Çin
Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1949 yılında Çin, dünya gelişme
çizelgelerinin en altında yer alan bir ülkeydi. Düzensiz ve
kalabalık kentlerin ürkütücü yaşam koşulları, uçsuz bucaksız
kırlardaki sonsuz yoksulluk, yüzyıllara dayalı feodal egemenliğin
doğurduğu sosyal gerilik ve giderilmesi olanaksız görünen ulusal
ayrılıklar, büyük boyutlu toplumsal sorunlar olarak ortada
duruyordu.
1949
Sonrası: Çin’de Yönetim Dönemi
Çin
Devrimi,
2.Dünya Savaşı sonrasının en önemli olayıdır. Birinci
savaştan sonra Rusya’yı yitiren emperyalist ülkeler, 2.Dünya
Savaşı’ndan sonra da Çin’i yitiriyordu. Uzun yıllar, Batıdaki
varsıllığa kaynaklık eden bu büyük ülke, tarihsel geçmişine
denk düşmeyen bir yoksulluk ve sefalet içine düşmüştü ancak
şimdi kendisini sömürgecilerden kurtarıyordu.
Halk
Cumhuriyetinin kurulduğu 1949 yılında Çin, dünya gelişme
çizelgelerinin en altında yer alan bir ülkeydi. Düzensiz ve
kalabalık kentlerin ürkütücü yaşam koşulları, uçsuz bucaksız
kırlardaki sonsuz yoksulluk, yüzyıllara dayalı feodal egemenliğin
doğurduğu sosyal gerilik ve giderilmesi olanaksız görünen ulusal
ayrılıklar, büyük boyutlu toplumsal sorunlar olarak ortada
duruyordu.
Emperyalist
sömürü ve uzun süreli iç çatışmalar, Çin halkını yaşam
savaşı verme noktasına getirmişti. Çin köylüsü o denli yoksul
ve umarsız hale gelmişti ki, elindeki toprağı bile işleyemiyordu.
Toplam yüzölçümünün ancak yüzde 10’unu tarıma açabilmişti.1
1950 yılında bir hektar ekilebilir toprağa düşen insan sayısı,
açlıktan yüzbinlerce insanın öldüğü 1917 Rusyası’ndakinden
on kat daha çoktu.2
1949
yılında Çin nüfusunun yüzde 90’dan fazlası kırlarda
yaşıyordu. Birbiriyle ilişkisi olmayan birçok bölge, kendi
silahlı güçlerine sahip büyük savaşçı feodallerin denetimi
altındaydı. Ellibeş ayrı ırk, başta Budhacılık,
Lamacılık
ve İslamiyet
olmak üzere birçok din, onlarca dil ve yüzlerce yaşam biçimi
vardı. Beş özerk bölge, 29 özerk il ve 69 özerk yönetim birimi
varlığını sürdürüyordu.3
Dağlarda
ve vahalarda klanlar halinde, feodalizm öncesi ilişkilerle yaşayan
göçebe insan toplulukları bulunuyordu. Sanayi, ulusal varsıllığa
hemen hiç katkıda bulunmuyordu, çünkü yoktu. Oysa
kullanabileceği hammadde kaynakları sınırsız işgücü vardı.
Çalışan az sayıdaki işletme sömürge tipi işletmeydi.
Genellikle yabancı sermayeye ait bu işyerlerinde Çinli işçiler,
on iki saat işgünü, çift vardiya koşullarında, düşük
ücretle, kadın ve çocuklar da dahil olmak üzere çalıştırılıyordu.
Sovyet
Etkisi ve Öykünme (Taklit)
1949-1952
arasında Sovyetler Birliği’ni örnek alan bir ekonomik kalkınma
düşünüldü. Ortaklaşacılığa ve sanayileşmeye ağırlık
verilecekti. Üretim araçlarının tümü kamu mülkiyetine alınacak
ve hazırlanacak kalkınma planlarında; makinalı toplu tarım, ağır
sanayi ve üretim makinaları üretimi öncelikli olacaktı.
Devrimden
hemen sonra, kitle baskısıyla yapılan ve ideolojik belirlemelerle
uyuşmayan toprak dağıtımı ‘olumlu’
bir sonuç vermedi. 350 milyon köylüye 460 bin kilometrekare toprak
dağıtılmış4
ancak kullanım hakkıyla sınırlı kalan, eşitsizlikleri
gidermeyen ve ürün artışı sağlamayan bu dağıtım, çağdaş
tarıma geçme amacına herhangi bir katkı sağlamamıştı.
Toprak
dağıtımına son verildi ve tarımda sosyalist uygulamaya geçildi.
Altı yıl içinde 178 milyon köylünün toplandığı 26 000 adet
halk komünü kuruldu.5
Tarıma açılmamış bölgelerde, toplam yüz ölçümün yüzde
5’ini oluşturan devlet çiftlikleri oluşturuldu.
Tarımsal
gelişmeyi amaçlayan bu uygulamalar, köylünün gerçek istemiyle
uyum göstermiyordu. Küçük bir toprağın özel kullanım hakkını
sağlıyor olsa da, köylüler bununla yetinmek istemedi ve komün
yaşamını benimsemedi. Tarımda amaçlanan gelişme sağlanamadı.
1953-1957
arasında birinci beş yıllık kalkınma planı hazırlandı ve
uygulamaya sokuldu. Önemli sayılabilecek gelişmelere karşın,
sanayide de istenilen ereğe ulaşılamadı. Elde edilen ekonomik
büyüme, nüfus artışıyla hemen hemen sıfırlanıyor, tarımdaki
durgunluk sürüyordu. Sovyet kalkınma modeli Çin’de başarılı
olamamıştı.
Halka
Yönelme
1957
yılında, Sovyet Rusya’da Stalin’e
karşı yapılan suçlamaların sosyalist dünyayı birbirine kattığı
günlerde, ortaklaşacı (kolektivist) uygulamalarda yumuşamaya
gidildi. Merkezi ve yerel yöneticiler, köylünün hükümetle
işbirliği kurmada süren çekingenliğini ortadan kaldırmak için,
alınacak önlemleri araştırmaya ve halkın istemlerine eğilmeye
karar verdi. Sayıları 750 bine varan tarım kooperatifi kuruldu.
Köylülerin, kooperatif topraklarından kişisel olarak kullanma
payı yüzde 5’den yüzde 10’a çıkarıldı. Onlara buralardan
elde edeceği ürünü kullanma hakkı tanındı.
Ancak,
yumuşamadan beklenen sonuç alınamadı. Bu kez köylü, kendine ait
topraklardan elde ettiği ürünü arttırıyor, ortaklaşacı
girişimleri savsaklıyordu. Emeğini yalnızca kendine ait
topraklarda kullanma ve sağladığı ürünün tümüne sahip olma
isteğindeki köylüleri, ortaklaşacı çiftliklerle ‘mutlu
etmek’
olanaklı olmuyordu.
Aydınları
Kazanmak
Tarım
sorunlarını aşmadaki tıkanıklık sürerken, “yüz
çiçek açsın”
olayı başlatıldı. “Yüz
çiçek yan yana açsın, yüz fikir akımı tartışsın”
bir Çin atasözüydü. Düşünce ve sanatın özgür bir ortam
içinde tartışıp yarışmasını anlatan bu eski Çin geleneği,
özellikle iç savaş sırasında yitirilen aydın desteğini yeniden
kazanmak için ileri sürülmüştü. ‘Yüksek
düzey aydınlar’,
sanatçılar,
bilim
adamları;
alt yapısı oluşmamış ideolojik belirlemelerin ulusal savaşımın
önüne geçirilmesi nedeniyle Komünist
Parti’den
uzaklaşmıştı. Sosyalist düzenin kuruluşu karşısında da
ilgisizliğini sürdüren bu kesim, kazanılmak isteniyordu.
Aydınlar,
bu kampanyaya olumlu yanıt verip katılmada pek gönüllü olmadı.
Bir süre sonra 27 Şubat 1957’de Mao,
çağrıyı birkez daha yineledi ve aydınlar
sorununun
mutlaka çözülmesi gerektiğini söyledi; “Çin’in
sosyalizmin kurulması gibi dev bir görevde, olabildiği kadar çok
aydına gereksinimi vardır. Aydınlarla ilişkilerimizi düzeltip,
onların karşılaştıkları sorunları çözümlemelerine yardım
etmeli, yeteneklerini tam olarak ortaya koymalarını sağlamalıyız.
Parti üyelerinin çoğu aydınlarla anlaşmayı, onlarla geçinmeyi
pek beceremiyor. Onlara sert davrandıkları gibi, işlerine de saygı
duymuyorlar. Bilimsel ve kültürel konulara, yerli yersiz
burunlarını sokuyorlar. Bu eksiklikleri mutlaka ortadan
kaldırmalıyız...”6
Eksiklikler
bir türlü ortadan kaldırılamadı. Gerçekleştirilmeğe çalışılan
sınıfsız topluma hazır olmayan bir toplum, uzun erimli umutların
gündeme sokulmasını sindiremiyor ve bu uğurdaki büyük çabaya
karşın istenilen sonuç elde edilemiyordu.
“Büyük
Sıçrama” ve Başarısızlık
Birinci
beş yıllık planın başarısız olması üzerine yumuşama
dönemine son verildi. ‘Sosyalist
düzenin yerleştirilmesi’
için ‘daha
bütünsel’,
‘daha
köklü’
yöntemler yürürlüğe konuldu ve ‘Büyük
Sıçrama’
adı verilen yeni bir politik döneme girildi. 1958, gerek ‘Büyük
Sıçramanın’
ve gerekse de ikinci beş yıllık planın başlangıcı oldu. On beş
yılda İngiltere’yi geçmeyi amaçlayan bu iddialı planla, önce
kırsal işgücü devinime geçirildi. Yüz milyonu aşkın kadın ve
erkek büyük hidroelektrik santrallerin yapımında canla başla
çalıştı. 67 milyon köylüye, ülkenin yeniden ağaçlandırılması
projesinde iş verildi.
İlk
yıl umut verici sonuçlar alındı, üretim arttı sanayi gelişti.
Ancak, sevinç 1959 başında yerini endişe ve üzüntüye bıraktı.
Tarımda, iki yıl art arda düşük ürün elde edildi. Tarım
ürünleri dışsatımı durduruldu, dışalıma gidildi. Bu kez
döviz yetersizliği nedeniyle sanayi için gerekli donanımın
dışalımı yapılamadı. Tarımdan sonra sanayide de gelişme
durdu. Çin, kendi halkını besleyemez duruma düştü. Büyük
umutlarla girişilen ‘Büyük
Sıçrama’
döneminde, 20 milyon Çinli açlık ve yoksulluktan öldü.7
Dönem
başında kentlere göçmüş olan milyonlarca köylü, köylerine
geri gönderildi.
Başarısızlık
kesindi. Ancak, yöneticiler başarısızlığın gerçek nedenini
göremedi. Tarımdaki kötü sonuçlar elverişsiz doğa koşullarına
bağlandı. Sanayideki durgunluğun nedeni olarak da, Sovyet
uzmanlarının siyasi nedenlerle geri çekilmiş olması gösterildi.
Bu arada birçok yerde, akıl dışı uygulamalar yapıldı. Tarım
ürünlerine zarar veren kuşlar yok edildi. Bu kez yok olan kuşların
yediği zararlılar olağandışı arttı. İyi araştırılmadan
yapılan dev sulama yatırımları, toprağın alkalilenmesi ya da
tuzlanmasına yol açtı.
Başarısızlıkta
etkisi olsa da bu tür uygulamalar olumsuzlukların gerçek nedeni
değildi. Sovyetler Birliği’ndeki ‘sosyalizmi
kurma’
girişimi hemen aynısıyla alınıp uygulanmıştı. Köylü kendine
ait toprak ve ürün peşindeyken, inatçı bir ortaklaştırma
(kolektifleştirme) uygulanıyordu. Çağdaş tarımcılığı
yerleştirmek için gerekli olmamasına ve köylünün isteksizliğine
karşın, “halk
komünlerinin”
kurulması sürüyordu.
Sanayileşmede
devletin öncülüğüne kimsenin karşıtçılığı olmamasına
karşın, özel girişimciliğe hiçbir alanda izin verilmiyordu.
Aynı tutum ticaret için de geçerliydi. Aydın desteği, politik
nedenlerle yitirilmişti. Uygulanan politikalara eleştiri yönelten
yöneticiler, bulunduğu yer ve konuma bakılmaksızın görevinden
uzaklaştırılıyordu. O günlerde ve daha sonra Cumhurbaşkanı Liu
Şao Çi,
Pekin Belediye başkanı Peng
Çen,
savunma bakanı Ping
Di Huay
ve Komünist Parti sekreteri Teng
Hsiao Ping,
‘revizyonist’
suçlamasıyla görevlerinden uzaklaştırılan üst düzey
yöneticilerdi.
Kültür
Devrimi ve Sonuçları
Ekonomideki
başarısızlık, ideolojik davranış ve eylemlerin daha da öne
çıkarılmasına yol açtı ve 1965’de Çin için gerçek bir
felaket olan, Büyük
Proletarya Kültür Devrimi
denilen kampanya başlatıldı. 1965-1969 yılları arasında
sürdürülen ancak olumsuz etkileri uzun yıllar sürecek Kültür
Devrimi’nde,
düşünceleri ve davranışları nedeniyle aydınlar, bir kez daha
saldırıya uğradı. İyileştirme (reform) yanlısı ne kadar
yönetici varsa tümü görevlerinden uzaklaştırıldı.
Oysa
bunlar, tarım sorununa özel önem vermiş, halk komünlerini
sorgulamış, tarımı geliştirecek yeni uygulamalar getirmişti.
Örneğin, her köylü ailesine, 100 metrekare arazi sahibi olma ve
bahçesinden, kümesinden, zanaatından elde edeceği ürünleri
serbestçe satabilme hakkı vermişlerdi. Bu uygulama bile tarıma
oldukça önemli bir canlılık sağlamıştı. Ancak, bu gelişmelere
Kültür
Devrimi’yle
son verildi ve özellikle öğrencilerden oluşan kümeler,
denetimsiz bir coşkuyla gözden düşürülmesi istenen siyasi
kişilere saldırdı. Kızıl
Muhafızlar
denilen bu kümelerin davranışlarındaki aşırılık, Çin’i
neredeyse bir içsavaşın eşiğine getirmişti.
Kültür
Devrimi’nden
1976 yılında Mao’nun
ölümüne dek, çağdaşlaşma yanlılarıyla, yöneticiler arasında
sert bir savaşım yaşandı. Mao’dan
sonra, Hua
Guo Fing,
Ye
Cien Ying
ve Teng
Hsiao Ping
etkin oldu ve bu ekip 1977 yılında, tarım, sanayi, ulusal savunma
ile bilim ve tekniği içeren Dört
Çağdaşlaşma Kampanyası
başlattı.
Teng
Hsiao Ping ve Hızlı Kalkınma
Teng
Hsiao Ping
önderliğindeki yenilikçiler, devlet yönetimine geldiğinde,
‘sosyalizme
geçmeyi’
başaramamış ancak sanayi, ulaşım, eğitim ve halk sağlığı
alanında gelişmeler sağlanmış bir Çin buldu. Hızlı kalkınma
için gerekli olan bir ekonomik alt yapı oluşmuştu ancak mülkiyet
ilişkileri üretici güçlerin gelişimi üzerinde engelleyici bir
baskı oluşturmayı sürdürüyordu.
Köylülerle
halk komünleri, girişimci unsurlarla ortaklaşacılık, tüccarlarla
ticari yasalar arasındaki çelişkiler; toplumsal kalkınmayı
sağlamanın önündeki engel durumundaydı.
Kendi
toprağına sahip olma özlemiyle yaşayan köylüler, devlet
fabrikalarında ücretli olarak çalışmak zorunda kalan gizil
(potansiyel)
girişimciler
ve serbestçe ticaret yapma umudunu yitirmemiş tüccar
adayları;
Çin nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturmaktaydı. Çin,
sahip olduğu ekonomik alt yapı, yeraltı zenginlikleri ve eğitilmiş
iş gücüyle, çağı yakalamaya aday bir ülke haline gelmişti ama
bunu yapacak siyasi önderliğe sahip olması gerekiyordu. Çin
kendisini yönetecek “becerikli”
yöneticiler bekliyordu.
Politika
Değişimi
Teng
Hsiao Ping
önderliğindeki yenilikçiler, bu beceriyi gösterdi. Önce siyasal
alanda bir dizi iyileştirme yapıldı. Örneğin parlamentoda
işçi-köylü-asker milletvekili oranı düşürüldü. Toplumsal ve
kültürel alanda kişi hakları genişletildi. Geçmiş dönem
uygulamaları, Mao’nun
kişiliği dahil tartışmaya açıldı.
1978’de
anayasada değişiklikler yapıldı. Köylünün topraktaki iyelik
(mülkiyet) hakkını genişleten, sanayi ve ticarette özel
girişimciliğe olanak veren yasalar çıkarıldı. 1979’da ABD ile
ulusal bağımsızlığa zarar vermeyen bilimsel ve teknik anlaşma
imzalandı. Yatırım biçimi, kazanç aktarımı (kâr transferi),
işçi ve mühendis çalıştırma, devir süreleri gibi konularda;
koşulları Çin’in belirleyeceği biçimde, kapılar yabancı
sermayeye açıldı.
Çin
Devlet Bankası, 1978’de Tokyo’da çalışmaya başladı. Kısa
sürede kendini finanse edecek üretken sanayi yatırımlarında
kullanmak üzere, Japonya’dan 1,5 milyar Dolar borç alındı.
Bilim, teknik, savunma, tarım ve sanayi alanlarında çağdaş
atılımlar gerçekleştirildi. Uygulamaya koyulan 1976-1986 on
yıllık planda, yıllık ortalama büyüme hızının yüzde 10
olması, çelik ve petrol başta olmak üzere belirlenen sanayi
alanlarıyla; ulaşım, enerji ve limanların donatılmasını içeren
on iki büyük proje hazırlandı. Çin yalnızca bu projeler için
dış kredi aldı. Dış kredi koşullarının siyasi ve ekonomik
bağımlılık doğurmasına izin verilmedi.
Bugün,
kamu mülkiyetinin Çin ekonomisindeki oranı yüzde 50’ye
düşmüştür. Yüzde 20’si kamu-özel ortak girişimi, yüzde
30’u ise özel sektöre aittir.8
Ekonomide kamunun belirleyiciliğini sürdürmekte ancak özel
girişimciler kendilerine ayrılan alanlarda yatırım yapmakta, bu
yatırımlarından kazanç elde etmektedir. Petrol, demir-çelik,
enerji, iletişim, ulaşım gibi stratejik sektörler, büyük oranda
kamu iyeliği ve denetimi altındadır.
Üretime
Yatırım
Ulusal
ya da yabancı sermaye yatırımları, Çin’in planlı kalkınma
ekonomisine katkı koyacak biçimde üretime yönlendirildi. Yatırım
koşulları üstelik sıkı biçimde Çin hükümetince
belirlenmesine karşın, yoğun bir yabancı sermaye girişi oldu.
Dünyanın bütün azgelişmiş ülkelerinde hiçbir kısıtlamayı
kabul etmeyen uluslararası şirketler, Çin’de hükümet
kararlarına uygun davrandı ve birbirleriyle yarışırcasına
yatırım yaptı.
İlk
on yıl içinde, 395 milyar Dolarlık yabancı sermaye girişi oldu.9
Bu miktar, 2000 yılında 1 trilyon Dolara; 2009’da ise 1,63
trilyon Dolara çıktı. Dünyanın en büyük 500 uluslararası
şirketinden (Global Top 500) 480’i Çin’e yatırım yaptı.10
Gerek
ulusal ve gerekse uluslararası sermaye yatırımlarıyla Çin bugün
büyük bir şantiye durumundadır. Küreselleşmenin ideologlarından
Amerikalı gelecek bilimcisi John
Naisbitt,
Çin’e yaptığı gezide şu belirlemeleri yapıyor: “Hayatımda
böyle bir şeyi hiç görmemiştim. 160 kilometre boyunca kesintisiz
süren inşaatlar... Çin şu anda bile dünyanın üçüncü büyük
ekonomisi, Almanya’yı geride bırakıyor. Yalnızca ABD ve
Japonya’nın arkasında. Bazı
ölçülere
göre Japonya’yı bile geçmiş durumda... IMF, satın alma gücü
paritesini (PPP) kullanarak Çin’in 1992’de, daha önceki
tahminlerdeki gibi 400 milyar Dolar değil, 1,7 trilyon Dolarlık mal
ve hizmet üretmiş olduğunu buldu... Çin şu anki ekonomik
konumunu geliştirebilirse 2000’li yıllarda dünyanın en büyük
ekonomisi haline geleceğine inanmamak için hiçbir neden yok...”11
Yoksulluktan
Kurtulma
The
Economist
Dergisi, Çin mucizesiyle ilgili kapsamlı araştırmalar sonucunda
şu yorumu yapıyor: “1978
yılında 270 milyon Çinli’nin ‘mutlak yoksulluk’ içinde
yaşamakta olduğu düşünülüyordu. Tarımla ilgili reformların
büyük oranda başarıya ulaştığı 1985 yılında ise bu sayı
100 milyona düşmüştü. 1991 yılında ise Çin’de, bir Japonya,
iki İngiltere ya da yarım Amerika edecek kadar insan yoksulluktan
kurtarılmıştı...”12
Öngörüler
Economist
dergisinin Dünya Bankası verilerine dayanarak 1994 yılında
yaptığı bir araştırmada, 2020 yılında mutlak üretim değeri
olarak en çok mal ve hizmet üretecek 15 ülke sıralanmaktadır. Bu
çalışmaya göre, ABD’nin toplam üretimi 100 olarak alındığında
2020 yılındaki Japon üretimi 45, Alman üretimi 30, Çin üretimi
ise 140 olacaktır.13
Dünya Bankasının verilerine göre 1997 yılındaki 4 trilyon 383
milyar Dolarlık satın alma gücü paritesi ve gayri safi milli
hasılasıyla Çin, ABD’den sonra ikinci büyük ekonomik güç
durumuna gelmiştir.14
Yine
Dünya Bankası verilerine göre, 1980-1997 dönemi yıllık ortalama
büyüme hızı sürerse, 2025 yılında dünyanın en büyük
ekonomik gücü Çin olacak. Bugün, 1.05 trilyon Dolarlık GSMH’la
7. olan Çin, toplam verimini 18.64 trilyon Dolara çıkaracak ve
ABD’nin önünde birinciliğe oturacak.15
Öngörüler
Gerçek Oluyor
Çin,
Dünya Bankası’nın öngörüsünden 11 yıl önce 2014’de,
dünyanın en büyük ekonomik gücü durumuna geldi. Uluslararası
Para Fonu’nun (IMF) verilerini değerlendiren Euronews, Çin’in
satın alma gücü paritesinin 2014’de 17,6 Trilyon Dolar’a
ulaşarak, 1872’den beri 146 yıldır dünyanın en büyük
ekonomik gücü olan ABD’nin önüne geçtiğini açıkladı.16
Çin
bugünkü durumuna başarıyla uyguladığı planlı kalkınma
izlenceleriyle (programlarıyla) geldi. 2000 yılında İtalya’yı
geçerek altıncı, 2005’de Fransa’yı geçerek beşinci, 2006’da
İngiltere’yi geçerek dördüncü, 2007’de Almaya’yı geçerek
üçüncü, 2010’da ise Japonya’yı geçerek ikinci büyük
ekonomik güç oldu.17
Çin,
dış ticaret büyüklüğü olarak, 1978’de dünya 32.’si iken;
1989’da 15., 1997’de 10., 2001’de 6., 2003’de ise 1978’e
göre yirmi beş kat artarak 4.’sü olmuştu.18
Bugün (2012) Çin’in dış ticaret hacmi 3,86 trilyon Dolardır.
2.05 trilyon Dolar dışsatım yaparken, 1,82 trilyon Dolar dışalım
yapmaktadır. Dış ticaret fazlası yıllık 231 milyar Dolardır.
Dışsatımda dünya 1.’si, dışalımda dünya 2.’sidir. Çin
bugün 124 ülkenin en büyük ticaret ortağı durumundadır.19
Yabancıdan
Yararlanma Kendi Gücüne Dayanma
Çin
bugün büyük bir dış yatırımcıdır. ABD, Japonya, Almanya
dahil dünyanın her yerinde yatırımları vardır. Afrika ve Güney
Amerika’nın gelişmesinde itici güç durumuna gelmiştir. Yurt
dışındaki yatırımlarını çoğunlukla birleşme ve satın alma
yoluyla yapmaktadır. Dış yatırım Çin’li işletme sayısı 20
bine ulaşmıştır. 13 ülkede toplam 16 ekonomik ve ticari iş
birliği bölgesi kurmuş, bu alandaki yatırımları 4 trilyon
Doları aşmıştır.20
Devletçiliğin
Başarısı
Gerçekleştirilen
hızlı ekonomik gelişmenin dayandığı temel güç, izin verilen
yabancı sermaye yatırımları değildir. Bu yatırımlar, ulusal
ekonominin gelişmesinde zaman ve sermaye öncelikleri olmayan
ikincil yatırım alanlarına kaydırılmıştır. Ekonomik
gelişmenin gerçek motoru, temel sanayi dallarındaki devlet tekeli
konumundaki KİT’lerin başarısıdır. Çin 1980’den sonra
devletin belirleyiciliği altında karma
ekonomiyi
ustalıkla uygulamış ve sosyal
devleti
her boyutuyla yaşama geçirmeyi başarmıştı.
Devlet
işletmelerinin başarılarına, mülkiyetinin tümü devlete ait,
1,8 milyar Dolar değerindeki Pekin merkezli Shougang
Demir-Çelik İşletmesi
iyi bir örnektir. Bu kamu kuruluşu, özkaynaklarına dayanarak
yaptığı atılımlarla üretimini 1995 yılında yüzde 100
arttırarak 10 milyar tona çıkarmıştı. 1993 yılında Peru’daki
bir demir madeni ile miktarı açıklanmayan bir bedel karşılığı
bir çelik işletmesini satın alarak söküp ülkesine götürdü.
Aynı işletme 175 milyon Dolar sermaye ile kendi bankasını kurdu
ve şu anda yalnızca Çin’in değil dünyanın sayılı
işletmeleri içinde yerini aldı.21
Çin’in
Akçalı (Mali) gücü
Çin
bugün çok büyük döviz stokları olan bir ülkedir. Gelişmiş
ülkeler dahil her ülkeye borç vermektedir. Döviz rezervi 2010
yılında 2,85 trilyon Doları bulmuştur ve bu miktar her yıl
ortalama 200 milyar Dolar artmaktadır.22
ABD
hazine bonolarının yüzde 25’ini satın almıştır23
ve bu bonoların değeri 900 milyar Doları aşmaktadır.24
Tümünü elden çıkarması durumunda ABD ekonomisi karmaşık
sorunlarla karşılaşacaktır.
Çin’in
Kalkınma Yöntemi Daha Önce Uygulandı mı
1949
yılında ulusal devrimiyle dünyayı şaşırtan Çin, aynı
şaşkınlığı bu kez, ekonomik büyümedeki başarılarıyla
yapıyor. Teng
Hsiao Ping’in
20 yıllık ekonomik devriminin, Mao’nun
sosyal devriminden daha köklü olduğuna inananlar hiç de az değil.
“Çin’in
kaderini doğmalar değil ekonomi-politik belirlesin”
diye vasiyet bırakan Teng’in
ekonomik kalkınma politikası yeni bir buluş ve yöneliş değildir.
Bu yöntem tam 57 yıl önce 1923 de, “ekonomi
herşey demektir... Ulusal bağımsızlığın korunması ancak
ekonomik başarıyla mümkündür... Biz gücümüzü doğmalardan
değil gerçek yaşamdan alıyoruz...” diyen
Mustafa
Kemal
tarafından Türkiye’de 1923-1938 arasında uygulanmıştır.
Çin’de 1980’den sonra uygulanan ekonomik kalkınma politikası,
aynı konudaki Türk
Devrim
uygulamalarının yinelenmesi gibidir.
DİPNOTLAR
- “Çin Halk Cumhuriyeti” “Büyük Larousse” Gelişim Yay., sf.2707
- “Çin Devrimi” “Devrimler ve Karşı Devrimler Tarihi Ansiklopedisi”, Gelişim Yay., Sayı 1, sf.33
- “Çin Halk Cumhuriyeti” “Büyük Larousse” Gelişim Yay., sf.2706
- a.g.e. sf. 2708
- a.g.e. sf. 2708
- “Çin Devrimi” “Devrimler ve Karşı Devrimler Tarihi Ansiklopedisi” Gelişim Yay., Sayı 1, sf.33
- “Çin Halk Cumhuriyeti” “Büyük Larousse” Gelişim Yay., sf.2721
- “Amerika Kendisi Dünyanın Jandarması Olarak Görüyor” Wu Keming, Aydınlık, 23 Mart 1996, Sayı 457, sf.8
- a.g.e. sf.8
- TC Pekin Büyükelçiliği Ticaret Müşavirliği; “Çin Halk Cumhuriyetinde Doğrudan Yabancı Sermaye Uygulamaları ve Sağlanan Teşvikler”
- “Global Paradoks” John Naisbitt, Sabah Yay., sf.142-143
- “Economist” 01.10.1994 ak. Gencay Şaylan, “Değişim, Küreselleşme ve Devletin Yeni İşlevi” İmge Kitapevi, 1994, sf.183
- a.g.e. sf.183
- “Cumhuriyet” 20.11.1998
- “Dünya Ekonomisinden” Cumhuriyet 16.02.1999
- “IMF: Dünyanın En Büyük Ekonomik Gücü Çin” Aydınlık 11.12.2014
- CIA Wold Fact Book; Fortune “Çhina is richer, but most Chinese are still poor” Feb.17, 2001
- CIA Wold Fact Book; Fortune “Çhina is richer, but most Chinese are still poor” Feb.17, 2001
- “Global Paradoks” John Naisbitt, Sabah Yay., sf.151
- Bloomberg “China’s Currenoy Reserves Rise to Record, domestic Lending Exceeds Target” Jan.11,2011
- Redif Business Online, Novenber 2010, www.cindeyasam.com/2013/01/09/cin_ekonomik_verileri
- Factbox: China leads of biggest U.S. Creditors; Jan.10.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder