1970’lerden
beri biçim değiştiren ancak yoğunluğundan bir şey yitirmeyen ve
bugün de yürürlükte olan Batının Ermeni politikası, kesin ve
saltık (mutlak) bir biçimde Türkiye’den toprak istemeye
yöneliktir. Olayların ortaya çıkışı, gelişmesi, gündemde
tutulması ve alınan kararlar, bu savın açık kanıtlarıdır. AB
organlarının aldığı kararlar ve bu kararların uluslararası bir
boyut kazandırılarak yaygınlaştırılması, toprak talebinin ön
hazırlıkları ve kamuoyu oluşturma girişimleridir.
Asala
Terörü
1970
ve 80’li yıllarda Batı başkentlerinde şiddetli ve yaygın bir
Ermeni terörü yaşandı. ASALA örgütü elemanları, Türk
elçilerine saldırılar düzenledi ve elçiliklerde görev yapan 35
Türk diplomatını öldürdü, 11 diplomatı yaraladı.1
Yalnızca
gizli servislerin değil, Batılı hükümetlerin de bilgi ve sessiz
desteğiyle yapılan bu saldırılara, “demokratik”
Batının “insan
haklarına saygılı”
kurum ve kuruluşları hemen hiçbir tepki göstermedi ve Türk
diplomatlarına yöneltilmiş olan vahşi terör, yalnızca izlendi.
Gönülsüz
yakalamalar sonucunda yapılmak zorunda kalınan göstermelik
yargılamalarda, hukuk kurallarını olduğu kadar yaşam hakkını
da yok sayan uygulamalar yapıldı. Sanıklara neredeyse kahramanmış
gibi davranıldı. Avrupa Birliği bu dönemde, Ermeni terörüne
karşı koyan ya da Türk diplomatlarına sahip çıkan hiçbir ciddi
karar ve önlem almadı.
Terör
dalgasının durmasından sonra Brüksel ve Batı başkentlerinde
Ermeni konusunda Türkiye’yi suçlayan gerçek dışı açıklamalar
yapılmaya başlandı. Siyasi temsil yetkisine sahip kişi ve
kurumlar, Türklerin 20.yüzyıl başında Ermenilere soykırım
uyguladığı yönünde savlar ileri sürdüler ve bu savlar, Batıda
kabul gören ortak politik tutum durumuna getirildi.
Terör
eylemlerinin “aniden”
durması ve ardından teröre gerekçe oluşturan dayanaksız
savların, “meşru”
siyaset durumuna getirilmesi; Ermeni konusunun, Batı politikalarına
önceden tasarlanarak yerleştirildiğini ve bu tasarımın
Türkiye’ye karşı siyasi baskı unsuru olarak kullanılacağını
gösteriyordu. Ermeni sorunu, 90 yıl sonra Avrupa’nın politik
gündemine yeniden girecekti. Görünen açık gerçek buydu.
AB’nin
Kürt ve Ermeni Politikası
AB’nin
Türkiye’ye karşı uyguladığı “Kürt”
ve “Ermeni”
politikalarında, tam bir benzerlik vardır. Her iki konuda da önce
terör örgütleri oluşturulmuş, bunlara siyasi ve lojistik destek
sağlanmış, daha sonra olay siyasallaştırılmıştır.
ASALA
1975 yılında Beyrut’ta, PKK aynı yıl Bekaa’da (Suriye)
kurulmuştu. Her iki örgüt de sıradışı bir hızla güçlenmiş
ve uyguladıkları terörle, Türkiye’ye ciddi zararlar vermişti.
ASALA’nın 10 yıl süren silahlı saldırı döneminden sonra
1985’te, Ermeni savları siyasallaşmış ve bu tarihten sonra AB
başta olmak üzere hemen tüm Batılı devletler “Ermeni
soykırımı”
kararları almaya başlamışlardı. 2000 yılında Batı
başkentlerinde artık ASALA’nın 25. Kuruluş Yıldönümü
kutlanıyordu.2
Aynı
yöntem bugün, PKK için uygulanmaktadır. 30 yıllık terör
döneminde her türlü destek verilerek ayakta tutulan PKK, şimdi
siyasilleştirilmekte ve Türkiye’ye bu yönde dayatmalar
yapılmaktadır. Ne gariptir ki Türk hükümetleri
“demokratikleşme”,
“yapısal
dönüşüm”
ya da “çözüm
süreci”
adı altında bu istekleri yerine getirmektedir.
Kararlar
Avrupa
Parlamentosu ilk “Ermeni
soykırım”
kararını, ASALA’nın “silah
bırakmasından”
hemen sonra 18 Nisan 1987 tarihinde aldı. Bu kararda şunlar
söyleniyordu: “Avrupa
Parlamentosu, 1915–1917 yıllarındaki Ermeni olaylarını,
Birleşmiş Milletler’in 9 Aralık 1948 tarihli kararındaki
‘soykırım’ tanımına uygun bulur ve ilan eder, Türk
hükümetinin de bunu kabul etmesini ister. Türkiye’nin bu olguyu
reddetmesinin Avrupa Birliği üyeliğinin kesin engeli olduğunu
açıklar.”3
Karara
o günlerde hemen hiçbir tepki gösterilmedi. Oysa öldürülen 35
Türk diplomatının acıları çok tazeydi ve Türk kamuoyu bu
konuya duyarlıydı; alınan karar kasıtlı bir yaklaşımı
içeriyor ve Ermeni konusunu resmen, Türkiye karşıtı bir politika
durumuna getiriyordu.
Avrupa
Parlamentosu, 1987 kararından sonra “Ermeni
soykırımıyla”
ilgili olarak; 2000 ve 2002 yıllarında aynı nitelikte ve hemen
aynı söylemlerle iki karar daha aldı. Türkiye’deki tepkisizlik,
AB’nin yalnızca Ermeni “soykırımı”
değil, hemen her konudaki isteklerini dayatmaya vardırarak
arttırmasına yol açıyordu.
Avrupa
Parlamentosunun 15 Kasım 2000 tarihinde aldığı ikinci Ermeni
kararı şöyleydi: “Avrupa
Parlamentosu Türk Hükûmetine ve Türkiye Büyük Millet Meclisine,
özellikle modern Türkiye devletinin kurulması öncesinde Ermeni
azınlığın maruz kaldığı soykırımın kamuoyu önünde kabul
etmesi ve Türk toplumunun önemli bir parçasını oluşturan Ermeni
azınlığa taze bir destek vermesi çağrısında bulunur.”4
“Ermenilerin
Türk toplumunun önemli bir parçasını oluşturduğu”
ve “Ermeni
azınlığa taze bir destek verilmesi çağrısının”
ne anlama geldiğini ve ne amaç güttüğünü yalnızca politik
yetki sahipleri değil hemen hiçbir kesim ele alıp irdelemedi.
Türkiye’yi “yönetenlerin”
gözü, AB’ye üye olmaktan başka bir şey görmüyordu.
Dirençsizlik
2000
yılında Avrupa ve Amerika’da Ermeni soykırım kararlarının
neredeyse bir salgın durumuna gelmesine karşın, etkisi olmayan ve
sözde kalan cılız karşı çıkışlardan başka bir şey
yapılmadı. Türkiye’nin dirençsizliği nedeniyle, kendisine
serbestçe hareket edebileceği geniş bir alan yaratan AB, Avrupa
Parlamentosu aracılığıyla üçüncü Ermeni “soykırım”
kararını 28 Şubat 2002 günü aldı.
“Güney
Kafkasya Raporu”
adı verilerek alınan ve içinde “soykırım”
savlarını içeren kararın ötekilerden önemli bir ayrımı vardı.
Birçok insanımıza inanılmaz gibi gelebilir ama Avrupa
Parlamentosu, Ermeni “soykırımının”
kanıtlanmasını Atatürk’le
ilişkilendiriyor ve aldığı kararda şunları söylüyordu:
“Soykırımın
Avrupa Parlamentosu ve bazı Avrupa ülkeleri tarafından tanınması,
Birinci Dünya Savaşı sonunda Türk rejiminin bazı sorumluları
soykırım nedeniyle ağır cezalara mahkum etmiş olması, bu
sorunun Türkiye tarafından sonuçlandırılması için, AB’nin
getireceği bir öneriye temel oluşturabilir... Kemal Atatürk,
TBMM’nde 10 Nisan 1921 tarihinde yaptığı konuşmada, jöntürkler
rejiminin, Birinci Dünya Savaşı’nda
Ermeni
halkına karşı soykırım yaptığı sonucuna varmıştı.”5
Avrupa
Parlamentosu Atatürk’ün,
Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığını kabul ettiğini
ileri sürülüp bunu parlamento kararı durumuna getirirken, TBMM bu
garip karara çok “kibar”
bir tepki gösteriyor ve yayınladığı bildiride şunları
söylüyordu: “Saygın
olarak bilinen bir parlamentonun tarihi gerçekleri inkâr ederek
asılsız Ermeni iddialarını benimsemesi, Türk tarihini, devletini
ve milletini yaralar.”6
Avrupa
Parlamentosu 28 Şubat günü yalnızca Ermenilerle ilgili karar
almadı. Parlamento aynı gün, Sevr
anlayışına bağlı kalarak, sürekli birlikte yürüttüğü
Ermeni–Kürt politikalarına uygun düşen bir karar daha aldı. Bu
kararda, Anayasa Mahkemesi’nde hakkında kapatılma davası açılmış
olan HADEP’e destek amacıyla, duruşmayı izlemek üzere yedi
kişilik bir kurul seçildi; Türk hükümetine HADEP’in
kapatılmaması için çağrıda bulunuldu; HADEP’in Kürt halkının
haklarının geliştirilmesi için bir şans olduğu vurgulandı. 7
Avrupalılar
“ikiz
kardeş”
durumuna getirdikleri Ermeni ve Kürt konularında bu tür kararlar
alırken, Türkiye Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı Mesut
Yılmaz;
kurulmasına Laeken
Zirvesi’nde
karar verilen ve ilk toplantısını 28 Şubat’ta yapan Avrupa
Konvansiyonu’na katılıyor ve burada, bu tür kararların
Türkiye’nin AB’ye üye olmasıyla önlenebileceği yönünde
sözler söylüyordu.
Amaç
Avrupa
ve Amerika’da Ermenilerle ilgili alınan kararlar ve yapılan
uygulamalar, Avrupa Parlamentosu kararlarıyla sınırlı değildir.
Batılı devletlerin hemen tümünde, değişik biçim ve
aralıklarla, Türklerin 1915 yılında Ermenilere karşı soykırım
uyguladığı yönünde kararlar alınmış, kararlara gerekçe
oluşturan anlayış, bütünlüğü olan temel bir Batı politikası
durumuna getirilmiştir. Konu üzerinde sağlanan “görüş
birliğinin”,
yöneldiği amaç ve taşıdığı önemin Türkiye’de yeterince
kavranmamış olması; Ermeni “soykırım”
kararlarına karşı, yaptırım gücü olan tutarlı politikaların
ortaya koyulamamasına neden olmaktadır.
“Avrupa’da
kendimizi iyi tanıtamıyoruz”,
“Ermeni
diasporası destek görüyor”
ya da “Tarihi
tarihçilere bırakalım”
türünden ilkel yaklaşımlar, karar yetkisine sahip çevrelerde
sıkça dile getirilmektedir. Oysa, Batılıların somut bir ereğe
(hedefe) yönelmeden ve çıkara dayanmadan; açıklama yapmak ya da
tarihsel olaylarla ilgilenmek gibi bir alışkanlıklarının
olmadığı bilinen bir gerçektir.
Ermenilerle
ilgili dizgeli (sistemli) bir Batı politikasına dönüşen açıklama
ve kararların, ne anlama geldiğini görmek güç değildir. Olaylar
ve gelişmeler, geçmişten gelen ve bugünü kapsayan bir bütünlük
içinde ele alındığında, ileri sürülen savların temelinde;
“tarihsel
bir haksızlığın”
Türklere kabul ettirilmesi gibi basit bir isteğin değil, uygun
zamanda somuta dönüştürülecek olan toprak isteminin yattığı
görülecektir.
Fransız
Parlamentosu
Fransız
Senatosu, Avrupa Parlamentosu’nun Ermeni kararından bir hafta
önce, 8 Kasım 2000 tarihinde; “Türklerin
Ermenilere soykırım uyguladığını”
kabul eden bir yasa tasarısını oyladı ve büyük bir çoğunlukla
bu tasarıyı yasalaştırdı. Yasanın hazırlanış ve kabul
edilişi, Fransız Senatosu’nun tarihinde belki de örneği olmayan
bir hızla gerçekleştirilmişti. Tasarı, sabaha karşı 02:00’de,
“Acil
sorunlar gündemi”
çerçevesinde ele alınmış ve 05:30’da oylanarak kabul
edilmişti.
Fransa
Parlamentosu, gerçek dışı gerekçelere dayandırarak kabul ettiği
bu yasayla yetinmedi ve daha sonra dünya demokrasi tarihinde
görülmemiş bir yasa daha kabul etti. “Ermeni
Soykırımı Yoktur”
diyenlere ceza getiren bir tasarıyı yasalaştırdı.
Türkiye’de
kuru–sıkı sözlerle yapılan, etkisi ve yaptırım gücü olmayan
açıklamalar, Fransız yetkililer tarafından hemen hiç ciddiye
alınmadı ve Türkiye’yle adeta alay eden karşı açıklamalar
yapıldı. Fransa’nın Ankara Büyükelçisi Bernard
Garcia’nın
sözleri bu tür açıklamaların, ulusal onur açısından en kabul
edilemez olanıydı. Büyükelçi şunları söylüyordu: “Türkiye,
Fransa’ya karşı önlem alırsa alır. Ama şu an kimin kime daha
çok ihtiyacı var, ona bakmanız gerekir. Bunu yaptığınızda
sonucun sizin zararınıza olduğunu görürsünüz. Dünyanın en
önemli ülkelerine tehditler savurmakla Türkiye bir şey elde
edemez.”8
İtalya
ve Diğerleri
Avrupa
Parlamentosu’nun Ermeni kararından iki gün sonra 17 Kasım 2000
tarihinde, bu kez İtalyan Meclisi, Ermeni “soykırımı”
kararı aldı. Karar tasarısında, Avrupa Parlamentosu’nun aldığı
soykırım kararı dile getirilerek, bu kararın desteklendiği
belirtiliyor ve Türkiye ile Ermenistan arasındaki anlaşmazlıkların
giderilmesi için çalışma yapılması isteniyordu.9
Ermeni
“soykırım”
kararı birçok Avrupa ülkesinde alındı ama Avrupa’yla sınırlı
kalmadı; bugüne dek pek çok ülke benzer nitelikte kararlar
aldılar. ABD
Temsilciler Meclisi
(1975 ve 1984 iki kez), Kıbrıs
Rum Kesimi Parlamentosu
(1982), Arjantin
Senatosu
(1998), Rusya
Duması
(1995), Kanada
Parlamentosu
(1996), Yunanistan
Parlamentosu
(1996), Lübnan
Parlamentosu
(1997 ve 2000 iki kez), Belçika
Senatosu
(1998), Fransa
Meclisi
(1998) Ermenilerin Türkler tarafından soykırıma uğratıldığını
kabul eden kararlar aldılar.10
Ermenilerin
“soykırıma”
uğradığını yasa durumuna getiren ülkelerde soykırımı kabul
etmemek, yasaya karşı gelmek olarak değerlendiriliyor ve
yargılanmayı gerektiriyor. “Fikir
özgürlüğüne saygılı”
Batının “demokratik”
kurumları, tarihsel gerçekleri “yasayla”
çarpıtıyor ve “yasaya”
göre düşünmeyi, bir zorunluluk durumuna getiriyordu.
İsviçre’de
Olanlar
Düşünceyi
yasayla sınırlayan Batının “demokratik”
anlayışı,
cezaya dönük ilk uygulamasını İsviçre’de gerçekleştirdi.
1996 yılında Angeline
Fankhauser
adlı parlamenterin, Ermeni “soykırım”
yasa tasarısı hazırlama girişimine karşı beşbin imza toplayan
17 Türk; “Soykırımı
küçümsemek ve inkâr etmek”
suçlaması ile mahkemeye verildiler.
“İsviçre–Ermeni
Dostluk Derneği”
tarafından mahkemeye yapılan başvuruda, 1995 yılında İsviçre
Ceza Yasası’na eklenen ve soykırımın inkar edilmesinin suç
sayıldığını belirten hükmünü öne sürdüler.
5
Eylül 2001 tarihinde Bern Ceza Mahkemesi’ne çıkarılan 17 Türk,
sözkonusu yasa maddesinin Yahudilerin soykırımı için geçerli
olduğunu ve 1915–1917 yılları arasında Türkiye’de herhangi
bir soykırım olayı yaşanmadığını ileri sürerek kendilerini
savundular.11
Düşene
Vururlar
Avrupa
Birliği Komisyonu Türkiye Büyükelçisi Karen
Fogg,
5 Temmuz 2001 tarihinde Gaziantep Valiliği’ni ziyaret etti. Fogg,
Ticaret Odası’nın düzenlediği “Ulusal
Program Çerçevesinde Türkiye–Avrupa Birliği İlişkileri”
konulu konferansa katılmak üzere Gaziantep’e gelmiş ve Vali
Erhan
Tanju’yla
makamında görüşmek istemişti. Yapılan görüşmede Vali Tanju,
Gaziantepli işadamlarının Fransızlara karşı özel bir ilgisi
olduğunu söyleyince, Karen
Fogg’dan
hiç ummadığı şu yanıtı almıştı: “Fransız
işadamları Gaziantep’e gelirse onlara, aşağıdaki tabloyu da
gösterin o zaman.”12
Sıradışı
bir kabalıkla söylenen bu sözlerde dile getirilen tablo, Gaziantep
Valiliği’nin girişinde yer alan ve 1921’de Fransız işgaline
karşı gerçekleştirilen halk direnişini canlandıran bir
kabartmaydı. Kabartmada, Fransız işgalciler ve Ermeni
işbirlikçiler, bir Türk kadınının çarşafını indiriyor ve
bunu engellemek isteyen oğlunu ise süngülüyordu. AB
“Büyükelçisi”,
Bağımsızlık Savaşımızın en onurlu sayfalarından biri olan
Antep direnişiyle alay ediyor ve Türk hükümeti bu konuda da
hiçbir şey yapmıyordu.
Vatikan
ve Ermeniler
Katolik
Kilisesi’nin lideri Papa
İkinci Jean Paul,
25 Eyül 2001’de, Ermenistan’ı “ziyaret”
etti. Bu “ziyaret”,
ikibin yıllık Hıristiyanlık tarihinde ilk kez yapılıyordu; daha
önce hiçbir Katolik lider, Ortadoks Ermenistan’a gitmemişti.
Papa
II.Jean Paul,
Erivan’daki Ermeni “soykırım”
anıtına gitti ve burada şu konuşmayı yaptı: “20.yüzyılın
başında yüzbinlerce Hıristiyan Ermeni’nin katledilmesi, Katolik
Kilisesi’ni dehşete düşürmüştür.”13
Türkiye’nin
sıradışı bu ziyarete ve Papa’nın
söylediği sözlere tepkisi, Vatikan’a bir nota vermek oldu.
Nota’da kullanılan üslup, notadan çok edilgen bir yakınmaya
uygun düşüyordu. Türkiye’nin Vatikan Büyükelçisi Altan
Güven’in
verdiği notada şunlar söyleniyordu: “Papa
II.Jean Paul, Ermenistan’ı mutlu etmek için sözde soykırım
anıtını ziyaret etmekle; Türk halkını, Türk Hükümeti’ni
hiçe saymıştır. Türk tarihini karalayan bir tutum
sergilenmesinden Türkiye derin üzüntü duymuştur.”14
Papa
II.Jean Paul’un
Ermenistan ziyaretinden 28 gün sonra, 18 Aralık 2001’de bu kez
Dünya
Ermeni Kiliseleri
lideri Papa
II.Karakin
“ilginç”
bir açıklama yaptı. Karakin
Fransa’ya yaptığı resmi ziyaret sırasında şunları söyledi:
“Ermeni
soykırımı konusu Türkiye’de tabu olmaktan çıktı. Artık bu
konu rahat bir biçimde tartışılmaktadır. Fransa Parlamentosu’nun
Ermeni soykırım yasasını kabul etmesi bu konuda önemli rol
oynamıştır.”15
1970’lerden
beri biçim değiştiren ancak yoğunluğundan bir şey yitirmeyen ve
bugün de yürürlükte olan Batının Ermeni politikası kesin ve
saltık (mutlak) bir biçimde Türkiye’den toprak istemeye
yöneliktir. Olayların ortaya çıkışı, gelişmesi, gündemde
tutulması ve alınan kararlar, bu savın açık kanıtlarıdır. AB
organlarının aldığı kararlar ve bu kararların uluslararası bir
boyut kazandırılarak yaygınlaştırılması, toprak isteminin ön
hazırlıkları ve kamuoyu oluşturma girişimleridir. Sıradan
gazete okurlarının bile görebileceği bu gerçek, politik ve
bürokratik çevrelerde yeterince görülmemekte, görülse de
gerekli girişimlerde bulunulmamaktadır.
Sağlıklı
Saptama
Ermeni
konusunda en sağlıklı saptama ve izleme Türk Silahlı Kuvvetleri
tarafından yapılmaktadır. Genel Kurmay Başkanlığı’nın
internet sitesinde yer alan, Ermeni “soykırımıyla”
ilgili yazıda şu bilgiler yer alıyor: “...Sözde
Ermeni soykırımı konusu 1973’den sonra ‘Kanlı Ermeni
Terörizmi’ne dönüşmüştür. Bu tarihten itibaren Türkiye’ye
yönelik faaliyetleri ‘Dört T’ planı çerçevesinde uygulamaya
konulmuştur. Bu plan, sözde Ermeni sorununun tüm dünyada
tanıtılması (terörizm ile), tanınması (soykırım kabul
aşaması), tazminat alınması (Türkiye’den) ve toprak elde
edilmesi (Türkiye’den) aşamalarını içermektedir.”16
“Batı
Ermenistan”
Ermeni
kararlarının toprak istemini amaçladığını, gösteren en açık
davranış, Ermenilerin sürgündeki “hükümet”
ve “parlamento”
kurma girişimleridir. Daha önce Kürtlerin gerçekleştirdiği ve
ilk toplantısını İtalyan Parlamentosu içinde yapan “sürgündeki
Kürt Parlamentosundan”
sonra Ermeniler de aynı yönde bir girişim başlattılar.
Kendilerine
“Batı
Ermenistan Halkının Rusya Temsilciliği”
diyen örgüt, 20 Kasım 2000 tarihinde, Rus Nezavisimaya
gazetesine verdiği ilanda; Türkiye’nin Doğu bölgelerinden “Batı
Ermenistan”
diye söz ediyor, Sevr
Anlaşmasını’nın
bu toprakları Ermenilere bıraktığını, ancak Atatürk’ün
Lozan’da
bunu ortadan kaldırdığını, bu nedenle “Batı
Ermenistan”
halkının kendi toprakları için savaşım başlattığını
açıklıyordu.17
Savaşımın
yürütülmesi için sürgünde bir “Batı
Ermenistan”
hükümeti ile parlamentonun kurulacağı ve bu iki örgütün
amaçlarının şunlar olduğu söyleniyordu: “Batı
Ermenistan Ermenilerinin torunlarına ait yasal hakların,
uluslararası kuruluşlarda temsil edilmesini sağlamak ve Türkiye’yi
bu konuda müzakereler yapmaya zorlamak; Uluslararası örgütlere,
Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Adalet Divanı’na başvuruda
bulunarak, insanlığa karşı işlenmiş soykırım suçu için özel
mahkeme kurulmasını sağlamak; Osmanlı İmparatorluğu’nun
hukuki varisi olan Türkiye Cumhuriyeti yönetimini, Ermenilerin
maddi ve manevi zararlarını tazmin etmeye mecbur etmek; Batı
Ermenistan Ermenileri torunlarının, kendi tarihsel yurtlarına
güvenlik içinde dönme hakkını elde etmek”18
(Ermenilerin Batı Ermenistan dedikleri bölge şu illerimizi
kapsamaktadır; Kars, Iğdır, Ardahan, Artvin, Trabzon, Rize, Van,
Muş, Bitlis, Gümüşhane, Bayburt, Erzurum ve Erzincan).
DİPNOTLAR
1 “Ermeni
İddiaları ve Türkiye”
Kocaeli Üni., Ağustos 2001, sf.6-7
2 “ASALA
ve Soykırım Yalanları” Yalçın Bayer,
Hürriyet 24.09.2000
3 Grosser,
A.Le Crime et la Memoire, Flammarion, 2002, Paris, 1989; ak. Taner
Timur,
“1915
ve Sonrası, Türkler ve Ermeniler”
İmge Yay., Ank., 2.Bas., 2001 sf.20
4 European
Parliament, European Parlament resolution on the 1999 Regular Report
from the Commission on Turkey’s progress towards accession
(COM–1999) 512–C5–0036/2000–2000/2014 (COS), 15.11.2000, ak.
Türk–İş Yayınları “Avrupa
Birliği Türkiye’den Ne İstiyor”
sf.5
5 “Avrupa
Soykırımda İddialı”
Cumhuriyet 01.03.2002
6 “TBMM:
AP Kararı Yaralayıcı”
Cumhuriyet 01.02.2002
7 a.g.g.
01.03.2002
8 “Aferin
Sana Fransa!” Emin Çölaşan,
Hürriyet 09.11.2000
9 “İtalya
Şaşılaştı ve Ermeni Tasarısı Geçti”
Hürriyet 18.11.2000
10 “Lobi
11 Ülkede Başardı”
Cumhuriyet 19.01.2001
11 “17
Türke Soykırımı İnkar Suçlaması”
Hürriyet 06.09.2001
12 “Ermeni
Tablosu Krizi”
Hürriyet 06.07.2001
13 “Papa
Hem Ermenileri Hem Türkleri Kızdırdı”
27.09.2001
14 a.g.g.
27.09.2001
15 “Sözde
Soykırım Türkiye’de Tabu olmaktan Çıktı”
Hürriyet 19.12.2001
16 “İddialar,
Türkiye’yi Bölmeye Yönelik Politikaların Ürünü”
Aydınlık 21.01.2001
17 “Baklayı
Çıkardılar”
Hürriyet 22.11.2000
18 a.g.g.,
22.11.2000
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder