Birinci Dünya Savaşı, 28 Temmuz 1914’te,
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Sırbistan’a girmesiyle başladı ve
Avrupa’ya yayıldı. Bu savaş ve 21 yıl aradan sonra ortaya çıkan 2.Dünya Savaşı,
20.yüzyıla biçim veren emperyalist paylaşım savaşlarıydı. Etkisi günümüzde de
sürmektedir. Seksen milyon insanın öldüğü bu iki savaşı ele alan altı yazıyı,
birer gün arayla yayınlayacağız.
Ekonomik
dayanakları olmayan bir savaş bugüne dek görülmedi. Tecimsel yarışın siyasete
taşınarak askeri eyleme dönüşmesi, büyük küçük tüm savaşların ortak
özelliğidir. 20.yüzyıl başında dünyanın genel bir çatışmaya gittiği
görülüyordu. 1898-1914 arasında yerel ölçekli çatışmalar sürmekteydi. 28 Temmuz
1914’te başlayan ve 1918’de bittiğinde 32 ülkenin galip konumda olduğu genel
savaş, düşük yoğunluklu yerel savaşların, yoğun ve kapsamlı bir çatışmaya
dönüşerek tüm dünyaya yayılmasıydı. Savaşın sorumluları, uzlaşmaz bir ekonomik
yarış içine girmiş olan beş emperyalist ülkeydi: Almanya, İngiltere, Fransa,
ABD ve Japonya.
1900-1914: Savaşa Hazırlanan
Dünya
19.yüzyıl biterken Avrupa
devletleri arasında sürüp giden ekonomik yarışa, iki yeni kavgacı güç katıldı.
Avrupa biçiminde gelişmiş tek Avrupa dışı ülke Japonya ve ABD. Ekonomik
egemenlik ve siyasi etki alanları için oluşan gerilimler, ekonomik yarışı hızla
çatışmaya hazır düşmanlıklara dönüştürmüştü. Dünyanın hemen her yerinde ekonomik
çekişme ve siyasi gerilim vardı.
İngiltere
ve Fransa eldekileri korumak ve olabilirse güçsüz gördüğü Belçika ve Portekiz’in
sömürgelerini de ele geçirme peşindeydi. ABD, Orta ve Güney Amerika’ya daha çok
açılmak istiyordu.
Japonya,
Kore ve Mançurya’ya, Almanya ise elde edebileceği her yere göz dikmişti. Varsıl
yoksul dünyanın tüm ülkeleri o güne dek görülmemiş bir silahlanma yarışı
içindeydi. Bloklaşma eğilimi artmış, dünya yeni bir paylaşım çatışmasının eşiğine
gelmişti.
20.Yüzyıla Girerken
1898 yılında Çin’de ortaya çıkan Boxer
ayaklanması “yabancı düşmanlığı” temelinde gelişti ve Avrupalılar
tarafından ortaklaşa bastırıldı. 1899 yılında Güney Afrika’daki Boer
ayaklanması İngiltere karşıtıydı ve İngiliz ordusunca bastırıldı. Bu iki ayaklanmanın
önemi, başarısızlıkla sonuçlanmasına karşın, büyük devlet işgaline ilk ciddi
karşı çıkış, 20.yüzyılın çatışmalarla dolu olacağının habercisiydi. Ancak, kimi
değerlendirmelerin aksine bilinçli anti-emperyalist devinimler değildi.
ABD Saldırıya Geçiyor
1899 Yılında ABD, Havana’da
demirli bir savaş gemisinde, nedeni anlaşılamayan bir patlamayı gerekçe yaparak
İspanya’ya savaş açtı ve kısa sürede savaşı kazandı. Küba’yı etki alanına aldı,
Porto Riko’yu kendine bağladı ve Filipinler’i ele geçirerek Çin kıyılarına dek
uzanan bir Pasifik gücü durumuna geldi.
20.yüzyılın
hemen başındaki bu çatışmayla, Bağımsızlık Bildirisi’yle temelini attığı
barışçı demokrasisiyle çok övünen ABD, güç kullanıp başka ülkeler üzerinde
egemenlik kurmaya başlayarak emperyalist devletler arasına eylemli olarak
katılmış oldu.
1899
yılında, Theodor Roosevelt konuyla ilgili olarak açık konuşuyordu: “Size,
ülkemize rahat bir hayatın değil, mücadelelerle dolu bir hayatın gerektiğini
söylüyorum. Yirminci yüzyıl önümüze, pek çok ulusun kaderini belirleyecek
muazzam bir ufuk açıyor. Yerimizde oturursak... Sert mücadelelerden uzak
durursak... Bizden daha cesur ve daha güçlü olanlar bizi geçeceklerdir”.1
1912
yılında Başkan olan Thomas Woodrow Wilson’ın (ve sonraki bütün
başkanların) söylem ve eylemleri de aynı nitelikteydi. Tüm dünyaya ‘Ezilen
Ulusların dostu gerçek bir demokrat’ olarak tanıtılan ve 14 başlamlık (maddelik)
‘prensipleriyle’ ünlenen Wilson şunları söylüyordu: “Amerikan
Kapitalizmi’nin temel hedefi, bütün zayıf ülkelerin hammaddeleri ve ulusal
pazarlarını kendisi için açık birer kapı olarak tutmaktır. Bunun için diplomasi
ve gerekirse zor kullanılmalıdır”.2
Japonya Yarışa Katılıyor
1868 yılında genç imparator Meiji,
çağcıl (modern) Japon devletinin temelini attı. İmparator, ordu
ve aydınların başlattığı yenileşme ve sanayileşme atılımı, yoğun iç
çatışmalara karşın başarılı oldu ve 19.yüzyıl sonlarında Japonya, şaşırtıcı bir
güce ulaştı.
Güçlenmenin
hükümet üzerinde oluşturduğu dışa açılma baskısıyla Japonya, 1894 yılında Çin’e
savaş ilan etti. Japon ordusu, kısa sürede büyük başarı sağladı ve Çin donanmasını
yok ederek, hem denizde ve hem de karada egemenliğini gerçekleştirdi. Kore’yi
etki alanına aldı, Formoza ve Peskadar adalarını elegeçirdi ve Uzakdoğu’nun Kuzey’inde
buz tutmayan tek limanı olan Port Arthur’a girdi.
Almanya,
Fransa ve Rusya Port Arthur işgaline karşı çıkarak Japonya’nın buradan
çekilmesini sağladılar. Ancak, bölgedeki etkinlik savaşımı durmadı ve gerilim
1904 yılında Rus-Japon savaşının çıkmasına yol açtı. Rus Çarlığı’nın, gerek
Sibirya demiryolunu başlatıp Mançurya’ya yaklaşması ve gerekse
boşaltılan Port Arthur’u işgal ederek burayı Pasifiğe açılan liman
olarak kullanması üzerine bu kez Japonya Rusya’ya savaş açtı ve bu savaşı
kazandı.
Ekonomik
ve sosyal gücünün ötesinde politik ereklere yönelen Rusya tarihinde o güne dek
gördüğü en etkin halk ayaklanmasıyla karşılaştı. 1905’de kendiliğinden başlayan
ayaklanma, düzene yönelik politik başkaldırı eylemine dönüştü. 1917’nin denemesi
1905’de yaşandı.
İngiltere ve Fransa
Sömürgelerde en büyük paya sahip
İngiltere ve Fransa arasında da çelişkiler yaşanıyordu. İngiltere’nin Mısır’a asker
göndererek Süveyş kanalına ve Kuzey Mısır’a tek başına sahip olması Fransa’yı
rahatsız etmişti. İngiltere de Fransa’nın Rusya’yla anlaşarak bu büyük pazara
yatırımlar yapmasından rahatsızlık duyuyordu.
Bu iki
ülke arasında Uzakdoğu’dan Afrika’ya dek bir dizi tartışmalı konu vardı.
İngiltere, Mısır’a yerleştikten sonra Ruslar’ın İstanbul’u elegeçirme
isteklerine pek ses çıkarmıyordu ancak Fransa buna karşı çıkıyordu. Fas’ın
paylaşımı belirsizliğini sürdürüyordu.
Mısır ve
Süveyş’e odaklanan gerilim, İngiltere ve Fransa’yı 1898 yılında, Faşoda Bunalımı
adı verilen olayla silahlı çatışmanın eşiğine getirdi. Ancak, 1903 yılında
anlaştılar; Fransa Mısır’ı İngiltere’ye bıraktı buna karşılık Fas’dan önemli
bir pay aldı.
İngiltere,
1902’de Japonya 1907’de de Rusya ile kendisine yarar sağlayan anlaşmalar yaptı.
İngilizler; dünyanın her yerinde sömürgelere, askeri üslere ve büyük bir deniz
gücüne sahipti. Ancak, yine de kuşku ve gerilim içindeydi. Almanya büyük bir
donanma inşa etmekteydi ve İngiltere Alman atılımının çok yakında kendisine
meydan okuyacağını biliyordu. Almanya’nın sahip olduğu sömürgeler, endüstriyel
gücünün gereksinimlerine yanıt vermiyordu.
Fransa-Almanya Gerilimi
Bir dizi anlaşmazlık da Fransa ve
Almanya arasında vardı. Fransa, 1870’de Almanya’ya kaptırdığı sanayi bölgesi Alsace-Lorraine’i
geri almayı siyasi gündemden hiç çıkarmıyordu. Bu iki ülke 1905 yılında Fas’ın
paylaşılması nedeniyle çatışmışlardı.
Osmanlı
İmparatorluğunun geleceğine yönelik hesaplar başlıbaşına gerilim kaynağıydı.
Almanya, Bağdat demiryolu imtiyazlarıyla bölgede etkinliğini arttırmayı
başarmıştı. Bu etkinlik dünya savaşına dek artarak sürecektir.
Balkanlar
Balkanlar, yüzyıl başında gerçek
bir barut fıçısı durumundaydı. Uzun yıllar Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetimi
altında yaşayan çeşitli milliyetler arasında, ulusçu düşünceler yayılmış ve
Balkanlarda birçok devlet ortaya çıkmıştı. Bu devletler, emperyalist ülkelerin
kendi çıkarlarına bağlı yönlendirmeleriyle, bitmez tükenmez bir çatışma
içindeydiler.
Avrupa’nın
büyük devletlerinden biri olmasına karşın denizaşırı ülkelerde hiç sömürgesi
olmayan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Bosna-Hersek’e göz dikmişti ve bu
ülkeyi 1908 yılında ilhak etti.
Bu işgale
karşı çıkan Rusya Sırbistan’ı kışkırtıyor, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile
yakınlaşan Almanya, Rusya’ya karşı tavır alıyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nun
elinde kalan tek büyük kara parçası Makedonya, Arnavut, Türk, Rum, Yahudi ve
Slovaklar’dan oluşan etnik yapısıyla sürekli bir iç çatışma içindeydi.
Uzakdoğu, Güney Amerika
Uzakdoğu’da İngiltere
Hindistan’ı, Hollanda Endonezya’yı Fransa da Vietnam’ı egemenliği altında
tutuyor, buralarda yoğun baskı uyguluyordu. Orta ve Güney Amerika’da, ABD
kışkırtmasıyla; 1898’de Küba, Porto Riko ve Kolombiya, 1903’de Panama, 1909’da Nikaragua
ve 1914’de Meksika, siyasi ve silahlı çatışmalarla çalkalanıyordu.
Osmanlı İmparatorluğu
Büyük devletler arasındaki
çatışmalardan en çok etkilenen Osmanlı İmparatorluğu’nda 1908, Çin İmparatorluğu’nda
ise 1911 yılında, başarıya ulaşmayan demokratik devrime yönelik girişimler
oldu. Bitkisel yaşama girmiş bu iki imparatorlukta bu tür girişimler, çözülmeyi
durduramadığı gibi yeni sorunların ortaya çıkmasına neden oldu.
1911’de
İtalya Trablusgarp’a (Libya) girdi. 1912 yılında Osmanlı İmparatorluğunu çok güç
durumda bırakan Balkan Savaşı başladı. Türkiye için yıkım olan bu
savaşta, Bulgarlar Edirne’yi alıp Çatalca’ya dek geldi ve büyük devletlerin
uyarılarıyla durduruldu. Osmanlı İmparatorluğu bir kaç yıl içinde Trablusgarb’ı
ve Balkanlar’da elinde kalan tüm toprakları yitirdi.
Çatışma
20.Yüzyılın ilk yıllarındaki bu
gelişmeler, dünyanın sert çatışmalara gebe olduğunu açıkça gösteriyordu.
Ekonomik büyüme, yaratılan varsıllık ve ulaşım olanaklarındaki artış,
uygarlığın gelişmesi için yeterli olmuyordu. Paylaşım anlaşmazlıkları ülke
yöneticilerini, günlük yaşamın uysal değerlerinden koparıp milyonlarca insanın
ölümüne neden olan kanlı çatışmaların sorumlusu durumuna getirebiliyordu.
Güçlü-güçsüz,
varsıl-yoksul ve gelişmiş-azgelişmiş ayrımının arası, her geçen gün daha çok
açılıyordu. Bu durum, acımasız bir sürecin sonuçları olarak, insanlığa ağır bir
bedel ödetecekti. Dünya, en gelişkin çağında kanlı bir çatışmaya hazırlanıyordu.
Bahanesi Aranan Savaş
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun
veliahtı Arşidük Franz Ferdinand, 28 Haziran 1914’de Saraybosna’da, Gavrilo
Princip adlı Bosnalı bir milliyetçi tarafından öldürüldü. Düzenleyenlerin
20 yaşından küçük öğrencilerin oluşturduğu amatörce hazırlanmış bu suikast,
Birinci Dünya Savaşı’nın görünen gerekçesi oldu. 28 Temmuz’da Avusturya
Sırbistan’a, 1 Ağustos’ta Almanya Rusya’ya, 3 Ağustos’ta Fransa Almanya’ya, 4
Ağustos’ta İngiltere Almanya’ya savaş ilan etti. Avrupa’nın büyük güçleri tüm
dünyaya yayılacak kanlı bir çatışmayı başlattı.
Bosna’daki
bir suikastla Almanya’nın Rusya’ya savaş açmasının ne gibi bir ilişkisi
olabilir? Fransa’nın 40 yıllık Alsace sorunu Avusturya’yı, Sırbistan’ın
geleceği Fransa’yı, Alman-Rus çatışması İngiltere’yi neden ilgilendiriyor? Dağılma
noktasındaki Osmanlı İmparatorluğu, ‘devler’ savaşına niçin katıldı?
Kitleleri felakete sürükleyen karar vericiler bu gücü nereden alıyor?
Ekonomik Yarış
Ekonomik dayanakları olmayan bir
savaş bugüne dek görülmedi. Tecimsel yarışın siyasete taşınarak askeri eyleme
dönüşmesi, büyük küçük tüm savaşların ortak özelliğidir. 20.Yüzyıl başında
dünyanın genel bir çatışmaya gittiği görülüyordu. 1898-1914 arasında yerel
ölçekli çatışmalar sürmekteydi. 1914 yazında ortaya çıkan ve 1918’de bittiğinde
32 ülkenin galip konumda olduğu genel savaş, düşük yoğunluklu yerel savaşların,
yoğun ve kapsamlı bir çatışmaya dönüşerek tüm dünyaya yayılmasıydı.
Savaşın
gerçek sorumlusunun, uzlaşmaz bir ekonomik yarış içine girmiş olan beş emperyalist
ülke olduğu karşı çıkılamayan bir gerçektir. Almanya, İngiltere, Fransa, ABD ve
Japonya.
Bunlar “büyük
oyun”un baş oyuncularıydı. Rusya, İtalya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı
İmparatorluğu yardımcı oyuncular, öbürleri ise figüranlardı. Savaş çıkarmak
için gerekçe arayanlar bu gerekçeyi bulmada gecikmez. Bu nedenle, Bosnalı Milliyetçi
Gavrilo Princip savaşın çıkmasının nedeni değil, kimsenin inanmadığı aranedeni
(bahanesi) olarak tarihe geçti.
Büyük Saflaşma ve Yitik
İngiltere, Fransa, Japonya,
İtalya, Rusya ve sonradan ABD bir yanda, Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı
İmparatorluğu ve Bulgaristan öbür yanda yer aldı. Savaşta yalnızca Avrupa ve
Ortadoğu’da 14 742 296 sivil, 9 120 208 asker öldü. Bu sayı, elli ay süren
savaş süresince her gün 15 699 insanın ölmesi demekti.3
Ekonomik
ve toplumsal yitikler, insan yitiği kadar ağırdır. Yitirilen maddi servet hesaplanamamaktadır.
Fransa’nın yalnızca Alman işgaline uğrayan bölgelerinde 300 bin ev tümüyle
yıkılmış, 6 bin fabrikanın makinaları sökülerek Almanya’ya taşınmış, Lilli
ve Sedan’daki bütün tekstil makinaları parçalanmış, 112 maden ocağı
çalışamaz duruma getirilmiş, 2000 bira fabrikası tahrip edilmiş, 1000 köprü ve
2000 km tren yolu havaya uçurulmuştur.
Buna
karşılık savaş sonunda galip devletlerinin Almanya’yı kuşatma altına almaları
nedeniyle 500 000 Alman açlıktan ölmüştü. Almanlar da savaş sırasında beş
hastane gemisini torpillemiş, 12 milyon tonilatonluk yüzlerce silahsız gemiyi
habersiz batırmıştı.4
Bu
savaşta ilk kez kimyasal silah yaygın biçimde kullanıldı. Bu silahlarla
yalnızca insanlar değil tüm canlı türleri öldürüldü. Geniş tarım toprakları
verimsiz alanlara dönüştü. Denizaşırı ülkelerden getirilen sömürge askerleri
kavrayamadıkları bir savaşın içinde yok olup gittiler. ‘Uygarlığın beşiği’
Avrupa vahşi bir çatışmanın merkezi haline geldi.
Savaşın Sonuçları
Birinci Dünya Savaşı kendisinden
çok, doğurduğu sonuçlarla önem kazandı. Hükümetler alışılmadık bir devingenlik
ve yaygınlıkla yönetimlerden uzaklaştırıldı; güçlü ve hiç yıkılmayacakmış gibi
görünen yönetimler, ard arda ortadan kalktı. Yalnızca eski ve yaşam süresini
doldurmuş imparatorluklar değil, köklü yönetim gelenekleri olan devletler de derinden
sarsıldı. Üç yüz yıllık sömürgecilik, ulusal tepkilere direnemez duruma geldi
ve yerini günün koşullarına uygun yeni bir egemenlik düzenine bırakarak tarih
sahnesinden çekildi.
1917 Rus
Devrimi, Çarlığı bütün toplumsal boyutlarıyla ortadan kaldırmakla kalmadı,
küçük ölçekli Paris Komünü’nden sonra, ilk sosyalist devlet girişimini
başlattı. 76 yıl ayakta kalabilen Sovyet Devleti, 20.yüzyıl dünya siyasetine
her aşamada ağırlığını koydu ve dönemin iki büyük gücünden biri oldu. Sosyalist
bir düzeni gerçekleştiremedi ancak yönetimi altında bulunan ulus ve
topluluklarda toplumsal ilerleme yönünde dikkat çekici bir gelişme sağladı.
Savaş
sonunda ABD dışındaki tüm ülkelerin ekonomik göstergeleri 1914’ün gerisine
düşmüştü. Üretimde görülen büyük boyutlu gerilemeler, dünyanın en varsıl
kıtasında yaygın bir açlık sorununun yaşanmasına neden oldu. Fransa ve
İngiltere 7 milyar dolar borçlandı. Batı Avrupa ülkeleri savaş öncesinde dünya
ticaretinin üçte ikisini elinde tutarken, savaş sonrasında bu oran beşte iki’ye
düştü. Para her ülkede değer yitirdi. Savaş sonrasında dünya altın stoğunun
yüzde 50’sini elinde tutan ABD önemli bir akçalı üstünlük sağladı.5
Türklerin Etkisi
Türklerin dünya savaşındaki etkinliği
bilinenden çok olmuştur. İngiltere ve Fransa, askeri gücünün önemli bir
bölümünü Mısır, Ortadoğu, Kafkasya’ya ayırmak zorunda kaldı. Çanakkale
Savaşı, I.Dünya savaşının yazgısını belirleyen sonuçlara kaynaklık etti.
Çanakkale
ve İstanbul Boğazları’nın kapatılmasıyla Rusya’nın, Karadeniz Limanlarından
yaptığı buğday dışsatımı sona erdi ve dünyayla ilişkisi kesildi. Bağlaşıkları Rusya’ya
yardım yapamadı. Rusya’nın dışsatımı yüzde 98, dışalımı yüzde 95 azaldı.6
Nüfusu kalabalık, öz kaynakları yetersiz büyük bir ülkenin bu duruma dayanması güçtü.
“Türkiye’nin boğazları kapatması, Rusya’da ihtilalle sonuçlanacak ortamın
oluşmasını sağlayan nedenler arasında yer aldı”.7
1919-1923
Türk Ulusal Bağımsızlık Savaşımı, dünya savaşının amaçlarına ters düşen
başarısıyla herkesi şaşırttı ve beklenmedik bir boyut kazandı. O güne dek
hiçbir yerde başarısızlığa uğramamış emperyalist işgalciler, Anadolu’da yenildi
ve ulusal bağımsızlık devinimleri dünyanın her yerine yayıldı. Türk devrimi
kazanılmış ilk anti-emperyalist savaş olarak yoksul uluslara örnek oldu ve
evrensel bir boyut kazandı.
Almanya’nın Durumu
Savaşın yitiklerinin yükü
altındaki Almanya, Versailles Antlaşması’yla ödenmesi olanaksız ağır
savaş ödencesine (tazminatına) mahkum edildi. Savaş suçlusu ilan edildi,
sömürgeleri elinden alındı, toprakları küçüldü, orduları dağıtılarak silah
üretmesi ve satınalması yasaklandı.
İngiliz
Politikacı Sir Abckland Geddes’in sözleri o günlerdeki Almanya’ya bakış
açısını yansıtmaktadır; “Almanya’yı bir limon gibi son damlasına kadar
sıkacağız. Ellerinden son kuruşlarını alana dek ceplerini arayacağız”.8
İngiltere ve Fransa
İngiltere ve Fransa savaştan
yengiyle çıkmış görünüyordu. Ancak, bu yengi onlar için gerçek bir Pirus
(Pyrrhus) zaferiydi. (Pyrrhus Zaferi: Epeiros kralı Pyrrhus, İ.Ö.280 yılında
kazandığı Herakleia zaferinden hiç bir biçimde yararlanamadı. Bu terim siyasi
söylemde kazananı olmayan savaş anlamında kullanılmaktadır.)
Savaş
öncesi yapılan paylaşım anlaşmaları büyük oranda uygulanamadı. Ortadoğu petrol
bölgesinde elde edilen yeni etki alanları dışında bir kazanç söz konusu olmadı.
Buna karşın, Sömürgelerde kurulmuş olan yönetim yetkesi (otoritesi) sarsıldı.
22 milyon kilometrekarelik Rusya “yitirildi”, Osmanlı İmparatorluğu
yeterince paylaşılamadı. ‘Üzerinde güneş batmayan’ İngiliz Sömürge
İmparatorluğu çöküş sürecine girdi.
Toplumsal Tepki
İdeolojik temele dayalı politik
tepki, Rusya ile sınırlı kalmadı. Almanya’da donanma askerlerinin de katıldığı
bir sosyalist ayaklanma ortaya çıktı ancak bastırıldı.
Macaristan’daki
ayaklanmada ise, 1919 Mart’ıyla Temmuz’u arasında sovyetik bir hükümet kuruldu.
İtalya’da
yoğun toprak işgalleri ve geniş kapsamlı genel grevler ortaya çıktı. Toplumsal
sorunlarını çözemeyen İtalya, 1922 yılında Faşist yönetim altına girdi.
1924’de
İngiltere tarihinde ilk kez, işçi sınıfını temsil ettiğini söyleyen İşçi
Partisi, hükümette yer aldı. Buna karşın 1926 yılında yaygın işçi grevleri
yaşandı.
Bitmemiş Savaş
1918’de silahlar bırakıldığında
sonuçtan, yenilenler kadar yenenler de hoşnut değildi. Savaş gerçekten bitmiş
miydi? Yoksa süresi belirlenmemiş bir ‘ateşkes’ miydi sözkonusu olan?
Savaşa neden olan istem ve eğilim sahipleri sonuçtan hoşnut muydu? Yenilenler
düştükleri konumu uzun süre kabullenecekler miydi?... Soruların yanıtları kısa
bir süre içinde ortaya çıktı. 1920’lerde başlayan hazırlıklardan sonra 1939’da
ikinci büyük paylaşım savaşının gündeme gelmesiyle, 1918 silah bırakışmasının
21 yıllık bir ‘ateşkes’ olduğu ortaya çıktı.
DİPNOTLAR
1 “The
Strenuous Life” Hamilton Clup, Chicago IL, 10 Nisan 1899, ak. Jeffry
E.Garten, “ Soğuk Barış” Sarmal Yay., sf.261
2 “History
of the American People” Thomas Woodrow Wilson 5.Cilt sf.296 ak; Yağmur
Adsız, “Bir Hürriyet Havarisinin Sabıka Dosyası” Boyut Yay., sf.281
3 “1.Dünya
Savaşının Dökümü”, 20.yy Tarihi, sf.451
4 “Avrupa
1919” Martin Gilbert, 20.yy Tarihi, sf.458 ve Larousse sf.3446
5 “Larousse”
sf.3448
6 “Dünya
1914-1916” General J.L.Moulton, 20.yy Tarihi, sf.345
7 “Türkiye
1914” Richard Humble, 20.yy Tarihi, sf.345
8 “Avrupa
1919” Martin Gilbert, 20.yy. Tarihi, sf.458
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder