de 151783, 1922’de 247 988’ydi.
Yaralıların taşınması ciddi bir sorundu. Bozkırda sayrılı ve yaralı nakli çok
güç koşullar altında yapılıyordu.1 Hasta ve yaralılar at, eşek,
katır ve kağnıyla taşınıyordu. Tıp eğitimi yapan okul, yok denecek düzeydeydi.
1921 yılında tüm ülkede, çoğu İstanbul’a yığılmış, önemli bölümü azınlıklardan
oluşan yalnızca 312 doktor vardı. 13 ilde sağlık müdürü, tüm ilçelerin üçte
birini oluşturan 96 ilçede hiç doktor yoktu.2
Bireysel Değil Toplumsal
Atatürk,
sağlık sorununu yalnızca bireysel bir sorun ve sayrılık sağaltımı (hastalık
tedavisi) olarak ele almadı. Bu soruna, toplum sağlığı olarak büyük önem verdi
ve bunu devletin en temel görevi saydı.
Şöyle diyordu: “Ulusun tüm bireylerinin sağlıklı
olmaları için sağlık koşullarını gerçekleştirmek devlet durumunda bulunan
siyasal kuruluşun en birinci görevidir”.3 Dikkat edilirse
burada, devletin devlet olabilmesi için halk sağlığına eğilmesinin gerektiği
söylenmektedir. Atatürk için, “halk sağlığı ve sağlamlığı” her
zaman üzerinde durulacak olan ulusal bir sorundur. “Sağlık yalnızca hastalık
ya da sakatlığın olmayışı değil; bedensel, ruhsal ve sosyal yönlerden iyilik
durumudur” diyordu.4
İlk Örgüt
23 Nisan 1920’den yani Milli Meclis’in açılmasından
on gün sonra çıkarılan bir yasayla, Türk tarihinin sağlıkla ilgili bakanlık
düzeyinde ilk örgütü olan, “Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti” kuruldu.
Bu yasa, TBMM’nin çıkardığı ilk üç yasadan biridir.
İlk Sağlık Vekili Dr.Adnan Adıvar’dı ve vekaletin
tüm kuruluş kadrosu, bir sekreter ve bir sağlık memuru olmak üzere kendisiyle
birlikte üç kişiydi.
Yoktan Var Etmek
1920 yılında 260 olan hekim sayısı, 1921’de 312,
1922’de 337’ye çıkarıldı, 434 sağlık memuru işe alındı.5 Salgın
hastalıklarla savaşım için 1920 yılında, yabancıların hayal olarak
nitelendirdikleri yerli aşı üretimine geçildi. Sivas’ta üretilen üç milyon
çiçek aşısının tümü halka uygulandı.
Sıtmalı yörelere, 1925-1931 arasında 6500 kilogram kinin
dağıtıldı.6 Frengi savaşımına, yetmezlik içindeki devlet
bütçesinden harcamalar yapıldı.7
Halka hizmet götürecek hekim sayısını arttırmak için,
askeri doktorların bir bölümü ordudan alınarak sivil alanda görevlendirildi.
1921’de, bir yıl önce üç milyon ünite üretilen çiçek aşısı niceliği (miktarı) 5
milyona çıkarıldı. Sivas’taki aşı üretim merkezi genişletilerek bir yıl içinde
537 kilo kolera, 477 kilo tifo aşısı üretildi ve bu aşıların tümü halka
uygulandı.
İstanbul ve Sivas’tan sonra Diyarbakır’da da
bakteriyoloji, kimya laboratuarı ve aşı merkezi birimlerine sahip sağlık
merkezi kurularak; sağlık hizmetlerinin dağılımında denge sağlanmaya çalışıldı.
Afyonkarahisar, Eskişehir ve Niğde gibi illerde tıbbi
temizleme (sterilizasyon) merkezleri açıldı. Urla ve Sinop karantina
merkezleri, bakımdan geçirilerek yeniden devreye sokuldu. 1000 kg devlet
kinini, Ziraat Bankası aracılığıyla hastalara dağıtıldı. Devlet hastanelerine
başvuran 30 bin hastanın 20 bini iyileştirildi.8 Bunların tümü,
yoksunluk içinde sürdürülen Kurtuluş Savaşı sırasında gerçekleştirildi.
Hekime Verilen Önem
Cumhuriyet’ten sonra, hekimlerin görev ve çalışma
koşullarını belirleyen yeni yasalar çıkarıldı. Serbest çalışan hekimlerle diş
hekimlerinin, eczacıların, ebelerin mesleki çalışma kuralları saptandı.
Hekimlerin mesleki örgütü, Tabibler (Etibba) Odası kuruldu. Genel
Sağlık Kanunu çıkarıldı; 309 maddelik bu mükemmel yasa, “Cumhuriyet’in
büyük eserlerinden biri” olarak kabul edildi.9
Tıp eğitimini özendirici kararlar alındı. Gelir düzeyi
düşük başarılı öğrencilerin de tıp eğitimi alması özendirildi. Ücretsiz öğrenci
pansiyonları, burs olanakları sağlandı. Hekimlere zorunlu hizmet yükümlülüğü
getirildi. Anadolu’da hizmet yapan hekimlerin aylıkları yükseltildi. O yıllarda
koruyucu sağlık hizmetlerinde çalışan bir hekim, zorunlu hizmet yaparken,
başbakandan daha fazla ücret alıyordu.10
Ankara’da, sağlık sorunlarının bilimsel incelemesini
yaparak, hastalıklarla savaşımda yöntem belirleyecek, aşı ve serum araştırması
yapıp üretecek, “Merkez Sağlık Müessesesi” kuruldu. 1931 yılında, kimya
ve bakteriyoloji bölümleri, açıldı. Aşı üreten kuruluşların nitelik ve üretim
yetenekleri yükseltildi.
Anadolu’nun değişik bölgelerinde, sağlık memuru ve ebe
yetiştiren okullar açıldı, İzmir’de yüz yataklı özürlüler okulu hizmete
sokuldu.11
Hastalıklarla Savaşım
1925 yılında başlatılan sıtma savaşımıyla, 1931’e dek 2
milyon hastaya ulaşıldı ve bakıldı. Adana’da, uzman hekim yetiştirecek bir
Sıtma Enstitüsü, yurdun değişik bölgelerinde 11 Sıtma Dispanseri açıldı.
Aynı yıl sifilis ve trahom mücadelesi’ne girişildi; Urfa,
Maraş ve Siverek’te kalıcı; Gaziantep, Kilis, Besni, Malatya ve Siverek’te
gezici trahom hastaneleri kuruldu.
1924’te Heybeliada’da bir Verem Sanatoryumu; Ankara,
Bursa ve İstanbul’da verem dispanserleri açıldı. 1930’da özellikle Doğu
Karadeniz’de yaygın olan ölümcül ankilostom parazitine karşı savaşım
başlatıldı. Üç yıl içinde 43 865 hasta iyileştirildi.
“Darülkelp Tedavihanesi” adıyla yalnızca İstanbul’da bulunan, bu nedenle
Anadolu’da birçok acılı ölüme neden olan Kuduz’u önlemek için, Sivas,
Diyarbakır ve Erzurum’da Kuduz Tedavi Müessesi açıldı; yerli kuduz aşısı
üretildi.12
Çok Yönlü Atılım
1925 yılında 1.Ulusal Tıp Kongresi toplandı. Hekimlik
mesleğinin uygulama kurallarını düzenleyen ve halen yürürlükte olan 1219
sayılı yasa çıkarıldı. İlk Türk Kodeksi bu dönemde hazırlandı. 1930
yılında 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Yasası çıkarıldı. Bu yasanın, Bakanlığın
görevlerini belirleyen 18 maddesinden 15’i, koruyucu sağlık hizmetleriyle
ilgiliydi ve o dönemin, uluslararası düzeyde en ileri sağlık yasalarından
biriydi.13
Hastalıklar ve korunma yöntemleri konusunda halkı
aydınlatmak için, sağlık müzeleri açıldı. Ankara, Sivas, Diyarbakır ve
Erzurum’da, hekimliğin tüm uzmanlık dallarını içinde toplayan Numune Hastaneleri
kuruldu. Ankara, Konya, Balıkesir, Adana, Çorum, Malatya, Erzurum ve Kars’ta
doğum ve çocuk bakımevleri açıldı.
150 ilçede, ücretsiz muayene ve tedavi eden, parasız ilaç
veren 150 dispanser kuruldu. 1922 yılında 100 olan hastane sayısı, 1932’de 177’ye,
7127 olan yatak sayısı 10646’ya; 22 olan dispanser sayısı 339’a çıkarıldı.
Dispanserlerde 1922’de 189 yatak varken, bu sayı 1932’de 1318 oldu.14
Köylüye Ulaşmak
Sağlık hizmetlerini köylere dek yaymak için “seyyar
tabiblik” uygulaması getirildi. Bu işe öncülük etmek ve köy taramalarındaki
deneyimleri Anadolu’nun tümüne yaymak için, Etimesut’ta, Toplum Sağlığı
Numune Dispanseri kuruldu.
Türkiye’ye özgü bir uygulamayla, hekimler at, eşek ya da
kağnıyla köyleri dolaşarak hastalık taraması yaptılar. Hastanelere uzak
yörelere “Muayene ve Tedavi Evi” adıyla 5–10 yataklı sağlık hizmet
birimleri kuruldu. Buralarda 5 yataklı olanlara bir “hükümet hekimi”, on
yataklı olanlara ise ayrıca bir hekim görevlendirildi. Sayıları zaman içinde 300’e
varan bu birimlerin açılmasına, 1950’den sonra, Adnan Menderes Hükümeti
tarafından son verildi.15
1936 yılında, Ankara’da “Halk Sağlığı Okulu” açıldı.
Bu okul uzun süre, her düzeyde sağlık personeli yetiştirdi ve halk sağlığı
alanında uzmanlık eğitimi verdi. Sağlık Bakanlığı’na kurmay bir danışmanlık
birimi olarak hizmet veren bu okul, 12 Eylül 1980’den sonra kapatıldı.16
Sağlık Devrimi
Devlet hastanelerinden sağlık ocaklarına dek değişik kamu
kurumlarıyla, toplumun her kesimine ücretsiz sağlık hizmeti götürülürken, memur
ve işçilerin sosyal ve sağlık gereksinimlerini karşılayacak yeni yapılanmalara
gidildi. 1937 yılında “3008 sayılı İş Yasası” çıkarıldı. İşçilerin
sosyal güvenlik haklarını güvence altına alan bu yasanın yanı sıra memurların
yararlanacağı “Emekli Sandığı” kuruldu.
Cumhuriyetin ilk 15 yılında sağlık konusunda yapılanlar
incelendiğinde, uluslararası ölçekte bir sağlık devrimiyle karşı karşıya
olunduğu görülecektir. Toplum sağlığını hedef alan, her kesime ulaşan, parasız,
eşit ve nitelikli bir sağlık düzeni kurulmuştu. Bu, o dönemde (ve bugün),
gelişmiş ülkelerde bile bulunmuyordu.
DİPNOTLAR
1 “Anadolu
İhtilali” 2.Cilt, ak. Şevket Süreyya Aydemir “Tek Adam” Remzi
Yayınevi, 8.Baskı, 1981, 2.Cilt, sf.498
2 “Cumhuriyet
Dönemi Sağlık Hizmetlerinin Tarihçesi” Prof.Dr.Ahmet Saltık, Bilim
ve Ütopya Dergisi, Şubat 1998, sayı 44, sf.18
3 a.g.e.
sf.18
4 “Atatürk’ün
1 Mart 1922 Tarihli Meclisi Açış Konuşması” “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri” 1.Cilt,
sf.216-217; ak. Seyfettin Turan, “Atatürk’te Konular Ansiklopedisi” Yapı
Kredi Yayınları, 2.Baskı, 1995, sf.446
5 “Atatürk’ün
1 Mart 1922 Meclisi Açış Konuşması” “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri” 1.
Cilt, sf.216–217, ak. Seyfettin Turan “Atatürk’te Konular Ansiklopedisi” Yapı
Kredi Yay., 2.Baskı 1995, sf.446, ve “Atatürk’ün 1 Mart 1923 Meclis Açış
Konuşması” “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri” 1. Cilt, sf.279–281 ak. a.g.e.
sf.447
6 “Tarih-IV-Kemalist
Eğitimin Tarih Dersleri” Kaynak Yayınları, 3.Baskı, İstanbul-2001, sf.334
7 “Cumhuriyet
Dönemi Sağlık Hizmetleri Tarihi” Prof.Dr.Ahmet Saltuk, Bilim ve
Ütopya Dergisi, Şubat 1998, sayı 44, sf.18
8 “Atatürk’ün
1 Mart 1923 Meclisi Açış Konuşması” “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri” 1.
Cilt, sf.279–281 ak. Seyfettin Turan “Atatürk’te Konular Ansiklopedisi” Yapı
Kredi Yay., 2.Baskı 1995, sf.447
9 “Tarih-IV-Kemalist
Eğitimin Tarih Dersleri” Kaynak Yayınları, 3.Baskı, İstanbul-2001,
sf.334-335
10 “Cumhuriyet
Dönemi Sağlık Hizmetleri Tarihi” Prof.Dr.Ahmet Saltık, Bilim ve
Ütopya Dergisi sf.18
11 “Tarih-IV-Kemalist
Eğitimin Tarih Dersleri” Kaynak Yayınları, 3.Baskı, İstanbul-2001, sf.335
12 a.g.e.
sf.337-338
13 “Cumhuriyet
Dönemi Sağlık Hizmetleri Tarihi” Prof.Dr.Ahmet Saltık, Bilim ve
Ütopya Dergisi sf.17
14 “Tarih-IV-Kemalist
Eğitimin Tarih Dersleri” Kaynak Yayınları, 3.Baskı, İstanbul-2001,
sf.338-341
15 “Cumhuriyet
Dönemi Sağlık Hizmetleri Tarihi” Prof.Dr.Ahmet Saltık, Bilim ve
Ütopya Dergisi, sf.17-19
16 a.g.d.
sf.19
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder