I.Meşrutiyet, 26 Aralık 1876’da ilan edildi. 2.Abdülhamit’in Batılılara güven vermek için düzenlediği bu içi boş
girişim, kimi tarihçi tarafından mutlak monarşiye karşı atılan demokratik bir
adım olarak nitelendirilir. Aşağıdaki yazıyı, I. Meşruiyetin niteliğini ortaya
koymak için yayınlıyoruz.
29 Ekim 1923’de ilan
edilen Cumhuriyet’in niteliğini anlamak için, I.Meşrutiyet’in (1876) ele
alınması ve 1876 ile 1923 arasındaki 47 yıllık sürecin değerlendirilmesi
gerekir. Önemli olan nereye gelindiği değil nereden nereye gelindiğidir. I.Meşrutiyet,
yabancıların isteklerine göre politika belirlemenin ve bunu halka başarıymış
gibi sunmanın örneklerinden biridir. Bu niteliğiyle günümüzdeki AB
uygulamalarına benzer. Sırp ayaklanmasının sürdüğü ve Osmanlı İmparatorluğu’nun
zararına yeni sınır belirlemelerinin düşünüldüğü günlerde; padişah, Avrupa
ülkelerini İstanbul’da toplantıya çağırmıştı. “Tersane Konferansı” adı verilen bu toplantıda, dört ay önce tahta
çıkan 2.Abdülhamit, Avrupalılara
güven verip sınır değişiminden vazgeçmelerini isteyecekti. Toplantı sürerken
(26 Aralık 1876) şamatalı gösterilerle Meşrutiyet ilan edildi. Göstermelik bu
girişimin, doğal olarak gerek Avrupalılar ve gerekse halk üzerinde bir etkisi
olmadı. 11 ay sonra da ortadan kaldırıldı.
Koşullar
1876
yılında, Sırbistan ve Karadağ Osmanlı Devleti’ne başkaldırmış, Balkanlar’ın
değişik yerlerinde milliyetçi ayaklanmalar başlamıştı. Rus Generali Çernayef’in
komuta ettiği Sırp ordusu, Gazi Osman Paşa tarafından yenilgiye
uğratılmış, Osman Paşa’nın ordusu Belgrad’a doğru ilerlemeye başlamıştı.
Rusya bu aşamada İstanbul’a bir ültimatom gönderiyor, ilerlemenin
durdurulmasını, bu yapılmadığında savaş ilan edeceğini bildiriyordu.
İstanbul Hükümeti, Rus
notasına uyarak Osman Paşa’yı durdurmakla kalmıyor, konuyu görüşmek
üzere 23 Aralık 1876’da İstanbul’da, Tersane Konferansı adı verilen ve
Rusya başta olmak üzere İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya-Macaristan ve
İtalya’nın katıldığı uluslararası bir toplantı düzenliyordu. Kimilerinin, “Türk
tarihindeki ilk demokrasi girişimi” olarak kabul ettiği I.Meşrutiyet, Konferans
sırasında hükümetin kutlamalarla halka duyurduğu, Anayasa (Kanuni Esasi)
adı verilen bir metnin kabul edilmesiydi.
Yapay
Girişim
I.Meşrutiyet
olarak tanımlanan girişim, demokrasi ya da bir anayasal düzen istemi değil;
İstanbul’da toplanan yabancıları etkilemeye yönelik, içi boş, taktik bir
düzenlemeydi. Bu girişimle yeni hükümetin Batıya ve iyileştirme girişimlerine
yatkınlığı gösterilecek, Avrupalılar’dan “Bulgaristan ve Bosna-Hersek’te,
Hıristiyanlar yararına yapılmak istenilen sınır değişikliklerinden”
vazgeçmeleri istenecekti.1
Bu
inancı hükümetin aklına, İngiltere’nin İstanbul Büyükelçisi Sir Henry Elliot
sokmuştu. Toprak başta olmak üzere her türlü ödünü vermeyi, günü geçirmenin
aracı yapan üst yönetim, Elliot’un önerisiyle İngiliz yanlısı Mithat
Paşa’yı2 hükümete alıyor ve ilk kez karşılaştıkları meşrutiyet
isteğini yerine getirmek için harekete geçiyordu. Anayasa tasarısını bizzat Elliot’un
kaleme aldığı da söyleniyordu.3
O
güne dek, özellikle İngilizler, anayasa, meclis, meşrutiyet gibi bir istekte
bulunmamıştı. İşlerini padişahlarla yürütmek onlara kolay geliyordu. Ancak, bu
kez biraz da rastlantılar sonucu padişah olan Abdülhamit’i yeterince
tanımıyorlar, üstelik ondan kuşkulanıyorlardı. I.Meşrutiyet yeni
padişahı gerektiğinde baskı altına almanın aracı olarak gündeme getirilmişti.
Nitekim Sir Henry Eliot, 23 yıl sonra, 1897’de yazdığı anılarında; “Avrupa
devletlerinin 1876 Anayasa girişimine karşı yakın ilgi” gösterdiğini
söylüyor ve “anayasal” düzenin “Avrupa’nın himayesine alınması
halinde” Abdülhamit’i “baskı altında tutma” olanağına sahip
olunacağını ileri sürüyordu.4
Avrupalılar
Türkler’in gösterişli Meşrutiyet kutlamalarından etkilenmediler ve Tersane
Konferansı’nda aldıkları kararları, uygulanmak üzere Osmanlı hükümetinin
önüne koydular. Onların sorunu, meşrutiyet ya da anayasal düzen
değil, İmparatorluk’tan pay almayı bekleyen herkesin, üzerinde anlaşabileceği
bir yöntemin bulunması ve bunun uygulanmasıydı.
Bu istek, üstelik
yalnızca Tersane Konferansı’nın değil, elli yıllık “hasta adam”
politikasının temel amacıydı. Daha bir yıl önce İngiltere, “Bab-ı Alî’nin
ricasına karşın”, Avusturya’nın hazırladığı bir notayı kabul ederek, “Türkiye’nin
vakar ve bağımsızlığının ciddiye alınabileceği günler artık geride kaldı.
Osmanlı Padişahı eğer borçlarını ödeyemiyor ve düzeni koruyamıyorsa, bunun
sonuçlarına da katlanmak zorundadır”
diyordu.5
Yabancıya Yaranma
I.Meşrutiyet,
ülke gerçeklerine değil, yabancının istemine göre politika belirlemenin
ve bunu halka başarıymış gibi sunmanın örneklerinden biridir. Sırbistan,
Bulgaristan ve Batı Trakya’nın elden çıkma sürecini başlatan Tersane
Konferansı’na, büyük devletler olağanüstü elçilerle katılmıştı. İngiltere,
sanki toplantının niteliğini gösterircesine, Sömürgeler Bakanı Salisbury’i
göndermişti.
Kendi hükümetine
olduğu kadar, yabancı büyükelçilere de karşı çıkmak zorunda kalan Abdülaziz,
1876’da bir saray darbesiyle devrilmiş, yerine Meşrutiyet sözü veren
mason padişah V.Murat geçirilmişti. İngiltere’nin zaferi olarak
kabul edilen bu değişim, o güne dek Osmanlı tarihinde görülmemiş garip bir
törenle kutlanmıştı. V.Murat, padişah olarak halkın önüne çıktığında,
Osmanlı Devlet marşıyla birlikte “God Save the Queen” (Tanrı Kraliçeyi
Korusun) marşı da çalınmıştı.6
Bayram
Kutlaması
Ruh
sağlığı bozulduğu söylenen V.Murat birkaç ay sonra tahttan indirildi,
yerine aynı yıl içinde (1876) tahta çıkarılan üçüncü padişah olan, 2.Abdülhamit
geçti. Abdülhamit, 1876 yılı sona ermeden, Sırbistan olaylarına çözüm
bulmak için İstanbul’da bir konferans düzenledi. Avrupalı devletleri etkilemek amacıyla aynı
günlerde, göstermelik I.Meşrutiyet ilan edildi.
Konferans’ın
26 Aralık’taki ikinci oturumunda, delegelerin konuşmalarıyla, top sesleri
birbirine karışıyor, dışarda coşkulu bayram kutlamaları yapılıyordu. Oysa,
ortada kutlanacak bir şey olmadığı gibi, Osmanlı Devleti yeni toprak
yitikleriyle karşı karşıyaydı. Nitelim o günlerde, 1.Doğu Rumeli Valiliği
Bulgarlar’a bırakılmış, “2.Doğu Rumeli eyaletinde halkın gönenç ve
güvenliğini sağlamak için”, Bulgar prensliğine yasa çıkarma yetkisi
verilmişti.7
Ulusal haklar
yitirilirken halkın karşısına törenlerle çıkma tutumu, daha sonra da
görülecektir. Örneğin, 1995’te Türkiye’yi ekonomik çöküşe götüren Gümrük
Birliği Protokolü imzalandığında, çok başarılı bir iş gerçekleştirilmiş
gibi, devlet törenleri düzenlenmişti.
Azınlıklar Meclisi
Abdülhamit,
bir ay süren Konferans’ın bitiminden 15 gün sonra, 5 Şubat 1876’da, Anayasa ve Meşrutiyet’in
hazırlayıcılarından Mithat Paşa’yı, üstelik onun hazırladığı Anayasa’ya
dayanarak (113.madde) sadrazamlıktan aldı ve sürgüne yolladı. Mithat Paşa’nın
savaşa olan eğilimi, “millet askeri” adlı bağımsız bir ordu kurma
yönündeki çabaları ve İngiliz yanlılığı, Abdülhamit’i rahatsız etmişti. Mithat
Paşa, Taif’e sürüldü ve 1884’de burada boğularak öldürüldü.
I.Meşrutiyet’in
kısa ve etkisiz ömrü, yalnızca on bir ay sürdü. Anayasa gereği “seçimler”
yapılmış, “Meclis-i Mebusan” 19 Mart 1877’de Dolmabahçe Sarayı Muayede
Salonu’nda, gösterişli bir törenle açılmıştı.
Meclis
adı verilen bu ilginç kurulda, Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan hemen tüm
azınlıklar yer alıyordu. Türkler azınlıktaydı, üstelik I.Meşrutiyet Meclisi,
halkın seçtiği temsili bir kurum da değildi. Milletvekilleri (mebuslar), daha
önce seçilmiş olan il genel meclisleri tarafından belirlenmişti.8
130 üyesi olan9
I.Meşrutiyet Meclisi’nin I.Döneminde, isimleri bugün bilinen milletvekillerinin,
47’si Müslüman, 56’sı ise çoğunluğu Hıristiyan olmak üzere diğer dinlerdendi.
Müslüman milletvekillerinin 15’i Arap, 32’si ise Anadolu Müslümanıydı. Bu
sayılar 13 Aralık 1877’de başlayan İkinci Dönemde; 54 Hıristiyan’a karşılık, 12
Arap ve 25 Anadolu Müslümanı olmuştu.10
Dağılmanın Adımları
I.Meşrutiyet
Meclisi, bir padişah fermanıyla ve herhalde yerinde bir kararla
kapatıldı. Meclis’te çoğunluğu oluşturan azınlıklar, bu çoğunluğu arttırmak ve
İmparatorluğun azınlıkların çoğunlukta olduğu önemli bölgelerinde tümüyle
etkili olmak için, nüfus esasına göre seçim istiyorlardı. Batı ve Doğu
Trakya’dan, İstanbul’dan ya da Ermeni bölgelerinden gelen milletvekilleri, bu
düşünceyi ayakdireyerek (ısrarla) savunuyordu.
Meclis’te yapılan
görüşmelerde; “Müslim-gayri müslim tanımının kaldırılması” (Vilayet
Yasasına göre seçim bölgelerinde bu iki kesim yüzde ellişer milletvekili
çıkarıyordu),11 Türkçe yanında azınlık dillerinin de “resmi dil
yapılması”, “yönetim düzeninin yerelleştirilerek yeniden yapılandırılması”,
“basın özgürlüğü”, “bölgesel vergi sistemi”, “Batıya daha çok
bağlanma”12 gibi konularda İmparatorluğun çözülmesine yol açacak
istek ve tartışmalar yapılıyordu.
Azınlıklar Koalisyonu
I.Meşrutiyet
Meclisi, Türk siyasi tarihinde olumlu bir sonuç ve iz bırakmadan
yok olup gitti. Kapatılmasına, meclis içinden ya da dışından bir tepki gelmedi.
Türk halkı, kuruluşunda olduğu gibi kapatılışında da, içinde olmadığı bu olayı
yalnızca dışardan izledi.
Batılılar ve
Türkiye’deki Batıcılar, özellikle azınlıklar, iyileşme’den (Islahat),
yeniden düzenlemeden (tanzimattan) sürekli söz ediyordu ancak onların
düşündüğü iyileştirme; “Anayasa’ya dayalı meclis düzeni” kurup
devleti güçlendirmek değil, meşrutiyet adı altında yönetim zayıflığına
yol açacak bir azınlıklar koalisyonu yaratmaktı.
Atatürk’ün Görüşü
Mustafa Kemal Atatürk,
1 Aralık 1921’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmada, I.Meşrutiyet
ve getirdiği Anayasa konusundaki görüşlerini açıklar. Milletvekillerine
elindeki 1876 Anayasasını gösterir ve “bu kitap” diye söz ettiği I.Meşrutiyet
Anayasası için şunları söyler: “Efendiler, bir paşanın başkanlığında üçü
Hıristiyan olmak üzere on altı memur, on ulema ve iki askerden oluşan bir heyet
Babıâli’de toplandı ve bu kitabı yazdı. Bu kitap, milleti memnun etmek için,
milletin arzu ve gerçek emellerini yerine getirmek için yazılmadı. Efendiler,
bu kitap, düşmanlarımızı geçici bir süre de olsa memnun etmek amacıyla
yazılmıştır. Kitabın; millet ile, egemenlik ile, millet iradesi ile hiçbir
ilgisi yoktur. Bu kitap, üstündeki (Anayasa y.n.) ünvanı ile milleti
yıllarca aldatan ve aldattıkça, dağılıp çökmeye sevk eden bir kitaptan başka
bir şey değildir. Bir paçavradır efendiler”.13
DİPNOTLAR
1
Büyük Larousse,
Gelişim Yay., 13.Cilt, sf. 8059
2
“Sosyalizm ve
Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi” İletişim Yay., 6.Cilt, sf.1800
3 “L’Angleterre
et la Russie en Orient” Cher buliez Revue d’histoire Diplomatique” 1896; ak. S.Yerasimos, “Azgelişmişlik
Sürecinde Türkiye” Belge Yay., 7.Baskı, 2001, 2.Cilt, sf.243
4 “Reform in the
Ottoman Empire” Roderiç Davison, (Harward-1942) sf.461; ak. Ş.Mardin, “Jön Türklerin Siyasi
Fikirleri” İletişim Yay., 9.Bas.-2002, sf.202
5
“Azgelişmişlik
Sürecinde Türkiye” S.Yerasimos Belge Yay., 7.Bas.– 2001, 2.Cilt, sf.242
6
a.g.e. sf.248
7
Büyük Larousse,
Gelişim Yay., 10.Cilt, sf.5869
8 “The First
Ottoman Constitutional Period”, Robert Devereux, Baltimore, 1963, sf.123; ak. Hasan Kayalı, “Jön
Türkler ve Araplar” Tar.Vak. Yurt Yay., 2.Baskı-2003, sf.27
9
“Meşrutiyetten
Günümüze Gericilik” Çağlar Kırçak, İmge Kit., 2.Bas.-1994, sf.24
10
“Türk Direniş
ve Devrimleri” Prof.Çetin Yetkin,
Otopsi Yay., II.Cilt, İst. 2003, sf.679-680
11
a.g.e. sf.681
12
“Jön Türkler ve
Araplar” Hasan Kayalı, Tar.Vak.Yurt Yay., 2.Bas., 2003, sf.27
13
“Türk Direniş
ve Devrimleri” Prof.Ç.Yetkin, Otopsi
Yay., II.Cilt, İst. 2003, sf.75
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder