1919’da
Anadolu’yu örgütlerken, bir generalin halkın içine girerek
onları direnişe çağırması Türkiye’de nasıl ilk kez
yaşanmışsa, “bir
devlet başkanının başkentinden çıkıp”
halkla yüzyüze konuşup tartışması da ilk kez yaşanıyordu. Bu
tutumuyla, eski yöneticilerden ayrılıyor, “yönetenle
yönetilenler arasında yeni ve dolaysız bir ilişki kurarak”
çok eskiden beri kurmayı düşündüğü halk
devleti yolunda ilerliyordu. Halkın gelişme isteğinin yönetim
gücü durumuna getirilmesinin ancak örgütlenmeyle
olanaklı olduğunu biliyordu. Halkçı bir ulus önderi olarak,
girişeceği sivil savaşta “silah
olarak”,
halka dayanan “siyasi
bir savaş makinası”,
yani güçlü bir parti yaratmak zorundaydı. Başarılı olabilmesi
için bu koşuldu.
Parti
Kurmak
Hakimiyeti
Milliye
ve Yeni
Gün
gazeteleri, 7 Aralık 1922’de, yani Meclis’teki ünlü önergeden
5 gün sonra, bir açıklamasını yayımladı. Açıklamada;
“halktan
gördüğüm sevgi ve güvene layık olabilmek için sıradan bir
yurttaş olarak, yaşantım boyunca sürdürmek ve ülke yararına
adamak amacıyla, halkçılık temelinde ve Halk Fırkası adıyla
bir parti kurmak istiyorum”
diyor1,
ülkenin siyasi geleceğiyle ilgilenen aydın ve düşünürler başta
olmak üzere herkesi, konuyla ilgili tartışmaya çağırıyordu.
Milletvekili seçilme hakkına yönelik düzeysiz girişim, ters
tepmiş, halkın sahiplenme duygusu, büyük bir “sevgi
seline”
dönüşmüştü. Bu destek, girişeceği parti kurma atılımı
için, çok uygun bir ortam oluşturmuştu.
Siyasi
savaşımı yürütecek halka dayanan bir parti için, “Anadolu
köylüleri arasından katılımcılar saptayacaktı.”2
Zaman yitirmeden uzun yurt gezilerine çıktı. 14 Ocak 1922’den,
2.Meclis’in açıldığı 13 Ağustos’a dek 7 ay içinde toplam
58 gün süren üç ayrı gezide3;
halkın ve aydınların soru sorup görüş açıkladığı, her
konunun ele alınıp tartışıldığı 34 büyük toplantıda
konuştu.4
Gittiği
her yerde, halktan büyük ilgi gördü. Aydınlar, kent ileri
gelenleri (eşraf) ya da köylüler; onu görmek,
dinlemek
ve ne
yapacaklarını ondan öğrenmek için
geliyordu. Hiçbir salon, gelenleri almıyor, bilgi ve yeniliğe
susamış insanlar, çoğunlukla dışarda kalıyordu. Çoğu kez
altı-yedi saat süren toplantılar, “halkı,
ulusal orduya katılmaya çağırdığı, 1919 toplantılarını
anımsatıyordu”.5
Açık
konuşuyor, bilgi ve bilince dayanan görüşlerini, herkesin
anlayabileceği somut önermeler biçiminde tartışmaya açıyordu.
Ustalıkla dile getirdiği içtenlikli görüşleri; halkın
özlemlerine yanıt veren, gerçekçi ve geliştirmeci izlence
taslakları gibiydi. Dinleyicilerden; soru sormalarını, görüş
bildirmelerini istiyor, onları teşvik ediyor ve soruların tümünü
yanıtlıyordu.6
Halk
Devleti’ne Giden Yol
1919’da
Anadolu’yu örgütlerken, bir generalin halkın içine girerek
onları direnişe çağırması Türkiye’de nasıl ilk kez
yaşanmışsa, “bir
devlet başkanının başkentinden çıkıp”
halkla yüzyüze konuşup tartışması da ilk kez yaşanıyordu. Bu
tutumuyla, eski yöneticilerden ayrılıyor, “yönetenle
yönetilenler arasında yeni ve dolaysız bir ilişki kurarak”7
çok eskiden beri kurmayı düşündüğü halk
devleti yolunda ilerliyordu.
Halkın
gelişme isteğinin yönetim gücü durumuna getirilmesinin ancak
örgütlenmeyle
olanaklı olduğunu biliyordu. Halkçı bir ulus önderi olarak,
girişeceği sivil savaşta “silah
olarak”,
halka dayanan “siyasi
bir savaş makinası”,
yani güçlü bir parti yaratmak zorundaydı.8
Başarılı olabilmesi için bu koşuldu.
Halk
Fırkası ve Müdafaa-i Hukuk
Ülkenin
gelişme isteğine yanıt vermeyen düzeysiz karşıtlığın ulus
birliğine
zarar vermeden aşılması, yanlış yorumlanmayacak kadar açık
ilkeler koymak ve bu ilkelere bağlı siyasi bir örgütün
oluşturulmasıyla olasıydı. Düşünülen devrimci atılımları
yaşama geçirmek ve korumak için; ülke sorunlarına yanıt veren
gerçekçi
bir izlencesi olan, kararlı ve halka ulaşan bir partiye gereksinim
vardı. Halk
Fıkrası
bu gereksinimin ürünü olarak ortaya çıkacak ve devrimlerin
topluma yerleştirilmesinin örgütlü gücü olacaktı.
“Siyasi
savaş makinası”
olarak Halk
Fıkrası’na
temel olacak örgütsel yapı, Anadolu’da hazırdı. Bu yapı,
Kurtuluş
Savaşı’nın
ağır koşullarında silahlı savaşım içinde olgunlaşmış
özverili üyelere sahip Müdafaa-i
Hukuk
örgütleriydi.
Ülkenin
her yerini saran bu örgütler, işgalcileri ülkeden sürüp çıkaran
ve Türkiye’yi zafere götüren savaşımın, halk ayağını
oluşturmuştu. Örgüt hala diriydi ve yurtseverlik varlık
nedeniydi. Anadolu
ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk
örgütleri şimdi; kendi içinde bütünlüğü olan, sıkıdüzenli
(disiplinli) ve merkezi bir partinin, düşünsel ve örgütsel
temelini oluşturacaktı.
Gittiği
her yerde, önce Müdafaa-i
Hukuk
yöneticileriyle görüşüyor, sonra diğer çalışmaları
yapıyordu. Hemen tümünü, savaş döneminden tanıdığı örgüt
yöneticilerine önerilerini, açık ve anlaşılır sözlerle
yapıyor, onlara; ”örgütünüzü
dağıtmayın, yabancı düşman gitti, ama savaş henüz bitmedi.
Ülke vatan hainleriyle dolu. Örgütünüzü genişletin. Yeni
Türkiye’yi birlikte kuracağız. O Türkiye ki, kanınızla
canınızla yeniden elde ettiniz. Onu, dışta ve içteki tüm
düşmanların saldırılarına dayanabilecek kadar sağlam temeller
üzerine kurabiliriz. Halk Fırkası’nı sizler kuracaksınız.
Bütün sadık Türkleri, örgütümüzün çatısı altında
toplayın.
Türkiye’yi yönetecek olan sizlersiniz; yani halktır, yani Halk
Fırkası’dır”
diyordu.9
Devrim
İçin Parti
Yurt
gezilerinde söylediği sözler, gelecek devrimlerin köktenliğini
gösteren ön iletilerdi. Kurmakta olduğu yeni devletin yöneldiği
bağımsızlıkçı erekleri ortaya koyarken, kararlılığını
gösteren ve halka güven veren devrimci açıklamalar yaptı. “Hangi
koşullar altında olursa olsun milleti aydınlatmak ve uyarmak
için”10
yola çıkmıştı.
”Gerçek
bir devrim yaptık; devrimi sürdürüyoruz. Devrimin yasaları,
mevcut yasaların üzerindedir. Bizi öldürmedikçe ve
kafalarımızdaki düşünceyi boğmadıkça, başladığımız
yenilikçi devrimimiz bir an bile durmayacaktır. Her yararlı ve
yeni girişim karşısında, onu yok edecek bir güç de ortaya
çıkar. Bizim dilimizde buna irtica derler. Bütün millet emin ve
içi rahat olsun ki, devrimi yapanlar, onu sonsuza kadar götürmeye
karar verenler, karşısına çıkanları çıktıkları noktada
ezebilecek güce, yeteneğe ve önleme sahiptirler”
diyordu.11
Eskişehir-İzmit
Konuşmaları
Eskişehir,
İzmit, İzmir ve Balıkesir toplantılarında, pek çok konu
yanında, yönetim anlayışı, parti, parti izlenceleri ve
Türkiye’nin sınıfsal yapısı konularında geniş açıklamalar
yaptı.
15
Ocak 1922’de geldiği Eskişehir’de, “Ülkeye
ve millete gerçekten hizmet etmek isteyen”
yönetici konumundaki insanlar, “düşüncelerini
ve yapacakları işleri, halka açık olarak söylemelidirler. Bunu
yapamazlarsa, boş sözlerle
(safsatalarla)
milleti
yanıltıyor, aklını karıştırıyorlar demektir. Şiarımız her
zaman millete gerçekleri anlatmak olmalıdır. Millet, ancak böyle
aydınlığa götürülebilir. Benim hayatım boyunca izlediğim yol
budur. Şimdiye kadar millete yapamayacağım bir şeyi söz
vermedim”
dedi.12
Eskişehir’de,
Türkiye’de gerilim yaratan sınıfsal ayrılıkların olmadığını
belirterek, “Ülkemizde
her zümreyi içeren bir halk vardır ve bu halk çatışmayı değil,
bağımsızlığının, egemenliğinin korunmasını istiyor”
dedi. Halka yaptığı açık çağrı şuydu: “Milletin
ana çıkarlarını sağlamak için, bütün millete dayanan bir
partinin
(fırkanın)
kurulması
gerekir. Böyle bir partinin programı, yalnızca bir kişinin
kafasından çıkamaz. Bu konuda inceleme yapmış, ülkenin
ihtiyacını görmüş kişilerden yararlanılmalıdır. Program
yaparken, haddimizi ve atacağımız adımı bilmeli, hayallere
kapılmamalıyız. Amaca ulaşmak için izleyeceğimiz yolu,
duygularımızla değil, aklımızla çizmeliyiz.”13
Eskişehir’den
sonra gittiği İzmit, İzmir ve Balıkesir’de, parti ve örgütlenme
konusunu ele almayı sürdürdü. Ayrıntılı açıklamalar yaptı,
tartıştı ve yönetime gelecek kadrolarla ilgili önermelerde
bulundu: “Benim
ve hepimizin düşünmek zorunda olduğu şey, bu ülke ve bu milleti
gerçekten kurtarabilecek beyinlerin, vatanseverlerin, bir araya
gelmesini sağlamaktır. Bu yetenekte olan insanlar, her neredeyse,
onları bulup milletin geleceğini yürütme işini verdiğimiz
Meclis’e sokmak gerekir. Davranışlarımızın belirlenmesinde;
akıl, bilim, deneyim egemen olmalıdır.”14
Dört
kentte yaptığı konuşmalarda, parti ve örgütlenme konusunda
şunları söyledi: “Türk
milleti, daha önce olduğu gibi, çıkarcı gurupların kurduğu
partilerin peşinden gitmemeli, kendi program ve partisini yaratarak
siyasete katılmalıdır... Tam bağımsız, kayıtsız ve şartsız
egemenlik ilkelerine dayanan bir program izlemeliyiz. Ülkeyi, hızla
zengin ve mutlu kılmak için ne yapmak gerekirse onu yapmalıyız.
Şunun bunun sözüne, şu ya da bu kurama bakmadan kararlılıkla
yürümek istiyoruz... Ancak, bunu yaparken, madem ki bu yönde
yürümeye gücü yetmeyerek önümüze çıkan karşıtlarımız
vardır, onları tepelemek ve yürümek gerekir... Bugün elimizde,
bağımsızlığı ve egemenliği kurtarmak için millete yol
göstererek tarihi görevler yapmış, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i
Hukuk Derneği (Cemiyeti) vardır ve ben bu derneğin başkanıyım.
Ancak, bu bir fırka değil, dernektir. Müdafaa-i Hukuk
Dernekleri’yle bütün milli kuruluşlar birlikte çalışarak bir
fırka oluşturulmalıdır. Ben buna, Halk Fırkası demeyi uygun
görüyorum... Halk
Fırkası, halkımıza siyasi eğitim verecek bir okul olmalıdır.”15
Dokuz
Umde (İlke)
Parti
ve izlence konusunu, doğrudan ilişkili olduğu seçimler ve yeni
Meclis’in oluşturulmasıyla birlikte ele aldı. Çalışmalarını,
temel gündemi olan Lozan’ı
önde tutarak, bu üç konu; yani parti, seçimler ve Meclis’in
yenilenmesi üzerinde yoğunlaştırdı. Gezilerde ya da Ankara’da,
sürekli bu konularla uğraşıyordu.
Parti
çalışmalarının olgunlaştığı bir dönemde, 8 Nisan 1923’te,
milletvekili seçimlerinde kullanılacak bir bildiri yayımladı.
Gezilerde saptadığı halk eğilimlerinden, aydın ve uzman
görüşlerinden ve İzmir
İktisat Kongresi
kararlarından yararlanarak; kurulacak partinin izlence için bir ön
taslak oluşturan bu bildiriye, Dokuz
İlke (Umde)
adını verdi.
Dokuz
İlke’nin
giriş bölümünde, “ülkeyi
ve ulusu parçalayarak yıkılma felaketinden kurtaran”
Büyük Millet Meclisi’nin, “ulusal
egemenlik esasına dayanan bir halk devleti ve hükümeti”
kurduğu, şimdiki görevinin ise, “ekonomik
gelişmeyi sağlayacak kurumlaşmanın tamamlanması”
ve “milletin
gönence kavuşturulması”
olduğu söyleniyordu. Bunu başarmak için “ulusal
egemenlik temelinde bir siyasi örgüte erişmek”
gerektiği açıklanıyordu.16
Dokuz
ayrı başlıkta toplanan ilkeler, özet olarak şöyleydi:
“Egemenlik,
kayıtsız koşulsuz ulusundur ve halkın kendi kendini yönetmesi
esastır... Saltanatın kaldırılması ve ulusal egemenliğin
Meclis’in yetkisinde olduğunu kabul eden kararlar, hiçbir biçimde
değiştirilemez... Ülkede huzur ve güven sağlanıp korunacak
yasalar, ulusal gereksinime ve hukuka uygun olarak yeniden ele
alınacaktır... Aşar vergi yöntemi düzeltilecek, tarım
desteklenecek, çiftçi ve sanayicilere kredi sağlanacak,
demiryolları geliştirilecektir... Eğitim, yeni yöntemlerle
yaygınlaştırılacak, ulusal gereksinimlere göre yeniden
yapılandırılacaktır... Ulusal üretim ve sanayi, dışa karşı
korunacaktır. Sağlık ve sosyal yardım kuruluşları
geliştirilecek, işçi ve subayların gönenç düzeyi
yükseltilecek; gazi, dul ve yetimlerin yoksulluk çekmesi
önlenecektir... Ekonomi, siyaset, maliye ve
yönetimde,
bağımsızlığı zedeleyecek bir barış antlaşması, kesinlikle
kabul edilmeyecektir.”17
Parti
Kuruluyor
İkinci
Meclis’i oluşturmak için yapılan seçimleri, büyük bir oranla
Müdafaa-i
Hukuk
adayları kazandı. Milletvekilleri seçim sürecinin tamamlandığı
7 Ağustos 1923’den, 9 Eylül’e dek yapılan toplantılarla, Halk
Fırkası
tüzüğü hazırlandı. Tüzük, 9 Eylül 1923’te kabul edildi, 11
Eylül’de Genel Başkan seçildi. 23 Ekim’de, Genel Başkan
olarak Mustafa
Kemal,
Genel Sekreter olarak Recep
Peker’in
imzaladıkları bir dilekçeyle İçişleri Bakanlığı’na
başvuruldu ve Halk
Fırkası
kuruluşunu resmen tamamlamış oldu.18
Yeni
Parti, Anadolu
ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin
örgütsel ve düşünsel temelleri üzerine oturduğu için,
Cemiyet’in
kuruluşu olan Sivas Kongre’si, Halk
Fırkası’nın
kuruluş kongresi kabul edildi. Fırka’nın
adı, 1924’te Cumhuriyet
Halk Fırkası,
1935’te Cumhuriyet
Halk Partisi
olarak değiştirildi. Bugünkü CHP’nin kuruluşu olarak kutlama
yapılan 9 Eylül, tüzüğün kabul edildiği gündür.
Halk
İçin Parti
Halk
toplantılarında dile getirdiği görüşler, yaptığı öneriler
ve verdiği sözler; halkın istemleriyle bütünleştirilerek tüzüğe
yansıtılmıştır. Başlamlarda (maddelerde) anlamını bulan açık
gerçek, ülkenin ve devletin tüm olanaklarının artık ve kesin
olarak halk için kullanılması ve Fırka’nın,
yalnızca bu amaca yönelmiş olmasıydı.
Birinci
başlam “Fırka
bir devrim (inkılap) partisidir”
diyordu. Yalnızca “halktan
yana olanların”19
üye olabileceği Fırka,
“Ulusal egemenliğin halk tarafından halk için uygulanmasına”
öncülük edecekti. Fırka
üyeleri, “hiçbir
aile, sınıf, cemaat ve kişi ayrıcalığını kabul etmeyen”
ve “mutlak
özgürlük ve bağımsızlığı tanıyan”
bireylerden oluşacaktı.20
Tüzük,
egemenlik hakkını sözden çıkarıp halka eylemsel olarak
kazandırmak ve siyasi katılımcılığı geliştirmek için; Fırka
örgütlerinin
“köylere
dek yayılmasını”
ve “köylülerin
devlet siyasetine dolaysız katılmasını”
öngörüyordu. Batı demokrasilerinin hiçbirinde olmayan yüksek
düzeyli katılımcı anlayış, “köy
parti kongrelerini”
Halk
Fırkası’nın
temeli sayıyor, “hükümet
işlerine ve devlet siyasetine ait herhangi bir işte, ilk
teklif hakkını”
köy kurultaylarına veriyordu.21
Tüzük;
köy kurultaylarında seçilen delegelerin bucak, bucak
kurultaylarında seçilen delegelerin ilçe, ilçe kurultaylarında
seçilenlerin il kurultaylarına katılmasını öngörüyordu.
Başlamlarda somutlaşan parti anlayışına göre; halkın
sorunları, sorunun gerçek sahibi olan halk tarafından çözülmeli,
bu nedenle yönetime biçim veren siyasi yapılanma, köy ve
mahallelerde başlamalıydı.
Köylü,
Türkiye’de ilk kez, siyasi haklarını dolaysız kullanmaya
çağrılıyor ve bu çağrının hukuksal dayanağı, Halk
Fırkası Tüzüğü’yle
güvence altına alınıyordu. Köy eğitim izlenceleri köy
eğitmenleri ve köy enstitüleri girişimi, bu anlayışın
yarattığı uygulamalardı. Katılımcılığın geliştirilmesini
özendiren 75, 76. ve 78. başlamlarda şunlar söyleniyordu: “Fırka
üyeleri ve 18 yaşını bitirmiş köy ve mahalle halkından her
kişi, halk kongrelerinin doğal üyesidir... Kongreler, yörenin
koşullarına göre uygun bir yerde ya da köy meydanında
toplanır... Başkan ve bir
yazman
belirlenir... Bucak kongresine yapılacak öneriler saptanarak, bucak
delegeleri seçilir.”22
DİPNOTLAR
1 “Kaynakçalı
Atatürk Günlüğü”
U.Kocatürk,
İş Bank. Yay., sf.220
2 The
Times, 12.01.1923; ak. Bilal
Şimşir, “Dış Basında Laik Cumhuriyetin Doğuşu”
Bilgi Yay., Ank.-1999, sf.115
3 “Kaynakçalı
Atatürk Günlüğü”
U.Kocatürk,
İş Bank. Yay., sf.222-232
4 “Atatürk”
Lord Kinross, Altın
Kitaplar Yay., 12.Baskı, İst.-1994, sf. 428
5 “Mustafa
Kemal” Benoit Méchin,
Bilgi Yay., Ank.-1997, sf. 250
6 “Atatürk’ün
Resmi Yayınlara Girmemiş Söylev, Demeç, Yazışma ve Söyleşileri”
Sadi Borak, Kaynak Yay.,
2.Basım, ist.-1997, sf.217
7 “Atatürk”
Lord Kinross, Altın
Kitaplar Yay., 12.Baskı, İst.-1994, sf.428
8 “Bozkurt”
H.C.Armstrong, Arba Yay.,
İst.-1996, sf.162
9 “Mustafa
Kemal” Benoit Méchin,
Bilgi Yay., Ank.-1997, sf. 251 ve “Bozkurt”
H.C.Armstrong, Arba Yay.,
İst.-1996, sf.163
10 “Tek
Adam” Ş.S.Aydemir,
3.Cilt, Remzi Kit., 8.Baskı, İst.-1983, sf.69
11 “Mustafa
Kemal Eskişehir-İzmit Konuşmaları” Kaynak
Yay., 1993, sf.215
12 “Mustafa
Kemal Eskişehir-İzmit Konuşmaları” Kaynak
Yay., 1993, sf.77
13 a.g.e.
sf.77
14 a.g.e.
sf.237-239
15 a.g.e.
sf. 233-237, “Atatürk’ün
Resmi Yayınlara Girmemiş Söylev, Demeç, Yazışma ve Söyleşileri”
S.Borak, 2.Bas.,
İst.-1997, sf.220 ve “Kemalist
Eğitimin Tarih Dersleri IV”
Kaynak Yay., 3.Basım, ist.-2001, sf.169
16 Türkiye’de
Siyasi Partiler” Prof.
T.Z.Tunaya,
Arba Y., 2.B., 1995, sf.580
17 a.g.e.
sf. 580-582
18 a.g.e.
sf.559
19 Büyük
Larousse, Gelişim Yay., 4.Cilt, sf.2506
20 “Kemalist
Eğitimin Tarih Dersleri IV”
Kaynak Yay., 3.Bas. ,2001, sf.170
21 a.g.e.
sf.170
22 a.g.e.
sf.170
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder