Türkiye’de,
düşüngüsel
(ideolojik) ayrılıklar ileri sürerek sürekli bölünen
“sosyalist” kümelerin birleştikleri belki de tek ortak nokta,
Cumhuriyet’e ve Kemalizme karşıtlıktır. Karşıtlığı
ulusların kaderlerini tayin hakkını tanıma üzerine
yoğunlaştırıyorlar ve Kürt kalkışmasını desteklemedikleri
için, Kemalistleri faşistlikle suçluyorlar. Emperyalizmin
Kürtlerle kurduğu ilişkinin niteliğini görmemeleri olanaksız.
Sosyalist kuramcıların demokrasi ve ulusal sorun üzerine
yazdıkları ortada. Buna karşın, bilim ve gerçekler sözcük
kalabalığı içinde tersyüz ediliyor. Bunun bir nedeni olmalıdır.
Kemalistlerin “işçi
ve köylüleri ezdiği”,
Atatürk’ün
“burjuvazinin
temsilcisi olduğu” ve
“İngiliz
emperyalizmiyle uzlaştığı”,
“diktatör
olduğu”, “Kürtlere soykırım uyguladığı” gibi
sözler akıl tutulması değilse nedir? Bu düzeydeki düşünsel
ilkellik hiçbir siyasi oluşuma yakışmaz ancak sosyalistlere hiç
yakışmaz.
Ulusal
Sorun ve Sosyalistler
Sosyalistler,
ulusların kaderlerini tayin hakkını benimser ve kendi ulusu gibi
başka ulusların da bu hakkı kullanması için savaşım verir. Bu
savaşımı yalnızca sosyalist
olmanın
değil, demokrat olmanın da koşulu sayar, bağımsızlığa yönelen
ulusal devinimleri (hareketleri) destekler.
Ancak
bu desteğin olmazsa olmaz koşulu, bağımsızlığa yönelen ulusal
devinimin, dünya sosyalist ya da demokrasi savaşımının parçası
olması ve emperyalizme karşı çıkmasıdır. Batıda 19.yüzyıldaki
kentsoylu (burjuva) demokratik devrimleriyle biçimini bulan
demokrasi savaşımı, kapitalist emperyalizmin ortaya çıktığı
20.yüzyılla birlikte genişlemiş ve ezilen ulusları içine alarak
sosyalizmin sorunu konumuna gelmiştir. Ulusların kaderlerini tayin
hakkı için savaşımı yerelden evrensele taşıyan, kurduğu
sömürü düzeniyle ezilen ulusları birbirine yakınlaştıran
emperyalizmin kendisidir. Bu nedenle, 20.yüzyılda, emperyalizme
karşı çıkmayan, onunla uzlaşan bir ulusal devinimi desteklemek,
üstelik bunu sosyalizm ya da demokrasi adına yapmak olanaklı
değildir.
“Biji
ABD”, “Biji Obama”
Kürt
ayaklanmalarının Batılı büyük devletlerle ilişkisi eski bir
öyküdür.
Ancak bu ilişki, Osmanlı İmparatorluğu’nun en güçsüz dönemi
dahil hiçbir dönemde bugünkü kadar açık yürütülmedi. Devlet
gücü hiçbir dönemde bugünkü kadar aciz duruma düşmedi.
Sosyalistler hiçbir dönemde bugünkü gibi ayaklanmaların yanında
yer almadı. Sanki bir orta oyunu oynanıyor, kanlı ve öldürücü
bir orta oyunu. Oyun da, oyuncular da herkesin gözü önünde.
Emperyalist
devletler; Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmişken, Kürt
kalkışmasını politikasının temeline yerleştirmişken,
ayrılıkçılara para ve silah akıtırken, “biji
ABD-biji Obama” bağırışları
televizyonlarda yayınlanırken... Ulusların kaderlerini tayin
hakkından söz edilebilir mi? Sözedenlere sosyalist denilebilir mi?
Emperyalizme karşı çıkmayı savaşımlarının en önüne koyan
Kemalistlere faşist diye saldırmanın amacı nedir? Düşünsel
tiksintiye yol açan bu tür girişimlerin emperyalizme hizmetten
başka bir anlamı olabilir mi?
“En
Amerikan Yanlısı Ülke”
Emperyalist
ülkelerin sözcüleri, Kürt kalkışmasına verdikleri desteği,
desteğin amaçlarını ve beklentilerini artık diplomatik
söylemlerle örtmüyor, kaba bir açıklıkla dile getiriyor.
Terörle savaşım dillerinden düşmüyor ancak konu Kürt terörü
olduğunda; verdikleri para ve silaha, yapacağı yardıma sınır
koymuyorlar.
Kürt
kalkışmasına Batının verdiği desteğin amacı ve beklentisi
konusunda pek çok açıklama ve uygulama vardır. Bunlardan yalnızca
Ralph
Peters’ın
açıklamalarına bakmak, emperyalizmin bölgeye yönelik Kürt
politikasını görmek için yeterlidir.
Ralph
Peters,
sıradan bir Amerikalı değildir. ABD hükümetlerine danışmanlık
yapan, Pentagon’un resmi yayın organı Armed
Forces Journal’da
araştırmaları yayınlanan, American
Enterprise lnstitute
üyesi emekli bir subaydır. “Türkler
bize ihanet etti... Kürtler bize sadık... Ortadoğu’da bir Kürt
devleti kurulmalıdır”1
diyen
Ralph
Peters,
Armed
Forces Journal’da
Ortadoğu’yu 22 yeni devlete bölen ünlü haritayı yayınlıyor
ve “Kanlı
Sınırlar”
başlıklı bir yazı kaleme alarak, kurulacak Kürt devletinin
niteliği konusunda şunları söylüyor: “Kurulacak
bağımsız Kürt devleti; Suriye, Irak, İran ve Türkiye’den
toprak almalıdır. Bu devlet Bulgaristan’dan Japonya’ya kadar
uzanan bölgede en Amerikan yanlısı ülke olacaktır.”2
Avrupa
Anamalcılığı (Kapitalizmi) ve Ulusal Sorun
Ulusal
sorun, insanlığın gündemine Avrupa’da
anamalcılığın
gelişmesiyle girdi. Kentsoyluluk,
devrimci döneminde derebeyliği
tümüyle ortadan kaldırırken, gerçekleştirdiği demokratik
devrimlerle demokrasi savaşımını, yarattığı işçi sınıfıyla
da sosyalist savaşımı, toplumsal yaşamın somut olguları
durumuna getirdi. Başlangıçta tümüyle kentsoyluluğun
ilgi alanına giren ulusal sorun, kentsoyluluk tutuculaştıkça ve
işçi sınıfı savaşımı geliştikçe sosyalizmin sorunu durumuna
geldi.
Karl
Marks’ın
Görüşü
Karl
Marks,
işçi sınıfı savaşımıyla ulusal sorun arasındaki ilişkiyi
değişik yazılarında birçok kez dile getirmiştir. Manifesto’da
“işçi sınıfı savaşımının başlangıçta ulusal düzeyde”3
olduğunu daha sonra uluslararası bir devinim durumuna geldiğini
belirtir. İşçi sınıfının toplumcu düzeni kurmak için; “her
şeyden
önce
siyasi
gücü
ele
geçirmek, ulusun önder sınıfı durumuna gelmek, bizzat ulusu
oluşturmak zorunda olduğunu” söyler
ve
“kendisi bu ölçüde ulusaldır ancak bu (ulusallık
y.n.) asla
sözcüğün kentsoylu anlamında değildir” der.4
Karl
Marks’ın
öğretisinde uluslararasıcılığın (enternasyonalizmin)
ulusçuluğa karşı ne denli ağırlıkta olduğu bilinmektedir.
Ancak, Marks
ulusal
devinimlere kayıtsız kalmamış, kimi ulusal savaşımı dikkatlice
izleyerek desteklemiştir. Polonya ve İrlanda ulusal savaşımlarına
verdiği destek, öğretisinin temel yapısıyla çelişmez, tersine
onu varsıllaştırarak bütünleştirir. Ulusal devinimlerin
“içindeki
ilerici şeyi desteklemek”5
den sözeder.
Polonya’yı,
Avrupa gericiliğinin kaleleri olarak gördüğü; Rusya, Prusya ve
Avusturya tarafından işgal edildiği ve baskı uygulanan Leh
halkının demokratik savaşımı sürdürdüğü için destekler.
İrlanda ulusal savaşımına büyük önem verir ve İngiliz işçi
sınıfının başarılı olmasını, İrlanda’nın bağımsızlığını
elde etmesi koşuluna bağlar. “İrlanda
kurtarılmadığı sürece, İngiliz işçi sınıfı hiç bir zaman
herhangi bir başarı gösteremeyecektir”6
der ve şu saptamayı yapar: “İngiltere’de
İngiliz gericiliğinin kökleri... İrlanda’nın boyunduruk
altında tutulmasındandır”.7
“Halklar
Hapishanesi” Rusya
Çarlık
Rusyası, uluslaşmış olandan göçer boylara dek yüzlerce etnik
yapıyı bünyesinde barındıran büyük bir imparatorluktu.
Anamalcılıktan (kapitalizmden) derebeylik (feodalite) öncesine dek
birçok üretim
ilişkisi varlığını sürdürüyordu. Çarlığın baskıcı
yönetimi nedeniyle Rusya’ya “halklar
hapishanesi”
deniyordu.
Rus
sosyalistleri, içinde yaşadıkları toplumun özelliği nedeniyle,
ulusal soruna olağanın ötesinde önem vermek zorundaydılar.
Nitekim öyle yaptılar. Ulusal sorunu her boyutuyla ele aldılar,
kapsamlı araştırmalar ve uygulamalar yaparak genel ve özel
bilimsel sonuçlara ulaştılar. Sovyet hükümetini oluşturan 14
bakanlık (halk komiserliği) içinden birini, Uluslar Halk Bakanlığı
(Milletler Halk Komiserliği) yaptılar. Komünist Parti’nin önde
gelenlerinden ve ulusal sorun üzerine yaptığı araştırmalarla
dikkat çeken Josef
Stalin’i
Uluslar Halk Komiserliğine getirdiler.
Lenin
ve Stalin’in
Söyledikleri
Ulusal
sorun, Lenin’in
kuramsal çalışmaları içinde önemli bir yer tutar. Konunun Rusya
için anlamını, yerel ve genel boyutunu, sosyalist savaşımla
karşılıklı etkileşimini irdelemiş ulusal ve uluslararası
sonuçlar çıkarmıştır. 1848 demokratik devrimlerini,
İsveç-Norveç ayrılığını; Finlandiya, İrlanda, Polonya
sorununu ve 20.yüzyıl başındaki ulusal devinimleri incelemiştir.
O da Marks
gibi
ulusal sorunun uluslararası boyutuna önem vermiş, ulusların
kaderlerini tayin hakkını savunarak, “ezilen”
“küçük” ulusların
desteklenmesi gerektiğini söylemiştir. Bu söylem, Sovyetler
Birliği’nde devlet politikası durumuna getirilmiştir. Ancak, bu
destek, sınırsız ve her zaman geçerli değildi, olmazsa olmaz bir
koşulu vardı.
Desteklenecek
ulusal devinim, dünya sosyalist ve demokrat deviniminin parçası
olmalı, ona zarar vermemeli, emperyalizmle uzlaşmamalıydı.
Ulusların
Kaderlerini Tayin Hakkı adlı
yapıtında şöyle söyler:
“...Ulusların kaderlerini tayin hakkı dahil demokrasinin çeşitli
istemleri, mutlak şeyler değildir. Bunlar dünya demokratik
hareketinin tümünün bir parçasıdır. Kimi somut durumlarda,
parçanın bütün ile çelişkiye düşmesi olanağı vardır. Bu
durumda parça reddedilmelidir.8
Emperyalizmle
uzlaşan ulusal devinimler için tutumu çok serttir ve bu tür
devinimlerin “ezilmesi”
gerektiğini
söyler. Şöyle der:
“Kimi küçük uluslar, burjuva gericiliğinin dayanakları
durumunda olursa, bizim de bu gerici halkların içindeki hareketin
niteliği ne olursa olsun onları ezmek ve ileri karakollarını
yıkmak için, devrimci bir savaştan yana olmamız gerekir.”9
Stalin’in
ulusal devinimlere verilecek destek konusundaki görüşü Lenin’den
ayrımlı değildir. Ulusal
Sorun adlı
yapıtında şöyle söyler; “...Kuşkusuz
proleteryanın her ulusal hareketi, her zaman, her yerde, her özel
ve somut durumda desteklemeye mecbur olduğu anlamına gelmemelidir.
Desteklenmesi söz konusu olan ulusal hareketler, emperyalizmi
sürdüren ve güçlendiren hareketler değil, emperyalizmi
zayıflatan ve devrilmesini kolaylaştıran hareketlerdir. Öyle
durumlar olabilir ki, ezilen belli bir ülkenin ulusal hareketi,
devrimci hareketin çıkarlarına aykırı düşebilir. Bu durumda
destekten söz edilemeyeceği açıktır.”10
Fidel
Castro Ne Diyor
Yaşayan
en büyük sosyalist devrimci kabul edilen Fidel
Castro,
Türkiye’deki Kürt kalkışmasını, “Yankee’nin
ABD’nin petrol bekçiliği” olarak
değerlendirmiş
ve şunları söylemiştir: “Türkiye’deki
olayları yakından izliyorum... Umarım ve dilerim ki, sizin oradaki
Kürt hareketi Yankee’nin petrol bekçisi olmaz. Ancak, gördüğüm
kadarıyla bunlar ABD’ne bağımlı, ABD’nin denetiminde hareket
ediyorlar. Kürtlerin hareketi bağımsızlık değil, ABD’ne
bağımlılıktır.”11
Kürtçülük
Üzerinden Kemalizme Saldırı
Türkiye’de,
düşüngüsel (ideolojik) ayrılıklar ileri sürerek sürekli
bölünen “sosyalist” kümelerin birleştikleri belki de tek
ortak nokta, Cumhuriyet’e ve Kemalizme karşıtlıktır. Karşıtlığı
ulusların kaderlerini tayin hakkını tanıma üzerine
yoğunlaştırıyorlar ve Kürt kalkışmasını desteklemedikleri
için, Kemalistleri faşistlikle suçluyorlar.
Emperyalizmin
Kürtlerle kurduğu ilişkinin niteliğini görmemeleri olanaksız.
Sosyalist kuramcıların demokrasi ve ulusal sorun üzerine
yazdıkları ortada. Buna karşın, bilim ve gerçekler sözcük
kalabalığı içinde tersyüz ediliyor. Bunun bir nedeni olmalıdır.
Kemalistlerin “işçi
ve köylüleri ezdiği”,
Atatürk’ün
“burjuvazinin
temsilcisi olduğu” ve
“İngiliz
emperyalizmiyle uzlaştığı”,
“diktatör
olduğu”, “Kürtlere soykırım uyguladığı” gibi
sözler akıl tutulması değilse nedir? Bu düzeydeki düşünsel
ilkellik hiçbir siyasi oluşuma yakışmaz ancak sosyalistlere hiç
yakışmaz.
Yerli
“sosyalistler”,
Atatürk
konusunda akıl dışı savlar, temelsiz yakıştırmalar yaparken;
kuramsal araştırmalarla üst düzey yapıtlar üreten, devrim yapan
ve devlet yöneten sosyalist önderler, Türk Devrimi’ni gerçek
boyutuyla incelemiş ve ona hak ettiği değeri vermiştir.
Türk
Devrimi’nin
etkisi çok kısa bir sürede kendi sınırlarını aşarak, benzer
koşullarda yaşayan ve dünya nüfusunun beşte dördünü oluşturan
yoksul ülkelere ulaşmıştır. Sağlam bir anti-emperyalist bilinç,
bu bilince dayalı eylem yeteneği ve elde edilen başarı Türk
Devrimi’ni uluslararası düzeyde örnek alınan bir devinim
durumuna getirmiştir. Türk Devrimi’nin ülke dışında yaptığı
etkiyi anlamanın en iyi yolu, dışarda yapılan açıklamalara
bakmaktır.
Sosyalist
Önderlerin Kemalizm Değerlendirmesi
Ulusal
devinimlerin yerelden evrensele ulaşması, isteme ya da zorlamaya
bağlı bir gelişme değildir. Önce Emperyalizme
karşı savaşımda başarı sağlanması gerekir. Bu başarı, ortak
düşmana karşı sağlanmış olması nedeniyle, başka ulusal
kurtuluş savaşlarına katkı anlamına gelir ve yerel devinim bu
nedenle uluslararası boyut kazanarak, dünya demokrasi (ve
sosyalist) savaşımın parçası olur.
Stalin,
ulusal kurtuluş devinimlerinin 20.yüzyıldaki yaygınlığından
söz ederken, yaygınlığı sağlayan etkenin Türk Devrimi oluğunu
belirtir ve şunları söyler: “Ulusal
sorunun yeryüzünün tümünü, önce küçük kıvılcımlar
olarak, sonra kurtuluş hareketlerinin aleviyle sarması ve
sömürgeler genel sorunu biçimine bürünmesini sağlayan etken,
emperyalist grupların Türkiye’yi parçalama ve ülkenin devlet
olarak varlığına son verme yolundaki girişimleridir. Müslüman
ülkeler arasında en gelişmiş devletlerden biri olan Türkiye,
böyle bir şeyi sineye çekemezdi. Savaş bayrağını yükseltti ve
çevresine Doğu halklarının desteğini toplayarak emperyalizme
karşı durdu.”12
Lenin,
Kurtuluş Savaşı’nı başından beri izlemiş, niteliğini ve
yönelimini anlayınca her türlü desteği vermiştir. Mustafa
Kemal hakkında
yaptığı ünlü değerlendirme şöyledir: “Mustafa
Kemal, yetenekli bir önder ve akıllı bir devlet adamı. O
istilacılara karşı kurtuluş savaşı veriyor. Emperyalistlerin
gururunu kıracağına, padişahı yardakçılarıyla birlikte silip
süpüreceğine inanıyorum.”13
Kemalizmin
Türkiye’deki
başarıları, devrim sancıları içindeki Çin’de ilgiyle
izlenmiş, oldukça
geniş bir kesim benzer yöntemlerin Çin’de de uygulanmasını
istemişti. O dönemde Mao,
“Çin
burjuvazisinin bazı unsurları, büyük haykırışlarla Kemalizmi
istediler. Fakat Çin’in Kemal’i nerede?” diye
sormuş ve sorusuna Büyük
Yürüyüş öncesinde
Şangay Meydanı’nda yaptığı konuşmada kendisi vermişti:
“Çin’in Atatürk’ü benim.”14
Ho
Şi Minh;
(Vietnam Ulusal Kurtuluş Savaşı Önderi): “Türk
halkı hayranlık verici bir cesaret ve fedakarlık ruhuyla, uğursuz
Sevr Antlaşması’nı yırtıp attı ve bağımsızlığını
kazandı. Emperyalist oyunları yendi ve sultanın tahtını devirdi.
Bitkin, parçalanmış ve çiğnenmiş bir ulusu birleştirmiş ve
güçlü bir Cumhuriyet durumuna getirdi, devrimini yaptı.”15
Georgi
Dimitrov;
(Bulgaristan Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı): “Ellerinde
silah, büyük kan pahasına yurtlarından emperyalist istilacıları
kovmayı başaran ve ulusal bağımsızlığını elde eden Türk
ulusu, büyük bir gurur duymakta haklıdır.”16
Fidel
Castro:
“Mustafa
Kemal Atatürk’ün yaptıklarını ben asla yapamazdım. Gerçek
devrimci Atatürk’tür. Büyük bir devrim yaptım ancak Mustafa
Kemal’in yaptıklarını başaramazdım. Devrimci Kemal Atatürk
varken Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar...
Atatürk 1919’da, düşmanları kovmak için Bandırma gemisiyle
Samsun’a çıktı ve anti-emperyalist savaş verdi, zafere erişti.
Biz Atatürk’ün devrimci savaşından etkilendik, esinlendik. Ve
tam 40 yıl sonra, 1959’da Gramsi gemisiyle Havana’ya çıktık.
Ülkemizde emperyalizmi ve işbirlikçi faşist Batista rejimini
yıkmak için biz de zafere eriştik. Bizim ve tüm ezilen halkların
esin kaynağı Mustafa Kemal Atatürk’tür.”17
Bilimin
Yadsınması ve Yokoluş
Ülkemizde
kendilerine sosyalist diyen kimi kişi ve kümeler, belirli bir
süreden beri,
ulusların kaderlerini tayin hakkını, Kürt merkezli bir soruna
indirgeyerek yazılar yazıyor, açıklamalar yapıyor. Sosyalist
kuram ve savaşım birikimi yadsınarak yaymacaya (propagandaya)
dönüştürülen bilim dışı görüşler, özellikle sosyal
medyada yoğun olarak işleniyor. Bilgi kirliliğine yolaçan bu
girişimler, Cumhuriyete ve Kemalizme saldırı aracı olarak
kullanılıyor.
Ulusların
kaderlerini tayin hakkını tanımak; saltık (mutlak), değişmez ve
her zaman geçerli bir tutum değildir. Her ulusal deviniminin
kendine özgü koşulları, başkalarına benzemeyen özellikleri
vardır; öykünülemez (taklit edilemez), yinelinemez (tekrar
edilemez). Tümünü kapsayan tek bir ortak çözüm olamaz. Ulusal
devinimlerin kapsamlı olarak incelenmesi, konumunun saptanması ve
özellikle emperyalizme karşı tutumu belirlenmelidir. Bunu
yapmayıp, ulusların kaderlerini tayin hakkını soyutlayıp her
ulusal devinimi desteklemek uygulama sahiplerini, Kürt kalkışmasında
olduğu gibi, emperyalist politikaları desteklemeye götürür.
Bunun sonu kuşkusuz siyasi yokoluştur.
DİPNOTLAR
1 “Parçalama
Planı”,
Cumhuriyet 07.07.2006
2 a.g.g.
07.07.2006
3 “Karl
ve Lenin’de Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı ve Ayrı Örgütlenme
Hakkı”,
Hatko
Schamis,
www.ciherkessia.net
4
a.g.y.
5 “Ulusların
Kaderlerini Tayin Hakkı”,
Lenin,
kutuphane. halkcephesi.net
6 “Karl
Marks ve Lenin’de
Ulusların
Kaderlerini Tayin Hakkı ve Ayrı Örgütlenme Hakkı”,
Hatko
Schamis,
www.ciherkessia.net
7 ”Ulusların
Kaderlerini Tayin Hakkı”,
Lenin,
kutuphane.halkcephesi. com
8 a.g.e.,
Sol Yay., 1976, sf.184
9 a.g.e.,
sf.184
10 “Ulusal
Sorun”, Joshef Stalin,
Sol Yay.
11 “Fidel
Castro ve Kürtler”,
Cemal
Şener,
ahmetdursun374blogcu.com
12 “Ulusal
Sorun”
Josef
Stalin,
Sol Yay, sf.101
13 “Tek
Adam”,
Şevket
Süreyya Aydemir,
Remzi Yay., 2.Cilt, sf.347
14 “La
Nouvelle Democratie”,
Pekin, 1968; ak. Prof.Tamer
Timur, “Türk Devrimi ve Sonrası”,
İmge Yay., 1994, sf.299
15 “La
Humanite”,
1 Ocak 1921, Seçme Eserler, 1.Cilt, sf.59; ak, Doğu
Perinçek,
“Lenin,
Stalin
ve
Mao’nun Türkiye yazıları”,
Kaynak Yay., 3.Baskı, sf.169
16 “Kemalist
İhtilal ve Bulgaristan”,
S.Velkov,
1969, sf.17; ak. Selahattin
Çiller,
“Atatürk
İçin
Diyorlar
ki”,
Varlık Yay., 4.Baskı, 1981, sf.103
17 Jale
Özgentürk,
Yeni Yüzyıl Gazetesi, ak; www.68dayanışma.org
Doğru bir değerlendirme yapılmış. Kutlarım.
YanıtlaSilBir katkı olarak aşağıdaki metni de sunmak isterim.
“Öyle durumlar olabilir ki, ayrılmayı istemek yanlıştır. Bir örnek verelim: ‘1840 – 1850 yıllarında Marx, Polonyalılarla Macarların ulusal hareketinden yana, fakat Çeklerin ve Güney Slavların ulusal hareketlerine karşıydı. Niçin? Çünkü, o zaman gerek Çekler gerekse Güney Slavların ‘gerici halklar’ durumunda, “Rusya’nın Avrupa’daki karakolları”, mutlakiyetin ileri karakolları durumunda idiler; çünkü o zaman Çekleri ve Güney Slavları desteklemek demek, dolaylı yoldan, Avrupa’daki devrimci hareketin en azgın düşmanı olan Çar’lığı desteklemek demekti’ (STALIN..Le Marxism et la question nationale et coloniale..s.219-220)”
Sağol Sevgili Tuna. Katkın için teşekkürler.
YanıtlaSil