Kendilerini
“demokratik
ülke”
olarak tanımlayan Batılı ülkeler, konu ekonomik çıkar ve petrol
olduğunda; “demokratik
nezaketlerine”
kan bulaştırmaktan çekinmezler. Demokrasi,
insan
hakları,
özgürlük
söylemleri dillerinden düşmez ancak rejime ve devlete karşı
işlenen suçlar sözkonusu olduğunda katıksız despotlar haline
gelirler. Bölmek istedikleri azgelişmiş ülkelerde, azınlık
haklarının kararlı savunucularıdırlar ancak kendi ülkelerinde
hiçbir azınlığa yaşam hakkı tanımazlar. Soykırıma karşı
yasalar çıkarırlar ancak soykırım yapmaktan çekinmezler. Tarihi
kırım ve kıyımlarla dolu Batının “demokratik
terörünü”
görmek buna göre davranmak gerekir.
Batı
Hukuku
Batılı
ülkeler; demokrasinin
beşiği,
kişisel özgürlüklerin anavatanı
olarak değerlendirilir. Bu değerlendirme bir yere kadar doğrudur.
O yer, devlete ve düzene karşı işlenen suçların olduğu yerdir.
Bu konuda ödünsüzdürler ve sözkonusu bu suçlar olduğunda
“hukuksuzluğu
hukuk durumuna getirmede”
çok ustadırlar. Üstelik bu ustalık Hitler
ya da Mussolini’yle
sınırlı değildir.
Batılı
devletlerin ceza yasaları, kişisel hak ve özgürlükleri
sınırlayan maddelerle doludur ve bu maddelerin özellikle sisteme
yönelen siyasi suçlara karşı ödünsüz uygulanması, Batı
Hukukunun değişmeyen temel işleyişidir. Amerika ve Avrupa
ülkelerinde telefon dinleme, bilgisayarın suç araştırmasında
kullanılması, habersiz adam izleme, gizli ajan kullanma, konutların
dinlenmesi polis yetkileri içindedir ve bu tür faaliyetlerden elde
edilen bilgiler hukuki delildir.1
Trol–a
Metodu
adı verilen bir uygulamaya göre; kriminal özellikleri önceden
belirlenen on iki milyon insan bilgisayar taramasından
geçirilebilmekte, bu tarama altı yüz kişiye kadar indirildikten
sonra da durumlarından kuşku duyulan bu insanlar, “potansiyel
örgütlü suç elemanı”
olarak izlemeye alınabilmektedir.2
Teknolojinin polis şeflerine armağanı olan bu yöntem, ABD ve Batı
Avrupa’nın bütün “demokratik”
ülkelerinde yasal olarak kullanılmaktadır.
Alman
yasaları, gizli dinlemelere karşı yargı yoluna başvurmayı
yasakladığı için 2’si hakim 5 Alman hukukçu, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi’ne
(AİHM) başvurdular, ancak hiç beklemedikleri bir kararla
karşılaştılar. AİHM’nin aldığı karar şöyleydi:
“Demokratik
kurumların korunması açısından zorunlu olan hallerde,
vatandaşlar aynı polis devletlerinde olduğu gibi gizlice
izlenebilir. Demokratik toplumlar günümüzde, sofistike bir
casusluk ve terörizm tehlikesi altındadır. Dolayısıyla devlet,
bu gibi tehlikelere etkin bir biçimde karşı koyabilmek için gizli
izleme ve gözetim yöntemleri uygulayabilir”.3
“Demokrasinin
Beşiği” İngiltere
İngiltere’de,
3 kişiden çok üyesi olan gizli bir örgütün yaptığı
toplantıya katılmanın, katıldığını söylemenin, toplantıyı
düzenlemenin ya da yardım etmenin cezası 10 yıl; yasaklanmış
faaliyetlerde kullanmak üzere para ve mal toplamaya çalışmanın,
kabul etmenin ya da vermenin cezası 14 yıl; devlete karşı
işlenmiş suçlar hakkında bilgi sahibi olduğu halde bu bilgiyi
polise bildirmemenin cezası ise 5 yıl hapistir.4
1988
yılında çıkarılan “Kuzey
İrlanda Suç Delili Yasası”na
göre, ceza davalarında sanık hakkında herhangi bir delil olmasa
da mahkemenin, sanığın “tutum
ve davranışlarından sonuç çıkararak”
ceza verme yetkisi vardır.5
İngiltere İçişleri Bakanı, suç
övücü
ya da devlet
otoritesini zayıflatıcı
bulduğu bütün radyo, televizyon ve gazete yayınlarını 12 ay
süreyle yasaklama yetkisine sahiptir. 1989 yılında IRA, IRA
yanlısı yasal parti Sinn
Fein,
Republican
Sinn Fein,
Ulster
Defance Association,
Irish
National Libertation
Army
(INLA) adlı örgütlere bu yöntemle her türlü yayın yasağı
uygulanmıştır.6
“Demokrasinin
beşiği”
İngiltere’de devlet görevlilerinin, bunlara benzer pek çok
“demokratik”
yetkileri vardır.
Almanya;
Cezaevinde Tutuklu Öldürmek
1970’li
yıllarda, Almanya’da gerçekleştirdiği bir dizi terör eylemiyle
ünlenen düzen karşıtı Kızıl
Ordu Cephesi adlı
örgütün lider kadrosu tutuklanarak, Stuttgart’ın
ünlü Stammeheim
cezaevine kondular. Tutuklular, cezaevinde işkence ve insanlık dışı
muamele gördükleri, yazışma ve haberleşmelerine izin
verilmediği, avukatlarıyla görüşmelerinin engellendiği ve
tecrit edilerek hücreye konulduklarını ileri sürerek Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi’ne
başvurdular. Ancak, mahkemeden herhangi olumlu bir yanıt
alamadılar.
Kızıl
Ordu Cephesi’nin
üst düzey sorumlularından A.Baeder,
G.Ensslin
ve J.Raspe
30 Ağustos 1977’de gece yarısı hücrelerinde ölü bulundu.
Alman resmi makamları ölümlerin nedenini intihar olarak açıkladı
ancak birçok insan bu açıklamayı inandırıcı bulmadı. Bir
araştırmacı, aradan 19 yıl geçtikten sonra 1996 yılında
sözkonusu esrarengiz ölümleri, sistemli bir biçimde “devletin
gerçekleştirdiğini”
yazdı. Ancak o da, “hür
demokratik temel düzeni yıkmaya yönelik faaliyette”
bulunduğu gerekçesiyle, Alman Ceza Yasası’nın 90.başlamı
(maddesi) gereğince 3 yıl hapisle cezalandırıldı.
Alman
“demokrasisi”nin
hapisle “süslenmiş”
“fikir
özgürlüğü”
uygulamaları “terör”
konularıyla sınırlı değildir. Mevcut sistemi reddeden düşünce
sahipleri, sağcısına solcusuna bakmadan cezalandırılır. Kosiek,
aşırı sağcı Alman
Demokrat Parti
üyesiydi ve bu parti adına 4 yıl eyalet parlamentosunda
milletvekilliği yapmış, Federal Parlamento’ya da aday olmuştu.
Kosiek
yayınladığı iki kitapla siyasi görüşlerini açıkladı. Bu
görüşler, “Anayasaya
sadakati şüpheye düşürücü”
bulundu ve Kosiek’in
parlamento üyeliğine son verildi. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi’ne
başvuran sağcı milletvekili, Kızıl
Ordu Cephesi
davasındaki araştırmacının aldığı yanıtın aynısını aldı;
“hür,
demokratik düzeni yıkmaya yönelik faaliyet, düşünce düzeyinde
bile olsa yasaktır”.7
Avrupa’nın
“Fikir Özgürlüğü”
Fransa’da,
aşırı sağcı partinin başkanı Le
Pen’in
dokunulmazlığı, “İkinci
Dünya Savaşı’nda gaz odaları bir ayrıntıdır”
dediği için kaldırıldı. Fransız Parlamentosu, “Ermeni
soykırımı yalandır”
söylemini suç sayan yasa çıkardı. Fransa Basın Kanunu’na
göre, Fransız siyasi sisteminin temellerini sarsmak ve kamu
düzenini tahrip etmek amacıyla eleştiride bulunmak yasaktır.
Miguel
Castells
adlı sol eğilimli bir İspanyol senatörünün dokunulmazlığı,
devletin faili meçhul cinayetlerin üzerine yeterince gitmediğini
ileri süren bir makalesi nedeniyle 1981 yılında kaldırıldı ve
Costells
aynı yıl tutuklandı.
İtalya’da
Temiz
Eller
adı verilen operasyonlar sırasında 1500 işadamı, bürokrat ve
politikacı tutuklandı. Aralarında 250 milletvekilinin bulunduğu
3000 İtalyan hakkında soruşturma açıldı, on sanık intihar
etti. Amerika’da “Kör
İmam”
ünvanıyla anılan kişi, vaazlarının, New York Ticaret Merkezi’ne
bomba atan teröristleri etkilediğinin anlaşılmış olması
gerekçesiyle müebbet hapse mahkum edildi. “Kör
İmam”
hala bu cezayı çekiyor.
Belçika’da
devlete karşı suç işlemiş hükümlüler, tek kişilik hücrelerde
yatırılırlar. Bütün eşyaları hergün hücrelerinden dışarıya
alınır ve tekrar yerleştirilir, hücre geceleri sürekli
aydınlatılır. İngiltere’de bu tür tutuklu ve hükümlüler,
cezalarını bitirene dek 15 günde bir, başka bir cezaevine
nakledilirler.
Avusturya’da,
tapu dairesinden telefon idaresine dek bütün devlet kuruluşlarının,
sistem karşıtı olarak gördükleri partilere hizmet vermeme
yetkisi vardır. Almanya’da eski hükümlüler herhangi bir
yasadışı eylemde bulunmasalar bile, “tekrarlama
ihtimali”
nedeniyle tutuklanabilirler.8
Amerika’da
Demokrasi
ABD’nin
bugün, “demokrasi”
ve “insan
hakları”
söylemleriyle dünyaya egemen kıldığı küresel egemenlik, bu tür
kavramları yok eden bir anlayışa ve şiddete dayanmaktadır. Bu
gerçeği dile getiren açıklamalardan belki de en özlüsünü,
“Amerika
İmparatorluğu”
adlı kitabıyla ünlenen Claude
Julien
yapmıştır. Julien,
adı geçen kitapta şunları yazıyor: “Amerika
İmparatorluğu’nun ayrıcalıklı üstünlüğü, etki alanına
sınır çizmemiş olmasıdır. Hiçbir coğrafya haritası, bu
imparatorluğun sınırlarını çizip belirtemez... Amerika
İmparatorluğu, en diktatörce rejimlere dayanarak bir askeri üsler
ve paktlar ağı içinde tüm yeryüzünü sarmıştır. Üstelik bu
kuşatma ‘özgürlüğü savunmak’ içindir. Askeri
mekanizmaların öldürücü ateşi altında Dresten, Hiroşima ve
Vietnam köylerini ezip yerle bir etmesi hep özgürlük adınadır”.9
ABD,
terör örgütü saydığı PKK’ya Washington’da büro
açtırırken, (1997), PKK televizyonuna Amerika’dan yayın yapma
izni verirken (2001) Teksas’ın bağımsızlığı için mücadele
eden ayrılıkçı örgüt lideri Richard
Mc Loren’a
99, yardımcısına 50 yıl hapis cezası verir.10
1972
ABD kongre seçimlerinde Michigan’da Gerald
Ford’un
rakipleri arasında seçimlere katılan Komünist Parti Başkan adayı
Alan
Maki,
Amerika’da gördüğü baskılar ve oğlunun Michigan Eyaleti’nde
vurulması nedeniyle, Kanada’dan sığınma hakkı ister.11
Ama aynı ABD, Türkiye’de İnsan
Haklarına saygı
gösterilmesini ister. ABD, uluslararası anlaşmalara imza atar ama
bu anlaşmaların bağlayıcı hükümlerine karşın, Lahey
Uluslararası Adalet Divanı
kararlarına uymaz. Paraguay vatandaşı Angel
Fransisco Bread’ı,
Divan kararlarına karşın idam eder.12
Aynı işi, Almanya Adalet Bakanı Herta
Daeubler Gmelin’in;
“uluslararası
hukukun ihlali”
biçimindeki çırpınışlarına ve itirazlarına karşın, iki
Alman kardeşe uygular.13
Nükleer denemelerin yasaklanmasını kabul etmez, kara mayınları
anlaşmasını onaylamaz, zehirli gazların sınırlanmasını kabul
etmez.14
ABD’nin
başka ülkelerin siyasi ve ekonomik sistemlerine, demokrasinin adını
kullanarak karışması, elbette Türkiye’yle sınırlı değildir.
Amerikalılar bunu dünyanın her yerinde yapmaktadır. Ancak,
Amerikalıların çok övündükleri “demokrasileri”
150 yıldır, ancak “politik
ikiz”
durumunda olan iki siyasi partinin yaşamasına izin vermektedir.
Amerika’da,
etkisini güçlü bir biçimde her zaman sürdürmüş olan “yazılı
olmayan yasalar”;
gizli ya da açık, siyasal ya da ekonomik, ama genellikle şiddete
dayanarak işletilmiş ve başka partilerin, özellikle de sol
partilerin yaşamasına izin verilmemiştir. Sistem dışı sayılan
partiler, bir anlamda daha doğmadan ya da gelişemeden, yasa dışı
yöntemlerle “işin
başında”
kapanmak zorunda bırakılmıştır. İşçi grevlerine, sosyalist
parti toplantılarına, ırkçılık karşıtı gösterilere,
zencilere saldıran ve adına Pinkertonizm
denen grev kırıcılar, ajan büroları ve yasadışı silahlı adam
müfrezeleri, toplumsal savaşım tarihine Amerikalıların bir
armağanıdır.
ABD’nin
kısa tarihi; vurulan başkanlar, öldürülen işçi önderleri,
sosyalistler, zenci liderleri, yakılan zenciler, Martin
Luter’ler,
MalcolmX’ler,
Kara
Panter’lerle
doludur. Bütün bunlar ortada dururken Mark
Parris;
Türkiye’de, herkesin gözüne baka baka; “Amerikalıların
bir siyasi partinin söylediği şeyler yüzünden kapatılmasını
anlamakta zorluk çektiğini”
söyler.
“Müslümanların”
hamiliğine soyunan ABD yönetimi, Pentagon’un istek ve
önerileriyle Virginia’da bir “İslâm
ve Sosyal Bilimler Yüksek Okulu”
açtı. 2 Eylül 1999’da ilk mezunlarını veren “Yüksek
Okul”un
mezuniyet töreni, hükümet yetkililerinden kordiplomatiğe kadar
uzanan “geniş
yelpazeli”
bir katılımla gerçekleştirildi.15
Bu katılım, ABD’nin “Müslümanlık
İşleri”
çalışmalarına verdiği önemi göstermektedir.
“Suikast
Düzenleme Hakkı”
ABD
yönetiminin “demokratik
girişimlerine” verilecek
en iyi örnek, 2001 Şubatında ABD Temsilciler Meclisi’ne verilen
bir yasa önerisidir. Bu öneri, gelinen noktanın gerçek boyutunu
göstermektedir. Georgia Eyaleti milletvekili Bob
Barr,
“Gerekirse
Kişilere Yönelik Suikast Düzenlenmesine Olanak Vermek İçin”
bir yasa teklifi hazırladı ve The
Washington Times Gazetesi’ne
şunları söyledi: “Kendimizi
kandırmayalım. Yakın tarihimizde görüldüğü gibi ABD,
gerektiğinde çıkarlarını korumak için; dünyanın her yerinde,
her şeyi yapmaya hazırdır. Benim tasarım yasalaşırsa,
gerektiğinde suikast düzenlenebilmesine yönelik yasal boşluğu
dolduracaktır”.16
ABD’nin
CIA aracılığıyla dünyanın her yerinde suikastlar düzenlediği
bilinmeyen bir konu değildir. Ancak, suikast düzenleme eyleminin
yasal duruma getirilme girişimi herhalde Amerikan
demokrasisinden
başka yerde görülemez. Bob
Barr’ın
yasa önerisinden önceki dönemlerde Richard
M.Bissel
adlı CIA görevlisi Çin Komünist Partisi önderlerinden Cu
En-Lai’nin
öldürülmesinden (Başkan Eisenhower’ın onayıyla), Mısır’ın
Cumhurbaşkanı Nasır’ın
sigarasına ölümcül toksin yerleştirilmesine dek pek çok eylem
gerçekleştirdi. Bir başka yetkili James
Angleton,
Kongo’nun ilk Başbakanı Lumumba’ya,
yüksek ateşle ölüme yol açacak zehir vermeyi; William
Harvey
ise Küba Başkanı Castro’yu
öldürmeyi tasarlamıştı.17
Kirli
Sicil
Batının,
insan hakları ihlalleri yönünden sicili hiç temiz değildir.
Hitler
Almanyasının Yahudi, ABD’nin Kızılderili soykırımları ve
sömürgecilik döneminin katliamları bir kenara bırakılsa bile,
yalnızca 20.yüzyılda Batı kaynaklı (hem de en ağırından)
yüzlerce insan hakları ihlali vardır.
İngilizler
1930’lu yıllarda, Hindistan’da bağımsızlık yanlısı ulusal
önderlerin hemen tümünü hapse atmıştı. Amristar
kentinde İngiliz kumandan, tüm şehir halkının İngiliz
bayrağının önünden diz üstünde geçmesini istemiş ve bu
isteğini yaptırmıştı. Gandi’nin
barışçı eylemlerinden biri olan ünlü “Denize
Yürüyüş Eylemi”’nde,
İngiliz askerleri ateş açmış, yüzlerce Hintliyi öldürmüştü.
Fransız
askerleri, 8 Mayıs 1945’de Cezayir’in Setif kentinde, 2.Dünya
Savaşı’nın bitimini kutlayan Setiflilerin, yeşil–beyaz
Cezayir bayrakları açması nedeniyle kitle üzerine ateş açtı.
Halkın askerlere saldırdığı söylenerek Fransız Ordusu tüm
Cezayir’de katliamlara girişti ve tam 45 bin sivil Cezayirliyi
öldürdü. Setif katliamını gören Cezayirli yazar Katip
Yasin
şunları yazacaktır: “Benim
insan duyarlılığım ilk kez 1945’te Setif’de gösterilen
vahşetle karşı karşıya geldi. Ulusçuluğum orada pekişti.
Gözlerimi en fazla açan şey, batılıların söyledikleri herşeyi,
böylesine inkar edişleri oldu”.18
İtalya,
28 Eylül 1911 günü Osmanlı İmparatorluğu’na bir ültimatom
vererek, Trablusgarp’ı (Libya) 24 saat içinde terk etmesini
istedi. Gerekçesi şöyleydi: “Osmanlı
subay ve memurları, Trablusgarb’ta insan haklarını ihlal ediyor,
başta İtalyanlar olmak üzere tüm yabancılara ve yerel halka kötü
muamele ediyorlar. İtalya Hükümeti bu duruma çözüm bulmak için
duruma müdahale edecek ve Trablusgarp’ı askeri işgal altına
alacaktır”.19
Türkleri
insan haklarını ihlal etmekle suçlayan İtalya, işgale tam 20 yıl
direnen Libya halkına karşı, eşine az rastlanan bir vahşet
uyguladı. İtalyan Ordusu, içme suyunun halk için her zaman
yaşamsal önemde olduğu bu çöl ülkesinde, su kuyularını
dinamitledi ve kumla doldurdu. Köyleri ateşe verdi, köylüleri
topraklarından sürüp, üstü açık toplama kamplarında açlığa
mahkum etti. Mısır–Libya sınırına 200 kilometre, aşılması
güç dikenli tel döşeyerek direnişçilerle ailelerini Libya’ya
hapsetti.20
ABD
Hava Kuvvetleri Vietnam’a, yalnızca 1965–1968 yılları
arasındaki üç yıl ve 1972 yılındaki altı aydan oluşan 3.5
yıllık zaman dilimi içinde, tam bir milyon yüz bin ton bomba
attı. Bu miktar, 4 yıllık 2.Dünya Savaşı’nda Pasifik
çatışmalarının tümünde kullanılan 650 bin ton bombanın iki
katına yakındı.21
Şili
Ordusu, 1973 yılında seçilmiş Devlet Başkanı Allende’ye
karşı darbe düzenledi ve Allende
dahil binlerce Şililiyi öldürdü, on binlercesini tutukladı.
Darbeyi ABD gizli servisi CIA’nın örgütlediği sonradan açığa
çıktı. Dönemin CIA Başkanı şu açıklamayı yapmaktan
çekinmedi: “Planımıza
göre Birleşik Devletler’den yana olan bütün Şilili subay ve
generalleri tek tek elde ettik. Bekledik. Öteki bütün yollar
tıkanınca Ordunun harekete geçirilmesinden başka çare
göremedik”.22
DİPNOTLAR
1 “Fazilet
Partisi–Esas Hakkındaki Görüşler” V.Savaş,
sf.18-21-39
2 “Hukuka
Aykırı Deliller Sempozyumu”
Prof.Dr.F.Yenisoy
3–24/02 1965, ak. V.Savaş.“Fazilet
Partisi–Esas Hakkındaki Görüş”,
sf.21
3 “Fazilet
Partisi–Esas Hakkında Görüşler” Vural Savaş,
sf.23
4 a.g.e.
sf.61–62
5 “Civil
Liberties: Coses and Materials” London
1991, sf. 261, ak.Vural
Savaş “Fazilet Partisi–Esas Hakkında Görüşler”,
sf.27
6 “Fazilet
Partisi–Esas Hakkında Görüşler”, Vural Savaş,
sf.57,58
7 a.g.e.
sf.64–65
8 “Fazilet
Partisi Esas Hakkındaki Görüşler” V.Savaş,
sf.19-65-66-67
9 “Amerikan
İmparatorluğu” Claude Julien
Hitit Yay., 1969, sf.8-9 ak. Attila
İlhan “Kimin İmparatorluğu”
Cumhuriyet 14.02.2001
10 “ABD’nin
Apo’suna 99 Yıl Hapis”,
Hürriyet 6.11.1997
11 “Amerikalı
Komünist Kanada’ya Sığındı”,
Cumhuriyet 21.03.1998
12 “ABD’nde
Lahey’in Çağrısına Karşın İdam”,
Hürriyet 16.04.1998
13 “18
Dakika Can Çekişti”,
Hürriyet 05.03.1999
14 “ABD,
Pakistan ve Siyasi Gericilik”, Ergin Yıldızoğlu,
Cumhuriyet 20.10.1999
15 “Amerika
Bu Kez Din Özgürlüğü’ne El Attı” Semih İdiz,
Star Gazetesi 12.09.1999
16 “Asi
Liderleri Vurmak İçin Suikast Yasası”,
Hürriyet 11.02.2001
17 Prof.Dr.Türkaya
Ataöv,
Cumhuriyet 23.05.2010
18 “Devrimler
ve Karşı Devrimler Ansiklopedisi”,
Gel.Yay., S:8 sf.173
19 “İtalyanlar
Kuzey Afrika’da” F.Belen “20. Y.T.”
Arkın Kit., sf.302
20 “Sosyalizm
ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi”
İletişim Yay., 4. Cilt, sf.1306
21 “Büyük
Larousse”
Gelişim Yayınları, sf.12207
22 “Le
Monde”
02.11.1973 ak., D.Avcıoğlu
“Milli Kurtuluş Tarihi”,
sf.1693
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder