Batıda, bir takım “erdemli” insanlar ortaya çıkıp, halk
yönetimini kendi belirlesin, eşitlik ve özgürlük gerçekleşsin diye demokratik
bir düzen kurmamıştır. “Demokrasi”
denilen işleyiş; çıkarlar, kanlı hesaplaşmalar ve çatışmalarla dolu bir sürecin
sonucudur. İktidar kavgalarının ürünüdür. Siyasi sonuçları, bizim için düşünce
düzeyinde kalan ancak Batı için yaşamın içinden çıkan toplumsal
düzenlemelerdir. Ekonomik dayanakları olan bu süreç, sınıflar ve inançlar
çatışmasıdır. Parlamentoların Batıdaki evrimi, kendisini yaratan koşullara
bağlı olarak, uzun bir zaman dilimi içinde tamamlandı. Üretim ilişkilerinin
yarattığı yeni gereksinimler, yeni siyasi ve hukuki ilişkilerin oluşmasına
neden oldu. Bu dönem, feodalizmin ve aristokratik despotizmin ortadan
kaldırılarak, yerine kapitalizmin gelişimine uyum gösteren burjuva
demokrasisinin ortaya çıkış dönemiydi.
Tarihsel Süreç
Roma İmparatorluğu,
M.S.479 yılında Vizigotlar, Vandallar ve Hunlar’ın uzun süren akınları
sonucunda yıkıldı. Roma’nın yıkılışı, yeni bir çağa, Orta Çağ’a geçiş
koşullarının oluştuğu bir dönemde gerçekleşti. Bir başka deyişle, Orta Çağ’ı
hazırlayan koşullar, Roma’nın yıkılışını hazırladı.
Kilise
Güç Kazanıyor
Roma’nın çöküşü,
kilisenin güçlenmesine yol açtı. Adını, evrensel anlamına gelen Yunanca
katholikos sözcüğünden alan Katolik Kilisesi, İmparatorluk yaşarken yayılmış ve
“Roma ölürken kilise güçlenmişti”. Kilise, Roma’nın yıkılıştan sonra
ortaya çıkan yönetim boşluğundan yararlanarak hızla örgütlendi ve örgütlerini
hemen tüm Avrupa’ya yayarak, kendine özgü kural ve işleyişiyle bir tür devlet
örgütü durumuna geldi.
Kaleler
ve Surlar
Roma’nın
sahipsiz kalan topraklarını ele geçirerek güçlenen ve bu gücü koruyup
geliştirmek isteyen yeni mülk sahipleri ve kilise, topraklarını genişlettiler,
kaleler, surlar ve şatolar yaptılar. Eski düzenin yıkıntıları içinden yeni bir
toplumsal düzen, feodalizm ortaya çıktı.
Feodalizmin ortaya
çıkışıyla, bir yandan köleler toprağa daha çok bağlandı, öbür yandan şatolar
çevresinde oluşan yerleşim birimleri arasında ticaret gelişti. Nüfus arttı ve
yeni sınıflar oluşmaya başladı. El emeğine dayanan zanaatçılık yayıldı.
Zanaatçılığın yayılması ticareti geliştirdi. Ticaret yoluyla varsıllaşan ve
adını yaşadığı yer olan kent (burg) sözcüğünden alan kentsoylu (burjuva)
sınıfının öncülleri ortaya çıktı.
Köleci
Temel
Feodal düzen, Batı
Roma İmparatorluğu’ndaki köleci üretim ilişkileri içinden çıktı. Bu nedenle
evrensel değildi. Batı toplumlarına özgüydü. Köleleri özgür kılmamış, bir başka
sınıfsal egemenliğe dönüşerek, onları yeni bir sınıf haline getirmişti. Feodal
düzendeki iki ana sınıf, üretim araçları mülkiyetini elinde bulunduran toprak
derebeyleri (senyör) ile sınırlı mülkiyet hakkına sahip köylü (serf) sınıfıydı.
Senyörler,
Serfler
Feodal
düzende senyör, Grek ve Roma’da egemenlerin sahip olduğu köleyi öldürme hakkına
artık sahip değildir. Ancak, serfleri dilediği gibi kullanır, satar ya da satın
alabilir. Serfler, kendi aletleriyle kendileri için üretim yapabilir; bir
aileye sahip olabilir. Ancak, zamanının çoğunu herhangi bir karşılık almadan
(angarya) senyöre çalışmakla geçirir.
Roma
kölelerinin feodal düzendeki uzantıları olan serfler, aynı köleler gibi, içinde
bulundukları yaşam koşullarına ve senyör boyunduruğuna tepki gösterdiler ve
sıkça ayaklandılar. Senyör arazisinden kaçıyor, ormanlarda çeteler kuruyor ve
senyörlerin kendileri için tuttukları yükümlülük belgelerini ele geçirip
yakıyorlardı. 1
Senyörlerin
ve Katolik kilisesinin serfler üzerinde kurduğu baskı çok ağır ve yaygındı.
Kaynağını kölecilikten alan bu baskı, Orta Çağ boyunca süren iç çatışmaların
nedeniydi.
Yeni Yaşam Biçimi
İsa’dan
sonraki ilk bin yıl biterken, Batı Avrupa’da o güne dek görülmeyen yeni bir
yaşam biçimi ortaya çıktı. Üretime dayanan ticari canlanma ve nüfus artışı,
toplumu kapsamlı bir yenileşme sürecine soktu.
Sürecin yarattığı
sınıfsal gereksinimler, toplumsal yapıyı hızla değiştirdi. Ekonomik kaynaklı
değişimin itici gücü, yeni üretim teknikleri ve meslekler ortaya çıkardı.
Zanaatkar ve lonca örgütleri kuruldu. Kale içi yaşam, yerini giderek,
çevrelerinde pazarlar-panayırlar-sergiler kurulan kent yaşamına dönüşmeye
başladı.
Kentlerin
Oluşumu
Feodal
egemenlerin yaptırdığı ve başlangıçta yeterli olan kaleler ve surlar; yeni
gelişmeler, nüfus artışları ve güvenliğe bağlı sığınmalar nedeniyle, zamanla
içindekilere yetmez duruma geldi. Bu sorun, sur içindeki nüfusun sur dışına
atılmasıyla çözüldü ve Batıda kentlerin oluşumu böyle başladı.
Kentleşmeye
yönelen ortak yaşam; dış saldırılara, yangın ve salgın hastalıklara açık, son
derece güvencesiz, güç bir yaşamdı. İnsanlar ayakta kalabilmek için, yalnızca
kendilerini düşünmek, bu amaçla bir araya gelmek zorundaydılar.
Batıdaki Orta Çağ kent
yaşamının itici gücünü oluşturan bu zorunluluk aynı zamanda, köleci
geleneğe sahip Batı toplumlarındaki bireyciliğin ve saldırganlığın toplumsal
kaynağı oldu. Çıkar için herşeyi geçerli sayan anlayış, bu zorunluluk üzerinde
gelişip güçlendi.
Yaşamsal Zorunluluk; Üretim
Sur
dışına atılan insanlar, işleyebilecekleri bir toprağa sahip değildi. Feodal
despotlar, toprakları, üzerindeki selflerle birlikte elinde tutuyordu. Sur dışı
nüfusun yaşayabilmek için, tarım dışında üretim yapmaktan ve ürettiğini satarak
gelir elde etmekten başka bir çaresi yoktu.
Önce
el işçiliğine dayanan ev ya da dükkân üretimi, buna bağlı olarak ticaret
gelişti. Ticaretin gelişmesi daha çok malın üretilmesine, daha çok malın
üretilmesi de ticaretin gelişmesine yol açtı.
Akçalı
gücü artarak elinde sermaye biriken tüccarlar, ev ve dükkânlarda üretim yapan
zanaatkarları, alet ve tezgâhlarıyla birlikte bir araya topladılar. Onlara
toplu üretim yaptırmaya başladılar. Artık, tek bir ürünün parçaları ayrı ayrı
üretiliyor ve parçalar birleştirilerek, daha kısa zamanda daha çok ürün elde
ediliyordu.
Kentleşmeyle birlikte,
makinasız fabrika ya da manüfaktür üretim böyle ortaya çıktı. Bu aynı
zamanda kapitalizmin ortaya çıkış dönemiydi.
Kentsoyluluk (Burjuvazi) ve İşçi Sınıfı
(Proleterya) Doğuyor
Manüfaktür
üretimle varsıllaşan geleceğin egemenleri burjuvalar, zaman içinde
zanaatçıların malı olan alet ve tezgahlara, satın alarak ya da el koyarak sahip
olmaya başladılar. Bunlar, uran (sanayi) kentsoyluluğun öncüleriydi. Üretim
tekniklerini geliştirdiler ve makinalı urana geçtiler. Daha sonraki
dönemlerde, toplu üretime buharlı makine de sokuldu ve büyük gelişkin
fabrikalar ortaya çıktı. Bu dönem, sanayi devrimi olarak tanımlandı. 2
Bu uzun süreç, bir
yandan akçalı ve siyasi gücü yüksek kentsoylu sınıfını yaratırken öbür yandan
el aletlerini ve tezgahlarını yitiren zanaatçıları, kırdan gelen kent
yoksullarıyla birlikte yeni bir sınıf haline getirdi ve işçi sınıfı
(proleterya) böyle oluştu.
Toplumsal Gerçeklik
Burjuvalar,
ilk dönemlerde feodal egemenlerle açık çatışma içine girmediler. Sahip
oldukları ve giderek artmakta olan akçalı olanaklarıyla feodallerden çeşitli
siyasi haklar satın aldılar. Şehirleri duvarlarla çevirmek, para basmak,
hapishane yapmak, silahlı bir milis gücüne sahip olmak, seçilmiş temsilcilerle
belediyeler kurmak gibi hakları bu yolla elde ettiler.
Feodal
beylerin akçalı kaynak peşine düşmesi, yerlerini korumalarıyla dolaysız
ilişkisi olan güvenlik sorunlarına dayanıyordu. Haçlı Seferleri’yle Doğu’dan
öğrenilen barut ve topa dayalı silah tekniklerinin Avrupa’ya getirilmesi ve
üretilmesi, senyörlerin gücünün azalmasına, feodal egemenliğin sarsılmasına yol
açtı.
Özellikle
küçük olanların güçleri, yüksek bedellerle satılan bu silahları almaya
yetmiyordu. Bunları ancak, varsıllaşan ticaret kentsoyluları ile Haçlı
Seferleri sırasında ortaya çıkan, ellerinde büyük kaynak birikmiş bankerlerin
borç verdiği krallar alabiliyordu.
Krallar, bu silahları
senyörlerin surlarını yıkmada kullanıyor ve onları merkezi devletin buyruğu
altına alıyordu. 3 Bu nedenle hem senyörler, hem de krallar para
karşılığı siyasi hak satıyor, kentsoylular da bu hakları satın alıyordu.
Kentsoyluluk Güçleniyor
Ekonomik alanda etkisi artan kentsoylu sınıfı, ulaştığı ekonomik güce denk gelen siyasi yetki peşine düştü. İstediği gücü elde etmesi kaçınılmazdı. Varsıllaştığı oranda yönetim organları üzerinde egemenlik kurdu ve giderek yönetici sınıf durumuna geldi.
Önceleri satın alarak, daha sonra sert savaşımlarla elde ettiği siyasi hakları; yalnızca kendisine ait sınıfsal ayrıcalıklar konumundan çıkararak, oluşmakta olan yeni bir toplumsal düzenin, yani kapitalizmin tüzel (hukuksal) dayanakları durumuna getirdi. Böylece, hem baskı altındaki başka sınıfları yanına çekerek güçleniyor, hem de soy temeline dayalı beysoylu yönetimine karşı çıkıyordu.
Temsili
Kurumların Oluşum Nedeni
Derebeylik-beysoyluluk
düzeninde senyörlerin, krala karşı olan yükümlülükleri arasında, ona
danışmanlık yapmak gibi bir görev de bulunuyordu. Bunlar, belirli dönemlerde
kralın başkanlık ettiği toplantılarda bir araya geliyor ve danışmanlık
yükümlülüklerini yerine getiriyordu.
Ancak, toplantılara
gidiş hem masraflı hem de kendi bölgelerinden ayrılmaları nedeniyle
sakıncalıydı. Toplantılara katılmaya isteksizlik gösteriyor, katıldıklarında
ise askerleri ve silahlarıyla birlikte gidiyorlardı. Örneğin İngiltere Kralı III.Henry’nin
1258 yılında düzenlediği toplantıya katılan senyörlerin tümü silahlıydı.
Danışma Kurullarından Meclislere
Senyörler
zamanla toplantılara gitmemeye ve yerlerine temsilciler göndermeye başladılar.
Siyasi güç peşindeki kentsoylular, senyörlerin gideri çok ve sakıncalı bir
angarya olarak gördüğü temsil görevini, üstelik giderlerini de karşılayarak
üstlendiler.
Varsıl
ve bilgili kentsoyluların danışmanlığı, kralın da çıkarlarına uygun düşüyordu.
Bu nedenle, toplantıların önemi ve katılımcıları artmaya başladı. Devlet
bütçesinin hazırlanması, vergi alınması, askeri giderler gibi önemli konularda
danışmanlık yapılan bu kurullar, zamanla bir tür yasama meclisine dönüşmeye
başladı.4
İleride parlamentolara
dönüşecek olan bu kurullar, doğal olarak, burjuvaların ekonomiden sonra siyasi
etkisini de arttırdı ve bu sınıfı Fransız devrimi dışında, çatışmaya bile gerek
kalmadan evrimsel bir süreç sonunda yönetici sınıf durumuna getirdi. Batı
toplumlarında temsili kurumların ortaya çıkışı böyle oluştu. Bu oluşumun en
belirgin örneği İngiltere’de yaşandı.
Fransa-İngiltere
Çatışması
İngiltere,
12.yüzyılda Fransa’yla yaptığı uzun süren savaşlar sonunda ağır yitiklere
uğramış ve bu da kralın toplum üzerindeki yetkesini zayıflatmıştı. Kral II.Henry,
13.yüzyıl başında etkisini önemli oranda yitirmişti. Fransa, İngiltere üzerinde
o denli etkili olmuştu ki Fransızca İngiltere’de 14.yüzyıla dek resmi dil
olarak kullanılmıştı.
Fransa-İngiltere
savaşlarının sonuçları, doğal olarak ve herşeyden önce, yöneticileri ve onların
güçlerini etkiledi. Savaştan üstün çıkan Fransa’da kral egemenliği ve merkezi
devlet güçlenirken, yenik çıkan İngiltere’de kralın ve devletin gücü azaldı.
Büyük
Ferman (Manga Charta)
Yenilgi,
İngiltere’de yönetim boşluğu ve zayıflığını yol açtı. Gelişmekte olan kentsoylular, derebeyler ve
ruhban sınıfı, yetkilerini arttırmak ve yönetimden daha çok pay almak için
biraraya geldiler ve Kralın yetkilerini daha da kısmak için birlikte davranmaya
başladılar.
Fransa’da kral,
beysoylular (aristokratlar) ve ruhban sınıfıyla anlaşarak tahtını
güçlendirirken; İngiltere’de bunun tam tersi oldu ve senyörlerle kilise,
kentsoyluları da aralarına alarak krala karşı geldiler. Demokrasi ve
katılımcılığın, Avrupa’daki ilk uygulaması olarak gösterilen Büyük Buyruk
(Magna Charta), bu savaşımın ürünü olarak ortaya çıktı.
Manga
Charta’nın Niteliği
1215’de
kabul edilen Büyük Buyruk, ne söylendiği gibi bir demokrasi girişimi, ne
de eşitliği amaçlayan bir eylemdi. Kralın güçsüzlüğünden yararlanarak
yönetimden daha çok pay almak isteyen sınıflar bağlaşımının (ittifakının),
siyasi ve ekonomik istemlerini Kral Yurtsuz Jan’a kabul ettirmesiydi.
Kral Buyruğu olarak açıklanan bu belgede, katılımcılığın ve halkın yeri yoktu;
yalnızca feodal baronların, kilisenin ve kentsoyluların haklarını krala karşı
güvence altına alıyordu.
Magna
Charta’nın 1., 12., 39., ve 41.başlamlarında (maddelerinde) şunlar
söyleniyordu: “Her şeyden önce, Tanrı’nın önünde diz çöktük. Bizim ve
varislerimiz için İngiliz Kilisesinin sonsuza dek özgür olduğunu, bu özgürlüğün
kısıtlanmadan ve zedelenmeden kullanılması gerektiğini bu belgeyle kabul
ettik...
İngiltere
Krallığı’nda artık, Krallık Toplu Meclisi’nin izni olmadıkça koruma parası ya
da yardım parası gibi vergiler toplanmayacaktır. Koruma ya da yardım parası
toplamak sözkonusu olursa bunun miktarını belirlemek için, tüm başpiskoposlar,
piskoposlar, manastır rahipleri, kontlar ve baronlar tek tek mühürlü mektupla
toplantıya çağırılacaktır...
Kendi
sınıfından olanların verdiği bir karar ya da ülkede kabul edilmiş bir yasa
olmadıkça hiçbir özgür kişi (ruhban sınıfı, baronlar ve burjuvalar y.n.)
tutuklanmayacak, mal ve mülkleri ellerinden alınmayacak ve sürgüne
yollanmayacaktır...
Tüm
İngiltere kentleri aynı Londra kenti gibi, hem karada hem denizde korunacak, bu
kentlerin arazileri, çiftlikleri ve limanları kendi ayrıcalıklarına sahip
olacaklardır...
Tüm tüccarlar,
İngiltere’den ayrılma, yeniden dönme, haksız rekabete girmeden ticaret yapma ve
İngiltere içinde dilediği yere gitme haklarına sahip olacaklardır...” 5
Parlamentonun Oluşumu
Büyük
Buyruk ile oluşturulan feodal meclisin temsil sınırı, kentsoyluların meclis
içindeki sayı ve etkisinin artışına bağlı olarak zamanla genişledi. Yasa
çıkarmada ve çıkarılan yasaları uygulayacak yürütme ve yargı organlarını
oluşturmada giderek yetkinleşti ve gücünü arttırarak yönetim düzeninin temel
unsuru durumuna geldi.
Değişik dönemlerde,
kimi güçlü kralların kişi yönetimi istemlerine dayanan savaşım ve karışmalarla
karşılaştı ama bu karışmalar, gelişimini önleyemedi ve baronlarla, papazların
kurduğu bu meclis, uzun çatışma süreçlerinden geçerek kentsoyluların egemen
olduğu ulusal bir meclis durumuna geldi. 6 Yalnızca İngiltere’de
değil, Batı Avrupa ülkelerinde parlamentolar; sınıfsal dayanakları benzer,
yöntemleri ayrımlı olmak üzere böyle oluştu.
DİPNOTLAR
1 “Felsefenin Temel
İlkeleri” Georges Politzer, Sol Yay.
1974, sf. 302
2 “Ekonomi Sözlüğü” Orhan
Hancerlioğlu, Remzi K., 5.Bas.
1993, sf. 278
3 “Felsefenin Temel
İlkeleri” Georges Politzer, Sol Yay.
1974, sf. 304
4 “İktidar” Prof.Dr.Çetin
Yetkin, Süreç Yay. 1987, sf.
29
5 “Hürriyet Bildirgeleri” Belge Yay. 1983, sf. 19
6 “Tarih III-Kemalist
Eğitimin Tarih Dersleri (1931-1941)” Kaynak Yay., 3.Bas., sf. 15
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder