“Uçsuz
bucaksız”
Çin’in “uçsuz
bucaksız”
bir tarihi vardır. Bu tarih, M.Ö.7 binli yıllara, söylencelerle
(efsanelerle) renklenen, bilinmezliğin ya da unutulmuşluğun
karanlıklarına gömülmüş zamanlara dek giden “sonsuz”
bir tarihtir. Dünyayı “tanrılar”
ve “cinlerle”
dolu bir yer sayan eski Çin’den kopup insanlığa benzeri olmayan
bir evrim örneği sunarak bugüne ulaşan ve son üç bin yılı
yazılı olan bu koca tarih; eşsiz bir uygarlığı, Çin
Uygarlığını bağrında taşır.
“Sonsuz
Tarih”
“Uçsuz
bucaksız”
Çin’in “uçsuz
bucaksız”
bir tarihi vardır. Bu tarih, M.Ö.7 binli yıllara, söylencelerle
(efsanelerle) renklenen, bilinmezliğin ya da unutulmuşluğun
karanlıklarına gömülmüş zamanlara dek giden “sonsuz”
bir tarihtir. Dünyayı “tanrılar”
ve “cinlerle”
dolu bir yer sayan eski Çin’den kopup insanlığa benzeri olmayan
bir evrim örneği sunarak bugüne ulaşan ve son üç bin yılı
yazılı olan bu koca tarih; eşsiz bir uygarlığı, Çin
Uygarlığını bağrında taşır.1
Ekonomik
gelişkinliğin sağladığı toplumsal gönenç ve göz kamaştıran
varsıllığıyla her zaman çekim merkezi olan Çin, M.Ö.5.yüzyıldan
sonra Konfuçiusculuğu
ve Taoculuğu
dünya
kültürüne armağan etti. Ekonomik gönenç yanında yaratılan
bilgesel (felsefi) birikim, bir yandan Çin düşüncesini belirleyen
insanseverliğin kaynağını oluştururken, bir başka yandan yeni
bir ahlak anlayışının kurallarını geliştirdi. Çevresine
yaptığı düşünsel etkiyle, aynı zamanda kültürel çekim
merkezi oldu.
Toplumsal
düzeni evrensel düzenle bir tutan Çin bilgeliği, dünyada
sürmekte ve belli ki sürecek olan çatışma ve çekişmelere;
barışçılığı,
iyilikçiliği
ve saygınlığı
öneriyor; inançtan çok ahlâka, gizemci yaklaşımlardan çok
siyasete yönelerek, evrensel bir niteliğe ulaşıyordu.2
Asıl
Çin
Gerçek
Çin
günümüzdeki Çin topraklarının yarısından azını oluşturan
ve kuzeyde büyük
set,
güneyde Vietnam, batıda Tibet, Doğuda Çin Denizi ile çevrilen
bölgeydi. Çinliler buraya Çonk-Kuo
(Orta
İmparatorluk)
adını veriyordu.
Eski
tarihçilerden Ptolémée,
Çin’i Kuzey ve Güney olarak ikiye ayırıyor ve Gerçek
Çin’e
Güney Çin diyordu. Gerçek
Çin
ya da Kuzey-Güney ayırımı, Çin tarihi için önemlidir. Çünkü
Mançurya,
Mongolya,
Çin
Türkeli
ve Tibet
gibi Gerçek
Çin
içinde yer almayan ancak bugünkü Çin içinde kalan yerel
topluluklar, tarihin hemen her döneminde gerilim ve çatışmaların
kaynağı olmuştur.
Etnik
Müze
Binlerce
yıl eskiye giden Çin’deki etnik yapılanma, o denli karmaşık ve
parçalıdır ki, 11 milyon kilometrekarelik bugünkü Çin’in
tümünü içine alan ortak bir tarihten söz etmek olanaklı
değildir. Tarih içinde yok olanlar dışında, bugün resmen
tanınan; 5 özerk bölge, 29 özerk il ve 69 özerk yönetim birimi
vardır. 3
Bu
birimlerde ırk olarak Uygur
Türkleri,
Tibetliler,
Moğollar,
Cuanglar,
Koreliler,
Mancular;
din olarak Budacılık,
Lamacılık,
Müslümanlık;
yaşam biçimi olarak; göçebelik,
yarı
göçebelik,
kent-köy
yaşamı,
bunlardan ayrı olarak ayrımlı ekonomik ve sosyal gelişmişlik
düzeyleri, birlikte yaşanmaktadır.
Çin
Siyasi Tarihi
Çin’in
siyasi tarihi, M.Ö.3 binlerde başlar ve 800 yıllık ilk dönemi
2200’de sona erer; bu döneme Beş
İmparatorluk
Dönemi
adı verilir. Her biri, bir ya da birkaç uygarlık unsurunun
yaratıcısı olan beş imparatorluk dönemi, Çin ulusal tarihinin
de başlangıcı ve simgesidir.
Konfüçyüs
ve kimi eski Çin tarihçisine göre, “destan
ve
söylencelere değil gerçek belgelere dayanan”
bu dönemin başlatıcısı, İmparator Fuhi
ile onun kadar önemli olan kızkardeşi Niyü-kua’dır.
İlk Çin devletini kuran bu iki kardeş, Türkler’in
M.Ö.5000’lerde gelip yerleştiği ve varlıklarını günümüzde
de sürdürdükleri Batı’daki Kansu
ilinden gelmişlerdi.4
M.Ö.2200’lerden
sonra Üç
İmparatorlar Dönemi
denilen yeni bir dönem başlar. Yeni dönemin en önemli özelliği,
yönetici önderlerin (İmparatorların) Millet
uluları
adı verilen bir kurul tarafından seçilmesi ve katılımcılığın
yarattığı siyasi canlılıkla, iyi işleyen bir yönetim yapısının
kurulmasıydı. Daha sonra bu geleneğin ortadan kalkmasıyla, siyasi
düzen katılımcılık yerine kişi egemenliğine bağlı duruma
gelecek ve “sülaleler
düzeni”
adı verilen bu yönetim biçimi çok uzun sürecektir.
Merkezî
yönetim yerine bir tür beylikler
konfederasyonunun
oluştuğu, bu nedenle özellikle sonraki aşamalarda, beylikler
arasında iç çatışmaların yoğunlaştığı Üç
İmparator Dönemi,
aynı zamanda, Çin’de kendine özgü feodal bir düzenin ortaya
çıkış süreci oldu. Yönetimde katılımcılığın geçerli
olduğu bu dönemi başlatan Hiya,
Yin
ve Çeu
ile T’sin
sülaleleri;
eski Çin kaynaklarına göre Batıdan yani Türkistan’dan gelen
Türklerdi.5
İmparatorluk
Dönemi
İki
bin yıl süren Üç
Sülale Dönemi,
M.Ö.249’da sona erdi, Çin’de siyasi birliğin sağlandığı ve
20.yüzyıla dek süren İmparatorluk
Dönemi
başladı. Çinliler’in bir bölümünün, özellikle
Konfüçyüsçüler’in
“Zorba
İmparator”
resmi tarihin ise, “Şanlı
Hükümdar-Çe Huang-Ti”
dediği Çeng,
M.Ö.249’da imparator oldu. Çeng;
siyasi egemenliği merkezileştirdi, uyguladığı “devrimci”
yöntemlerle Çin’in geleceğine yön veren kalıcı dönüşümler
gerçekleştirdi.
Yönetim
işleyişi konusunda; Konfüçyüs
düşüncesine dayanan “iyi
eğitilmiş seçkinler”
kavramına karşı, “iyi
örgütlenmiş yönetim işleyişi”
anlayışını geliştirdi ve bu anlayışı ödünsüz uyguladı.
Geleneklere karşı yürekli çıkışların seyrek görüldüğü
Çin tarihinde, Çeng
döneminin
yenilikçi ruhu Konfüçyüsçülüğün
iki bin yıllık egemenliğinin ardından ancak 20.yüzyılda yeniden
canlanabildi.6
Çin
tarihinde çok önemli bir yeri olan Çeng’in,
içinden çıktığı T’sin
soyu,
ünlü Çin tarihçisi Çhovannes’in
“halkın
çoğunluğunun Türk olduğunu”
söylediği Kansu
bölgesinde
yaşıyordu; bu bölgede yaşayanlar Yueşi
Türkleri’ydi.7
Çeng’in
Gerçekleştirdikleri
Çeng’in
yaptığı ilk iş, İmparatorluğu merkezi ve güçlü bir devlet
durumuna getirecek, yeni bir yönetim yapılanmasına gitmek oldu.
Devlet gücünün hemen tümünü, kamu yönetimini kökten ve
ödünsüz bir biçimde yeniden örgütlemek için kullandı. Ülkeyi,
sınırları bugün de geçerli olan, merkezi yönetime bağlı
eyaletlere ve büyük illere böldü.
Tüm
Çin’de geçerli olacak, ortak bir yazı benimsedi ve bu yazıyı
resmi yazı yaptı. ‘Eski
kitapların okunamaz duruma geldiği’
yönündeki eleştirilere karşın, “yazı
devriminden”
ödün vermedi, çeviriler gerçekleştirdi. Türk akınlarını
durdurmak için, yapımına kendinden önce başlanan Çin
Seddi’ni
bitirtti. Merkezî devletin güvenliğini sağlamak için etkili bir
posta örgütü kurdu; yollar ve bu yollar üzerinde posta
konakları
yaptırdı.8
Düşün
Akımları
Çin
bilgeliğinin temeli; Konfüçyüsçülük,
Taoculuk
ve Budhacılık’a
dayanır. Kimi tarihçilerin din olarak ele aldığı bu akımlar,
daha çok siyasi yanı ağır basan düşünceler ve felsefe
kuramlarıdır. Bunlar, kesin bir doğruluk arayışından çok, doğa
ve toplum arasındaki bağları ele alırlar.
Budacılık
Hindistan’dan geldiği için, Konfüçyüsçülük
ve Taoculuk’a
göre, dinsel yanı ağır basan yabancı unsur gibi görülebilir
ancak Budacılık
eski Çin geleneklerine uyum sağladıktan sonra Çin’de
tutunabilmiştir.
Konfüçyüs
Asıl
adı Kung-Fu-Tseu
olan
ve Avrupalı misyonerlerin Latinceye çevirerek Konfüçyüs
adını verdikleri ünlü Çin bilgesi, M.Ö. 551’de küçük bir
kasabada doğdu. Yaşadığı dönem, Çin’de yönetim çatışmaları
ve siyasi karışıklıkların yayıldığı, toplumsal ahlakın
bozulup yozlaştığı bir çözülme dönemiydi. Önce memur oldu,
ancak halkın içinde bulunduğu koşullardan duyduğu büyük üzüntü
nedeniyle, “halkı
tanımak”
için uzun gezilere çıktı ve eski Çin kaynaklarını yoğun
olarak inceledi.
Konfüçyüs,
okuyarak edindiği bilgileri, gezilerinde halktan edindiği
bilgilerle bütünleştirerek; gelenekleri, halkın değerlerini,
onun erdem ve ahlak anlayışını kendi düşünceleriyle
birleştirdi ve yeni bir törel bilgelik (ahlak felsefesi)
geliştirdi. Düşünceleri olgunlaştıktan sonra, kendisine inanan
yoldaşlarıyla birlikte, gezginci dervişler gibi köyden köye,
kentten kente dolaşarak görüşlerini anlattı ve her yerde bu
görüşleri yayacak insanlar yetiştirdi.
Düşünceleriyle,
yalnızca kendi döneminde değil, gelecek yüzyıllarda da
milyonlarca insanın “ruhunu
büyüleyecek olan”
Konfüçyüs,
istediği toplum düzenini ve önerdiği ahlak anlayışını, yaşamı
boyunca sürdürdüğü bu çabayla ortaya çıkardı.
Aile
ilişkilerinden başlayarak örnek alınacak uyumlu bir toplum düzeni
için savaşım verirken; toplumu ve yaşamı anlamaya çalışan,
anladığını anlatan ve somut uygulamalara girişen, sürekli ve
üretken bir eylem içinde oldu. Girişilen eylem, yüksek nitelikli
bir olgunluğa sahipti.
Konfüçyüs,
yönetim birimlerinde görev alacak insanların nasıl yetiştirilmesi
gerektiğini, dürüstlük ve özverinin ne anlama geldiğini, eşitçi
bir düzenin nasıl gerçekleştirileceğini gösterir. Erdemi
herşeyin önüne koyar. İnsan yetiştirmenin ve eğitimin önemini
vurgular. Ona göre, “başkalarını
yönetmek önce kendini yönetmek”
demektir; “erdem
her insan için ve her zaman sürekli yenileşmeyi gerektiren bir iç
nitelikler bütünüdür”,
“kendimize
ne yapılmasını istiyorsak başkalarına da onu yapmalıyız”;
“bilgeliğe
ulaşmanın tek yolu yalnızca eğitimdir.”
Konfüçyüs,
tam bir halk adamı, her tür düşünceye saygı gösteren bir bilge
kişiydi. Ortaya yeni bir şey koymadığını, yalnızca doğa ve
toplumdaki gerçekleri dile getirdiğini
söylüyordu. Tarihsel geleneklere dayalı öz kimliğe, aile
ilişkilerine, yönetim işleyişine ve devlet varlığına son
derece önem veriyor ve şunları söylüyordu: “Her
insan kendi yaşam ve mesleğinde sahip olduğu güç ve beceri
kadar, erdemiyle de kendini göstermelidir. Yönetenlerin
halk tarafından sevilmesi gerekir. Bu sevgi ancak yönetenlerin
yeterlilikleri ve halkın gereksinimlerinin karşılanmasıyla
sağlanabilir. Bir ailede evin babası ne ise, toplum için de devlet
odur. Ulusu yönetenler dürüst olmalıdır. Hükümdar dürüst
ise, devleti kanun koymadan da yönetebilir. Dürüst değilse
uygulamayacağı kanunları çıkarması neye yarar?”9
Tao
Konfüçyüsçülük
kadar olmasa da, Çin’de etkili olan Taoculuk,
bilgesel yanını korumakla birlikte, evrenin oluşumunu araştırırken
doğaüstü bir anlayışa yönelir. Akımın kurucusu Lao-Tseu’yu
(Tao) Konfüçyüs’ten
ayıran temel öğe, hemen tümüyle tine
(ruha)
ve tinin gereksinimlerine
önem vermesi ve yaşamın gerçek koşullarına pek eğilmemesidir.
Tao;
bilgeliğin göreli bir kavram olduğu için, değer taşımadığını,
insanların mutluluk özlemlerini, kendi doğal yeteneklerinde
araması gerektiğini ileri sürer ve tinin
ölümsüzlüğünü
kabul eder; bu nedenle Konfüçyüs’ten
ayrılır. Taoculuk,
hem bir felsefe akımı hem de bir dindir.
Taoculuğun
inanca
dayalı öğeler içermesi, onun yönetim
anlayış ve dizgeleri üzerinde görüş geliştirmesine
engel olmamıştır. Geliştirdiği görüşler, özellikle devlet
konusunda Konfüçyüsçülük’ten
ayrımlıdır; özgürlük ve erdem konularına bakışı kendine
özgüdür. Tao’ya
göre; “Devlet
halkın işine olabildiğince az karışmalı, özellikle eğitim
konusuna hiç karışmamalıdır. Halk ancak, kendi seçimini kendi
yapmak ve işlerini kendi kendine yürütmekle kalıcı olabilir.”10
Düşünürler,
Okullar
Çin’deki
düşünce akımları, Konfüçyüsçülük,
Taoculuk,
ya da Budacılık’la
sınırlı değildir; geçmişten gelen ve geleceğe yön veren
sayısız düşünce akımı, bu akımları temsil eden okullar
ve başka düşünürler de vardır. M.Ö.5. yüzyılda Mozi
Okulu,
4.yüzyılda Yinyang
ve beş Öğe Okulu,
3. yüzyılda Adlar
Okulu,
2.yüzyılda Yasacılar
Okulu,
Çin kültürünü varsıllaştıran ve etkileri günümüze dek
gelen düşünce akımlarıdır. Bu akımlar, 19.yüzyıla dek
canlılıklarını korumuşlardır.
Dil
Sorunu
Çin’de,
dil birliği günümüzde de tam olarak gerçekleştirilememiştir.
Özerk bölgelerdeki azınlık dilleri dışında, birbiriyle
anlaşamayan onlarca Çin lehçesi vardır. 20. yüzyıl ortalarında
bile yalnızca Hunan eyaletinde 10 değişik lehçe konuşuluyordu.
Ayrı lehçeler konuşan Pekinli bir Çinliyle Kantonlu
bir
Çinli ya da Foukiyenliyle Şansili birbirleriyle anlaşamazlar. 11
1949
yılındaki devrimden sonra, zorunlu tutulan eğitim programlarıyla
dil birliğini sağlama yönünde başlatılan çaba, bugün de yoğun
olarak sürdürülmektedir.
Buluşlar
ve Kitaplar
Buluşlar
konusunda çok
yetenekli
olan Çinlilerin, yazılı yapıtları çoğaltmak için matbaayı
kullanmaları çok eskiye giden bir uygulamadır. M.S.6.yüzyılda
tahtadan harfler ya da tahta üzerine oyma yazılarla kitap basmışlar
ve matbaacılığı 1040 yılında ileri bir düzeye çıkarmışlardı.
Bu nedenle el yazmalarının dışında, çok sayıda basılı yayın
ve kitap, bugüne gelebilmiştir.
Eski
Çin Kütüphanesi; King
adı
verilen kutsal kitaplar dışında; felsefe, yazın, hukuk, tarih ve
askerlik konularında tümüyle özgün birçok kitabı, iyi korunmuş
olarak bugüne taşımayı başarmıştır.
Evrensellik
Çin Uygarlığının uzun tarihi boyunca yarattığı kültürel birikim, yalnızca Çin'i ya da Doğuyu değil, dünyanın büyük bir bölümünü etkileyerek bu kültürü insanlığın ortak kalıtı (mirası) olarak evrenselliğe taşımıştır.
Hemen her sanat dalında verilen yapıtlarda görülen; incelik, olgunluk, derinlik ve insana yabancı gelmeyen içtenlik, yüksek niteliklidir. Felsefe ve yazın (edebiyat) dışında mimari, resim, yontu (heykel), müzik, tiyatro, çinicilik ve el sanatlarında erişilen düzey ve boyut genişliği hayranlık vericidir.
Hemen her sanat dalında verilen yapıtlarda görülen; incelik, olgunluk, derinlik ve insana yabancı gelmeyen içtenlik, yüksek niteliklidir. Felsefe ve yazın (edebiyat) dışında mimari, resim, yontu (heykel), müzik, tiyatro, çinicilik ve el sanatlarında erişilen düzey ve boyut genişliği hayranlık vericidir.
Çin
Tiyatrosu
Antik
Çağ’dan beri süregelen Çin tiyatrosu, yalnızca sanatsal bir
eylem değil, onunla birlikte güncel sorunları irdeleyen, düşünsel
ve siyasal tartışmalarla (hicivlerle) dolu görsel bir şölendir.
Başlangıçta dinsel törenleri, tarih ya da söylence (efsane)
kahramanlarını canlandıran danslarla ortaya çıkan tiyatro, daha
sonra; türkülü
öyküler
ve pandomimler’le
halkın sorunlarını dile getiren, bu nedenle onunla bütünleşen
gerçek bir halk sanatına dönüşmüştür.
Günlük
konuşma dilindeki söyleşimlerin (diyalogların) arasına şarkıyla
söylenen dizeler serpiştiriliyor, böylece sahnedeki sanatçılar
duygularını özgürce dile getirerek, izleyiciyle bütünleşiyordu.
Oyun metinlerinde dokuz geleneksel rol vardı ve her rol, işlenen
konuyu izleyiciye aktarmada üstün bir yaratıcılığı gerekli
kılıyordu.
Mimarlık
Çin
mimarisinde ağırlıklı olarak dayanıklılık
ve güç
değil, zarif anlatımlarla incelik ve insan
ölçüsü
asaldır. Çin yapılarında özellikle birbiri üzerine geçirilmiş
çatılar özgündür ve kimi sanat tarihçileri bu çatı biçiminin
göçebe dönemlerdeki çadır biçimlerinden kalma bir gelenek
olduğunu düşünürler.
Yalnızca
saraylarda değil, evlerde de iç süsleme son derece ince ve çok
özenlidir. Ev eşyalarında aranan uyum ve denge düşkünlüğü,
başka hiçbir uygarlıkta görülmeyen düzeydedir.
Toplumsal
gerçekliği yansıtan kent planlaması, dönemin gereksinimlerinin
tümünü karşılayacak bir bütünlük içinde ele alınmıştır.
M.S.7.yüzyılda yapılan Çang
kenti
planlaması; yönlendirme, hacimlerdeki geometrik pürüzsüzlük ve
işleyiş kolaylığı nedeniyle hem Çin’de hem de
Japonya’da günümüze dek uygulanmıştır.
Belgeler,
Yazıtlar
Çin
uygarlığının bize bıraktığı ilk belgeler (M.Ö. 13. yüzyıla
ait kemikler üzerine yazılı yazıtlar) Çinlilerin daha o dönemde
gökbilim
(astroloji) araştırmaları yaptıklarını ve kullandıklarını
göstermektedir.
Başlangıçta
evrenbilimsel
(Kozmik) inançlara dayanan Çin matematiği, daha sonra saymanlık
(muhasebe), vergi, sayışma (takas) ve alan ölçümü hesaplarında
kullanılarak hızla gelişti. Matbaanın bulunduğu Songlar
döneminde (960-1279); Li
Ci,
Yang
Huei,
Cu
Sici
gibi ünlü matematikçiler Çin cebirini doruğa çıkardılar ve
soyut matematik araştırmalarına giriştiler.
Yontuculuk
Kabartmacılık
ve yontuculuk, genellikle küçük ölçekli, ancak incelikli ürünler
vermiştir. Yontuculuk yapıtlarının en eskileri, 5.yüzyılda Topa
Türklerinin
kurduğu Vey
Soyu
Dönemi’nde
yapılmış olanlardır.
Maden,
fildişi ya da yeşim taşından yapılan yontular, tunç işleri,
kumaş üzerine işleme, kağıtçılık ve kağıtla süsleme,
ipekçilik ve çinicilik konularında ulaşılan ustalık, eşsiz bir
olgunluğa sahiptir. Batı, Çin’i en önce ipekleriyle tanımıştı.
İlk vatanı Çin olan kağıt, Batıya Semerkant’tan geçmiştir.
Porselen sanatı, 15 ve 17.yüzyıllarda en parlak devrini yaşamış,
vazolardan küçük fincanlara dek tüm porselen yapıtlarda
benzersiz bir sanatsal üstünlüğe ulaşmıştır.
Batı
Sömürgeciliği ve Çin
Çinliler,
17.yüzyıldan sonra, tarihlerinin hiçbir döneminde görmedikleri,
büyük bir sorunla karşılaştı. Kendisine sömürge arayan
Batılılar, göz
kamaştıran Çin
varsıllığına elkoymak için gelmeye başladılar.
Amaçları
için kullandıkları yöntemler, son derece sert ve acımasızdı.
İpekten başlayıp altına dek, ellerine geçirdikleri hemen herşeyi
alıp götürdüler. Bir yandan ucuz Hint afyonu, öte yandan
misyonerleriyle, önce insanların beyinlerini
uyuşturdular. Kültürel yozlaşmayı yoksulluk üzerine oturtarak
yaygınlaştırmada, sömürgeci işleyişi yaymada ve tutsaklık
yöntemlerini geliştirmede ustaydılar.
Güç
ya da siyaset yoluyla kabul ettirdikleri ekonomik ayrıcalıklarla
ülkeyi o denli yoğun sömürdüler ki, bir zamanlar dünyanın en
varsıl ülkesi olan Çin, 20.yüzyıla gelindiğinde sıradışı
bir yoksulluk içine düşmüştü.
İki
bin yıl önce, ellerindeki toprağın her karışını işleyen Çin
köylüleri, 20.yüzyıl ortalarında tarım yapamayan, açlık ve
hastalıktan kırılan umutsuz kitleler durumuna gelmişti. 1949
yılında toprağın ancak yüzde 10’unda tarım yapılabiliyordu.12
Kendilerini besleyemeyen köylüler, kentlere göçüyor ve buralarda
işsizlik ve açlık içinde yok olup gidiyordu. Şanghay’ın
nüfusu yalnızca 1930-1949 arasında 4 milyondan 8 milyona çıkmıştı.
İş bulabilenler “birkaç
avuç”
pirinç karşılığında günde 12 saat çalışıyor, bulamayanlar
ise “sokaklarda
ölüyordu.”
Şanghay
Belediyesi yaptırdığı özel araçlarla her sabah kentin kenar
mahallelerini dolaşıyor, açlık ve hastalıktan sokakta ölenleri
topluyordu.13
Bir zamanlar ipek, kağıt ya da seramik ustalarının dolaştığı
kent sokaklarında, yeni bir esnaf türü ortaya çıkmıştı. Alım
gücü kalmayan halka, “en
düşük maliyet”,
“en
düşük donanım”
ve “en
düşük fiyatla”
hizmet veren ve işlerini açık havada “yapan”,
“gezgin
aşevleri”, “dilekçeciler”
ve “berberler”,
günün yeni esnaflarıydı.14
DİPNOTLAR
- “Devrimler ve Karşı Devrimler Ansiklopedisi” Gelişim Yay., 1975, 1.Cilt, sf.3
- “Devrimler ve Karşı Devrimler Ansiklopedisi” Gelişim Yay. No:1, sf.3
- “Büyük Larousse” Gelişim Yay., 5.Cilt, sf.2706
- “Tarih I-Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri” Kaynak Yay., 1.Cilt., 4.Bas., 2000, sf.56
- “Les Memoires Historiques”, Chavannes, 3.Cilt, sf.26; ak. “Türk Tarihinin Ana Hatları” Kaynak Yay., 2.Basım-1996, sf.96
- Ana Britannica, Ana Yayıncılık, 9 Cilt, sf.133
- “Cordier Historiques Gener de la Chine” Chvannes 1.Cilt, sf.197; ak. “Türk Tarihinin Ana Hatları” Kaynak Yay., 2.Bas.-1996, sf.101
- “Dünya Tarihi” Prof. William H.Mc Neill, İmge Kit., 5.Bas.-2001, sf.259
- “Türk Tarihinin Ana Hatları”, Kaynak Yay., 2. Bas.-1996, sf.89
- a.g.e. sf.90
- “La Chine”, Georges Maspero 1925, ak “Türk Tarihinin Ana Hatları” Kaynak Yay., 2.Basım 1996, sf.93
- “Yeni Dünya Düzeni Kemalizm ve Türkiye” Metin Aydoğan, Kum Saati Yay. 2003, 4.Baskı, sf.327
- “İnsanlar Tanıdım” Mihri Belli, Doğan Kitap, 2.Basım 1999, sf.175
- “Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi” Gelişim Yay., 4.Cilt, sf.1123
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder