Büyük Ortadoğu Projesi’ne destek vermenin Türkiye’nin karşısına çıkaracağı sorunlar, sorumluluğunu hiçbir
kişi ya da kurumun yüklenemeyeceği kadar ağırdır. Türkiye’nin gücünü, hangi gerekçeyle
olursa olsun, ABD ve İsrail politikalarına alet edenler, Türk halkının olduğu kadar
bölge halklarının da nefretini kazanacaktır. Türkiye, Ortadoğu’nun yoksul Müslüman
halklarına yönelen emperyalist saldırıya katılır ya da destek olmayı sürdürürse,
yalnızca toplumsal değerlerini değil, onunla birlikte, emperyalizme karşı savaşımla
elde ettiği ulusal varlığını da yitirecektir.
Söylenenler
Amerikalılar, Ortadoğu’ya nasıl
baktıklarını ve ne yapacaklarını yirmi yıldır açıklayıp duruyor. 1997’de
hazırladıkları ve gelecekteki yüz yılı kapsayan, “Yeni Bir Yüzyıl İçin ABD
Ulusal Stratejisi” (azgelişmiş ülkelere ulusçuluğu yasaklayanlar
kendilerine yüz yıllık ulusal strateji hazırlıyor), Ortadoğu ve Pasifik’e
yaşamsal düzeyde önem veriyorlar. ABD’nin (ve AB’nin) Ortadoğu’ya yönelik
tutumu, yüzyıllık emperyalist politikanın günümüzdeki versiyonunu oluşturuyor.
Şimdi, sözlerin içi dolduruluyor ve tasarımlar uygulamaya dönüştürülüyor.
ABD yöneticileri, Ortadoğu’ya yönelik görüşlerini, özellikle 2003’ten sonra
ard arda açıkladılar. Ulusal Güvenlik
Danışmanı Condolezza Rice’ın 7
Ağustos 2003’te, Washington Post’ta yayımlanan yazısı, Dışişleri Bakanı Colin Powel’in 3 Kasım 2003’te yaptığı
açıklama, Başkan George W.Bush’un 6
Kasım 2003’te yaptığı, “Ortadoğu’yu
Özgürleştirme Stratejisi” adlı konuşma ve Dick Cheney’in Davos
konuşması; uygulamalarına başlanmış olan Büyük
Ortadoğu Projesi’nin (2004'ten
sonra Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi) dünyaya
duyurulmasıydı.
Yeni Devletler, Yeni Sınırlar
Cheney’in söylemine göre; Ortadoğu’da
etnik kökenli yeni bölge ve devletler oluşturulacak, “Suudi Arabistan, Suriye, Irak’ın bir bölümü ve Lübnan’ı” içine
alan ve “Haşimi Krallığı” adı verilen
yeni bir “krallık” kurulacaktı. Sünni
Ortadoğu Arapları bu devlet içinde toplanacaktı. “Birinci Dünya Savaşı sonrasında belirlenen yapay sınırları”
ortadan kaldıran ve nüfusunun tümü Sünni olan bu türdeş (homojen) devlet aynı
zamanda “etnik sorunların çözme
yeteneğinde” olacaktı.
“Irak Kürdistanı”’nda (Kuzey Irak)
ilk aşamada etnik türdeşliğe sahip bir “Kürt
devleti yaratılacak”, bu devletin sınırları daha sonra “Suriye ve İran’ın içlerine
dek” uzanacaktır. İsrail, “olması gereken sınırlara dek
genişleyecek” yeni sınırlar içinde kalan Araplar, kurallara uymak
koşuluyla yerlerinde kalabilecek ya da “Haşimi
Krallığı’na giderek onun vatandaşı olacaktır”.1
Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’nin Ortadoğu politikası, özellikle
Suriye’ye yönelik tutumları, Cheney’in sözünü ettiği Sunni Krallık ereğiyle
anlam bulmaktadır. BOP Eşbaşkanlığı, Sunni terör kümelerine yardım, bunları
eğitme, Esad’ı devirme türünden girişimler; ABD’nin bölge için çizdiği
etnik haritanın gerçekleştirilmesinde görev almanın göstergeleridir.
“Ortadoğu'ya
Hızlı Müdahale”
ABD Savunma
Bakanlığı Müsteşarı Douglas Feith, 2
Temmuz 2004’te yaptığı açıklamada, Ortadoğu’ya daha çok askeri güç
ayıracaklarını söyleyerek, yalnızca İran ya da Suriye’ye değil, başta Türkiye
olmak üzere yardımını istediği bölge ülkelerinin tümüne gözdağı verdi. Feith, Asya’ya yeni hava ve deniz
birlikleri getirileceğini, var olan birliklerin Avrupa’dakilerle birlikte özel
olarak eğitileceğini ve bunların tümünün Ortadoğu’ya yönlendirileceğini
açıklıyor, şunları söylüyordu: “Asya’ya
ek deniz ve hava yetenekleri getirmeyi planlıyoruz. Japonya ve Kore’deki
karargah ve üslerimizi, etkinliklerini arttırarak, bölgesel ve küresel
hareketlere katılacak biçimde sürelerini uzatmayı tasarlıyoruz. Avrupa’daki
konumlanmamız; daha hafif ve kolay konuşlanabilir kara yeteneklerini, öncü hava
ve deniz güçlerini, gelişmiş eğitim yeteneklerini ve güçlendirilmiş özel
operasyon güçlerini kapsamaktadır. Bunların
tümü, Ortadoğu ve diğer sıcak noktalara hızla ulaştırılabilecek biçimde
konumlandırılacaktır”. 2
“Türkiye
Merkez Üs”
Türkiye’nin
BOP için giderek artan önemi, birçok ABD yetkilisi tarafından kerelerce dile
getirilmiştir. Bunlara 2004’te, NATO Genel Sekreter Yardımcısı Jamie Shea da katıldı. Shea, 29 Haziran 2004’te Türk askeri
yetkililerinin Büyük Ortadoğu Projesi’ne yönelttiği; “Türkiye hedef ülkelerle değil, Avrupa ülkeleriyle birlikte
değerlendirilmelidir” 3 eleştirisine yanıt niteliğinde bir
açıklama yaptı. Şöyle diyordu: “Türkiye’ye
‘cephe ülkesi’ demek, bölünmüş bir dünyanın ucunda olduğunu söylemektir. Bunun
doğru bir benzetme olduğunu düşünmüyorum. Türkiye için merkez üssü kavramını
tercih ederim. Türkiye, bölünmüşlük ifade eden duvarların sınırında bir ülke
değil, köprülerin inşa edildiği yerde
bulunuyor. NATO’nun (ABD’nin diye okuyunuz y.n.), dünyanın gerisiyle kurmak istediği köprüleri, Türkiye’siz kurması
mümkün değildir”.4
Emperyalizmin Ereği
ABD’nin
amacı, Ortadoğu’daki enerji kaynaklarının denetimini ele geçirmekle sınırlı
değildir. Doğu’yla Batı’nın kavşak noktası olan bölgeye egemen olmak, bağlı
olarak da dünyaya egemen olmak peşindedir. Sözcüklerle gizlenmeye artık gerek
duyulmayan bu amaç, yarattığı sonuçlarla yaşanan gerçeklik durumuna gelmiştir.
Washington’un “nükleer füzyon ve
elektrikle işleyen arabalar petrolü tahtından indirene kadar stratejik önemini
koruyacak” dediği Ortadoğu’ya, ABD’nin kesin olarak gereksinimi vardır. Bu
nedenle, Ortadoğu’ya egemen olmak için her yolu deneyecek, şiddetin her türünü
kullanacaktır.
ABD,
Ortadoğu’ya olan gereksinimin 2050 yılına dek süreceğinin açıklamıştır. Yeniden
çizilen haritalar, savaşlar ve kitlesel kırımlar bölge ülkelerini nelerin
beklediğini göstermektedir. Ortadoğu’da tek belirleyici olmak için; “diplomatik ilişkileri, olmazsa “askeri yöntemleri” ve “işbirlikçi
yöneticileri ya da terör gruplarını” kullanmaktadır/kullanacaktır.
“Demokrasi ve insan haklarını geliştirme”, geri kalmış Müslüman ülkelere “eğitim
ve uygarlık götürme” söylemleriyle yapılacak yıkıcı girişim, yüzlerce yılda
oluşan toplumsal dengeleri bozacak, yeraltı yerüstü varsıllığına elkonulan
ülkelere, yoksulluk ve acıdan başka birşey getirmeyecektir. Tasarlanan
egemenlik gerçekleştirilirse, bu ülkeleri işbirlikçiler aracılığıyla yönetmek,
onlar göre Amerika’yı yönetmekten daha kolay olacaktır.
İşbirlikçi olmayan ve ekonomik bağımsızlığı amaçlayan ülke yöneticileri,
ABD’ye göre, etkisizleştirilmesi gereken “istikrarsızlık
unsurları” ya da “terör
destekçileridir.” İstihbarat örgütlerince el altından desteklenip beslenen
ve gerektiği zaman kullanılan “terör”,
büyük devlet politikalarındaki önemli yerini korumakta ve azgelişmiş ülkelere
saldırı gerekçesi olarak geliştirilmektedir.
İsrail ve Türkiye
Amerikalı
yetkililer, Türkiye’yi o denli dirençsiz, kendilerini o denli egemen
görmektedirler ki, Ortadoğu’ya, bağlı olarak Türkiye’ye yönelik düşüncelerini
açıklamaktan çekinmemektedirler. Gerçek amaçlarını diplomatik söylemler içinde
artık gizlemiyor, olduğu gibi söylüyorlar. ABD Başkanı George W.Bush’un danışmanı, ünlü stratejist James Blackwel bunlardan biridir.
Blackwel, ABD Senatosu’nda Ortadoğu ile ilgili yaptığı konuşmada, buradaki ülkeleri
Güliver
(büyükler) ve Liluputlar
(cüceler) benzetmeleriyle ikiye ayırıyor ve şunları söylüyor: “Baylar, Büyük Ortadoğu Projesi’ni size
hepimizin bildiği bir masaldan esinlenerek anlatacağım. Ortadoğu Güliver ve
Liluput ülkelerden oluşmaktadır. Liluput ülkeleri; korku ve
endişe içindeki Katar, Küveyt, Bahreyn, BAE ile arzu ve ümit sahibi Suudi
Arabistan, Libya, Fas, Tunus, Cezayir olarak ikiye ayrılır. Ortadoğu’daki Güliver
ülkeler ise; İsrail, Türkiye, Mısır, Suriye, İran ve Irak’tır. Birleşik
Devletlerin menfaatı için bölgede tek bir Güliver bırakılmalı, o da İsrail
olmalıdır. Mevcut diğer beş Güliver ülkesi etnik ve dini temelde bölünmeli ve
ana gövdeleri ikinci gurup ülkeler, parçaları ilk gurup ülkeler haline
getirilmelidir”.5
“En Amerikan Yanlısı Devlet” : Kürdistan
Kürt devletinin kurulmasına Batının verdiği
desteğin amacı ve beklentisi konusunda pek çok açıklama ve uygulama vardır.
Bunlardan yalnızca Ralph Peters’ın
açıklamalarına bakmak, emperyalizmin bölgeye yönelik Kürt politikasını görmek için
yeterlidir.
Ralph Peters, sıradan bir Amerikalı değildir. ABD hükümetlerine
danışmanlık yapan, Pentagon’un resmi yayın organı Armed Forces Journal’da araştırmaları yayınlanan, American Enterprise lnstitute üyesi
emekli bir subaydır. “Türkler bize ihanet
etti... Kürtler bize sadık... Ortadoğu’da bir Kürt devleti kurulmalıdır” 6
diyen Ralph Peters, Armed Forces Journal’da Ortadoğu’yu 22 yeni devlete bölen
ünlü haritayı yayınlıyor ve “Kanlı
Sınırlar” başlıklı bir yazı kaleme alarak, kurulacak Kürt devletinin
niteliği konusunda şunları söylüyor: “Kurulacak
bağımsız Kürt devleti; Suriye, Irak, İran ve Türkiye’den toprak almalıdır. Bu
devlet Bulgaristan’dan Japonya’ya kadar uzanan bölgede en Amerikan yanlısı ülke
olacaktır”.7
Türkiye
ve Gelecek
Türkiye, yalnızca yakın çevresi ve
bölgesi için değil “küreselleşen dünya”
için de önemli bir ülkedir. Coğrafyası ve sahip olduğu değerleriyle, Doğu-Batı
ilişkilerine, geçmişte olduğu gibi bugün de yön verme konumundadır.
Güçlü bir ülkedir ancak gücünü kendisi
için kullanamamaktadır. ABD ve AB, bu gücü en ucuz biçimde kullanmanın
peşindedir. Batı, son bin yıldır kendisi için “sorun olan ve ne zaman ne yapacağı belli olmayan” Türklerin
Anadolu’daki egemenliğinden kurtulmak istemektedir. Bu istek basında, “Türkiye Türkler’e bırakılmayacak kadar
değerli bir ülkedir” diye yer almıştır.8
Ülkenin Durumu
Parçalanmanın
ön uygulamaları başlamıştır. Türkiye Washington’dan yönetilen bir ülke
durumundadır. Dış istekler, sorgulanmadan yerine getirilmektedir. Ulusların kaderlerini tayin hakkı yerine
halkların ve toplulukların kaderlerini
tayin hakkı yasalaştırılmıştır (İkiz Yasalar). İktidar ve muhalefet AB
Özerklik Şartındaki çekincenin kaldırılacağını söylemektedir.
Doğu ve
Güneydoğu uzun süre terkedilmiş, ordu kışlasından çıkarılmamıştır. Özgür
bırakılan PKK ve onun medyaca desteklenen siyasi kolu HDP, insanların silahlı
korkutmayla götürüldüğü sandıktan karlı çıkmış, AKP kazdığı çukura düşerek meclis
çoğunluğunu yitirmiştir. Kendileri için tehlike yaratan seçim sonucu
kabullenilmemiş ve barış sürecinin uygulayıcıları, bir anda milliyetçi
kesilerek PKK’ya savaş açılmıştır. Türkiye’de yükselmekte olan
ulusal dalga, terörle mücadele adına iç siyaset malzemesi olarak
kullanılmış, bunun sonucu 4 ay sonra yapılan Kasım seçimleriyle alınarak meclis
çoğunluğu yeniden sağlanmıştır.
Suriye’yi
kana bulayan terör kümelerinin eğitilmesi ve silahlandırılması sürmektedir.
Türkiye’nin, bölge ülkelerinin hemen tümüyle ilişkileri bozuktur. Rusya’yla
çatışmanın eşiğine gelinmiştir. AB’yle anlaşarak ülke göçmen deposu haline
getirilmiştir. Ekonomik bunalımın ayak sesleri duyulmaktadır. Dış borç giderek
ödenemez hale gelmektedir. Yabancıların toprak satınalması sürmektedir.
Türkiye, bağlaşığı (müttefiği) olmayan tecrit edilmiş bir ülke durumuna
getirilmiştir.
Ayrılıkçı
devinim, siyasileşmiş ve kalıcı bir güce ulaşmıştır. Doğuda mahkemeler kurulup
vergi toplama denemeleri yapılmıştır. Ülkenin geleceğine yön verenler,
anti-emperyalist bilinçten yoksun işbirlikçiler konumundadır. Terörle mücadelenin,
başta ABD olmak üzere emperyalizmle mücadele olduğu bilinmemekte, PKK’yla
çatışılırken, İncirlik ABD’nin kullanımına verilmektedir. ABD yönetimindeki
PYD, Kürt koridorunu adım adım gerçekleştirmektedir. Hükümet, “buzdolabına
koyduğunu” söylediği barış sürecini yeniden başlatmanın hazırlıklarını
yapmaktadır.
Ordunun küçültülmesi, yerel yönetimcilik, eğitimin dinselleştirilmesi, “Ilımlı İslam”, devlet biçiminin
değiştirilmesi, ekonomik açmaz, hukuksuzluk, kamu mallarındaki talan ve kişi
egemenliği gelinen yeri ortaya koymaktadır. Türkiye, eğer önlem alınmazsa, kısa
bir süre sonra ulusal direncini tümüyle yitirecektir. Washington ve Brüksel, bu
koşulları bilmektedir. Kendiliğinden dağılmayı beklemelerinin nedeni
budur. Çünkü, koşulları onlar hazırlanmıştır.
Sorunu Yaratan Sorun Çözemez
Son dönemde
dile getirilen; “Türkiye’nin Güneyinde devlet kurulmasına bedeli ne olursa
olsun izin vermeyiz” türünden sözlerin bir değeri yoktur. Hükümet
çevrelerinde ve yandaş medyadaki söylem değişikliği, halkı kandırmaya ve
iç politikaya yönelik göstermelik girişimlerdir.
Gelinen
noktanın sorumlusu AKP’dir. Bitirilmiş olan ayrılıkçı terörü canlandıran
politikalar yürütmüş, askeri kışlasına kapatmış, çözüm süreci adını verdiği
uygulamalarla bugünü hazırlamıştır. Sorunu yaratan, sorun çözücü, üstelik tek
çözücü olarak ortaya çıkmaktadır. Güven duyulan bir muhalefetin olmadığı,
karmaşık ve karışık bir siyasi ortamda halkın önemli bir bölümünü, ne yazık ki
yanıltılabilmektedir. Bu durum, çözümü güçleştiren tehlikeli bir gidiştir.
Türkiye, varlığıyla ilgili ağır bir tehdit altındadır. Batının, özellikle
ABD’nin Ortadoğu’dan uzak durması mümkün değil. Bu bölgede bağımsız ülke olarak
politika yürütmek, güçlü olmayı ve ödünsüz yurtsever olmayı gerektirir. Bölge
ülkeleriyle birlikte davranmayı zorunlu kılar. "Ülkeyi satmakla
mükellefim" diyenlerin, iç politika unsuru olarak ABD
denetiminde girişeceği eylemler, üniter devlet yapısı için sonun başlangıcı
olacaktır. Ulusal eylem, özellikle askeri girişim, niteliğine uygun önderlik
gerektirir. Emperyalizme direnmek ve politikasını geçersiz kılmak, yüksek yurt
sevgisi, kararlılık ve anti-emperyalist bilinç ister. İşbirlikçinin,
işbirlikçiliğini yaptığı güce karşı direnmesi, şimdiye dek görülmedi.
Türkiye’yi içinde bulunduğu tehlikeden, günümüz koşullarını bilen Atatürk'ü
kavramış kadrolar kurtarabilir. Sorun çözecek eylemi ancak onlar başarabilir.
DİPNOTLAR
1 a.g.e. sf. 116
2 “Washington
Dünyayı Kontrol Edecek” a.g.g. 03.07.2004
3 Cumhuriyet, 07.04.2004
4 “Türkiye
Merkez Üs” Nilgün Cerrahoğlu, a.g.g. 30.06.2004
5 httb: // www.İnternetajans .
com/default.asp NİD
6 “Parçalama Planı”,
Cumhuriyet 07.07.2006
7 a.g.g.
07.07.2006
8 Posta Gazetesi, 13.01.2000
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder