Birinci Meclis, ulusal bağımsızlıktan ödün vermeyen, tutsaklığın her
türüne karşı çıkan Müdafaa-i Hukuk anlayışının doğal sonucuydu. Ulusun
yazgısına yön vererek toplumun her kesimini etkiliyor, güç aldığı halkı tam
anlamıyla temsil ediyordu. Bağımsızlık savaşı yürütürken devlet kurmaya
girişilmişti ve meşruiyetini ulusal varlığın korunmasından alıyordu.
Dünya siyasi tarihinde örneği olmayan, gerçekten demokratik, savaşkan bir
yönetim organı, benzersiz bir temsil kurumuydu. Yetkisini ve yaptırım gücünü,
kabul ettiği anayasadan değil, millet istencini (iradesini) yansıtan, yazılı
olmayan ve kökleri eskiye giden özgürlük tutkusundan alıyordu.
Ulusa Bildirim
Mustafa Kemal, 21 Nisan
1920’de, Heyeti Temsiliye adına; tüm valiliklere, sancaklara, belediye
başkanlıklarına ve kolordu komutanlıklarına, “çok aceledir” uyarısıyla
gönderdiği genelgeyle 23 Nisan Cuma günü Ankara’da Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nin açılacağını bildirdi.
21 Nisan genelgesi, ulusal direnişi temsil eden halk
eyleminin yeni ve ileri bir aşamaya geldiğini gösterir. Nutuk’ta, “o günün hissiyat anlayışına ne
derece uyulmak mecburiyetinde bulunulduğunu gösteren bir belge” 1 olarak
tanımlanan genelge, vatan ve din duygularına seslenen uhrevi bir anlatımla
kaleme alınmıştı. Ancak, öz olarak, “milletin kendi geleceğine kendisinin
egemen olması için” 2 girişilen, köklü ve büyük bir siyasi
değişimin devrimci özüne sahipti.
Ulusal direniş, artık yalnızca halk
hareketi olmaktan çıkacak ve halk devleti kurmaya yönelerek toplumsal devrim niteliği kazanacaktır. Türkiye
Büyük Millet Meclisi ve
bağımsızlığın sağlanmasından sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu
yönelişin gelişip olgunlaşan doğal ürünleri olacaktır. 3
Benzeri Olmayan Girişim
Amasya Genelgesi’nde açıklanan,
Erzurum ve Sivas Kongreleri’yle meşruiyet kazanan ulusal eylem, 23 Nisan 1920’de Ankara’da Büyük
Millet Meclisi’ni ortaya çıkardı.
Mustafa Kemal’in “Selahiyeti fevkaladeyi haiz (olağanüstü
yetkili)” 4 dediği ve İstanbul Meclisi’nin kapatılmasından
yalnızca 34 gün sonra toplanan bu Meclis, ulusun gerçek ve tek temsil gücünü oluşturuyordu. Ankara Meclisi;
yasama, yürütme ve yargı erkini dolaysız kendi elinde toplayarak, büyük bir
devrim gerçekleştiren, benzersiz bir yönetim organı, gerçek bir halk
meclisiydi.
Seçimler
Meclisi oluşturacak milletvekillerinin seçimlerinde;
ulusun tüm kesimlerini kapsayan, ulusal bilince sahip, savaşım azmi yüksek,
kararlı ve direngen halk temsilcilerinin seçilmesine, özel dikkat ve önem
verilmişti.
Mustafa Kemal, İstanbul
Meclisi’nin kapatılmasından üç gün sonra, 19 Mart 1920’de tüm valiliklere,
sancaklara ve kolordu kamutanlıklarına çektiği telgrafla; ulusal bağımsızlık
savaşımını
“yürütmek ve denetlemek için” Ankara’da “olağanüstü
yetkili bir meclisin” toplanacağını, bunun için yapılacak seçimlerde “her
sancak bölgesinin bir seçim bölgesi” olacağını, “her sancaktan beş
temsilci” seçileceğini ve
seçim sürecinde “yasal koşullara uyulacağı” nı bildirmişti.
Seçimlere, her yerde en yüksek sivil
yöneticinin başkanlık edeceğini; başkanın, seçimin “doğru ve yasaya uygun
yapılmasından” sorumlu olacağını belirtmişti. Meclis üyeliğine “her,
dernek ve toplulukça aday gösterilebileceğini” ve “bu kutsal savaşa
eylemli olarak katılmak için bağımsız adayların istediği yerden” aday olabileceğini açıklamıştı.
“Güçler Birliği”
Türkiye Büyük Millet Meclisi, yasama, yürütme ve gerek gördüğünde yargı yetkisini (İstiklal Mahkemeleri)
elinde toplamıştı. 1921’de kabul edilen Teşkilatı Esasiye Kanunu (Anayasa), meclisin
yalnızca bir yasama organı değil, onunla birlikte bir kurucu organ olduğunu ve egemenliğin
kayıtsız koşulsuz milletin
olduğunu kabul ediyordu. 5
Birinci Meclis, bir Batı parlamentarizmi
ya da ona benzemeğe çalışan ve sınıfsal üstünlüklere dayanan göstermelik
bir kurum değildi. Ortaya çıkışını, niteliğini ve amaçlarını; toplum üzerinde
egemenlik kuran sınıflar ya da sınıflar bağlaşmasının (ittifakının)
temsilcileri değil, doğrudan ve gerçek anlamda halkın temsilcileri
belirliyordu.
Milletvekilleri
Milletvekilleri; kılıkları, giysileri, yaşları, kültürleri,
düşünsel düzeyleri ve görgüleriyle, başka başka ve çok değişik çevrelerin
insanlarıydılar. Beyaz sarıklı, aksakallı, cüppeli, eli tesbihli hocalarla,
üniformalı genç subaylar; yazma ya da şal sarıklı aşiret beyleri, külahlı
ağalar ve kavuklu çelebiler; Avrupa’daki yüksek öğrenimlerini bitirip yeni
dönmüş, Batı kültürüyle yetişmiş nokta bıyıklı aydınlar; Kuvayı Milliye
kalpaklı yurtsever gençler yan yana oturuyordu. 6
Alışkanlıklarından eğlencelerine, özel toplantılardan
resmi davetlere, tartışma biçimlerinden inançlarına dek, ayrımlı değer
yargılarına sahiptiler. Birbirleriyle sert tartışmalara, yumruklaşmalara, hatta
silah çekmeye varan çatışmalara girebiliyorlardı. Buna karşın, ulusal haklar,
halkın geleceği ve ulusal savaşımın yararları sözkonusu olduğunda derhal
birleşiyor, “birbirlerinin üzerine yürümüş olan bu insanlar”, bir başarı haberinde, “çocuklar
gibi gözyaşlarıyla kucaklaşabiliyordu”. 7
Milletvekili sayısı 115’le başlayan, daha
sonraki katılımlarla 380’e çıkan Birinci Meclis’te; 115 memur ve emekli, 61
sarıklı hoca, 51 asker, 46 çiftçi, 37 tüccar, 29 avukat, 15 doktor, 10 aşiret
reisi, 8 tarikat şeyhi, 6 gazeteci ve 2 mühendis bulunuyordu. 8
Özveri Girişimi
Meclis’e katılarak girişilecek eylem, kişisel çıkar
sağlanacak bir uğraş değil, ölümü ve yargılanmayı göze alan ve yalnızca ulusal
varlığını korumayı amaçlayan bir özveri girişimiydi. Batı parlamentoları gibi
ayrıcalıklı sınıfların çıkarlarını değil, doğrudan halkın ve ulusun haklarını
savunuyordu. Bu meclis, geldikleri yörede sayılıp sevilen ve varlıklarını
toplumun geleceğine adamış önder konumdaki kişilerin, yurt savunması için
oluşturduğu bir halk meclisiydi.
Milletvekillerinin çoğunluğu Ankara’ya,
atları, bir bölümü kağnılarıyla gelmişti. Meclis önündeki parmaklıklar, “atların
bağlandığı bir tavla” gibiydi.
Von Mikush, Mustafa Kemal
adlı kitabında, 1920 Ankara Meclisi’nin önündeki görüntüleri, Kuzey
Amerikalı çiftçilerin Bağımsızlık Bildirisi’nden sonra yaptıkları toplantılara benzetmişti. 9
Yüksek Temsil, Özgür Tartışma
Okul-medrese, yenilik-tutuculuk,
cumhuriyetçilik-meşrutiyetçilik, Türkçülük-saltanatçılık, ırkçılık-ümmetçilik
gibi siyasi tartışmanın hemen her türü; Birinci Meclis’te, üstelik yoğun ve sert biçimde
yaşandı. Sertliğin giderilmesinde, ulusal davada kararlı milletvekilleri kadar,
Meclis’in Mustafa Kemal gibi bir başkan tarafından yönetilmesinin de
önemli etkisi vardı.
Düşünsel çatışmalarla dolu, ölümüne savaşım
veren ve “yetkilerinde çok kıskanç” bir meclisin başkanı olarak, “çoğu zaman insana hayret veren
bir sukûnet ve olgunlukla, uzun, sinirli ve ağır tartışmaları” yönetmiş,
kendisine ve hükümete yönelik eleştirileri “ciddiyetle yanıtlamış”,
oturum yönetirken yansız davranmış, “gensoru sonuçlarını soğukkanlılıkla
uygulamıştı”. 10
Dayanışma ve Paylaşım
Gelecek umutlarını, üzüntülerini, sevinçlerini ve
yazgılarını birleştiren milletvekilleri, hemen her şeylerini kardeşçe
paylaşıyordu. Taşıdıkları ağır sorumluluğa karşın, umut ve neşelerini hiç
yitirmiyor, Türkler’e özgü iyimser bir kararlılık içinde görevlerini eksiksiz
yerine getiriyorlardı.
Her şeyi göze almışlar, “Muallim Mektebi” nin
yatakhanesinde, “yastıklarının altında silahlarıyla uyuyorlardı”11 Yemeklerini
kendileri yapıyor, çamaşırlarını kendileri yıkıyor ve herhangi bir maaş
almıyorlardı. Daha sonra, Hazine’ye para girince, ailelerine para
gönderebilmeleri için yüzer lira aylık almışlar, ancak yemek masraflarını
kendileri karşılamayı sürdürmüşlerdi. 12
Yoksunluk ve “Yalın Yaşam”
Ankara’ya, bu devrim merkezine gelenler,
olumsuzluklara aldırmayarak, her zaman yaptıkları olağan bir işle
uğraşıyormuşçasına, yoksunluklara katlandılar; yakınmadan, inançla mücadele
ettiler. Kuvayı Milliyeci’nin bir tanımı da buydu zaten. “Karaoğlan
Çarşısı’nın bir sokağına açılan Hükümet Binası’nın birer odasına sığınan ‘Bakanlıklar’da,
masa yoktu. Memurlar yazılarını gaz sandıklarının üzerinde yazıyor, mürekkep
hokkası yerine fincan kullanıyorlardı. Devlet kayıtları, resmi defter yerine
okul defterine yazılıyordu”. 13
Binasızlık nedeniyle, Bakanlık olarak
kullanılan yerler, son derece küçük ve yetersizdi. Bu sorunu aşmak için,
odalar, tavana doğru ahşapla ortadan ikiye bölünmüştü. Böylece kat yüksekliği
az da olsa, “ikinci katına tahta bir merdivenle” çıkılan iki oda elde
edilmiş oluyordu. Bunlardan birinde, örneğin alt bölüm Ordu Dairesi, üst
bölüm Levazım Dairesi’ydi. Bir
yerlerden bulunmuş bir tahta masanın, dört yanında dört memur birlikte
çalışıyordu. 14
Destansı Direniş
Kurtuluş Savaşı’nı yürüten Birinci Meclis’in, hükümet ve ordunun görev yaptığı
koşullar, bugün birçok insana inanılmaz gibi gelebilir. Türk Kurtuluş Savaşı;
inancın güce, kararlılığın teknolojiye ve ulusal direncin emperyalizme üstün
geleceğini gösteren somut bir örnek, destansı bir direniştir. Kazanılmış olan
ilk anti-emperyalist savaştır. Bu savaş; yapımı henüz bitmemiş, değişik
yerlerden toplanmış kırık dökük eşyalarla donatılmış, memur olarak lise
öğrencilerinin çalıştığı ve milletvekili sıralarının Ankara Lisesi’nden
getirildiği bir binadan yönetilmiştir. 15
Meclis tutanaklarının basılacağı kağıt yoktu,
tutanaklar dilekçe kağıtlarına, mektup kağıtlarına, hatta kese kağıtlarına
basılıyordu. Birçok akşam, “bir kahveden ödünç alınan” 16 petrol
lambalarına gaz bulunamadığı için Meclis mum ışığında çalışıyor,
milletvekilleri sabahlara dek süren “ateşli tartışmaları”, birbirlerini
tam olarak görmeden yapıyordu. 17
Tartışma ve Danışma
Birinci Meclis’teki kürsünün hemen arkasında, Hz.Muhammet’in
Arapça yazılmış bir hadisi vardı. “Egemenlik kayıtsız koşulsuz
ulusundur” tümcesiyle
örtüşen bu hadiste “işlerinizde meşveret ediniz” yani “biribirinize danışarak karar veriniz” deniliyordu. 18 Milletvekilleri,
bu uyarıya sadık kaldılar ve düşüncelerini özgürce açıklayıp tartıştılar; “birbirlerine
danışarak” kararlar
aldılar.
Mecliste yapılan konuşmalar, o dönemde ulus
bağımsızlığı için mücadeleye atılan insanların düşüncelerini yansıtan, inançla
örgütlenildiği takdirde nelerin başarılabileceğini ortaya koyan, yol gösterici
belgelerdir. Günümüzde yararlanılması gereken, çok değerli ulusal
birikimlerdir.
Özveri ve İstenç
Birinci Meclis’e katılanlar; yaşlarına,
olanaksızlıklarına ve toplumsal konumlarına bakmadan, “yurdun tehlikede
olduğunu” görerek,
sonuçlarını göze alıp ailesini ve işini bırakarak Ankara’ya koşan
yurtseverlerdi. Kurtuluş Savaşı başarıya ulaşmamış olsaydı, hepsinin yazgısı
aynı olacak, birer birer yakalanıp ya öldürülecekler ya da “Padişah’a isyan”
suçundan tutuklanacaklardı.
Hiçbiri kişisel çıkar peşinde değildi.
Birçoğu, kurtuluştan sonra devlet görevlerinde yer almadı. Sıradışı bir alçak
gönüllülükle yaşadıkları yerlere döndüler ve kendileri için hiçbir şey
istemediler.
Bağımsızlık Kürsüsü
Birinci Meclis’te yapılan konuşmaların ortak özelliği,
kararlı bir anti-emperyalist duruş göstermesidir. Sözde bırakılmayıp uygulamaya
geçirilen konuşmalar, yalnızca o günlerde değil, günümüzde de geçerli olan ve
tam bağımsızlığı amaçlayan tarihsel belgelerdir. Sinop Milletvekili Şeref
Bey’in en yaşlı üye olarak 23 Nisan 1920’de, Meclis’i açarken yaptığı
konuşma ile Mustafa Kemal’in yaptığı konuşmalar çok anlamlıdır.
Meclisin açıldığı 23 Nisan Cuma günü, Küçük toplantı
salonuna giden koridor ve merdivenler, yer kalmamacasına doluydu. Meclis’in
önündeki duyarlı kalabalık dağılmamıştır. Şerif Bey, “vakarlı ve
yaşına göre çok dik bir yürüyüşle ağır ağır kürsüye çıkar”. 19
Yaşlı ve titrek sesiyle yaptığı sakin
konuşma, çok etkileyicidir. Birçok milletvekilinin gözyaşlarını tutamadığı,
duygu ve kararlılık yüklü bu ortamda, Şerif Bey şunları söyler: “Tam
bağımsız olarak yaşama konusunda kesin kararlı olan ve çok eskiden beri özgür
ve bağımsız yaşayan milletimiz, tutsaklığı şiddetle ve kesin olarak reddetmiş;
millet, vekillerini hemen toplayarak meclisini oluşturmuştur. Bu büyük
meclisin, içte ve dışta tam bağımsızlık içinde kaderini bizzat ele aldığını ve
ülkeyi yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilan ederek, Büyük Millet Meclisi’ni
açıyorum”. 20
Mustafa Kemal’in Konuşması
Mustafa Kemal, aynı gün
Meclis’in oluşumu hakkında kısa bir konuşma yapar, temel görüşlerini ertesi
gün, yani 24 Nisan’da açıklar. Nitelikli hukuksal yorumlarıyla, kürsüde 39
yaşında bir general değil, sanki bir hukuk ya da toplumbilim kuramcısı vardır. “Oldukça
zayıf ve yorgun” 21, ancak bilince dayalı bir kararlılık
içindedir. Yaptığı açıklamalar; tarih, siyaset, uluslararası ilişkiler, ekonomi
ve askerlik alanlarında iyi yetişmiş bir yurtseverin ve devrimci bir kişiliğin
tüm özelliklerini yansıtmaktadır.
Üç uzun konuşmayla, ülkenin durumuyla ilgili olarak
geçmişten gelen ve o günü ilgilendiren hemen tüm konuları ele alır.
Değerlendirmeleri, anayasa hukuku açısından derinliği olan görüş ve yorumlar
içerir. Yönetimle ilgili önermeleri ve kullandığı hukuk dili, son derece
ileridir.
Konuşmasının başında Samsun’dan Meclis’in açılışına dek
geçen olay ve gelişmeleri anlatır. Kendisini, “milletin bağrındaki
savaşçılardan biri olarak” 22 tanımlayıp, mücadeleye atılma
nedenlerini açıklar. “Yaşam ve kişiliğim, yüce milletin malıdır; benim için
artık en kutsal görev, milli iradeye boyun eğmeyi her şeyin üzerinde görmektir”
der ve konuşmasını şöyle sürdürür: “Geçirmekte olduğumuz şu hayat ve
ölüm günlerinde, büyük umut ve çabalarla, sağlanmaya çalışılan milli
istiklalimiz uğrunda, bütün varlığımla çalışacağımı, millet önünde açıklarım.
Bu kutsal amaç uğrunda, milletle beraber, sonuna kadar mücadele edeceğime bütün
kutsal inançlarım adına söz veriyorum”. 23
Başkan seçildiği oturumdaki dört saatlik 24
konuşmasının sonraki bölümlerini, yönetim biçimiyle ilgili
hukuksal-siyasal konulara ayırır ve özet olarak şunları söyler: “Ülkeyi
parçalanma ve dağılmadan kurtarmak için, bütün milli kuvvetlerin derhal, köklü
bir kurum içinde birleştirilmesinden başka çare yoktur. Bunun biçimi ne
olmalıdır? İşte sorun budur. Millet vicdanına dayanan ve yüce meclisinizde
toplanan yüksek milli irade, saygıdeğer kurulunuza meşruiyet ve yasallık
kazandırmıştır. Millet vicdanının yargısına bağlı kalmak bakımından,
sorumluluğu belirlenen bir gücün işleri yönetmesi zorunludur. Bu gücün doğal
biçimi ise hükümettir... Yüce meclisiniz, milletin yargısına karar vermenin
sorumluluğunu, yalnızca yasa yapma ve yasa koyma ile görevli olarak değil,
milletin yazgısıyla doğrudan uğraşarak taşıyacaktır... Ülkemizin şimdiye kadar
geçirdiği bunalımlara, felaketlere; kimi zaman Avrupa’yı taklit etmek, kimi
devlet işlerinin yönetimini kişisel görüşlere göre düzenlemek, kimi zaman da
anayasayı bile kişisel duygulara oyuncak etmek gibi, acı sonuçlarını
yaşadığımız basiretsizlikler neden olmuştur... Ulusun yazgısını kayıtsız ve
koşulsuz elinde tutan Türkiye Büyük Millet Meclisi, hızla yeni bir devlet kurmaktadır.
Bu işi yaparken en karışık hukuk ve toplumbilim kuramları ile anlatılan
sistemleri, değerlerini tam vererek gözden geçirmektedir. İki düşünce derhal
kendini göstermiştir: Yeni bir hükümet oluşturmak ve Meclis’in komisyonları
aracılığıyla ülkeyi bizzat yönetmek...” 25
Gelecek Kuşaklara Bırakılan Miras
Türkiye Büyük Millet Meclisi, açılışından 3 yıl sonra, 1
Nisan 1923’te, milletvekili yenilemesi için seçim kararı alarak kendisini
feshetti. 120 milletvekilinin imzaladığı önergede; “ülkeyi savunma amacıyla
toplanan” Büyük Millet Meclisi’nin, üç yıllık bir uğraşla amacına ulaştığı;
bu nedenle, “tarihsel bir övünç kazanarak gelecek kuşakların takdirini hak
ettiği”, artık ülkenin önünde, “barış sorunlarını
çözmek ve ekonomik ilerlemeyi sağlamak” gibi, iki “önemli ve mukaddes” amacın
bulunduğu belirtiliyor, bu aşamada yeniden halkın oyuna başvurmanın “milletin
geleceğinde daha büyük gelişmeler sağlayacağı” söyleniyordu. 26
Önergeyi kabul eden milletvekilleri, başarmış
oldukları işin büyüklüğünden olacak, son derece olgun ve özverilidirler. Pek
çoğu, kazanılan zaferin ve milletin kurtuluşunda pay sahibi olmanın iç
huzuruyla, kent ya da köylerine dönüp yaşamlarını sessizce sürdürmeye, kendi
yerlerine gelecek gençlerin yapacağı işleri izleyerek, “vatan
yeni bir görev isteyene kadar” işleriyle uğraşacaklardı.
Alçakgönüllülük
Birinci Meclis’te görev alan milletvekillerinin önemli
bir bölümü bir daha aday olmadı ve yaşadıkları yerlere geri döndüler.
Kendilerine, ne bir ayrıcalık ne de devlet görevi istediler. Başka gelirleri
olmadığı için almak zorunda kaldıkları milletvekili maaşlarını, Kurtuluş’tan sonra devlete geri vermek isteyenler
bile vardı. Yöresinin Kuvayı Milliye önderi ve Uşak Milletvekili Hoca
İbrahim Efendi (Tahtakılıç) bunlardan biriydi.
Birinci Meclis’teki görevi
bitince köyüne (Uşak-Bozkuş) geri döndü, çocuklarına, aldığı milletvekili
aylıklarını geri ödemelerini vasiyet etti. Kendisini ziyarete gelen Şevket
Süreyya Aydemir’e şunları söylemişti: “Çocuklarım adına bir ahdım (yeminim
y. n.) var. Büyüsünler adam olsunlar, son santime kadar hesabını çıkarıp, şu
fakir milletten mebus maaşı diye aldığım paraları devlet hazinesine geri
versinler. Böylece bizim de bir hizmetimiz geçmişse, bari hak yolunda hizmet
sayılsın”. 27
Tarihteki Onurlu Yer
Mustafa Kemal, Meclis’in kendini yenileme kararı aldığı 1 Nisan 1923
günü, oylamadan hemen sonra kürsüye geldi ve dakikalarca alkışlanan şu
konuşmayı yaptı: “Burada, büyük bir tarihin içindeki ibret verici
gezintimizi sona erdiriyoruz. Beynimiz ve kalbimiz, yakın geçmişin bu muhteşem
ve yüksek örneği karşısında saygı ve hayranlıkla doludur. Tarihte her zaman
özgür ve bağımsız yaşamış bir milletin, dıştan ve daha çok içten gelen yıkıcı
darbelerle boğaz boğaza çarpışarak, büyük bir düşmanlık alemini yenen kudreti karşısında
diz çökelim. Temiz ve açık vatanseverliğin, sağduyunun, yüzyıllarca süren
acıların, haysiyet ve şerefin ve özgür millet içinde özgür insanın temsilcisi
olan Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun şimdi bir kısmı sonsuzluğa
göçmüş olan üyeleri; torunlarımız için, tarihin sisleri arkasında gittikçe
devleşen, efsane insanlardır. Bu insanların anıları, Türk milletinin karanlık,
endişeli, bunalımlı günlerinde birer umut ve hayat ışığı olarak parlayacaktır.
Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi, yüzyıllarca sonra da görev başında
olacaktır. O, kuvayı milliye ruhunun kendisidir. Kuvayı milliye ruhuna muhtaç
olduğumuz her zaman, onu karşımızda ve başımızda göreceğiz”. 28
DİPNOTLAR
1.
“Nutuk” M.K.Atatürk, I.Cilt, T. T. K.
Yay., 4.Bas., 1989, sf.475
2.
“Tek Adam” Ş.S.Aydemir, II.Cilt, Remzi
Kit., 8.Bas., İst.-1981, sf.252
3.
a.g.e. sf.259
4.
TBBB Zabıt Ceridesi Devre I, Cilt I, sf.8-3
5.
Büyük Larousse, Gelişim Yayınları, 19.Cilt,
sf.11 873
6.
“İlk Meclis” Prof.H. Veldet
Velidedeoğlu, Çağdaş Yay., 2.Bas., sf.15
7.
“Kuvayı Milliye Ruhu” S.Ağaoğlu,
Kül.Bak. Yay., Ank.-1981, sf.15-16
8.
“Tek Adam” Ş.S.Aydemir, II.Cilt, Remzi
Kit., 8.Bas., İst.-1981, sf.339
9.
“Atatürk” L. Kinross, Altın Kit. Yay.,
12. Bas., İst.-1994, sf.262
10.
“Kuvayı Milliye Ruhu” S.Ağaoğlu,
Kül.Bak. Yay., Ank.-1981, sf.246
11.
“Atatürk” L. Kinross, Altın Kitaplar
Yay., 12.Bas., İst.-1994, sf.262
12.
a.g.e. sf.266
13.
“Atatürkçü Olmak” C.A. Kansu, Bilgi
Yay., 3.Bas., Ank.-1996, sf.139
14.
“Mustafa Kemal ve Milli Mücadelenin İç
Alemi” E.B.Şapolyo, İnkilap ve Aka Kit., İstanbul-1967, sf.104
15.
“İlk Meclis” Prof.H.Veldet
Velidedeoğlu, Çağdaş Yay., 2.Bas., sf.15
16.
“Atatürk” L.Kinross, Altın Kit. Yay.,
12.Bas., İst.-1994, sf.262
17.
“İlk Meclis” Prof.H.V.Velidedeoğlu,
Çağdaş Yay., 2.Bas., sf.12-13-15
18.
“Tek Adam” Ş.S.Aydemir, II.Cilt, Remzi
Kit., 8.Bas., İst.-1981, sf.262
19.
“İlk Meclis” Prof.H.Veldet
Velidedeoğlu, Çağdaş Yay., 2.Bas., sf.17
20.
“Kuvayı Milliye Ruhu” S.Ağaoğlu,
Kültür Bak. Yay., Ank.-1981, sf.31 ve “İlk Meclis” sf.18
21.
“Tek Adam” Ş.S.Aydemir, II.Cilt, Remzi
Kit., 8.Bas., İst.-1981, sf.262
22.
a.g.e. sf.262
23.
a.g.e. sf.262-263
24.
a.g.e. sf.263
25.
“Atatürk’ün Bütün Eserleri” 8.Cilt,
Kaynak Yay., İstanbul-2002, sf.72 ve “Kuvayı Milliye Ruhu” sf.32-40
26.
“Kuvayı Milliye Ruhu” S.Ağaoğlu,
Kül.Bak. Yay., 1981, sf.286
27.
“Tek Adam” Ş.S.Aydemir, II.Cilt.,
Remzi Kit., 8.Bas., İst.-1981, sf.166
28.
“Kuvayı Milliye Ruhu” S.Ağaoğlu, Kül.
Bak. Yay., Ank.-1981, sf.292
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder