İngiltere’de
siyasi yaşam, dün olduğu gibi bugün de, akçalı gücü yüksek,
büyük mülk ve sermaye sahipleri tarafından denetim altında
tutulmaktadır. Denetim, pek çok yasal önlem yanında, para ve
siyasi rüşvetin belirleyici olduğu ilişkiler ağıyla sağlanmış
ve bu ilişkiler, siyasete yön veren temel unsurlar yapılarak
“meşrulaştırılmıştır”.
İngiltere, siyasi rüşvet konusunda da başka ülkelere örnek
olan, öncü bir rol oynamıştır. Parayla siyaset arasındaki
etkili ilişki, İngiliz siyasetinin kökleri eskiye giden bir
geleneğidir.
Örnek Olmak
İngiltere’de
yönetim işleyişini belirleyen kurumların ve buna bağlı olarak
partilerin geçirdiği siyasi evrim, Avrupa’nın birçok ülkesine
örnek olmuş ve dünya siyasetine yön veren bir etki yapmıştır.
Bu
doğal bir sonuçtu. Eriştiği ekonomik düzey ile İngiltere,
üretim tekniklerinin ve Batı
aydınlanması’nın
gelişiminde olduğu gibi, siyasi düzenin geliştirilmesinde de öncü
rol oynamıştır. Benzer yapıdaki Batı Avrupa ülkeleriyle Amerika
Birleşik Devletleri’ne örnek olmuştur. İngiltere’nin
özelliği, 19.yüzyılda gelişip yayılmaya başlayan partilere
temel olacak siyasi yapının önce orada ortaya çıkmış
olmasıdır.
Cromwel
Egemenliği
17.yüzyıl
İngiltere’sinde, kral
otokrasisine (kişi yönetimi-kişierki) karşı yürütülen
savaşım, uzun çatışmalar ve iki iç savaştan sonra 1648 ve 1689
devrimleriyle
sonuçlanmıştı. 1648’de Kral I.Charles
idam edilmiş ve yönetim Cumhuriyet adı altında; beysoylular
(aristokratlar), Katolikler, ruhban sınıfı ve kentsoyluların
(burjuvaların) çıkarlarını dengeleyen Oliver
Cromwell’in
eline geçmişti.
Cromwell’in
askerlerin de desteğini alarak kurduğu yeni siyasi düzenin,
cumhuriyet ya da demokrasi anlayışıyla bir ilişkisi yoktu. Kral
despotluğunun yerine bir anlamda Cromwell
despotluğu
geçmişti.
Cromwell,
hem Rump
Parlament’in
(askerlerin Cromwell’le birlikte belirlediği atanmış
parlamento), gerek Ordu
Konseyi’nin,
gerekse 41 üyeli Devlet
Konseyi’nin
üyesiydi; idam edilen kralın bile kullanmadığı yetkilerle
donanmıştı. Kralın idam edildiği 30 Ocak 1649 tarihinde, İngiliz
devletinin adı Crommon
Wealth
olmuş, Anayasa’nın
(İnstrument
of Government)
kabul edildiği 16 Aralık 1653’te ise Cromwell,
İngiltere,
İskoçya ve İrlanda’nın Protectoru
adını almıştı. (Protector: Roma İmparatorluğu’nda subaylar
arasından seçilmiş, imparatorun özel koruyucuları). Cromwell
önce
Rump
Parlament’i,
sonra kendi seçtiği parlamento’yu
dağıttı. 40 bin İrlandalı’yı öldürdü ve yerini oğluna
bırakarak 1658’de öldü.1
Parti
Öncüleri
Cromwell’in
damgasını vurduğu 17.yüzyıl, İngiltere için; siyasi
çatışmalar, askeri darbeler, iç ve dış savaşlarla dolu bir
yüzyıl oldu. Ekonomik ve toplumsal gelişmeler, siyasi yapıyı
değişime zorluyor, çatışmalara dönüşen bu zorlama, yeni ve
daha ileri bir yönetim yapısını ortaya çıkarıyordu.
İngiltere’de,
ilerde partileşmeye gidecek ilk siyasi kümeleşmeler, bu dönemde
ortaya çıktı. Kurulu düzenin kral yetkesine (otoritesine) bağlı
kalmasını isteyenlerle, seçilmiş kurullar aracılığıyla
yönetimde pay almak isteyenler, kendi aralarında örgütlenmeye
başladılar. Tory
adı verilen küme kralın, Whig
adı verilen küme ise parlamentonun yetkilerini savunuyordu.
Günümüzdeki
iki partili siyasi dizgenin (sistemin) ilk öncüleri olan bu iki
küme, başlangıçta, yönetimin niteliği ve yönetim işleyişi
konusunda ayrımlı düşünen karşıt siyasi oluşumlardı. Yönetim
yetkisi, temsil hakları, din ve devlet ilişkileri konularında
değişik görüşler savunuyor ve birbirleriyle çatışıyorlardı.
Ancak,
Kral II.James’in
baskıcı yönetimi, her iki kümeyi de korkutmuş ve birbirine
yakınlaştırmıştı. Bunlar, 1688 yılında Kral’ı tahttan
indirerek 1689 iyileştirmelerini (reformlarını)
birlikte
gerçekleştirdiler. Karısı II.Mary
ile birlikte tahta çıkardıkları III.William’a
Haklar
Bildirisi’ni,
(Bill
of Rights),
parlamentoya da Dinsel
Hoşgörü Yasası’nı
(Toleration
Act)
kabul ettiren bu kümeler, o günden sonra İngiliz siyasi dizgesinin
temel unsurları olarak parti oluşumlarına yön verdiler.
“Haklar
Bildirisi”
1689
Haklar
Bildirisi,
yalnızca İngiltere’de değil tüm Avrupa’da, Batı demokrasisi
ve anayasa tarihinin en önemli metinlerinden biri kabul edilir.
Oysa, bu bildirinin, İngiltere’de geleneksel duruma gelen
beysoylu-kentsoylu
çatışmasının, 1689 yılı koşullarında krala karşı
sonuçlandığını belgeleyen sıradan bir amacı vardı. Bu
nedenle, tüm dünyayı ilgilendiren ‘evrensel’
bir ‘demokrasi’
çabası değil, kentsoylularla
“ruhani
ve
dünyevi lordları”
ilgilendiren bir girişimdi.
Bildirinin
4, 6. ve 11.Maddeleri bunu açıkça ortaya koyuyordu ve şöyleydi:
“Veto
hakkı aranedeniyle (bahanesiyle), parlamentonun onayı olmadan
tahtın yararına para toplamak yasadışıdır... Barış zamanında
Krallık sınırları içinde Parlamentonun onayı olmadan sürekli
bir ordunun kurulması ve hazır bulundurulması yasadışıdır...
Protestan inancına bağlı uyruklar, mevkilerinin gerektirdiği ve
yasanın izin verdiği ölçüde, kendi güvenlikleri için silah
taşıyabilirler... Yüksek ihanetle suçlanan insanların
mahkemesine (siyasi
davalara y.n.)
katılan jüri üyelerinin, kendi adlarına mülk sahibi olmaları
gerekir...”2
Haklar
Bildirisi,
İngiliz halkının tümünün değil, akçalı ve politik gücü
yüksek bir azınlığın kazanımlarını (haklarını) kapsıyordu.
Bildiriyle kabul edilen ve hukuksal dizgenin temeline yerleştirilen
“özgürlük”,
çoğunluğu Tory
olan büyük
mülk ve toprak sahipleriyle,
çoğunluğu Whig
olan ticaret
kentsoyluluğun
kullanabileceği özgürlüklerdi. Bu işleyiş, gerek İngiliz
‘demokrasisinin’
Magna
Charta’ya
dek giden siyasi geleneğinde, gerekse başka Avrupa ülkelerinin
‘özgürlük
bildirgelerinde’
yer alan, temel unsur durumundadır.
Varsılların
Parlamentosu
Tory
ya da Whig
temsilcilerin oluşturduğu parlamentoyu halk seçmiyordu. Bu iki
küme, oy verme hakkını kendilerine uygun gördükleri yüksek
gelirlilerle sınırlı tutuyor ve halk üzerinde baskı uygulayarak
sırayla yönetime geliyordu. 1689’dan 1760’a dek Whigler,
1760’dan 1820’ye dek Toryler
yönetimdeydi. Kaynağını İngiltere’den alan ikili parti
dizgesi, temsil ettiği kesimin çıkarlarını her zaman koruyarak,
Amerika başta olmak üzere tüm gelişmiş ülkelerde, yerleşik
siyasi işleyiş olacaktır.
Whig
ve Tory
yönetimleri,
çıkara dayalı o denli kötü ve baskıcı bir yönetim gösterdiler
ki, İngiliz halkını “halkı
düşünen iyi kralları”
özleyen ve siyasi davranış geliştirmeyen, sinmiş kitleler
durumuna getirdi. Geçerli olan siyasi düzen, halk için demokrasi
değil, tam bir azınlık takımerkiydi
(oligarşisiydi).
Parlamentodaki
temsilciler, tümüyle mülk sahiplerinin ve kentli tecimenlerin (tüccarların) seçtiği kimselerdi, o dönemde gelişmekte olan sanayiciler bile
parlamentoda temsil edilmiyordu (bu hakkı 1832’de elde ettiler).
Halk yoksullaşmış, köylüler neredeyse serf durumuna
düşmüştü. Katolikler, İrlandalılar sert bir baskı altında
yaşıyordu, en küçük bir hırsızlığın bile halka yönelik
cezası idamdı.
İçinde
Halkın Olmadığı “Halk Kamarası”
Durumun
doğal sonucu, adını halktan alsa da Avam
Kamarası’nda
tek bir halk temsilcisi bulunmuyordu. Halkın oy verme hakkı yoktu.
18.yüzyıl ortalarında bile İngiltere’de oy verme hakkına sahip
insanlar, oy verme yaşındaki nüfusun ancak yüzde 10’u, tüm
nüfusun ise yüzde 5’ydi.
1867
yılında “ileri
bir demokratik reform”
olarak kabul edilen yasaya göre, o tarihte 33 milyon nüfusu olan
İngiltere’de, ancak 2,5 milyon kişi oy verebiliyordu. Oy verme
kazanımı, 1913 yılında 45 milyonluk nüfus içindeki 15 milyon
reşit erkeğin ancak 8 milyonunu yani yarısını kapsıyordu;
kadınlar oy veremiyordu. Ayrıca, oy verebilenler, varsıllık
düzeyine bağlı olarak değişik sayılarda oy veriyorlardı.
Örneğim; yirmi bin dönüm toprağı olanın oyu 14 oy sayılıyorsa,
dört bin dönüm toprağı olanın oyu dört oy sayılıyordu. Bu
ayrım, servetin niceliğine göre iki, üç, hatta yirmi oya kadar
çıkıyordu.3
İşçilerin
Örgütlenmesi
Seçme
ve seçilme kazanımı olmayan ve sayıları giderek artan işçiler,
başlangıçta gizli olarak kurdukları dernek ya da birliklerde
örgütlenmeye çalıştılar. Teröre varan bir siyasi baskı
altındaydılar. Hemen hiçbir yasal kazanımları yoktu.
İlk
yasal örgütü 1825 yılında; Meslek
Birlikleri (Trade Union)
adıyla, o da “grev
yapmaya kalkışmama”
koşuluyla kurabilmişlerdi. Siyasi bir izlence (program)
çerçevesinde birleşerek savaşım veren ilk girişim, 1837’den
1848’e dek ayakta kalabilen Chartism
adı
verilen akım oldu.
Chartist’lerin;
“20
yaşını geçen tüm erkeklere oy hakkı”
(kadınlara oy hakkı işçi örgütlenmesinde bile konu
edilemiyordu), “Parlamentonun
her yıl toplanması”, “Parlamento üyeliği için mülkiyet
koşulunun kaldırılması”
ve “Oyların
sözle değil, oy pusulası ile kullanılması”
(İngiltere’de 1872’ye dek oylar, seçim kurullarının önünde
sözle bildiriliyor, bu durum oy verenler üzerinde büyük bir baskı
oluşturuyordu) gibi son derece sıradan istekleri bile kabul
edilmedi. Bu tutum; işçileri, etkisi bugüne dek sürecek bir
biçimde politikadan uzaklaştırdı ve onları seçimlere ilgi
göstermeyen bir eğilim içine soktu.
“Demokrasinin
Beşiği”
Demokrasinin
“beşiği”
olarak gösterilen İngiltere’de, örgütlenme hakları üzerinde
kurulmuş olan dizgeli baskı, her zaman var olan ve bugüne dek
süren siyasi bir gelenek durumundadır. Şu anda yürürlükte olan
İngiliz ceza yasasına göre, 3 kişiden çok üyesi olan gizli bir
örgütün yaptığı toplantıya katılmanın, katıldığını
söylemenin, toplantıyı düzenlemenin ya da yardım etmenin cezası
10 yıl; yasaklanmış eylemlerde kullanılmak üzere para ve mal
toplamanın, kabul etmenin ya da vermenin cezası 14 yıl; düzene
karşı işlenmiş suçlarda bilgi sahibi olmasına karşın bu
bilgiyi polise bildirmemenin cezası ise 5 yıl hapistir. 4
1988
yılında çıkarılan “Kuzey
İrlanda Suç Delili Yasası”
na göre, ceza davalarında sanığa yönelik herhangi bir delil
olmasa da mahkemenin, sanığın “tutum
ve davranışlarından sonuç çıkararak”
ceza verme yetkisi vardır. 5
İngiltere İçişleri Bakanı, “suç
övücü”
ya da “devlet
otoritesini zayıflatıcı”
bulduğu bütün radyo, televizyon ve gazete yayınlarını, mahkeme
kararı olmadan 12 ay süreyle yasaklama yetkisine sahiptir. 6
Parti
Yapılanması
1850-1860
yılları arasında, Tory’ler
ve Whig’lerin
politik kalıtı (mirası) üzerinde iki yeni parti kuruldu. Yapılan iş
gerçekte, yeni partiler kurulması değil, yönetimi elinde
bulunduran egemenlerin ellerindeki politik örgütleri, gelişmekte
olan yeni koşullara uygun olarak yeniden yapılandırmasıydı.
19.yüzyılda ekonomide, bağlı olarak toplumsal ilişkilerde oluşan
gelişmeler, siyasi dizgenin işleyiş biçimlerinde yenileşmeyi
gerekli kılıyor, bu gereklilik İngiltere’de iki yeni parti
oluşumunu ortaya çıkarıyordu.
Ekonomik
olarak eski güçlerini yitiren beysoyluların azalan desteği
yerine, güçlenmekte olan sanayi kentsoylularının desteğini alan
Whig’ler,
kendilerine yavaş yavaş liberal
demeye ve bu adla anılmaya başladılar. Buna karşılık Tory’ler
kendilerine muhafazakâr
diyordu. Bu iki oluşum, siyasi kümeleşmelerin yeterince kurala
bağlanmamış örgüt ilkelerini, çağdaş parti işleyişine doğru
götürüyordu. Biçimselliği aşmayan “yeniliği”
yalnızca bundan ibaretti. Parlamentoda temsil edilen sınıflar ve
yürütülen politikalarda niteliksel bir değişim sözkonusu
değildi.
Nitekim
bu iki parti, öncesinde olduğu gibi sonrasında da ve bugüne dek
(1906 yılında kurulan ve daha sonra Liberal
Parti’nin
yerini alan İşçi
Partisi
dâhil), sırayla yönetime gelerek, İngiliz siyasetine yön
verdiler. Mülkiyet ve sermaye egemenliğine dayanan ve
sömürgecilikten güç alan kurulu düzeni, adeta tek parti gibi
yönettiler.
Görünüşte
liberallerle
muhafazakârlar
iki ayrı partiyi oluşturuyordu. Seçim ‘yarışı’,
‘sert’
tartışmalarla geçiyor bu iki eğilim, kendilerini siyasi karşıtlar
gibi göstermede son derece başarılı oluyordu. Ancak, karşıtlık
yalnızca görünüşteydi. Maurice
Duverger
bu durumu şöyle açıklamaktadır: “Büyük
Britanya’da Liberaller, resmen Muhafazakar Parti’den ayrı bir
parti olmakla beraber, gerçekte bu iki parti arasındaki ittifak o
kadar sıkıdır ki, Liberallerin tümüyle Muhafazakar Parti’nin
bir parçası sayılması gerekir.”7
“İşçi”
Partisi
İşçi
Partisi’nin
(Labour
Party)
1906 yılında kurulup giderek siyasi bir güç durumuna gelmesi,
büyük sanayi ve finans çevrelerinde geçici bir tedirginliğin
ortaya çıkmasına neden oldu. Ancak, bu tedirginlik çabuk ortadan
kalktı. Çünkü adı işçi olmasına karşın bu parti, işçiler
için değil, kurulu düzenin sürdürülmesi yönünde politika
yürütüyordu. Yöneticileri işçi sınıfına önderlik edecek
düzeyde değildi. İdeolojik bir yapısı yoktu; sosyalizmden değil,
“monarşiye
ve onun geleneklerine sadık kalmaktan”
söz ediyordu.
Whig’ler
ve liberaller’in
siyasi gereksinimlerine sahip çıkıyor, liberaller’in
yumuşak sol kanadı gibi davranıyordu. Sanayi sermayesinin siyasi
temsilcilerinden Lord
Grey
ve Lord
Haldane’ın
İşçi
Partisi
için söylediği şu sözler, gerçeği anlaşılabilir biçimde
ortaya koymaktadır. “Bu
baylar (İşçi
Partililer y.n.)
‘centilmenlerden’ (Muhafazakarlardan
y.n.)
daha makul ve anlayışlılar. Bunların idare edilmelerinin daha
kolay ve zahmetsiz olduğu görülmektedir.”8
Liberal
Partinin Sonu
Whig
geleneğini sürdüren Liberal
Parti,
Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra bölündü ve bölünme
Liberal
Parti’nin
sonu oldu.
O
günlerde hem başbakan hem de parti başkanı olan Lloyd
George’un,
Türk Kurtuluş Savaşını önleyememesi, İngiliz sömürgeciliğinin
sarsılmasına, sanayi ve ticaret sermayesinin bu partiden desteğini
çekmesine neden oldu. 1924 seçimleri sonunda ilk kez hükümete
katılan İşçi
Partisi,
giderek dağılan Liberal
Parti’nin
yerini aldı ve iki partili siyasi dizgenin temel unsurlarından biri
oldu. İşçi
Partisi,
627 üyeli parlamentoya 1929’da 287, 1935’de 154, 1945’de ise
393 milletvekili soktu.9
17.yüzyılda
Whigler
ve Toryler
aracılığıyla yürütülen iki partili düzen, 20.yüzyılda
Muhafazakarlar
ve
İşçi
Partisi
tarafından sürdürüldü. 19.yüzyıl ortasından günümüze dek
geçen 150 yıl içinde, partilerin yönetimde bulunma dönemleri
şöyleydi: 1857-1874 Liberal
Parti,
1874-1880 Muhafazakar
Parti,
1880-1886 Liberal
Parti,
1886-1892 Muhafazakar
Parti,
1892-1895 Liberal
Parti,
1895-1906 Muhafazakar
Parti,
1906-1918 Liberal
Parti,
1918-1923 Muhafazakar
Parti,
1923-1924 Liberal
ve İşçi
Partisi
güçbirliği (koalisyon), 1924-1929 Muhafazakar
Parti,
1929-1931 Liberal
ve İşçi
Partisi,
1931-1945 Muhafazakar
Parti,
1945-1951 İşçi
Partisi,
1951-1964 Muhafazakar
Parti,
1964-1970 İşçi
Partisi,
1970-1974 Muhafazakar
Parti,
1974-1979 İşçi
Partisi,
1979-1995 Muhafazakar
Parti,
1995-2003 İşçi
Partisi.
Günümüzde
Durum
İngiltere’de
siyasi yaşam, dün olduğu gibi bugün de, akçalı gücü yüksek,
büyük mülk ve sermaye sahipleri tarafından denetim altında
tutulmaktadır. Denetim, pek çok yasal önlem yanında, para ve
siyasi rüşvetin belirleyici olduğu ilişkiler ağıyla sağlanmış
ve bu ilişkiler, siyasete yön veren temel unsur yapılarak
“meşrulaştırılmıştır”.
İngiltere, bu konuda da diğer ülkelere örnek olan, öncü bir rol
oynamıştır. Parayla siyaset arasındaki etkili ilişki, İngiliz
siyasetinin kökleri eskiye giden bir geleneğidir.
İngiliz
‘demokrasisinin’
başlangıç dönemlerinde, krala danışmanlık görevi yapmak için
meclislerde toplanan senyörler, bu ‘görevi’
para karşılığı kentsoylulara satmakla
daha başlangıçta, parayı siyasetin içine yerleştirmişlerdi. Bu
nedenle para, gerek parlamentoyu oluşturan milletvekillerinin
seçiminde, gerekse parlamento içi görüşmelerde her zaman önemli
olmuştur.
İngiliz
tarihçi M.Ostrogorski
bu konuda şunları söylemektedir: “Rüşvet,
İngiliz parlamento gruplarının gelişiminde oldukça büyük bir
rol oynamıştır. Uzun süre İngiliz bakanları, parlamento
üyelerinin vicdanlarını değilse bile, oylarını satın almak
suretiyle, ‘sağlam’ çoğunluklar sağlamışlardır. Bu yöntem
uzun süre yarı-resmi bir nitelik taşımıştır. Eskiden Lordlar
ya da Avam Kamarası’ndaki milletvekillerinin, verdikleri oyların
mükâfatını almak için ‘ziyaret’ ettikleri bir gişe vardı.
1714 yılında, parlamentodaki bu akçalı
işleri
üstlenmek üzere ‘Siyasi
Hazine Sekreterliği’
adıyla resmi bir örgüt kurulmuştu. Örgütün sekreteri, hükümet
görevlerine yapılacak atamaları, rüşvet olarak kullanmış; bu
nedenle ‘Patronaj
Sekreteri’
adıyla anılmaya başlanmıştı... Daha sonraları parlamento
ahlakının gitgide düzelmesine karşın bu yapı, daha sonra da
sürmüştür.”10
Milletvekillerinin
Niteliği
İngiliz
yazarlardan Simon
Haxey,
“Tory
M.P.”
adlı yapıtında, İngiltere’deki parti dizgesini ve bu dizgenin
oturduğu toplumsal yapıyı geniş olarak incelemiştir. Haxey’e
göre parti yetkililerinin büyük bir çoğunluğu, İngiltere’de
ekonomiye yön veren egemen sınıftan gelmektedir. 1940 yılında
Avam
Kamarası’ndaki
415 Muhafazakar milletvekilinin 181’i şirket yöneticisi, yüzde
44’ü ise doğrudan işverendi; birkaç milletvekili dışında
tümünün demiryolları, telgraf, demir, çelik, kömür, petrol,
kimya gibi sanayi şirketlerinde hisseleri vardı. 11
İşçi
Partisi’ndeki
milletvekillerinin niteliği de pek ayrımlı değildir. Başlangıçta
parti tabanının çoğunluğunu meslek
(trade-union)
ve kooperatif
birliklerinden
gelen kimseler oluşturuyordu ancak bu kesim gücünü giderek
yitirdi. Özellikle Liberal
Parti’den
gelen ve siyasi anlayışları Whig
geleneklerine bağlı çok sayıda insan, partiye üye olarak İşçi
Partisi’ni
liberal bir parti durumuna getirdiler.
Trade
Union’lardan
gelen parti üyelerinin de büyük bölümü, hiçbir zaman kol
işçiliği yapmamıştı. 1945 yılında, İşçi
Partisi’nden
parlamentoya giren milletvekillerinin 214’ü sanayici, tüccar,
avukat, doktor ve subay gibi, gelir dağılımın üst bölümünde
yer alan kimselerden oluşuyordu. Bu insanların servet ve gönenç
düzeyleri düzene o denli bağlıydı ki, bunların herhangi bir
köklü değişime onay vermesi olanaksızdı. İşçi
Partisi,
tüm tarihi içinde bir tek işçi kökenli parti başkanı
çıkarabilmiştir. İşçi
Partisi
hükümetleri, ortaya çıkan işçi-işveren uyuşmazlıklarında ve
grevlerde her zaman işverenlerden yana tavır almıştır.12
DİPNOTLAR
- “Siyasi Partiler” Niyazi Berkes, Yurt ve Dün.Yay., İst. 1946, sf.27-31-33
- “Hürriyet Bildirgeleri” Belge Yay., İstanbul 1983, sf.61-62
- “Büyük Larousse” Gelişim Yay., 4.Cilt, sf.2070 ve 2492
- “Fazilet Partisi-Esas Hakkında Görüşler” Vural Savaş, sf.57-58
- “Civil Liberties : Coses and Materials” London 1991, sf.261, ak. V.Savaş “Fazilet Partisi–Esas Hakkında Görüşler” sf.27
- a.g.e. sf.57-58
- “Siyasi Partiler” Maurice Duverger, Bilgi Yay., 2.Bas. 1974, sf.417
- “Siyasi Partiler” Niyazi Berkes, Yurt ve Dünya Yay., İst.-1946, sf.37
- a.g.e. sf.60
- “Democracy and the Organization of Political Parties, 2.London 1902”, ak. Maurice Duverger “Siyasi Partiler”, Bilgi Yay., 2.Bas. 1974, sf.18-19
- a.g.e. sf.43
- “Siyasi Partiler” Niyazi Berkes, Yurt ve Dünya Yay., İst. 1946, sf.59
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder