Bir Alman Profesör “Türkler
ulus olamamıştır”
yargısında bulunarak nedenini, “bankalarını
yabancılara bu denli kolay satan bir toplum ulus olamamış
demektir” biçiminde
açıklamış. Bankaların ulusal varlık açısından önemini
belirtmek için söylenen bu sözler, gerçekte çok şey anlatıyor.
19.Yüzyılda girişimcilere borç veren basit aracılar olan
bankalar; 20.yüzyılda para satmanın yanında yatırımları olan,
şirket satın alan ve dışa açılan büyük bir mali-sınai güç
durumuna geldiler. Ekonominin belirleyici unsuru oldular. Ulus için
ekonomi her şeydir, ekonomi için de para her şeydir. Paraya yön
veren ekonomiye, ekonomiye yön veren de ulusal pazara yön verir.
Alman profesör haklıdır; banka-ulus ilişkisi ulusun varlığıyla
ilgili bir sorundur.
Bankacılığa
Darbe
Barclays
Bank
eski Başkanı, İngiltere Bankalar Birliği Başkanı ve İngiltere
Merkez Bankası Yönetim Kurulu Üyesi Andrew
Buxton,
Türk bankacılığı için 29 Kasım 2000’de şunları söyledi:
“Türkiye’de
finansal hizmetlerin yaygınlaştırılması ve genişletilmesi için
birleşmeler gerçekleştirilecek ve bazı bankalar yok olacaktır;
bazı bankaların gerçekten yok olması gerekiyor.”1
Andrew
Buxton,
bazı bankaların yok
olması gerektiğini
söylerken, Türkiye’de bankacılıkla ilgili olarak çıkarılan
yasalar, hazırlanan izlenceler (programlar) ve yürütülen
uygulamalar, bankaların bazılarının değil, ulusal nitelikte
olanların tümünün yok edileceğini gösteriyordu. IMF ve Dünya
Bankası isteklerinde, son 5 yıldır en çok bankacılık konusu yer
alıyor ve yabancılar en çok bu konuyu gündeme getiriyordu.
Bankacılık yasası çıkarılmalı, devlet bankaları kapatılmalı,
bilânçosu zayıf bankalara el konulmalı ve bankalar uluslararası
finans sermayesinin alımına ya da ortaklığına açılmalıydı.
Türk
bankacılığını yok etmeye yönelen dış istek, IMF
izlencelerinde, açık ve kesin dayatmalar olarak yerini almıştır.
Bu izlenceleri uygulamayı görev sayan politikacılar, finans
piyasasındaki ulusal kurumların iyeliğini (mülkiyetini) ya da
yönetim yetkisini yabancılara devreden bu izlenceleri eksiksiz
uygulamaktadır. IMF, 57. ve 59. Hükümetler kurulur kurulmaz,
bankacılıkla ilgili çıkarılmasını istediği yasaları, bir ön
şart olarak ortaya koydu. Devletin akçalı örgütleri hemen
tümüyle “bağımsız
kurumlar!”ın
emri altına sokuldu, kamu ya da özel ulusal bankaların yabancılara
satılması kolaylaştırıldı ve bankacılıkta istenilen yasal
değişiklik, bir değil birkaç kez yapıldı. 2010 yılına dek
ulusal bankaların yüzde ellisi yabancıların eline geçti.
Türk
bankacılığını yabancılaştırmayı amaç edinenler, hiç ödün
vermediler. Küresel finans güçleri, konu bankacılık olduğunda,
en küçük öneri ve eleştiriye bile izin vermiyor, böyle bir
olayla karşılaştıklarında gözkorkutma (tehdit) içeren sert bir
tepkiyle karşılık veriyordu. Kamu ve Fon bankalarını yönetenlere
yargı dokunulmazlığı (masuniyeti) getiren yasanın bazı
maddelerinde küçük değişiklikler yapılmak istenildiğinde,
hükümete açıktan gözdağı verilmişti.
Satılık
Bankalar
IMF
istekleri doğrultusunda, 1997 ile 2005 arasındaki 7 yılda,
içlerinde Demirbank,
Toprak Bank, Türk Ticaret Bankası (Tütünbank), Yapı ve Kredi,
Pamukbank, Emlak Bankası, İmar Bankası, Türk Ekonomi Bankası
(TEB), Şekerbank, Garanti Bankası
gibi köklü bankaların da bulunduğu, ulusal sermayeye dayanan 26
banka yabancılara satıldı ya da kapatıldı. 1999 yılında 81
olan milli banka sayısı Haziran 2002 itibarıyle 57’ye düştü.2
Bu bankaların bir bölümü, yürütülen dış kaynaklı
politikalara güç ve destek veren, IMF’nin doğal bağlaşığı
(müttefiki) konumundaki, küreselleşme yanlısı sahipleri
tarafından içleri boşaltılmış ve kaynakları yurt dışındaki
yabancı bankalara aktarılmıştı. Bir bölümü, yürütülen IMF
politikaları nedeniyle güç duruma düşmüş, diğer bir bölümü
de nedeni tam anlaşılamayan bir biçimde Fon’a devredilmişti.
IMF
ile halkın “hortumcu”
adını verdiği banka boşaltıcıları arasında sanki bir anlaşma
vardı. Yurttaşların yatırdıkları paralar kişisel amaçlar için
kullanılıyor, bankalar bilerek batırılıyor ancak bu işi
yapanlardan, edindikleri haksız servet ellerinde dururken borçları
alınamıyordu. Buna karşın, içi boşaltılan bankalar
“devletleştiriliyor”,
bu yolla “hortumculara”
giden paralar halka ödettirilmiş oluyordu. Bu uygulama, özellikle
57. ve 59. Hükümetler döneminde inanılması güç yöntemlerle
yapılıyordu. Batırılan bankalar “kamulaştırılıyor”,
bütçeden bu bankalara büyük boyutlu kaynak aktarılıyor ancak
aktarılan bu kaynak, bankaya borç kaydedilmiyor ve “görev
zararı”
adıyla siliniyordu. Bu yolla, “hortumlanan”
para meşrulaştırılmış oluyordu.
Hangi
biçimde olursa olsun varlığına son verilen bankaların tümü,
Fon
adı
verilen kurum aracılığıyla devlet tarafından satın alınıyor
ve ağır bir ekonomik bunalım yaşanmasına karşın bu bankalara
Hazine’den milyarlarca dolarlık kaynak ayrılıyordu. Bu “özveri”,
kuşkusuz, bankaların kurtarılarak yeniden toplumun hizmetine
sunulması için yapılmıyordu. Çeşitli biçimlerde varlığına
son verilen ulusal bankalar, alınabilecek bir duruma getirilerek
satışa hazırlanıyordu.
Özelleştirme
“filozoflarının”
özelleştirmenin erdemlerini dillerinden düşürmediği bir
ortamda, bankacılıkta bir tür “devletleştirme”
yapılmasının nedeni, Türk bankalarının alıcılar için daha
“cazip”
hale getirilmesiydi. Bu iş için, halk yoksulluk ve işsizlik içinde
kıvranırken, 30 Nisan 2001 tarihi itibariyle tam 12.4 milyar dolar
harcanmıştı.3
Banka
satın almada yaratılan ‘cazibe’,
harcama yapmakla da sınırlı bırakılmamış, arka arkaya
çıkarılan yasalarla; banka satışlarında alım–satım
vergileri kaldırılmış, devletin karar ve denetim yetkileri yok
edilmiş ve bu işlerde “görev”
alacak bürokratlara “yasal
dokunulmazlık”
getirilmişti. Banka alışverişi, Türkiye’de; hemen hiçbir
kurala bağlı olmayan, son derece kolay ve biraz parası olan için
sıra dışı kâr getiren bir soygun düzenine dönüşmüştü.
Süreç,
genel olarak şöyle işliyordu: iktidara yakın kimi kişiler,
değişik yöntemlerle önce banka kurma yetkisi alıyor ve halkın
parasını topluyordu. Amaçları, banka kurup geliştirmek, ülkenin
finans gücünü yükseltecek bir çaba içinde olmak değildi. Büyük
bölümü bankacılıktan hiç anlamıyordu. Bunlar, topladıkları
parayı yurtdışında kişisel hesaplarına aktardılar ve bir
anlamda kendi bankalarını ‘soydular’,
bir süre sonra battıklarını açıkladılar.
Hükümetler
devreye girdi ve büyük bir kaynak ayırarak (elli milyar dolar) bu
bankaların açıklarını kapattılar ve bunları devlet mülkiyetine
aldılar. Daha sonra birçok yasal ayrıcalık tanıyarak, düşük
bedellerle satışa çıkardılar. Önemli bölümünü, iktidara
yakın kişilerin kurduğu yerli firmalar aldı. Bunlar, bankaları
bir süre elinde tuttuktan sonra büyük kârlarla yabancılara
satmaya başladılar. Finans
Bank,
Dışbank,
Denizbank
böyle bankalardı. Örneğin Denizbank’ın
tüm hisseleri devletten 69 milyon dolara alınmıştı. Alıcı
firma, birkaç yıl sonra Denizbank’ın
yüzde 75 hissesini Belçikalı Dexia
Bank’a,
2,4 milyar dolara satmıştı.4
Satışlardan
Örnekler
Yabancılara
satılan ilk ulusal banka Demirbank
oldu. Uzun yıllardan beri düzenli çalışmalarıyla tanınan bu
bankanın tüm hisseleri, 200 milyon dolar gibi, değerinin çok
altındaki bir bedelle, dünya finans devlerinden İngiliz HSBC’ye
satıldı. İngiliz Financial
Times
gazetesi bu satışı “Bir
kilometre taşı”
olarak değerlendirdi.5
Demirbank’tan
hemen sonra Sitebank
Yunan Novabank’a
satıldı; ardından Tekfenbank
ile
Ulusal
yatırım A.Ş.
elden çıkarıldı. Atatürk
döneminin saygın bankalarından Emlak
Bankası,
çalışanlarının tüm çabasına karşın Ziraat
Bankası’yla
birleştirme adıyla kapatıldı, binlerce yetişmiş elemanın işine
son verildi, ya da meslekleriyle ilgisi olmayan memurluklara
atandılar. “Euro
bölgesinin en büyük bankası”
olarak değerlendirilen Türk Ekonomi Bankası’nın (TEB) yüzde
elli hissesi Fransız BNP
Paribos’a
satıldı.6
Türkiye’nin
ilk ulusal özel girişim bankası olarak 1913 yılında kurulan Türk
Ticaret Bankası
(Türkbank), çalışanlarının ve emeklilerinin gözyaşları
arasında kapatıldı.7
“İkramiyeli
Aile Cüzdanı”,
“Semt
Şubeciliği”,
“Teknik
Staj Kredisi”,
“Etüt
Kredisi”
gibi uygulamaları Türkiye’ye tanıtan, kültürel çalışmalarıyla
dikkat çeken Yapı
Kredi Bankası
ile “Bireysel
Kredi”,
“Telefon
Bankacılığı”,
“Gezici
Bank 24”,
“Müşteri
Temsilciliği”
gibi bireysel bankacılık uygulamalarına öncülük etmiş olan
Pamukbank’ın
varlığına son verildi.8
IMF Türkiye Temsilcisi Odd
Per Brekk,
Pamukbank
ile Yapı
Kredi
Bankası
“operasyonunu”
memnuniyetle karşıladıklarını açıkladı; ABD Hazine Bakan
Yardımcısı John
Taylor,
“Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulunun, kuvvetle hareket ederek Pamukbank
operasyonunu gerçekleştirmesini memnuniyetle karşılıyoruz. Bu
eylem, Türk yetkililerin ekonomik program yolundaki taahhütlerini
yerine getirmesinin yeni bir göstergesidir”
diyordu.9
Gazetelerin
“Bankacılık
Sektörüne Giren En Büyük Yabancı Sermaye”
başlığıyla ve kıvançla verdiği banka satışında, Avrupalı
Fortis
Bank,
Dışbank’ı
aldı. “Cumhuriyet
tarihinin yabancılara yapılan en büyük banka satışı”10
olarak tanımlanan bu girişimle, Türkiye’nin 7. büyük bankası
ve ortak olduğu finans kuruluşları, yabancıların eline geçmiş
oldu. Dışbank’ın
iştirakleri
şunlardı. Dış
Yatırım,
Dış
Portföy,
Dış
Leasing,
Dış
Factoring,
Dışbank
Malta
ve Doğan
Emeklilik.11
Dışbank’ın
satıldığı günlerde, Yunan EFG
Eurobank,
İstanbul
Menkul Değerler A.Ş.12
ve Tekfenbank’ı
Ortodoks kilisesinin de ortak olduğu Yunan devlet bankası, Finans
Bank’ı
aldı.13
Macar
Bankası OTP
birleştirilmiş olan Halkbank
ve Pamukbank’ı
almak için görüşmeler yaptı.14
Hollandalı Rabobank,
pancar üreticilerini korumak amacıyla kurulan ve Türkiye’nin en
büyük 10 bankasından biri olan Şekerbank’ı
aldı.15
Dünya
devletlerinden General
Electric’in
malî şirketi Consumer
Finance,
Ağustos 2005’te, Türkiye’nin üçüncü büyük bankası
Garanti Bankası’nın “eşit
ortaklığa yetecek”
olan yüzde 25,5’lik hissesini satın aldı.16
Suudi
Arabistan Bankası The
National Commercial Bank,
Türkiye
Finans Katılım Bankası’nın
yüzde 60’ını 1,08 milyar dolara aldı. Alıcı Banka’nın
Yönetim Kurulu Başkanı Şeyh
Abdullah Buhamdan,
satış töreninde yaptığı konuşmada; “Türkiye
Finans için gerçekleşen bu işbirliği, bankacılıktaki
hedeflerimiz açısından bir dönüm noktası ve bölgesel büyüme
stratejilerimiz açısından büyük bir adımdır”
dedi.17
Oyakbank’ın
Hollandalı ING’ye
satılmasının, başka satışlarda bulunmayan iki önemli özelliği
vardı. Banka, büyük oranda TSK personeline hizmet götürüyordu.
Emekli olsun olmasın her rütbeden görevlinin künye bilgileri
bankada bulunuyordu. Subaylar başta olmak üzere geniş bir kitle
bankanın ulusal niteliğini yitirmesini istemiyordu. Örneğin,
Türkiye Emekli Subaylar Derneği (TESUD) Genel Başkanı Tümgeneral
(E) Rıza
Küçükoğlu,
kamuoyuna yaptığı açıklamada, “değişik
gruplarla”
görüştüklerini söylemiş ve “Oyak
Bank’ta fahri üyelerle birlikte 57 bin hesabımız var. Oyak Bank
milli banka olma niteliğini kaybederse hesaplarımızı çekebiliriz”
demişti.18
İkinci
özellik, Oyakbank’ın
satılması durumunda, Türk bankacılık kesiminde ulusal bankaların
yabancılar karşısında azınlığa düşmesiydi. Banka, tüm karşı
çıkmalara karşın Hollandalı ING’ye
satıldı ve yabancı bankaların Türk sermaye piyasasındaki payı
yüzde Elli’yi
geçti.19
Ulusal
Bankacılık Küçülüyor
Bankacılık
dizgesinde (sisteminde) yer alan ulusal banka sayısının azalması,
doğal olarak, şube sayılarının ve bankacılık konusunda
uzmanlaşan yetişmiş işgücünün de azalmasına yol açtı.
Bankalar 2000 yılında 7.837 adet şubeyle hizmet veriyordu. İki
yılda 1.506 banka şubesi kapandı ve şube sayısı 6.331’e
düştü.20
2000–2002 arasındaki 20 ay içinde, içlerinde Hisarbank,
Egebank,
Efesbank,
İnterbank,
Raybank,
Tutum
Bankası,
Türkiye
Bağcılar Bankası’nın
bulunduğu 28 ulusal; içlerinde Adapazarı
Bankası,
Emniyet
Bankası,
Alaşehir
Bankası,
Lüleburgaz
Birlik ve Ticaret Bankası,
Sağlık
Bankası’nın
da bulunduğu 12 bölgesel kalkınma ve yatırım bankası
kapatıldı.21
2000
yılı başında bankalarda, alanlarında uzmanlaşmış 173.988 kişi
çalışıyordu. Bu sayı, 2002 başına kadarki bir yıl içinde,
137.342’ye düştü. Bir yıl içinde bankacılık konusunda
eğitilmiş, toplam 36.646 kişi işini yitirmişti.22
İki
yıllık aynı dönemde 7 kamu bankası kapandı. Doğrudan
kapatılarak ya da başkalarıyla birleştirilerek kapatılan kamu
bankaları şunlardı:
Türkiye Öğretmenler Bankası, Emlak Bankası, Ankara Halk Sandığı,
Anadolu Bankası, İstanbul Emniyet Sandığı, İstanbul Halk
Sandığı, İzmir Halk Sandığı.
Ziraat
Bankası’yla
birleştirilen Emlak
Bankası
ile Halk
Bankası’nın
tam 581 şubesi bir yıl içinde kapatıldı. Ancak IMF kapatılan
şube sayısını yeterli görmedi ve IMF Türkiye Masası Şefi Juha
Kahkonen,
Başbakan Bülent
Ecevit’le
yaptığı görüşmeden sonra şunları söyledi: “Niyet
mektubunda verilen tarih itibarıyle ancak 591 şube kapatıldı. Bu
sayının yukarı çekilerek 800’e ulaştırılması gerekiyor.”23
Ulusal
bankaların ortadan kaldırılarak mali piyasaların yabancı
bankaların denetimine girmesi, Türkiye’yi iş ve üretim yapamaz
hale getiren bir gelişmeydi. Olumsuz gelişmenin önemini çok az
insan gördü ve dile getirdi. Türkiye
Müteahhitler Birliği Başkanı
Erdal
Eren’in
sözleri, bu konudaki belki de en açık saptamaydı: “Türk
firmaları birleşip güçlenmezse, Avrupa Birliği üyesi büyük
ülkelerin taşeronu olacaktır. Polonya’da, sahibi Polonyalı olan
büyük müteahhitlik firması kalmadı. Önce milli bankacılık
bitirilip, yabancılaştırıldı. Bankaların yeni sahipleri, yerli
firmalara krediyi kesti ve bu sonuç doğdu.”24
Kredi
ve Faiz Düzeni Değişiyor
Yabancıların
Türk bankacılığını denetim altına alarak kural belirleyen bir
konuma gelmesi, kredi ve faiz düzenini temelden değiştirdi.
Sanayi,
savunma
ve eğitim
alanlarına yatırım yapmak isteyen yerli
girişimciler,
üretici
çiftçiler
ve esnaf
kredi
bulamaz duruma düştü. Çünkü yabancılar bu alanlara kredi
vermiyor, verilmesini de istemiyordu. Kaynaklarını konut,
otomotiv
ve beyaz
eşya
başta olmak üzere yalnızca tüketim kredisi için kullanıyordu.
Türk bankaları bu gelişmeye ayak uyduruyor ve aynı yolu
izliyorlardı.
Yabancılar
bankaları; isim hakları, çalışanı, taşınır taşınmaz
malları ve tüm donanımı ile birlikte alıyor, herhangi bir yeni
yatırım yapmıyordu. Bu işleyiş, yabancı yatırım almak değil,
kârı hazır ulusal bankalara elkoyma girişimiydi. Nitekim,
yabancılar birkaç yıl içinde yatırdıkları parayı kâr olarak
geri aldılar ve ülkelerine götürdüler. Ulusal bankalar, bir
anlamda kendi kazançlarıyla (kârlarıyla) ele geçirilmişti.
Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun
verilerine göre, Türkiye’de çalışma yapan yabancı bankalar,
2007 yılının ilk dokuz ayında 7 milyar YTL. faiz geliri elde
etti. Bu miktar yılda 9,3 milyar YTL’lik bir gelir demekti. Bu
gelirden 5,3 milyar YTL’lik faiz gideri düşüldükten sonra elde
kalan 4 milyar YTL, yıllık net faiz geliriydi.25
Gelişmiş
Ülkeler Bankalarını Koruyor
Türkiye,
başta bankalar olmak üzere ulusal şirketlerin yabancıların eline
geçmesine yol açan, üstelik bu sürece destek veren bir politika
izlerken, özellikle ‘serbest
piyasa ekonomisi’nin
vazgeçilmezliğini dillerinden düşürmeyen gelişmiş ülkeler,
bankalarının yabancıların eline geçmemesi için milliyetçi
önlemler alıyor; bu önlemleri sürekli arttırıyordu.
ABD’de,
yüksek yetkilerle donatılmış Yabancı
Yatırımları Denetleme Komitesi
(Commitee on foreign Investment) adlı bir devlet örgütü vardır.
Bu örgüt, yabancıların ABD şirketlerine yönelik yatırımlarını
düzenli olarak denetler, bu yatırımların “devlet
güvenliğini”
etkileyip etkilemeyeceğine karar verir. Yabancılar, ABD
şirketleriyle anlaşmış olsa bile, komite, imzalanmış
anlaşmaları bile iptal edebiliyordu. Bu konudaki son örnek, bir
Arap şirketi olan Dubai
Ports’un,
kimi Amerikan limanlarının işletme hakkını almasının
durdurulması ve satışın iptal edilmesidir.
İtalya,
Fransa ve Almanya, “bankacılık
sektörüne yabancıların girişimine ‘tezgah altından’
önlemler getirdiği”
için, Avrupa Birliği’nden uyarılar almaktadır. AB ülkelerinde
bankacılık sektöründe yabancıların payı her zaman yüzde
yirminin, kimilerinde yüzde onun altındadır. Bu oran, Almanya’da
yüzde beş, İtalya’da yüzde sekiz, İspanya’da yüzde on,
Hollanda’da yüzde on bir, Avusturya ve Fransa’da yüzde on
dokuzdur.26
Almanya,
bankacılık sektöründe, yabancıların payı yalnızca yüzde beş
olmasına karşın, “Alman
ekonomisinin kilit sektörlerinin yabancıların eline geçmemesi”
için, daha etkili önlemler almaya karar verdi. Alman güvenlik ve
ekonomi uzmanları, hükümete sundukları raporda; Rusya ve
Ortadoğu’daki petrol zengini ülkelerin ve özellikle Çin’in
elinde büyük bir döviz birikimi olduğunu, bu birikimin
Almanya’nın kilit sektörlerini ele geçirebilecek güce
ulaştığını, bu nedenle “bu
tür girişimleri engelleyici”
bir daire kurulmasını istediler.27
Hükümet
isteği olumlu karşıladı ve “Yabancı
Yatırımları Denetleme Dairesi”
adlı yeni bir yapının kurulmasına karar verdi. Bu kurumun görevi,
çok önemli teknolojik bilgi ve patentlere sahip Alman şirketlerine,
yabancıların satınalmalar yoluyla ulaşmasını önlemek olacak.
Federal
Alman Ekonomi Bakanı
Michael
Glos,
Çin’e yaptığı ziyaret sırasında yabancı yatırımcıya
Almanya’nın kapılarının her zaman açık olduğunu söylerken,
bu kapıların ne kadar açık olduğunu şöyle dile getiriyordu:
“Kendimizi
dış dünyaya kapatamayız. Ancak, elbette örneğin silah sanayinde
hiçbir ülke elindeki tüm kartlara bakılmasını istemez. Alman
hükümetinin elinde, istenmeyen şirket devirlerine karşı çıkmak
için yeterince olanak vardır.”28
DİPNOTLAR
1 “Bazı
Bankaların Yok Olması Gerekiyor” Hürriyet
30.11.2000
2 “Özel
Banka Sayısı 42 Yıl Geriye Gitti” Hürriyet
20.08.2002
3 “Fon
Bankalarına 12 Milyar Dolar Aktardık” Hürriyet
10.05.2001
4 Hürriyet
01.06.2006
5 “FT:
Demirbank Satışı Bir Kilometre Taşı” Hürriyet
24.07.2001
6 “TEB’e
Fransız Ortak” Cumhuriyet
12.02.2005
7 “Ancak
1 Yıl Yaşadı” Akşam
10.08.2002
8 Akşam
21.06.2002
9 Hürriyet
26.06.2002
10 “Avrupa
Devi Dışbank’ı Aldı” Milliyet,
13.04.2005
11 a.g.g.
13.04.2005
12 Yeniçağ
29.03.2005
13 Cumhuriyet
18.07.2007
14 Milliyet
23.04.2005
15 “Şimdi
de Rabobank” Akşam
16.04.2005
16 “Garanti,
General Electric ile 1.8 Milyar Dolara Evleniyor” Hürriyet
26.08.2005
17 Cumhuriyet
18.07.2007
18 Cumhuriyet
22.06.2007
19 a.g.g.
20 “Özel
banka Sayısı 42 Yıl Geriye Gitti” Hürriyet
20.08.2002
21 a.g.g.
20.08.2002
22 a.g.g.20.08.2002
23 “200
Şube Daha Kapatın” Cumhuriyet
19.07.2002
24 “Hükümet
Duyarsız Kalıyor” Mustafa Balbay, Cumhuriyet
04.04.2005
25 “Yabancıların
Banka Keyfi” Murat Kışlalı, Cumhuriyet
01.12.2007
26 Cumhuriyet
22.06.2007
27 “Almanya
Önlem Alıyor”, Osman Çutsay, Cumhuriyet
27.06.2007
28 a.g.y
Müthiş bir bilgilendirme ve çöküşün anlatımı,teşekkürler.
YanıtlaSil