Kimi tarihçiler, 1908
yılında ilan edilen ve II.Meşrutiyet olarak tanımlanan toplumsal
devinimi, demokratik devrim olarak değerlendirir. Bu değerlendirme, devrim
kavramını gereğinden çok genişletmek anlamına gelir. Osmanlı toplumunun 20.yüzyıl
başındaki özgün koşulları gözönüne alındığında, II.Meşrutiyet’i devrim yerine
ilerici atılım biçiminde tanımlamak daha doğru olacaktır. II.Meşrutiyet,
halka ulaşarak köklü toplumsal gelişimler sağlanamamıştır ama Türk siyasi
yaşamına ulusçu duygularla biçimlenen yurtsever bir canlılık getirmiştir.
Yenilikçi arayışlar içine girilerek, o güne dek söylenmeyenler söylenmiş,
yapılmayanlar yapılmıştır. II.Meşrutiyet Türk toplumunun gelişim sürecinde
ilerlemeye yönelik bir adım olmuştur.
Çelişkili Devinim
II.Meşrutiyet,
23 Temmuz 1908’de ilan edildi ve I.Meşrutiyet’le kıyaslanamayacak denli
etkili oldu. Ancak, toplumsal olarak o da niteliksel bir dönüşüm sağlayamadı.
Tersine, tüm iyi niyetlere karşın İmparatorluğun dağılmasıyla sonuçlanacak
süreci başlattı.
II.Meşrutiyet’le
başarılı bir sonuca ulaşılamadı ancak siyasi savaşıma gözle görülür bir
devingenlik kazandırıldı ve yeniliklere zemin oluşturacak girişimlerde
bulunuldu. Türk toplumunda kalıcı izler bırakan ve ülkenin işgaliyle sonuçlanan
Dünya Savaşı’na katılındı. Devleti kurtarmak için yola çıkılmıştı ancak
sonuçta, İmparatorluk parçalanmaya götürüldü.
Meşrutiyet girişimi,
otuz üç yıllık Jön Türk savaşımının özellikle son döneminin yarattığı
birikime dayanıyordu. Meşrutiyetçi devinime, 1895’ten sonra genç
subaylar da katılmaya başlamış ve II.Meşrutiyet esas olarak onlar
tarafından gerçekleştirilmiştir. Subayların katılması harekete güç ve düzen
vermiş, olumlu sayılabilecek yenileşme girişimlerinin hemen tümü, onlar
tarafından gerçekleştirilmiştir. Subayların katılımı, birincisinden ayrımlı
olarak Meşrutiyet’in bu kez ses getiren bir eyleme dönüşmesine
yol açmış; II.Meşrutiyet, padişahın yetkilerini kısıtlayacak denli
etkili olmuştur.
Subay Devinimi
Anayasa’yı
yürürlükten kaldırdıktan sonra yönetim gücünün tümünü elinde toplayan Abdülhamit’e
karşı, 1899’dan sonra karşıtçılık artmaya başlamıştı. Karşıtçılığın öncülüğünü
yapan Jön Türkler, Anayasa’nın yeniden yürürlüğe konmasını ve seçimlerle
bir meclis oluşturulmasını istiyordu. 1908’e gelindiğinde karşıtçılık,
özellikle Makedonya’da 3.Ordu subayları arasında etkisini arttırmış ve her an
eyleme geçebilecek bir örgütsel düzeye ulaşmıştı.
Eylemin gerekçesi
gecikmedi. İngiltere Kralı VII.Edward ile Rus Çarı II.Nikolay,
Haziran 1908’de Ravel’de buluşarak “Makedonya sorununa ve burada
yapılacak iyileştirmelere” değinen bir bildiri yayınladı. Bu tür
bildirilerin ne anlama geldiğini artık anlamış olan subaylar ve aydınlar,
bundan tedirgin oldu. Özellikle Batı Trakya halkı benzer duygularla
tedirginliğe katıldı. Gelişmeyi, “Rumeli’nin parçalanarak Osmanlı
İmparatorluğu’ndan koparılacağı ve Padişah’ın buna seyirci kalacağı”1
biçiminde yorumlayan 3.Ordu subayları harekete geçti.
İttihat
Terakki ve II. Meşrutiyet
4
Temmuz 1908’de Kolağası (yüzbaşı-binbaşı arasında bir rütbe) Niyazi Bey (Resneli
Niyazi) dağa çıktı. Onu, diğer küçük rütbeli subaylar izledi. Padişahça yüksek
yetkiler verilerek Niyazi Bey’i yakalamakla görevlendirilen Şemsi
Paşa, Manastır’da vuruldu.
İttihat
ve Terakki Cemiyeti (Birlik ve İlerleme Derneği y.n.), Meşrutiyet için
açık siyasi çalışmaya geçti. Ayaklanmayı bastırmak için Anadolu’dan gönderilen
birlikler İttihat ve Terakki görevlilerince etkisizleştirildi.
20
Temmuz’da Manastır’ın Müslüman halkı Meşrutiyet isteğiyle ayaklandı
ve askeri depoları ele geçirdi. Arnavutlar, Firzovik’te toplanarak Meşrutiyet
için and içtiler ve Padişah’a bir telgraf çekerek, “Meşrutiyet hemen ilan
edilmediği takdirde İstanbul’a yürüyeceklerini” bildirdiler.
Rumeli’nin değişik
kentlerinden İstanbul’a bu tür telgraflar yağmaya başladı. 22 Temmuz gecesi, Niyazi
Bey ve Eyüp Sabri Bey, Şemsi Paşa’nın yerine Manastır
Olağanüstü Komutanlığına atanan Tatar Osman Paşa’yı tutuklayıp “dağa
kaldırdılar”. 23 Temmuz’da Manastır’da Meşrutiyet ilan edildi
ve bir gün sonra 24 Temmuz’da II.Abdülhamit Anayasa’yı yeniden yürürlüğe
koydu, Meşrutiyet’i kabul etti.
“Hürriyet” İlanı
II.Meşrutiyet,
“hürriyet ilanı” olarak adlandırılıp Rumeli’de yoğun olmak üzere
ülkede coşkuyla karşılandı. İttihat ve Terakki Cemiyeti artık
İmparatorluğun en etkili örgütü olmuştu. 1908 yılında yapılan seçimlerde, Cemiyet
ezici bir çoğunluk sağladı. 13 Nisan 1909’da İstanbul’da ortaya çıkan Meşrutiyet
karşıtı ayaklanma (31 Mart Olayı) Selanik’ten gelen Hareket Ordusu
Komutanı Mahmut Şevket Paşa tarafından bastırıldı. 27 Nisan 1909’da II.
Abdülhamit tahttan indirildi, yerine kardeşi V.Mehmet padişah
yapıldı.
İktidar Olmayan İktidar
“Resmen
ve hukuken iktidarda olmayan, ancak eylemsel olarak iktidarı elinde tutan”2
İttihat ve Terakki’ye karşı
tepkilerin oluşması gecikmedi. 1911’de Hürriyet ve İtilaf Fırkası (Özgürlük
ve Anlaşma Partisi) kuruldu. Ancak, bu parti 1912 seçimlerinde başarılı
olamadı ve yabancı devletlerin de desteğiyle meclis dışı karşıtçılık yapmaya
başladı. Hürriyet ve İtilaf’la ilişkili, Halaskâr Zabitan (Kurtarıcı
Subaylar) adlı bir örgüt, İttihat ve Terakki’nin hükümetten
çekilmesini ve İttihatçılar’ın çoğunlukta olduğu Meclis’in kapatılmasını
sağladı. II.Meşrutiyet böylece, kan dökülmesini de içeren çatışmalarla
dolu yeni bir sürece girdi.
İttihatçılar, 23 Ocak
1913’te Babâli’yi (Sadaretin-başbakanlığın bulunduğu bina) basarak
yönetimi yeniden ele geçirdiler. Hürriyet ve İtilafcılar buna, Sadrazam Mahmut
Şevket Paşa’yı öldürerek yanıt verdiler. Bunun üzerine İttihat ve Terakki,
“çok partililiğe” son verdi. Hürriyet ve İtilaf Fırkası kapatıldı.
Yöneticilerinden bir bölümü yargılanıp idam edildi, bir bölümü ise tutuklanıp
Sinop Cezaevine konuldu.
II.Meşrutiyet’in Kazanımları
II.Meşrutiyet
devinimi, halka ulaşarak köklü toplumsal
dönüşümler sağlayamasa da, Türk siyasi yaşamına, ulusçu duygularla biçimlenen
yurtsever bir canlılık getirmiştir. Yenilikçi arayışlar içine girilerek,
o güne dek söylenmeyenler söylenmiş, yapılmayanlar yapılmıştır.
Meşrutiyet’in
yarattığı göreceli özgürlük ve sansürün kalkmasıyla, uzun süre baskı altında
tutulan düşünceler açıklanmaya, tartışmalar, eleştiriler yapılmaya başlandı.
Çok sayıda gazete ve dergi yayımlandı ve Türkiye’nin o güne dek bilmediği,
canlı bir düşünce ortamı oluştu. Anayasa’da yapılan değişikliklerle, kamusal
alanda padişahın yetkilerini sınırlayan karma bir yönetim biçimi geliştirildi.
1908, 1912 ve 1914’de
yapılan seçimleri İttihat ve Terakki kazandı. Seçimler, tartışmalar ve
örgütlenmelerle yaratılan yurtsever birikim, Kurtuluş Savaşı’na önemli katkı
sağladı. Ateşkes ortamında yapılan 1919 seçimlerini kazanan ve Müdafaa-i Hukuk
Cemiyetlerinin desteklediği adaylar ve İttihatçılar, önemli oranda Kurtuluş
Savaşına katıldılar ya da bulundukları yerlerden ulusal savaşı desteklediler.
DİPNOTLAR
1
Büyük Larousse,
Gelişim Yay., 13.Cilt, sf.8060
2
a.g.e. 13.Cilt,
sf.8060
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder