“Avrupa’nın
geleceğinde, ne olursa olsun Türkiye’nin yeri yoktur. 70 Milyon
Türk vatandaşını Avrupa içinde serbestçe dolaştırmayız.
Avrupa’nın İran, Suriye, Irak gibi ülkelerle sınır komşusu
olmasını kabullenemeyiz. Türkiye ile ekonomik ilişkilerimizi
sürdürmeliyiz. Genç ve hızlı büyüyen nüfusunun satınalma
gücünden faydalanmalıyız. Bu ülkeye ihracatımızı
sürdürmeliyiz. Ancak, bu ülkenin globalleşmenin temel
prensiplerine sahip olmadığını ve uluslar arası kardeşliği
içine sindiremediğini de görmeliyiz.”
Helmut
Schmidt, Almanya
eski Başbakanı
De
Gaulle’den Jack Lang’a
Avrupa
Birliği örgütlerinde görev yapan kişilerin Türkiye’ye dönük
açıklamaları, Birliğin, daha kuruluş aşamasında belirlediği
Türkiye politikasının doğal uzantılarıdır.
Fransa
Cumhurbaşkanı Charles
De Gaulle’ün
Ankara
Anlaşması
hazırlanırken, 1962’de, “Türkiye
ne tümüyle dışarı itilmeli ne de içeri alınmalıdır”1
tümcesiyle biçimlendirdiği politik tutum, Avrupa’da
gelenekselleşmiş olan Türk karşıtlığıyla birleşince,
karşımıza siyasi söylemi aşan ve çoğu kez aşağılamaya
varan açıklamalar çıkmaktadır. Konu Türkiye olduğunda,
Avrupalıların en ‘kibarında’
bile, değersiz görmeye dayanan ve açık ya da örtülü biçimde
dile getirilen, düşmanca bir kabalık öne çıkar.
Avrupa
Birliği İnsan Hakları Komisyonu
Başkanı Claudia
Roth,
23 Kasım 2000’de Diyarbakır’a geldi; burada, değişik
kesimlerle görüşmeler yaptı, açıklamalarda bulundu. Gezisi
sırasında kendisini koruyarak düzeni sağlayan polislerle
tartıştı, işgalci güç olarak gördüğünü belli eden
tavırlarla onları azarladı hatta “üzerlerine
yürüdü.”2
Belediye
Başkanı Ferudun
Çelik’i
ziyaret ederken çevresinde toplananlara Kürtçe teşekkür etti ve
şu açıklamayı yaptı: “Leyla
Zana’nın Türkiye Büyükelçisi olarak atanmasını istiyorum. Bu
Türkiye için çok iyi olurdu. Diyarbakır Belediye Başkanı
Ferudun Çelik’de çok iyi bir büyükelçi olabilir. Kürt kimliği
tanınmalı af cezaevindeki Kürtleri de kapsamalıdır. Kürt güneşi
parlıyor. Bu Kürt güneşi ışıklarından birini arkadaşım
Leyla Zana’ya göndermek istiyorum.”3
Fransa
eski Kültür Bakanı Jack
Lang,
27 Mayıs 1999’da Paris’te toplanan “Avrupa
Solu Zirvesi”’nde
şunları söyledi: “Demokrasi
ve insan haklarına verdiğimiz değerleri yalnızca sınırlarımız
içinde değil, sınırlarımız dışında da savunacağız.
Gelecekte ve gerekirse bugün, Kosova’da yaptığımız gibi
(Yugoslavya’nın
bombalandığı günler)
Kürt halkını da savunup koruyacağız. AB’nin ne stratejik ne de
ekonomik çıkarları diktatörle mücadelemizi önleyemez.”4
“Türkiye
AB’ne Alınmayacak”
AB
yetkilileri, Türkiye’yi Birliğe almayacaklarını açıkça
söylediler, en yetkili kişiler bu yönde açıklamalar yaptı. AB
Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Tom
Spencer,
Amerikan Dow
Jones
Haber Ajansı’na verdiği demeçte şöyle diyor: “Türklere
ileride bir gün AB’nin parçası olacakları yolunda 30 yıldır
söz vererek hiç dürüst bir davranışta
bulunmadığımızı
düşünüyorum. Çünkü gerçek, AB’nin Türkiye’yi üye olarak
kabul etme yolunda hiçbir niyetinin olmadığıdır. Türkiye, bir
yandan köktendincilerin diğer yandan bizim tutmayacağımız
sözlerin arasında sıkışmış durumdadır. Türkiye’ye gerçek
niyetimizi anlatmamız daha dürüst bir davranış olurdu...”5
Almanya
eski Başbakanı Helmut
Schmidt
konu hakkında şunları söyledi: “Avrupa’nın
geleceğinde, ne olursa olsun Türkiye’nin yeri yoktur. 70 Milyon
Türk vatandaşını Avrupa içinde serbestçe dolaştırmayız.
Avrupa’nın İran, Suriye, Irak gibi ülkelerle sınır komşusu
olmasını kabullenemeyiz. Türkiye ile ekonomik ilişkilerimizi
sürdürmeliyiz. Genç ve hızlı büyüyen nüfusunun satınalma
gücünden faydalanmalıyız. Bu ülkeye ihracatımızı
sürdürmeliyiz. Ancak, bu ülkenin globalleşmenin temel
prensiplerine sahip olmadığını ve uluslar arası kardeşliği
içine sindiremediğini de görmeliyiz.”
6
Fransa
eski Cumhurbaşkanı Valery
Giscard D’estaing
ise şunları söyledi: “Türkiye’nin
Avrupa Birliği içinde yeri olmayacak. Bugün, Avrupa’da hiçbir
lider Türkiye’yi AB içinde istemiyor. Yarın için de böyle bir
niyetleri bulunmamaktadır. Türkiye’ye haksızlık ediliyor. Çünkü
Türkiye AB tarafından aldatılıyor. Helsinki’de aday yapılması
Türkiye’ye boşuna umut vermektedir.”7
Katolik
Kilisesi’nin AB-Türkiye ilişkileri konusundaki görüşü
politikacıların görüşlerinden daha serttir. İtalyan
piskoposlarının yayın organı L’Avvanire’nin
3 Ocak 2000 günlü yayınında diplomatik dil kullanılmıyor ve
açıkça şunlar söyleniyor: “Müslüman
Türkiye’nin AB’ne girmesi kimliğimize gölge düşürür. Bu
üyelik, yan yana büyüyen Hıristiyan gelenekleri ile şekillenen
Avrupa medeniyetlerinin temelindeki ittifakları sarsar. Unutmamalı
ki ‘Avrupa Fikri’, başlı başına ‘Düşman Türklere’ ve
Türkiye’nin başını çektiği İslam dünyasına karşı
gelişti. Ankara ile yakın ilişkileri geliştirmeye evet. Ama
farklı tarihi ve kültürel gerçekler farklı kalmalıdır.”8
“Sevr’i
Artık Kabul Edin”
Türkiye
Avrupa Birliği Karma Komisyonu
üyesi Fransız parlamenter Jacques
Toubaon
açık konuştu ve Türkiye’den Sevr’i
kabul etmesini istedi. Toubon,
Barzani’nin
Türkiye’yi tehdit ederek “devlet
kurmak Kürtlerin hakkıdır”
açıklamasını yaptığı günlerde Türkiye’nin “Sevr’i
artık kabul etmesi”
gerektiğini söyledi.
Brüksel’de
yapılan komisyon toplantısında, Türk Parlamenterlerine “Avrupa
Birliği’nin kararı var. AB’ye üye olabilmeniz için Ermeni
soykırımını kabul etmek zorundasınız. Ayrıca Sevr Anlaşması’nı
da kabul etmeniz gerekir”
dedi.9
Yunanlı parlamenter Morios
Matsakis,
aynı toplantıda, Türk temsilcilerinin yüzüne karşı, “sizler
yalnızca 20.yüzyılda üç soykırım yapmış bir ülkeyi temsil
ediyorsunuz. Önce Ermenileri sonra Rumları, sonra da Kürtleri
katlettiniz”
dedi.10
“Diyarbakır
Başkenttir”
Avrupa
Parlamentosu İnsan Hakları Alt Komisyonu Başkanı ve Fransız
Yeşiller Partisi Milletvekili Helene
Flautre,
22 Ekim 2004’te Diyarbakır’a geldi. Çınar ilçesine bağlı
Tellikaya köyünde, köylülerle “basına
kapalı”
bir toplantı gerçekleştirdi ve daha sonra gazetecilere şu
açıklamayı yaptı: “Diyarbakır
Kürt bölgesinin başkentidir ve çok önemli bir kenttir; Tüm
sorunların çözüm noktasıdır. Türkiye’nin AB’ye giden yolu
Diyarbakır’dan geçmektedir. Türkiye AB’ye girebilmek için
insan haklarında iyileştirmeler yapmalıdır.”11
İtalyan
Vittorio
Agnolette,
Alman Andre
Brie,
Tobias
Pflueger,
Karin
Schüttpelz
ve Feleknaz
Uca
(Kürt kökenli Alman), Portekiz Miguel
Porta
ve Çek Miroslov
Ransdorf’dan
oluşan yedi kişilik Avrupa Parlamentosu Kurulu, 26 Kasım 2004’te
Diyarbakır’a geldi.
Önce
Belediye Başkanı Osman
Baydemir’i
ziyaret eden kurul, daha sonra Diyarbakır Barosu avukatlarıyla
birlikte yargısız infaz sonu öldürüldüğü savlanan (iddia
edilen) Ahmet
Kaymaz’ın
ailesini görmek için Mardin Kızıltepe’ye gitti. Çek
Parlamenter Miroslov
Ransdorf,
ziyaret sırasında, Osman
Baydemir’e
kurul adına şunları söyledi: “Türkiye
AB’ye girmek istiyorsa, bölgenize ve Diyarbakır’a yatırım
yapmak zorundadır. Sizin politik duruşunuzu ve mücadelenizi
destekliyoruz. Her ne kadar desteğimiz şu anda az olsa da
bölgenize, mücadelenize, Kürdistan’a katkı sunmaya çalışıyoruz;
katkı sunmayı sürdüreceğiz. Kürt sorununun çözülmesi hepimiz
için önemli bir şans ve fırsat olacaktır.”12
“Yugoslavya
Modelini Uygulayın”
Almanya
Dışişleri Bakanı Hans
Dietrich Genscher,
Almanya’nın önemli gazetelerinden Süddeutsche
Zeitung’a
1992 yılında verdiği demeçte: “Biz
Yugoslavya’da yeni bir model oluşturduk, Türkler de Kürtlerle
buna benzer bir
model
üzerinde anlaşmalıdırlar”
dedi.13
“Yugoslavya’da
oluşturulan yeni modelin”
Yugoslavya’yı ne hale getirdiği ortadayken; Türkiye’yi
yönetenler, alınan kararlara ciddi bir tepki göstermediler, tam
tersi AB’nden gelen istekleri yerine getirmek için birbirleriyle
yarıştılar; Yarışmaya da devam ediyorlar.
DİPNOTLAR
1 “Türkiye’deki
Siyasi Partilerin Avrupa Birliğine Bakışı” Hülya
Yalçınsoy-Adil Aşırım,
SUDE Ajans, Ekim 2000, sf.24
2 Hürriyet,
24.11.2000
3 Hürriyet,
24.11.2000
4 “Avrupa
Değerlerini Silahla Savunuruz” Mine Kızılkanat,
Milliyet, 29.05.1999
5 “AB
: Türkiye’yi Oyalıyoruz”
Cumhuriyet 12.07.1999
6 Hürriyet
24.04.2000
7 “Bıçak
Sırtı” Prof. Erol Manisalı,
Cumhuriyet. 10.05.2000
8 “Kilise
Türkiye’nin AB üyeliğine Karşı” Nilgün Cerrahoğlu,
Milliyet, 10.01.2000
9 Cumhuriyet,
25.02.2005
10 “Ankara’dan
Özerkliğe Yeşil Işık”
Cumhuriyet, 22.06.2004
11 “Diyarbakır
Kürt Bölgesi Başkenti”
Cumhuriyet, 23.10.2004
12 “AP’nın
İsteği Kürdistan”
Cumhuriyet 28.11.2004
13 “Bitmeyen
Oyun” Metin Aydoğan,
Umay Yay., Şubat. 2002, 8.Bas. sf.84
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder