Avrupa
Devletlerinin Türkiye politikası, kökleri eskiye giden ve çıkara
dayanan saldırgan bir anlayışa dayanır. 20.yüzyıl başından
bugüne dek çok şey değişmiş, ancak Avrupalıların Kürt
politikası değişmemiştir. İngiltere’nin 1920’lerdeki Kürt
politikasını ele alan Internationale
Press
gazetesi 5 Ağustos 1930 tarihli sayısında şunları yazıyordu:
“Eğer
bugün İngiliz ‘bilginleri’ dünya tarihinde önce Kürtlere
karşı ‘adalet’ sağlanması gerektiğinden ve ‘gerçek
Kürdistan’ın’ kurulmasına yardımın zorunlu olduğundan dem
vuruyorsa, doğrusu bu
‘adalet’in
fazlasıyla petrol ve kan koktuğunu söylemek gerekir.”
“Türk
Ordusu Yargılansın”
Avrupa
Parlamentosu, PKK terörünün tüm şiddetiyle sürdüğü 1992
yılında, “Kürtlerin
Türkiye’deki Durumu”
ve “Kürt
Halkının Hakları”
başlıklı iki karar aldı.
9
Nisan ve 7 Haziran tarihlerinde alınan kararlarda şunlar
söyleniyordu: “Türkiye’nin
Güneydoğusundaki savaş hali sürmektedir. Nevruz kutlamalarında
aşırı güç kullanıp masum vatandaşların temel insan haklarını
çiğneyen Türk Silahlı Kuvvetleri, Irak Kürdistanı’nda da en
az 60 sivilin ölümüne neden olmuştur. Sorumluların ortaya
çıkarılması için uluslararası bir soruşturma açılmalıdır.
Avrupa Topluluğu organları, Kürt sorununa nihai bir çözüm
bulmalıdır. Avrupa Parlamentosu, Kuzey Irak’ta 19 Mayıs’ta
yapılan seçimlerle oluşan Irak Kürdistan Parlamentosu’nu,
gönderdiği heyetle kabul ettiğini göstermiştir. İran, Suriye ve
Türkiye’de Kürtlerin insan hakları bulunmamaktadır. Türk
silahlı Kuvvetleri sivil halka karşı cinayet işlemektedir (To
cause to the death of–ölüme sebebiyet tanımı değil doğrudan
‘murder’–cinayet tanımı kullanılıyor). Türkiye’de ölüm
mangaları, özel birlikler ve kontrgerilla örgütleri insan
kaçırmakta, öldürmekte ve yok etmektedir. Türk Hava Kuvvetleri,
Türkiye’nin Güneydoğusunda ve Kuzey Irak’ta Kürt köylerini
bombalamaktadır...”1
“Yargısız
İnfaz” ve “İdari Özerklik”
Avrupa
Parlamentosu 17 Eylül 1992’de iki karar daha aldı. Bu kararlarda
ise şunlar söyleniyordu: “Türk
güvenlik güçleri, 1992 yılında 205 kişiyi yargılamadan idam
etmiştir (execution–idam). Türkiye’nin Güneydoğusu’nda
sürmekte olan olağanüstü hal derhal kaldırılmalı, Türkiye’deki
Kürt sorunu ile ilgili olarak bir uluslararası konferans
düzenlenmelidir.”2
Avrupa
Parlamentosu, aynı yıl “Kürtlerle”
ilgili dördüncü kararını 22 Aralık 1993 tarihinde yaptığı
toplantıda aldı. Bu kararda şunlar söyleniyordu: “Türk
Devleti’nin bütünlüğü, Kürtlerin kendi dillerini kullanma ve
öğrenmeleri, gelenek ve göreneklerini sürdürmeleri ve bunlara
uygun düzeydeki idari özerklikle uyumlu olabilmelidir.”3
Geçmişten
Gelen
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’nin tekçi yapısını doğrudan hedef alan bu
karar, ne yalnızca Avrupa Parlamentosu ne de onu oluşturan Avrupa
Birliği’yle sınırlıydı. Bu karar, Avrupalıların Türkiye’ye
yönelik politikalarına yön veren bir anlayışın ürünüydü ve
kökleri çok eskiye gidiyordu; 20.yüzyıl başından bugüne dek
çok şey değişmiş, ancak Avrupalıların Kürt politikası
değişmemişti.
Bu
gerçeği belki de en iyi, Enternasyonel’in yayın organı
International
Press
gazetesinin 5 Ağustos 1930 tarihli yayınındaki şu yorum
anlatmaktadır: “Irak’taki
Kürtler, Musul petrol bölgesinde yaşamaktadırlar. Temkinli
adamlar olan İngilizler, bu bölgeleri gerektiğinden fazla güçlük
çıkmadan Irak’tan koparmak için buralarda bir çeşit ‘Kürt
özerkliğini’ oluşturmuşlardır. Amaç; Kuzey Irak’ın yani bu
‘özerk’ Kürdistan’ın boyunduruk altındaki Kürtlerin
özlemini çekecekleri ve İngiliz propaganda ve istihbarat
servislerinin Türkiye, Suriye ve İran Kürtleri üzerinde çalışma
yapabilecekleri bir merkez oluşturmaktır.”4
Ortak
Tavır
“Kürt
hakları”
ya da “Kürt
özerkliği”
söylemleri 1990’dan sonra, AB organlarında ve politik
açıklamalarda daha çok yer almaya başladı. Körfez savaşından
sonra özellikle Kuzey Irak’ta ortaya çıkan yönetim boşluğu,
silahlı Kürt kümelerinin terör kaynaklı eylemlerini
arttırmalarını sağladı. AB ve ABD’den destek alan PKK,
Türkiye’yi bir kan gölüne çevirdi ve yüzyıllar boyunca
oluşmuş olan birliktelikleri bozmaya yönelik eylemlere girişti.
AB
üyesi ülkeler başta olmak üzere tüm Batılı devletler PKK’ya
yalnızca siyasi değil, silah başta olmak üzere her tür desteği
verdiler. Çekiç güç, PKK’ya malzeme taşıdı; Yunanistan,
eğitim kampları açtı; İtalya, parlamentosunu “Sürgündeki
Kürt parlamentosu”
toplantılarına açtı; ABD, PKK’ya Washington’da büro açma
izni verdi; Avrupa Parlamentosu, sürekli olarak azınlıklar, insan
“hakları”
ve “soykırım”
kararları aldı; kararları, Türkiye’nin ulusal varlığına
yönelen ve bütünlüğü olan bir politikanın araçları durumuna
getirdi. Batılılar o günlerde Türkiye’nin PKK ile
başedemeyeceğini ciddi olarak düşünüyor ve bu yönde
açıklamalar yapıyorlardı.
“Yugoslavya
Gibi Olun”
Almanya
Dışişleri Bakanı Hans
Dietrich Genscher,
Almanya’nın önemli gazetelerinden Süddeutsche
Zeitung’a
1992 yılında verdiği demeçte: “Biz
Yugoslavya’da yeni bir model oluşturduk, Türkler de Kürtlerle
buna benzer bir
model
üzerinde anlaşmalıdırlar”
dedi.5
Genscher’in
bu sözleri söylemesinden bugüne dek geçen yirmi üç yıl içinde
AB, Türkiye’ye yönelik; azınlık hakları, Kürt özerkliği,
anadilde eğitim ve yayın, insan hakları gibi kavramlarla pek çok
kabul edilemez karar aldı. Kararların amacı ve yöneldiği erek
açıkça belliyken, “Yugoslavya’da
oluşturulan yeni modelin”
Yugoslavya’yı ne durumuna getirdiği ortadayken; Türkiye’yi
yönetenler, alınan kararlara ciddi bir tepki göstermediler. Tam
tersi, AB’nden gelen istekleri yerine getirmek için birbirleriyle
yarıştılar, yarışmayı sürdürüyorlar.
Avrupa
Parlamentosu, PKK ile savaşımın sürdüğü 1996 yılında, PKK’yı
meşrulaştırmaya yönelen, Türk Ordusu’nu kınayan ve ayrılıkçı
devinime (harekete) açıkça sahip çıkan bir dizi karar daha aldı.
Kararlar
Dizisi
18
Ocak 1996’da, Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne katılmasından
altı ay sonra alınan kararda şunlar söyleniyordu: “Avrupa
Parlamentosu, Kürt vatandaşlarının Türkiye içinde bir tür
kültürel özerklik elde etmeleri için barışçıl yollardan çaba
gösterme haklarını tanır. PKK Başkanı tarafından tek taraflı
olarak ateşkes ilan edilmesini memnuniyetle karşılar. Türkiye’de
tüm ilgililere, bu fırsattan yararlanarak Güneydoğu Bölgesindeki
sorunların şiddete dayanmayan ve siyasi bir çözüm bulma
amacıyla, ulusal düzeyde bir diyaloğu başlatmanın yol ve
araçlarını düşünmeleri için çağrıda bulunur.”6
Avrupa
Parlamentosu, bu karardan beş ay sonra 20 Haziran 1996’da şu
kararı aldı: “Avrupa
Parlamentosu, yeni hükümetten, düşüncelerini özgürce
açıkladıkları ve insan hakları ile çelişen yasalara göre suç
işledikleri için hüküm giymiş olan mahkumların serbest
bırakılmasını sağlayacak biçimde düzenlenmiş, bir genel af
ilan etmesini ve halen yargılanmakta olanların davalarına son
verilmesini talep eder. Özellikle bayan Leyla Zana ile DEP’in
diğer üç üyesinin derhal serbest bırakılması çağrısını
yineler. Avrupa Parlamentosu, çıkmazı aşmak ve (Kürt) sorununun
barışçıl bir biçimde siyasi bir çözüme doğru gidilebilmesi
için, ülkenin güneydoğusundaki askeri operasyonları durdurması
ve tüm Kürt örgütleriyle görüşmelere başlaması için Türk
Hükümeti’ne çağrıda bulunur.”7
Avrupa
Parlamentosu’nun 19 Eylül 1996 günü aldığı karar ise
şöyleydi: “Avrupa
Parlamentosu, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Türkiye’nin
Doğusunda kısa bir süre önce sürdürdüğü askeri
operasyonlardan ve Kürdistan’daki anlaşmazlığa barışçıl bir
çözüm bulma yollarını reddetmesinden büyük kaygı duymaktadır.
Avrupa Parlamentosu, Türkiye’nin Kuzey Irak’ta bir güvenlik
bölgesi yaratma niyetini mümkün olan en sert terimlerle reddeder
ve bu girişimi uluslararası hukuk ihlali olarak değerlendirir.
Türkiye’yi bu plandan vazgeçmeye ikna etmesi için AB Konseyi’ne
çağrıda bulunur.”8
Doğan
Güreş'in Söyledikleri
Avrupa
Parlamentosu,
bu kararları alırken, Genel Kurmay eski Başkanı Orgeneral Doğan
Güreş
3 Aralık 1996’da şu açıklamayı yapıyordu: “İran,
Irak; Suriye; Almanya, Fransa, Belçika, İsveç ve ABD bölücü
terör örgütü PKK’ya destek vermektedir. Suriye karargah
kurduruyor, Almanya görünüşte karşı çıkıp her türlü
olanağı sunuyor, ABD ve Belçika MED TV’nin yayınına olanak
sağlıyor. Türkiye içten ve dıştan kuşatma altında
bulunmaktadır.”9
Yinelenen
Kararlar
AB,
“Parlamentosu”
aracılığıyla, etnik ayrımcılığı temel alan ve PKK’yı
destekleyen kararlar almayı sürdürdü. Alınan kararların hemen
tümü aynı nitelikteydi ve doğrudan Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’ni hedef alıyordu. 02 Nisan 1998 tarihli kararda;
“Nevroz’un
Kürt yeni yılı olduğu”
belirtilerek “‘nevroz’
kutlamalarında Türk güvenlik güçlerinin davranışları”
kınanıyor; 17 Eylül 1998’de “Kürt
kimliğinin yasal olarak tanınarak PKK’nın ateşkes çağrısına
uyulması” isteniyor
ve “Türk
Ordusu’nun Kuzey Irak’a girmesi işgal olarak tanımlanıp
‘lanetleniyor’ du.”10
Avrupa
Parlamentosu
1998’den sonra, 22 Temmuz 1999, 06 Ekim 1999, 10 Şubat 2000 ve 15
Kasım 2000 tarihlerinde, Türkiye’deki Kürt “sorununa”
yönelik birbirine benzeyen, ancak biçemi (uslubu) sertleştirilerek
kapsama alanı genişletilen başka kararlar da aldı. Bu kararlardan
15 Kasım 2000 tarihinde alınanı şöyleydi: “Avrupa
Parlamentosu Türk yetkililerine, Kürt toplumunun siyasi
temsilcileriyle, özellikle de ülkelerinin güneydoğusundaki
kentlerin belediye başkanlarıyla diyaloğa girmeleri çağrısında
bulunur. Avrupa Parlamentosu Sakharov ödülü sahibi Leyla Zana’nın
ve
düşünceleri
nedeniyle hapse
atılmış
olan Kürt
kökenli
eski milletvekillerinin serbest bırakılmalarını talep eder.”11
Avrupa
Parlamentosu,
27 Şubat 2002’de, HADEP’in kapatılması konusunda bir karar
tasarısını ele aldı. Genişlemeden sorumlu komser Günter
Verheugen
yaptığı konuşmada, HADEP’in kapatılmasının, AB siyasi
ilkelerine ters olduğunu söyledi. Parlamento’da görüş bildiren
tüm siyasi kümelerin sözcüleri, HADEP’e sahip çıkan
konuşmalar yaptılar. Karar tasarısında şu görüşler yer
alıyordu: “Türkiye’nin
AB adayı sıfatıyla AB’ne karşı sorumluluk ve yükümlülükleri
vardır. Bu yükümlülükler çerçevesinde Türk Devleti’nin,
gelecekte Türkiye’deki bütün azınlıkların yasal haklarını
garanti altına alacağı umut edilmektedir.”12
Avrupa
Parlamentosu,
Türkiye Cumhuriyeti’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yer
alan il ve ilçelerin belediye başkanlarını, Ankara’yla
ilişkileri olmayan yabancı ya da düşman unsurlarmış gibi
görerek, Türk yöneticilere bunlarla “diyaloğa
girmesi çağrısında”
bulunmaktadır.
Türkiye’yi
Çökertmek
Bu
tür kararlar birçok insanımızın düşündüğü gibi, akla ve
mantığa uymayan inanılması güç kararlardı, ancak bu kararları
alanlar ne akılsız ne de mantıksızdı. Anadolu’da güçlü bir
devlet istemiyorlardı ve bu ereğe ulaşmak için, geçmişte
yaptıkları gibi Kürtleri kullanıyorlardı.
Kavram
kargaşası yaratan dayanaksız savlarla gerçekler çarpıtılmakta
ve düşünsel bir terör uygulanmaktadır. Ortaya çıkan tepkiler
ise işbirlikçiler aracılığıyla etkisizleştirilerek, Türk
toplumu haklarına ve varlığına karşı yaklaşımlara
alıştırılmaktadır. Bu amaçla, AB’ni temsil eden görevliler
Türkiye’ye geldiklerinde sıra dışı davranışlarda bulundular
ve saygısız davranışlarda bulunarak kabul edilmez sözler
söylediler.
“Türkiye
Büyükelçisi Leyla Zana”
AB
İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Claudia
Roth,
21 Kasım 2000’de Türkiye’ye gelerek Diyarbakır’a gitti,
Belediye Başkanı’nı “ziyaret”
etti, yöreyi “gezdi”,
emniyet güçlerine “kızarak”
onlarla iki kez tartıştı ve gazetecilere şu açıklamayı yaptı:
“Leyla
Zana’nın Türkiye Büyükelçisi olarak atanmasını istiyorum. Bu
Türkiye için çok iyi olurdu. Belediye Başkanı Feridun Çelik de
çok iyi bir büyükelçi olabilir. Türkiye’de Kürt kimliği
tanınmalı, af cezaevindeki Kürtleri de kapsamalıdır... Kürt
güneşi parlamakta. Bu Kürt güneşinin ışıklarından birini
cezaevindeki arkadaşım Leyla Zana’ya göndermek istiyorum.”13
Avrupalıların
“yakın
ilgi”
gösterdikleri Güneydoğu ve Kuzey Irak bölgelerine bir başka
“ilginç”
ziyaret 2002’de yapıldı. Üç kişilik Belçika Parlamento Heyeti
Ocak ayında Kuzey Irak’a giderek burada PKK yöneticileri ile
görüştü; PKK’ya, örgütün adını değiştirmesini ve
kültürel hakları öne çıkarmasını önerdi.14
“Halkların
Özgürlük Partisi” ve KADEK
Siyasallaşmayı
hedefleyen ve Dışişleri Bakanlığı’nın Belçika’nın Ankara
Büyükelçisi’ne “rahatsızlığını”
ilettiği bu olaydan yaklaşık bir ay sonra toplanan “PKK
8.Kongresi”
önce, PKK’nın adından “Kürdistan”
kelimesini çıkardığını ve adını PAG (Partiya Azadiya
Gellan–Halkların Özgürlük Partisi) olarak değiştirdiğini
açıkladı.15
Kendilerini
PKK’nın Avrupa sözcüleri olarak tanıtan Adem
Uzun
ve Rıza
Doğan
adlı kişiler; Brüksel’de bir basın toplantısı düzenlediler
ve PKK’nın varlığına son verdiğini, yeni bir oluşuma
gittiğini ve bu oluşumun adının KADEK (Kürdistan Özgürlük ve
Demokrasi Kongresi) olduğunu açıkladılar.
Açıklama
yapanlar şunları söylediler: “PKK
silahlı mücadeleyi bıraktı ama ‘Halk Savunma Birliklerimiz’
meşru savunma için hazır bekletiliyorlar. Bu birliklerin
siyasallaşması için Türkiye’de korucu sisteminin kaldırılması
gerekir. KADEK’in ideolojik başkanı Abdullah Öcalan’dır.
Ancak cezaevi koşulları gözönüne alınarak KADEK, 11 kişilik
bir başkanlık konseyi tarafından yönetilecektir... Türkiye’de
demokrasiye geçişe yardımcı olacaksa, HADEP’i de, ANAP’ı da
destekleriz.”16
Düzeysiz
Politika
AB
Temsilciler
Konseyi,
PKK’nın adını KADEK olarak değiştirdiğini açıklamasından
bir hafta sonra, Türkiye’yle adeta alay eden bir karar aldı.
Türkiye’nin uzun yıllar istemesine karşın bir türlü terör
örgütleri listesine almadığı PKK’yı, bu listeye aldığını
açıkladı; örgütü değil, artık terk ettiği ismini terör
örgütü ilan etti.
Aynı
gün, AB Dış Politika ve Ortak Savunma Yüksek Temsilcisi Javier
Solana,
DHKP-C’nin Brüksel’deki “temsilcileri”
ile görüşerek, onların “Türkiye
hakkındaki şikayetlerini”
dinledi.17
Bu gelişmelere, Türkiye’den hiçbir tepki gelmedi.
Türkiye’nin
tepkisizliği, Avrupalıların Kürt konusundaki istekleri
arttırmasına neden oldu ve kabul edilmez karar ve davranışlar
sürdürüldü. Avrupa
Konseyi
Bakanlar
Komitesi
2 Mayıs 2002’de Strasbourg’da toplanarak Türkiye’den
kesinleşen cezaları nedeniyle cezaevinde bulunan DEP
milletvekilleri Leyla
Zana,
Selim
Sadak,
Hatip
Dicle
ve Orhan
Doğan’ın
yeniden yargılanmalarını istedi.18
8
Mayıs’ta, İsveç Dışişleri Bakanı Anna
Lindh,
KADEK’in terör örgütleri listesine alınmasına karşı çıkarak
İsveç’in, “Kürtlerin
Hakları”
için Avrupa Birliği organlarında çok güçlü bir destek
sağlayacağını açıkladı.19
İki
gün sonra, 10 Mayıs’ta, Güneydoğuda “temaslarda”
bulunan Avrupa Parlamentosu Heyeti Başkanı Joost
Lagendijk,
HADEP ile PKK arasında “bir
duvar örülmesinin”
olanaksız olduğunu belirterek, Anayasa Mahkemesinde hakkında
kapatma davası açılan HADEP’in kapatılmamasını istedi.20
“Kürdistan'lı”
Türkiye Haritası
İsveç’in
en çok satan Aftonbladet
gazetesi 12 Mayıs’ta, Turizm Bakanlığının katkısını alarak
hazırladığı turizm ekinde, Güneydoğu Anadolu Bölgesini
Kürdistan olarak gösteren bir Türkiye haritası yayınladı.
Bu
tür haritaların Batıda yayınlanması artık “olağan”
duruma gelmişti ancak Aftonbladet
olayında
“olağan”
olmayan, Turizm Bakanlığının bu gazeteye 46 bin kronluk (6.5
milyar lira) ilan vermesi ve Türkiye’nin İsveç Büyükelçisi
Selim
Kuneralp’in
konuyla ilgili söylediği sözlerdi.
İşgal
İstanbul’unun işbirlikçi gazetesi Ali
Kemal’in
torunu olan Selim
Kuneralp,
Kürdistanlı Türkiye haritasını “kaydadeğer”
bulmadı ve şunları söyledi: “O
haritada Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı yerler buralardır
denmek isteniyor. Hukuki ya da siyasi geçerliliği olan bir harita
olarak yayınlanmıyor. Kaldı ki hukuki ve siyasi amaçlı yayınlasa
bile ne yapabiliriz bilemiyorum. Bu olayı mahkemeye götürsek
sanırım burada kıyametler kopar ve mahkeme Kürdistan bölgesidir
diye karar bile verebilir.”21
“Türk
Hükümeti PKK'yla Diyalog Kursun”
18
Haziran 2002’de Brüksel’de toplanan AB-Türkiye Karma Parlamento
Komisyonu toplantısına sürgündeki Kürt Parlamentosunun
temsilcileri de alınmak istendi. Komisyon Eşbaşkanı Joast
Lagendijk,
Türkiye’nin PKK ile diyalog kurması gerektiğini, bu
yapılmadığında “Kopenhag
kriterlerinin yerine gelmemiş olacağını”
belirterek şunları söyledi: “Türkiye’de
öyle bir hava estiriliyor ki, sanki idam cezası
kaldırılıp
Kürtçe eğitime izin verilirse herşey tamam olacak. Hayır öyle
olmayacak.”22
Türk
hükümetinin PKK’yla “diyalog” kurması yönündeki istem, 15
Kasım 2000 tarihindeki karardan sonra ikinci kez dile getiriliyordu.
Bu istemi, 2002’de yönetime gelen AKP hükümetleri tarafından
yerine getirildi ve bu girişime açılım
süreci adı
verildi.
Bu
gelişmelerin olduğu günlerde, ANAP’lı Devlet Bakanı Mehmet
Keçeciler,
PKK’nın siyasallaşmasını isteyen şu açıklamayı yaptı:
“PKK’nın
dağda olmasındansa siyasette olması iyidir. Sözlerimin anlamı
açıktır. Ben bugünkü yasalar, seçim ve siyasi partiler kanunu
çerçevesinde hareket etmeleri kaydıyla diyorum. Biz onları
sandıkta yeneriz.”23
Mehmet
Keçeciler
Türk Ulusunun bütünlüğüne karşı silahlı bir eylem içindeki
PKK’ya, meşruiyet kazandıracak bir statü isterken; Genel Başkanı
Mesut
Yılmaz
19 Haziran 2002’de, ulusal varlığın simgesi olan bayrakla adeta
alay ediyor ve küçümser bir tavırla; “Biz
hala Apo’nun idamıyla uğraşıyoruz, hala bayrak mayrak bilmem ne
din istismarıyla uğraşıyoruz”
diyordu.24
Aynı
Partinin Muş Milletvekili Mehmet
Güneş
ise, ulusal değerleri yadsıyan davranışı daha da ileri götürüyor
ve şunları söylüyordu: “Hemen
her ilde düzenlenen kurtuluş günü kutlamalarının artık
kaldırılması gerekir. Bu törenlerde Yunanlıları denize
döküyoruz, Fransızlara, İngilizlere lânet okuyoruz. Adam
bulunamadığı için belediyenin çöpçülerine Fransız, İngiliz,
Yunan askerlerinin kıyafetlerini giydiriyorlar. Ellerindeki kılıç
ve tüfeklerle yerde yatan düşman askerlerini dürtüyorlar.
Dürtülen adam da kıkır kıkır gülüyor.”25
“Olağanüstü
Ülke: Kürdistan”
Avrupa
Parlamentosu Başkanı Joseph
Borrel 2010’da
Diyarbakır’a geldi. Güneydoğu Bölgesi'nden Kürdistan
diye
sözederek, “Kürdistan’ın
olağanüstü bir ülke” olduğunu
söyledi. Kürtlerin kendi devletlerini kurması gerektiğini ileri
sürdü ve şöyle dedi: “Kürtlerin
kendi devletlerine sahip olmayı istemeleri, demokratik bir olgudur.
Kürtler ayrı bir kültürel kimliğe sahiptir. Devlet kurma
konusundaki istekleri, doğal ve demokratik bir çözüm
olacaktır.”26
Avrupa
Parlamentosu, Eylül 2014’de aldığı bir kararla, Avrupa Birliği
ülkelerini “Kürdistan
Bölgesi’ne” silah
yardımı yapmasını desteklediğini açıkladı. Kararda şunlar
söyleniyordu: “Avrupa
Parlamentosu, üye ülkelerin Kürdistan Bölgesi’ne askeri yardım
yapmasını, silah göndermesini destekler. Avrupa Parlamentosu,
Kürdistan Bölgesi’nin bölgeye sığınan mültecilere yönelik
insancıl ve cömert tavrından haberdardır. Ağır olan bu yükü
kaldırması için Avrupa Birliği ve bağlı kurumlara Kürdistan
Bölgesi’ne yardımda bulunması çağrısı yapar. Avrupa
Parlamentosu, Suriye Kürtlerine özel yardım yapılmasını
ister.”27
Yüzyıllık
Politika
Batılı
devletlerin Ortadoğu’ya yönelik Kürt politikalarında, yüzyıl
önceye göre temel bir ayrım yoktur. Bölgede güçlü ve bağımsız
bir Türkiye istemiyorlar ve toplumsal gerilik içindeki yerel
unsurları bu amaç için kullanıyorlar. Brüksel’in dilinden
düşürmediği “insan
hakları”,
“demokrasi”
ve “azınlık
hakları”
gibi kavramların kuşkusuz bir değeri yok. Washington ya da Avrupa
başkentlerinden yapılan ve inandırıcılığı olmayan bu tür
açıklamalar, seksen yıldır yapılıyor.
İngiltere’nin
1920’lerdeki Kürt politikasını ele alan Internationale
Press
gazetesi 5 Ağustos 1930 tarihli sayısında şunları yazıyordu:
“Eğer
bugün İngiliz ‘bilginleri’ dünya tarihinde önce Kürtlere
karşı ‘adalet’ sağlanması gerektiğinden ve ‘gerçek
Kürdistan’ın’ kurulmasına yardımın zorunlu olduğundan dem
vuruyorsa, doğrusu bu
‘adalet’in
fazlasıyla petrol ve kan koktuğunu söylemek gerekir.”28
İngilizlerin
1920’lerdeki fazlasıyla petrol ve kan kokan siyaseti, bugün aynı
anlayış ve aynı yöntemlerle AB ya da ABD politikalarında
sürdürülmektedir. Bu ülkelerde, devlete yönelik eleştiri ve
karşı çıkışa hoşgörü gösterilmezken, Türkiye’de terörle
beslenen ayrılıkçılık örgütlenerek desteklenmektedir.
Bölücülük ve gericilikle uğraşan Türkiye insan haklarını
çiğnemekle suçlanıyor ve suçlamalarının temeline, azınlık
hakları,
anadilde
eğitim
ve Kürtçe
TV
gibi “petrol
kokan”
“demokratik”
istekler yerleştiriliyor.
DİPNOTLAR
1 “Tunç
Bilget’in Parlamento Konuşması”
TBMM Tutanak Dergisi, 11.11.1992, sf.274–280, ak. Hülya
Yalçınsoy–Adil Aşırım,
“Türkiye’deki
Siyasi Partilerin Avrupa Birliğine Bakışı”
SUDE AJANS Ekim 2000, sf.198–199
2 a.g.e.
sf.200
3 Ekonomic
and Social Committee of the European Communities, Opinion, Relations
Between the European Union and Turkey, CES 1314/93, Brüksel, 22 Dec.
1993, sf. 3; ak. Türk–İş Yay., “Avrupa
Birliği Türkiye’den Ne İstiyor”
sf.6
4 “Bitmeyen
Oyun”
Metin
Aydoğan,
Umay Yay., Şubat- 2002, 8.Bas. sf.162-163
5 a.g.e.
sf.84
6 Europaean
Parliament, Resolution on the Situation in Turkey and the offer of a
cea sefire made by the PKK (B4–0060, 0076, 0086 and 0089/96),
18.01.1996; ak. Türk–İş Yayınları “Avrupa
Birliği Türkiye’den Ne İstiyor?”
sf.7
7 Europaean
Parliament, Resolution on human rights and the situation in Turkey
(B4–0769, 0797, 0820 and 0828/96) 20.06.1996; ak. Türk–İş
Yayınları “Avrupa
Birliği Türkiye’den Ne İstiyor?”
sf.8
8 Europaean
Parliament, Resolution on the political situation in Turkey (B4–0986,
0987, 0988, 0989, 0990/96 and B4–0991/96) 19.09.1996; ak. a.g.e.
sf.8
9 “Güreş
: Terörü Amerika da Destekliyor”
Gözcü, 04.11.1996
10 “Avrupa
Birliği Türkiye’den Ne İstiyor?”
Türk–İş Yayınları, sf.9
11 Europaean
Parliament, Europaean Parliament, Resolution on the 1999 Regular
Report from the Commission on Turkey’s progrress towards accession
(COM–1999) 513–C5–0036/2000–2000/2014 (COS), 15.11.2000; ak.
Türk–İş Yayınları “Avrupa
Türkiye’den Ne İstiyor?”
sf.11
12 “Verheugen
: HADEP’in Kapatılması AB’ne Ters”
Cumhuriyet 28.02.2002
13 “Sıktın
Artık Cloudia Roth”
Hürriyet, 24.11.2000
14 “AB’es
Bakış!” Mustafa Balbay,
Cumhuriyet 29.03.2002
15 “PKK,
PAG Oldu”
Hürriyet, 26.03.2002
16 “Yeni
PKK: ANAP’ı Bile Destekleriz”
Hürriyet 17.04.2002
17 “Geciken
Karar”,
Cumhuriyet, 30.04.2002
18 “DEP’liler
Yeniden Yargılansın”,
Cumhuriyet, 03.05.2002
19 “Olay
Bakan KADEK’e Sahip Çıktı”,
Hürriyet, 09.05.2002
20 “HADEP
Kapatılmasın”
Cumhuriyet, 11.02.2002
21 “Sefir
Beyden Tuhaf Savunma”
Hürriyet, 13.05.2002
22 “Terörle
Diyalog da Kriterlerden”
Cumhuriyet, 19.06.2002
23 “Siyasi
PKK Dağdakinden İyidir”
Hürriyet, 24.02.2002
24 “Hala
Bayrak Mayrakla Uğraşıyoruz”
Hürriyet, 20.06.2002
25 “Kurtuluş
Günleri Kaldırılsın”
Hürriyet, 11.05.2002
26 www.sondalga.com
27 www.kurdistanaktuel.com
28 “Bitmeyen
Oyun” Metin Aydoğan,
Umay Yay., 2005, 37. Bas., sf.219
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder