Biruni,
tarihsel olayları ekonomik nedenlerle açıklayarak, toplumsal gelişimin temelinde
ekonomik ilişkilerin yattığını ileri sürdü ve tarihi din ve inanç dizgeleriyle açıklamaya
çalışmanın bilime aykırı olduğunu söyledi. O'nun, felsefe ve tarih konusundaki görüşleri,
bilim tarihinde iz bırakan, düşünsel bir devrim niteliğindedir... İbn Sina, çalışmalarını
geniş bir alana yaydı ve felsefe, mantık,
tıp, fizik, geometri, gökbilim, matematik, müzik dallarında kitaplar yazdı.
Çağdaş felsefenin özgüç (otodinamizm) olarak tanımladığı değişim kavramını, Arapça
al kuvvetal-nefsîye sözcüğüyle ve Marks’tan sekiz yüz yıl önce açıkladı.
“Atomun sonsuza dek bölünebileceğini”
söylemesi dâhice bir çıkıştı.
Biruni’nin Düzeyi
Biruni’nin; felsefe, gökbilim, matematik, doğabilimleri, coğrafya ve tarih alanlarında
eriştiği bilimsel düzey ve olgunluk çok yüksektir. Yapıtlarını sıradan okurlar için
değil, bilim adamlarına yönelik yazmıştır; bu nedenle Biruni’yi okuyup anlamak için iyi bir eğitimden geçmiş olmak gerekir.
Yapıtlarında; Arapça, Farsça, Sanskritçe, Süryanice ve
Türkçe kullanmıştır. Kullandığı Türkçe sözcüklerin yazılışında belirgin bir
ustalık olmasına karşın, Biruni özellikle
Batılı tarihçilerce Türk değil, Arap sayılmıştır.
Bilimde
Devrim
Biruni’nin felsefe ve tarih
konusundaki görüşleri, bilim tarihinde iz bırakan, düşünsel bir devrim
niteliğindedir. El-Asarü’l-Bâkiyeani’l
Kuruni’l Hâliye adlı kitabı, tarih ve zaman dizin (kronoloji) alanında önemli
bir yapıttır. Bu yapıtta tarihsel olayları, yalnızca tarihsel sıralamaya bağlı
olarak değil, toplumsal ilişkileri belirleyen koşullar ve süreçleri de ele
alarak incelemiştir.
Zaman bilimiyle ilgilenmesi nedeniyle çok geniş bir
takvim araştırması yapmış; Türk, Grek, Çin, Arap ve İran takvim
dizgelerini inceleyerek kitaba almıştır. Kuruni’l
Hâliye, İslam dünyasında takvimler düzeni üzerine yazılmış en ayrıntılı
yapıttır.
Tarih
Anlayışı
Biruni, nesnelliğe ve
akılcılığa dayanan tarih anlayışını, Kitabü’t-Tefhimfi
Evaili Sanaati’t Tencim yapıtıyla bilimsel bir üstünlüğe taşıdı. Tarihsel
olayları ekonomik nedenlerle açıklayarak, toplumsal gelişimin temelinde
ekonomik ilişkilerin yattığını ileri sürdü ve tarihi, din ve inanç düşüncesiyle
açıklamaya çalışmanın bilime aykırı olduğunu söyledi.
Bu görüşler, Batılıların ancak 19.yüzyılda ulaşabildiği
yaklaşımlardı. Birunî, yapıtlarındaki;
özgün düşünceye bağlılığı, kapsam genişliği, bağnazlıktan uzak yaklaşımı ve
özenle seçilmiş ayrıntı zenginliğiyle 1 bilim tarihinin anıt
isimlerinden biridir.
Bilimsel Genişlik
Gök bilimi,
matematik, fizik ve yer bilimleri alanlarındaki çalışmaları, pek
çok ilk buluşu ve kuramsal yeniliği içerir. Dönemin en nitelikli Aristo ve Ptolemaios eleştirisini o yapmıştır. Galileo’dan 600 yıl
önce; “dünyanın kendi ekseni
çevresinde döndüğünü” bulmuş, “ufuk
alçalması açısını bularak meridyen yayı uzunluğunu” belirlemiş ve “dünyanın yarıçap uzunluğunu” hesaplamıştır.
“Güneşin bir yıl boyunca, gökküresi
üzerinde çizdiği daire düzleminin gök ekvatoruna göre eğikliğini
(tutulumeğikliği)”, çok hassas biçimde saptamayı başarmıştır. Fizikteki
büyük başarısı, piknometre’nin (yoğunluk şişesi) ilk örneğini geliştirerek, 23
katı ve 6 sıvının özgül ağırlığını, bugün bilinen değerleriyle belirlemesiydi.
Su kaynaklarını ve
artezyen kuyularını, akışkanlık mekaniği (hidrostatik) ilkeleriyle açıkladı. Gazneli Mahmud’la birlikte Hindistan’a
gittiğinde, bu ülkeyi daha iyi incelemek için Sanskritçe öğrendi. İndus
havzasının, vadinin alüvyonla dolması sonucu oluştuğunu belirledi; bu belirleme
o dönem için inanılması güç bir buluştu.
Hindistan’da yaptığı
çalışmaların en önemli sonucu, Hintlilerin kendisine herhalde çok şey borçlu
olmasını gerektiren “Tahkikimâli’l-Hint” adlı
yapıttır. Hindistan’ın kültür ve bilim tarihini inceleyen bu yapıt, bu güne dek
yapılmış en değerli Hint çalışmasıdır. Yapıtta, bu büyük ülke; felsefe, din,
doğa bilimleri, edebiyat, coğrafya, hukuk düzeni, gelenek ve görenekler bakımından
kapsamlı bir biçimde incelenmiştir. Dinsel ayrımlar ve inanç dizgeleri;
önyargıdan uzak, yansız biçimde ve her din kendi terimleri kullanılarak ele alınmış,
tümüyle nesnel bir tutum izlenmiştir.2
Biruni,
özgürlüğe verdiği önemi yapıtlarının tümüne yansıtmıştır. İnsanların, düşünce
ve inançlarını; gerek dışarıdan gelen, gerekse inanç adına kendi içlerinde
yarattıkları engellerden kurtarmaları gerektiğini söylemiştir. Düşünce üzerinde
baskı oluşturacak her türlü ilişki ve girişimi yadsır, farklı düşüncelerin
varlığını, gelişmenin koşulu sayar. Sanskritçe’den Arapça’ya
çevirdiği Patancali’ye yazdığı önsöz, özgürlük düşüncesinin bir özeti
gibidir ve son tümcesi şöyledir: “İnsanların
düşünce ve inançlarındaki çeşitlilik, gelişimin ve dünyadaki esenliğin
kaynağıdır”. 3
İbn Sina
İbn Sina (980-1037) Türk-
İslam düşüncesinde, Farabi’den sonra en yetkin düşünür olarak kabul
edilir. Batılılar, Avicenna adını takarak ona da büyük önem vermişler ve
yapıtlarını okullarında okutmuşlardır. Biruni’yle aynı zamanda ve aynı
topraklarda yetişmiş, ilk Müslüman Türk Devleti olan Samanoğulları
egemenliğindeki Türkistan’da, Buhara yakınlarındaki Afşar’da doğmuştu.
Yetiştiği
Ortam
Onsekiz yaşına dek,
baba evinin kültürlü ortamında yetişti ve bilim adamlarının uğrak yeri olan bu
evde, birçok ünlü bilginle tanıştı. Ondört yaşına geldiğinde, bilgi yönünden
hocalarını geride bırakmıştı. Onaltı yaşında, yanında hekimler çalışıyordu. Bu
yaşlarda Harizm’e giderek kendinden yedi yaş büyük olan Biruni’yle uzun
görüşmeler, düşünce alışverişi yaptı. Türk aileden gelip, tümüyle Türk olan bu
çevrede yetişmesine karşın, Batılılar onu da Türk saymadılar. Ancak, onun
öbürlerinden farklı olarak Arap değil İranlı olduğunu söylediler.
Dönemindeki bilim adamları gibi, çalışmalarını geniş bir
alana yaydı ve felsefe, mantık, tıp, fizik, geometri, gökbilim, matematik,
müzik dallarında araştırma ve incelemeler yaptı. Ancak, özellikle felsefe,
mantık ve tıp alanında kendinden sonrasına yön veren yüksek bir yetkinliğe
ulaştı. Antik Çağ felsefesini, Farabi yorumlarından yola çıkarak
inceledi. Felsefeye Aristo ve Farabi gibi mantıkla başlıyor ancak
Aristo mantığını aşıyordu. Öyle ki, Gorvhan gibi kimi bilim
tarihçileri, çağdaş mantığı, Aristo’dan değil, İbn Sina’dan
başlatırlar.
Felsefi
Düzey
İbn Sina, çağı için sıradışı
bir ileri görüşle, özdeğin (maddenin) kendi iç güçlerine bağlı olarak değişime
uğradığını savunmuş, Aristo’nun ünlü ilk devinim ettirici güç
anlayışını saf dışı bırakmıştır. Çağdaş felsefenin özgüç (otodinamizm) olarak
tanımladığı değişim kavramını, Arapça al kuvvet al-nefsîye sözcüğüyle ve
Marks’ten sekiz yüz yıl önce açıklamıştır. “Atomun sonsuza dek
bölünebileceğini” söylemesi, “cansız doğadan canlı doğaya (bitkilerden
hayvanlara hayvanlardan insanlara) derece derece geçildiğini” ileri sürmesi
ökece (dâhice) çıkışlardır.4
Tıp ve İbn Sina
İbn Sina
150’den fazla kitap yazmış ancak bunların tümü günümüze ulaşamamıştır.
Kitaplarından kapsamlı bir felsefe-bilim ansiklopedisi olan el-Kanun ile
tıp tarihinin en ünlü kitapları arasında yer alan Kitabü’s Şifa,
Avrupa’da uzun yıllar ders kitabı olarak okutulmuş ve altıyüz yıl boyunca tıp
çevrelerinde etkili olmuştur.5
Zekeriya
el-Razi’nin yapıtları en iyi klinik yapıtlar olarak okutulurken,
İbn Sina’nın Kanun’u, kuramsal öğreticiliğiyle önem
kazanmıştı. Vücuttaki sıvı dengeleri, menenjit, ateşli döküntü gibi
hastalıklar için geliştirdiği sağaltım (tedavi) yöntemleri, dengeli
beslenmenin önemi ve ilacın dengeli kullanımı konularında
geliştirdiği görüşler, son derece ileri bir bilimsel düzeye ve özgünlüğe
sahipti.6
Kemiklerin de diğer
dokular gibi yangılanacağını (iltihaplanacağını) ileri sürmüş ve kendisinden
önceki hekimlerin bu konudaki yanılgısını “onlar, beyin gibi gevşek
dokuların ve kemik gibi katıların yangılanmadığını söylerler, bu doğru
değildir” sözleriyle dile getirmiştir. Beyin zarı yangısını bularak, “beyinve
omurilik menenjitiyle tali menenjitin ayrılığını ortaya koyan” ve bu
hastalıklara tanı koymak için, “daha iyisine günümüzde bile ulaşılamayan
mükemmel tarifler” verdi.7
İran Humması adını verdiği bulaşıcı
Şarbon (karakabarcık) hastalığını, sarılığa yol açan hastalıkları ve
deri altına yerleşen ginea (medine kurdu) asalağını (parazitini) ilk kez
açık ve net olarak tanımladı. Karaciğer absesi ve peritonit için
tanı yöntemleri geliştirdi; bağırsak ve böbrek kolitlerinin belirtilerini
birbirinden ayırdı; yüz felcinin iç ve dış nedenlerini ortaya koydu.8
Bilimsel Genişlik
Sundhof’un,
“tıp tarihine bütün çağlarda eşi olmayan kusursuz yapıtlar” bıraktığını
söylediği İbn Sina, tıptan başka pek çok dalda değerli yapıtlar üretti.
Dilbilim alanında en ünlü Arapça uzmanlarını bile şaşırtan, Arabın Lisanı
(Lisanü’l Arab) adlı kitabının ilginç bir öyküsü vardır. İsfahan’da, Arapça
dilbilgisindeki yetersizliği ileri sürülerek eleştirilmesi üzerine, üç yıl
uğraşarak Arapça’nın tüm inceliklerini ortaya koyduğu bu kitap9,
Arapça’ya yapılan büyük bir katkı ve değeri ölçülemeyecek bir armağandı.
Bilimin hemen her dalında, inceleme ve araştırma yapan,
yeni buluşlar geliştiren İbn Sina’nın başarısını, kimi bilim tarihçileri
fazla büyük bulur ve bu büyüklüğün bilimsel gelişmeye “durgunluk”
getirdiğini düşünürler. Söylenen şudur: “İbn Sina herşeyi, o denli açık ve
kanıtlı olarak ortaya koymuştur ki bir süre için, sanki yeniden araştırma
gereksinimi yokmuş gibi bir duygu yaratmış, düşünsel çalışmalara bir durgunluk
getirmiştir”.10
DİPNOTLAR
1
Ana Britannica,
Ana Yayınları A.Ş., 5.Cilt, sf.431
2
34a.g.e.sf.431
3
34a.g.e.sf.431
4
“Felsefe
Ansiklopedisi-Düşünürler Bölümü” O.Hançerlioğlu, 1.C., Remzi Kit., 1985, sf.265
5
“Tarih Boyunca
İlim ve Din” A.A.Adıvar, Remzi Kit.
5.Bas 1994, sf.82
6
“Büyük
Larousse” Gelişim Yay., 9.Cilt
sf.5527
7
“Allah’ın
Güneşi Avrupa’nın Üzerinde” S. Hunke Altın K.Y., sf.137-138
8
a.g.e. sf.138
9
Ana Britannica,
Ana Yayınları A.Ş. 16.Cilt, sf.228
10
“Tarih Boyunca
İlim ve Din” A.A.Adıvar, Remzi K.
5.Basım 1994, sf.85
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder