Fransa,
Anadolu’dan çekilmek zorunda kaldığında Ortadoğu’da
kendisine, Irak ve Basra’ya göre çok daha ‘değersiz’
olan Suriye kalmıştı. Almanya’dan alınan küçük
Alsace-Lorraine’den başka bir toprak kazancı olmamıştı. ABD,
Japonya ve İngiltere Pasifik ve Çin için savaşım verirken
Fransa, ‘verimli’
işletemediği Vietnam’da sıkışıp kalmıştı. Rusya’da
yitirilen sermaye büyük boyutluydu. Yapılmak istenen askeri
karışmalar başarılı olamıyor, Rusya’ya gönderilen savaş
gemilerinde Sovyet yanlısı ayaklanmalar çıkıyordu.
Savaşın
Götürdüğü
İki
dünya savaşı arasındaki Fransa’nın durumu, İngiltere’yle
benzerlik içindeydi. İtalya, Almanya ve İngiltere’nin, ayrımlı
yöntemlerle gidermeye çalıştığı sorunlar, hemen aynısıyla
Fransa’da da yaşanmıştır. Yaygın
beslenme sorunları,
ücret
düşüklüğü,
işsizlik,
yüksek enflasyon,
artan
hazine borçları,
grevler,
orta
sınıfın yoksullaşması,
savaş
karşıtlığından düzen karşıtlığına dönüşen halk
devinimleri,
dengesiz
piyasa ortamı,
kaynak
yetersizliği...
Çözüm bekleyen büyük boyutlu sorunlardı.
Savaştan
yengiyle çıkmanın sağladığı konum üstünlüğünün kazanca
dönüşmemesi, alınamayan savaş ödenceleri, sömürgelerdeki
başkaldırılar, ‘can
sıkıcı’
sorunlar olarak ortada duruyordu. Kazançlar için girilen savaş,
yalnızca ‘umutlar’ı
değil, eldekileri de alıp götürmüştü.
Kazanç
Getirmeyen Yengi
Fransa,
Anadolu’dan çekilmek zorunda kaldığında Ortadoğu’da
kendisine, Irak ve Basra’ya göre çok daha ‘değersiz’
olan Suriye kalmıştı. Almanya’dan alınan küçük
Alsace-Lorraine’den başka bir toprak kazancı olmamıştı. ABD,
Japonya ve İngiltere Pasifik ve Çin için savaşım verirken
Fransa, ‘verimli’
işletemediği Vietnam’da sıkışıp kalmıştı. Rusya’da
yitirilen sermaye büyük boyutluydu. Yapılmak istenen askeri
karışmalar başarılı olamıyor, Rusya’ya gönderilen savaş
gemilerinde Sovyet yanlısı ayaklanmalar çıkıyordu.
Savaş
ödencelerinin toplanması, zararın karşılanması için en etkili
yol olarak görüldü. Gerçekte, fazla seçenek de yoktu.
İngiltere’nin ABD’ye borçlanarak çözmeye yöneldiği akçalı
açmazı Fransa, savaş alacaklarına bel bağlayarak gidermeye
çalıştı.
İngiltere
ağır Versailles
koşullarının, Almanya’yı bolşevikleştireceği kaygısını
taşırken Fransa işin bu boyutuyla değil, daha çok hazinesine
aktaracağı marklarla ilgileniyordu.
Umarsız
Çabalar
Beklentiler
boş çıktı. Bütün dayatmalara karşın ödencenin alınamayacağı
belli olunca, gözkorkutma ve askeri eylem gündeme geldi. Başbakan
Aristide
Briand,
1921 yılında, ‘Fransa’nın
hakkı olan her şeyi alacağını’
ve ‘borçlu
inadında ısrar ederse polise başvurmak gerektiğini’
söylüyordu.1
1923
yılında Almanya’nın sanayi bölgesi Ruhr elegeçirildi. Ancak,
gerek yerel halktan görülen direnç ve gerekse uluslararası
kamuoyunun olaya sıcak bakmaması nedeniyle geri çekilmek zorunda
kalındı. Yapılan askeri harcamalar, ödeme dengesizliği içindeki
bütçede yeni açıklar oluşturmaktan başka bir işe yaramamıştı.
Canlanma
Girişimleri
Ekonomik
canlanma için uygulanan hükümet politikaları İngiltere’den
ayrımlı değildi. Endüstriyel etkinlik devlet korumasına alındı.
İç pazara yönelik üretimi arttırmak için büyük sanayi
kuruluşları ve tarım yatırımları desteklendi. Ulusal paranın
dengesini sağlamak için merkez bankasına ek yetkiler verildi. İşçi
eylemleri ve sendikalar baskı altına alındı. Devlet yatırımları
arttırılarak gerek iş kesimlerine ve gerekse işçilere yeni
çalışma alanları yaratıldı.
Alınan
önlemlerle 1920’lerin ortalarına doğru ekonomide göreceli bir
iyileşme görüldü. İmalat sektöründe, petrol ve elektrik
üretiminde önemli sayılabilecek artışlar oldu. Tarım ve
ticarette (özellikle dış ticaret) aynı başarı sağlanamasa da
1926 yılında, Fransız Frankı’na denge kazandırılmış,
işsizlik oranlarında az da olsa düşüş sağlanmış ve açlık
sorunu büyük oranda çözülmüştü.
Siyasi
Karmaşa
1924
yılında yapılan seçimleri Sol
Birlik
kazandı. Ancak, kurulan hükümet para darlığı nedeniyle başarılı
olamadı. 1926 yılında Sosyalist
ve Komünistlerin
dışındaki tüm partilerin katıldığı Ulusal
Birlik Hükümeti
kuruldu.
1929
bunalımı Fransa’yı da derinden etkilemişti. Savaşın yol
açtığı kalıcı sorunların üstesinden gelmeden, kapitalist
sistemin yapısından kaynaklanan çözümsüz yeni sorunlarla
karşılaşıldı. Tarım ürünleri fiyatları aşırı düştü,
köylüler ve tarım çiftlikleri güç durumda kaldı. Dış ve iç
ticaret durma noktasına geldi, şirket batkıları yayıldı,
işsizlik arttı. Sömürgelerde ulusçu eylemler yayıldı.
1932
seçimlerini sosyalistlerin çoğunlukta olduğu sol güçler
kazandı. İşçiler ve köylüler arasında düzen karşıtı
politik örgütlenme artıyordu. Dünya bunalımının yol açtığı
kaygı ve yılgınlıkla alınan birtakım kararlar emekçilerin
tepkisini çekiyordu.
Fransız
Frankının değerini korumak amacıyla sıkı biçimde uygulanan
sıkıpara politikası, devlet desteği alamayan küçük işletme
sahipleri ve işçiler arasındaki hoşnutsuzluğu arttırıyordu.
İşçiler tepkisini, grevler ve fabrika işgalleriyle gösterdi ve
bu eylemlerle yeni ekonomik ve demokratik haklar kazandı.
1936’da
yapılan seçimleri radikaller,
sosyalistler
ve komünistlerin
oluşturduğu Halk
Cephesi
koalisyonu kazandı. Halk cephesi, birçok toplumsal iyileştirme
yasası çıkardı ancak bunlar hükümet içi çekişmeler ve
1936’da başlayan İspanya İç Savaşı nedeniyle uygulanamadı.
Dış
Anlaşmalar
Fransa,
Hitler’in
1933 yılında yönetime gelmesinden sonra kendisiyle birlikte
davranacağı ülke aramaya başladı. Önce, 1935 yılında
Mussolini
ile Roma
Antlaşması’nı
imzaladı. Ancak, İtalya’nın Habeşistan’a asker çıkarması
nedeniyle ondan uzaklaştı.
Sovyetler
Birliği ile Karşılıklı
Yardım Antlaşması
imzaladı. Bu antlaşma nedeniyle bu kez Almanya’nın baskısıyla
karşılaştı. Savaş sonrası tüm antlaşmaları reddettiğini
açıklayan Hitler’in
isteklerine boyun eğerek bu kez, Südetler’in
Almanya’ya verilmesini kabul etti. Güçsüzlükten kaynaklanan dış
siyaset tutarsızlıklarından kurtulamayan Fransa, sonunda
Almanya’nın güçlenmesinin verdiği korkuyla eski bağlaşığı
İngiltere’ye yanaştı.
Sömürgelerde
Çözülme
Ülke
içinde sorunların yeterince çözülememesi sömürgelerde de güç
yitimine neden oldu. Uzakdoğu’daki tek sömürge Vietnam’ın,
1774’den beri işgal altında tutulmasına karşın, Fransa yerli
halk tarafından hiçbir zaman kabul görmemişti.
1923
yılından sonra ulusçu örgütler ortaya çıkmış, bunlar Fransız
sömürgeciliğine karşı savaşıma girişmişti. 1930 yılında
yayılan köylü ayaklanmaları sömürge yönetimine güç anlar
yaşatmıştı. Köylü ayaklanması bastırıldı. Ancak, yüksek
maliyetli askeri giderin etkisi, Paris’teki hükümet yetkililerini
güç durumda bıraktı. Fransa, sömürgelerdeki ayaklanmalarla
başedemezken 1940 yılında Japonya Çinhindi’ne asker çıkardı
ve Vietnam’da Fransız varlığına son verdi.
Sorunlu
sömürge yalnızca Vietnam değildi. Cezayir ve Fas da Fransa’nın
başını ağrıtmaya başlamıştı. 1840’dan beri elinde tuttuğu
bu topraklarda, aynı Vietnam’da olduğu gibi, yerel halkın
tepkisini hiçbir zaman önleyememiş, Hıristiyanlaştırma çabaları
bu bölgelerde başarılı olamamıştı.
Cezayir’de
ilk örgütlü karşı çıkış, 1926’da, Kuzey
Hareketi
adlı devrimci bir örgüt tarafından başlatıldı. Arkasından,
1935’de, Cezayir
Ulemalar Birliği
adlı bir başka örgüt ortaya çıktı. 1937’de Cezayir
Halk Partisi
kuruldu.
Fas’taki
karşıtçılık, Cezayir’den daha eski ve daha ataktı. Fas’lı
ulusçular 1921’de İspanya’yı zor durumda bıraktılar. Fransa,
Fas’daki anti-sömürgeci eyleme karşı, İspanya’yla birlikte
davrandı. 1933-1934 yıllarında Yukarı
Atlas Berberileri,
Fransa’ya karşı silahlı direnişe başladı. Bu gelişmeler,
hükümetin Cezayir ve Fas’a daha çok asker ve para ayırmasına
neden oldu. Oysa, Fransa’nın gücü bu giderleri karşılarken
ülke içi sorunları çözecek düzeyde değildi.
Güçlüler
Dünyası
1930’ların
dünyası benzer sorunları yaşayan ve birbirlerine dişbileyen
kararlı rakiplerin dünyasıydı. Genel ve değişmez davranış
biçimi, saldırganlık ve çatışmaydı. Her ülke, çıkar
sağlamaya diğerlerini alt ederek ayrı ayrı ulaşmak istiyordu.
Acımasız bir yarış herşeye egemen olmuştu. Güçlü olan
güçsüzü ezecek ve ayakta kalacaktı. Ve Fransa en güçlüler
içinde yer almıyordu.
1913
yılında dünya sanayi ürünleri dışsatımındaki payı yüzde 12
iken bu oran, 1929’da yüzde 10,9, 1937’de ise yüzde 5,8
olmuştu.2
Sermaye ihraç eden ülke olarak dış yatırım payındaki düşüş
daha çoktu. 1914’de tüm dünya dış yatırımlarının yüzde
22,2’sini gerçekleştirirken, bu oran 1930’da yüzde 8,4’e,
1939’da yüzde 7,3’e düşmüştü.3
O
dönemde mali
sermayenin,
uluslararası dolaşım yeteneği yeterli düzeyde gelişmemişti.
Şirketler denizaşırı pazarları ortak kullanma yöntemini henüz
yeterince geliştirmemişti. Her ülke kendi sömürgesini
kullanıyor, başka bir ülkeyi sömürgesine sokmuyordu. Yeni bir
küresel çatışma kaçınılmaz görülüyordu. Güçlenen ve
kararlı bir saldırganlık eğilimi taşıyan Almanya, Japonya ve
ABD’ne karşı Fransa’nın tek başına herhangi bir şansı
yoktu. Bu nedenle benzer konumdaki İngiltere’ye yanaştı ve
19.yüzyılın bu iki devi, gelecek savaşta birlikte davranarak
şanslarını denemeye karar verdi.
DİPNOTLAR
1 “Fransa
ve Almanya” Maurice Baumont,
20.yy Tarihi, sf. 566
2 “A.
Maizels Industrial Growth and World Trade, Cambridge 1963”,
ak. Harry
Magdoff,
Odak Yay., 1974, sf.74
3 “Impact
of Western Man” William Woodruff,
New York 1966, sf.150, ak. a.g.e. sf.75
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder