Türk
Devrimi’nin önderi ve kuramcısı tek başına Mustafa Kemal Atatürk’dür.
Toplumsal bilinç ve devrimci kararlılık olarak, en yakın çevresinden çok
ilerdedir. Bu nedenle, Türk Devrimi’nin kuramsal ve eylemsel stratejisi onun
tarafından belirlenmiş ve uygulanmıştır. Kemalist ideolojide devrimci
atılımların tümünde halka güven esastır. Kitle çizgisine büyük önem verilir.
Kitlelerin devrim ilkeleri yönünde kazanılması, başarının ana koşulu sayılır.
Çalışma biçimi ve devrim anlayışındaki düzey, evrensel boyutludur. Devrimci
uygulamada yaratıcı özgünlük, uluslararası kavrayış, bağımsız politik irade ve
devrim öykünmeciliğinden (taklitçiliğinden) kaçınma yeteneği üst düzeydedir.
Bağımsızlığa Giden Yol
Kurtuluş Savaşı
başlarken hemen her olgu ve olanak değerlendirilmiş ve üç temel saptama
yapılmıştır: Bir; Türk toplumu; tarihsel, toplumsal ve kültürel yapısı gereği,
yabancı işgale karşıdır ve bağımsız yaşama geleneğine sahiptir, bu nedenle Türk
Halkına güven esastır. İki; Rus Devrimi, ulusal kurtuluş savaşları için
önemli bir güç yaratmıştır. Bu güçle gerçekleştirilecek dayanışma Türk
Kurtuluş Savaşı’na önemli katkı sağlayacaktır. Üç; Büyük Devletler dört
yıllık dünya savaşından sonra savaşacak durumda değildir, bu nedenle
Anadolu’nun içlerine uzanacak bir silahlı çatışmayı göze alamaz.
Türk Halkına Güven
Türklerin tarihsel ve toplumsal özellikleri, gerek
bilimsel araştırmalar ve gerekse yaşamın içinden çıkarılan sonuçlarla
saptanmıştır. Bu saptamalar, uzun süren savaş dönemlerinde cephelerde
yapılmıştır.
Türkler,
Anadolu’daki yaşam sürelerinin tümünde, yaşadıkları toprakların egemeni
olmuştur. Tutsaklık dönemleri yoktur. Kurduğu devlet yapısıyla akıncı bir
geleneği sürdürmüşlerdir. 300 yıllık duraklama ve gerileme dönemlerinde birçok
kez yenilmişler, toprak yitirmişler ancak boyunduruk altına girmemişlerdir.
Ulusa güvenin kaynağını bu özellikler oluşturmuştur.
Çanakkale’nin Önemi
Türk halkının Çanakkale’de, ülke savunması konusunda
gösterdiği olağanüstü direnç Mustafa Kemal’i, Mustafa Kemal de
Türk halkını derinden etkilemiştir. 19 Mayıs’taki ‘umutsuz maceraya’
atılmasında Çanakkale’de yaşadıkları önemli bir etmendir.
Çanakkale’den
ülkeye yayılan ünü, Ordu’daki subaylar başta olmak üzere Türk halkı üzerinde
büyük bir saygı uyandırmıştı. Genç subaylar, sayıları giderek artan biçimde,
gönüllüleri de beraberlerinde getirerek ona katıldılar. Onu dinleyen ya da
giriştiği işi duyan yoksul ve yorgun köylüler, yavaş yavaş uyanmaya, ününü Çanakkale ve Bitlis Savaşları’ndan duydukları bu genç paşanın peşinden gitmeye
başladılar. “Yaman komutandır; sert muharebe eder; üzerine atıldığı
düşmanı kırmadan bırakmaz” sözü1
Anadolu’nun hemen her köyünde gizemli bir söylence gibi dilden dile
dolaşıyordu.
Kitle Çizgisi
Kemalist ideolojide devrimci atılımların tümünde ulusa
güven esastır. Kitle çizgisine büyük önem verir. Kitlelerin devrim ilkeleri
yönünde kazanılması başarının ana koşulu sayar.
“Ben
şimdiye kadar ulus ve ülke yararına ne kadar devrimci atılım yapmış isem, hep
halkla ilişkiye geçerek, onların ilgi ve sevgilerinden, gösterdikleri
yakınlıktan kuvvet ve ilham alarak yaptım...” 2 ve “Arkadaşlar, Türk ulusu
çok önemli olaylarla kanıtlamıştır ki yeniliksever devrimci bir ulustur” 3
gibi söylemleri Türk halkına duyduğu güveni gösteren örneklerdir.
Çalışma Tarzı Devrim Anlayışı
Çalışma tarzı ve devrim anlayışındaki düzey, evrensel
boyutludur. Devrimci uygulamada yaratıcı özgünlüğe, uluslararası ilişkilere,
bağımsız politikaya ve devrim öykünmeciliğinden kaçınmaya büyük önem verir.
Mustafa
Kemal,
mücadele anlayışını şöyle dile getirir: “Gerçek devrimciler onlardır ki
ilerleme ve yenileşme yolunda devrime katmak istedikleri kitlelerin ruh ve
vicdanlarındaki gerçek eğilimi kavramayı ve (bu eğilime-y.n) nüfuz
etmesini bilirler” 4 ya da “Hiç bir ulus diğer bir ulusun
taklitçisi olmamalıdır. Çünkü böyle bir ulus, ne taklit ettiği ulus gibi
olabilir; ne de kendi ulusu içinde kalabilir. Bunun sonucu kuşkusuz ki
hüsrandır”.5
Sovyetler Birliği’ne Verilen Önem
Rus Devrimi’nin ideolojik etkisinden uzak
durulmuştur. Oysa, Sovyet yönetimi, dünya sosyalist devinimi ve yoksul Doğu
ülkeleri üzerinde büyük saygınlık ve etki sağlamıştır.
Ankara’da Bolşevik ilkelerin Türkiye’de uygulanmasının ‘iyi’
olacağını düşünenler az değildir. Emperyalizme ve kapitalizme karşı bilinçsiz
bir tepki vardır ancak ideolojik netlik yoktur.
Savaşıma katılan kişi ve kümelerin, birbiriyle uyumsuz
karmaşık istemleri bulunmaktadır ve bunlar girişilen eylemin gerçek boyutunu
kavramaktan uzaktır.
Savaşım içinde, elindeki toprakları yitirmek istemeyen
ilerigelenler (eşraf ve ayan), İslamiyeti kurtarma peşindeki din adamları,
yitirdiği yönetimi yeniden ele geçirmek isteyen ittihatçılar ve ulusçu aydınlar
vardır.
Kemalist
Devinim, savaş
süresince, karmaşık dengelerin bozulmamasına ve ayrımcılığın önlenmesine özen
göstererek, ideolojisini eylem içinde oluşturdu. Tam bağımsızlığı,
anti-emperyalist savaşımın temeline oturtarak bu anlayışa evrensel bir boyut
kazandırdı.
Nesnel Tutum
Kemalizmin Rus Devrimi’ne karşı eleştirisi öznel yargılara değil, tarih ve toplumbilimine
uygun saptamalara dayalıdır. Duygusal karşıtlık ya da yandaşlık sözkonusu
değildir. Türk toplumunun içinde bulunduğu koşulların kendine özgü yapısı,
savaşımın her aşamasında temel alınmıştır. Nesnelik ve gerçekçilik
bilimsellikle birlikte değişmez yöntemdir. Sovyetler Birliği ile ilgili
saptamalardaki bugün kanıtlanan yerindelik, Kemalist yöntemin uygulamadaki
başarısında yatmaktadır.
İdeolojik
ayrılık, hükümetler arası ilişkilerin geliştirilmesini önlememiştir. Sovyetler
Birliği’nin Kurtuluş Savaşı için, gerek askeri destek ve gerekse
anti-emperyalist yaklaşım bakımından önemi, işin başında saptanmıştır. İşgal
altındaki Türkiye’nin dışarıyla bağlantısı yalnızca Kafkasya’dır. İngilizlerin
etkinlik kurmaya çalıştığı bu bölgenin Bolşeviklerin denetiminde kalması Türk
Devrimi için yaşamsal önemdedir.
Doğal Bağlaşık (Müttefik)
Emperyalist kuşatma altında olan Sovyetler Birliği’nin,
ulusal bağımsızlık savaşımlarının bağlaşığı (müttefiki) olması, yapısı
gereğidir. Nitekim bu ülke, anti-emperyalist nitelikli bütün ulusal savaşımlara
yakın olmuştur. Mustafa Kemal, bu eğilimi görmüş ve Sovyetler Birliği
ile ilişkilere gerek Kurtuluş Savaşı süresince ve gerekse sonraki
dönemde büyük önem vermiştir.
Mustafa
Kemal,
Sovyetler Birliği ile kurduğu iyi ilişkilere yaşamının sununa dek özen
göstermiş ve bu özen 1920-1938 arası Türk dış siyasetinin değişmez ilkesi
olmuştur.
Stratejik Dostluk
Sovyetler Birliği’yle kurulacak iyi ilişkilerin askeri
strateji açısından önemi, Kurtuluş Savaşı’nın hemen başında saptanmıştır. Başlangıçta hemen herkesin düşsel
bir serüven olarak gördüğü Anadolu’daki bağımsızlık girişiminin, Mustafa Kemal
tarafından ne denli doğru bir durum değerlendirmesine dayandırıldığını gösteren
en çarpıcı belge, 5 Şubat 1920 tarihinde Kolordu komutanlarından; İstanbul’da Rauf
Bey’e, Bursa’da Bekir Sami Bey’e, Nazilli’de Refet Bey’e ve Erzincan’da Halit Bey’e çektiği telgraftır. Bu telgrafta
yapılan saptamaların doğruluğu, daha sonra gerçekleştirilen eylemlerle
kanıtlanmıştır.
Öngörülen saptama şöyleydi: “Türkiye, Kafkasya’da
Bolşevik etkinliğini kolaylaştırma ve onlarla hareket birliği yapmakla, Batıdan
Doğuya doğru; Anadolu, Suriye, Irak, İran, Afganistan ve Hindistan kapılarını
müthiş bir surette açmış olacaktır. Bu açık kapıları kapatmak için, galip
devletler saldırıya yönelik stratejik hareketleri yapacak kuvvetleri süratle
sağlayamazlar. Ancak bunu sadece Batum’da başarabilirler... Bu yüzden Kafkasya
seddinin onlar tarafından yapılmasını, Türkiye’nin kesin olarak mahvolması
projesi sayıp, bu seddi galip devletlere yaptırmamak için en son çarelere
başvurmak ve bu uğurda her türlü tehlikeyi göze almak zorundayız...”6
Bu
stratejiye uygun olarak örgütlenen Kurtuluş Savaşı’nda saptandığı gibi Türkiye’nin dışarıya açık tek sınırı Kafkasya
olmuş, silah, para ve malzeme yardımı yalnızca buradan alınabilmiştir.
Sovyetler Birliği’nin kurtuluş savaşına yaptığı maddi yardımlar şöyledir. 10
milyon altın Ruble, bir mermi fabrikasının makina ve parçaları, 350 mayın, 3
altı inçlik top, 12 üç inçlik top, 26 641 top mermisi, barut ve mermi kutuları,
çok sayıda tüfek 579 bin cephane şeridi ve 75 milimetrelik Arisac topu için 11 dizi
yedek parça.7
Galiplerin Durumu
Başta İngiltere olmak üzere, Fransa ve İtalya savaşacak
durumda değildir. Büyük boyutlu insan yitiği, ekonomik sorunlar ve toplumsal
gerilimler; hükümetlere ve yönetim dizgelerine (sistemlerine) karşı kalıcı
tepkiler doğurmuştur. Toplumsal karşıtçılık (muhalefet) genişleyerek silahlı
kuvvetler dahil toplumun her kesimine yayılmıştır. Dört yıl önce savaş
başladığında, düşünülmesi bile olanaksız asker ve sivil karşıkoyuşlar, sıkça
ortaya çıkmaktadır. Askerler savaşmak, siviller de savaş sorunlarını yaşamak
istememektedir.
Galip devletler, savaş sonrası sıkıntılı durumlarını
gizleyerek, askeri konuma uymayan, atak ve gözkorkutmaya dayalı bir
uluslararası diplomasi yürütülerek siyasi blöf politikası uygulanıyordu.
Savaş sonrasındaki
dünya koşullarında bu içiboş politikanın gerçek niteliğini kavrayarak, sözel
güç gösterilerine ve korkutmalara önem vermeyerek silahlı savaşım hazırlığına
giren ilk ülke, Kemalist önderlik altındaki Türkiye’dir.
Strateji Savaşı
Mustafa Kemal’in özellikle İngiltere Hükümeti ve Genel
Kurmayıyla giriştiği strateji savaşı, tarihte sık görülen uygulamalar değildir.
İngilizler Anadolu’ya girerken; Fransa, İtalya, Yunanistan ile yerli gericiliği
ve kimi Kürt aşiretlerini devreye sokmuştur. Buna verilen stratejik yanıt; Yunan
ordusu ve yerli gericilikle savaş, Fransa ve İtalya’nın İngiltere’yle
olan çelişkilerini değerlendirme, Ermeni karşıtı Kürt aşiretlerini
kazanmadır.
İngiltere, Sakarya Savaşı’ndan sonra işgalci ülkelerin
dışişleri bakanlarını toplayarak Ankara’ya anlaşma önerisinde bulundu. Önerinin
yapıldığı günler, Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı süresince
yaşadığı en sıkıntılı dönem oldu. Büyük devletlere karşı yoksulluk içinde
sürdürülen savaşın, tam bağımsızlık ereğiyle kazanılmasının olanaklı olmadığı
yönündeki yaymaca, gerek cephede ve gerekse cephe gerisinde yoğun olarak
yapılıyordu. Hemen herkes anlaşmanın en akılcı yol olduğu inancındaydı. İngiliz
taktiği çok etkili olmuştu.
Mustafa
Kemal bu
oyuna, karşı taktikle yanıt verdi. Öneri açıkça reddedilmedi. Yeni bir öneri
oluşturuldu ve bağlaşık devletlere, dört ay içinde işgal altındaki toprakların
boşaltılması koşuluyla önerinin kabul edildiği bildirildi. Bu öneri doğal
olarak kabul edilmedi. Özellikle cephedeki askerler uğruna savaştıkları amacın
kabul edilmemesi nedeniyle daha atak bir kararlılık içine girdi. İngiliz
taktiğinde silah geri tepmişti.
Düşmanı Tanımak
Mustafa Kemal bağımsızlık savaşına girişirken, emperyalist
devletlerin konumunu ve koşullarını doğru saptamıştır. Savaşın galiplerinin;
ortak davranmakta zorlandıklarını, çıkar çekişmesi içinde olduklarını,
halklarının yorgun ve savaştan bıkmış durumda olduğunu görmüş ve stratejisini
buna göre belirlemiştir.
Saptamanın
doğruluğu, gerek sonraki gelişmelerde gerekse Batılıların açıkladıkları
belgelerde görülecektir. Sonradan açıklanan gizli belgelerde bunun örnekleri
çoktur. Fransa’daki İngiliz orduları komutanı Sir Douglas Heig o
günlerde, İngiliz hükümetine şu raporu veriyordu: “Savaş kabinesi iyi
durumda değildir. Amerikan Ordusu dağınık teçhizatsız ve talimsizdir. Modern
savaşın dışında kaldığı için pek çok eksikleri vardır. Fransız ordusu ise artık
iyiden iyiye yorgun düşmüştür. İngiliz ordusu da artık eskisi gibi genç ve
kendi kendine karar verebilecek kadar güçlü değildir”.8
Evrensel Boyut
1920’lerde büyük devlet çıkarlarına karşı politika
uygulamanın olanaksız olduğunu düşünenler bugünkü gibi çoğunluktaydı.
Mandacılık yoluyla kalkınma, izlenebilecek tek yol olarak görülüyordu.
Güçlülere karşı uyumlu sessizlik, ayakta kalmanın koşulu olarak, azgelişmiş
ülke politikalarına yerleşmişti. Türk Kurtuluş Savaşı, doğru savaşım
anlayışı, halka güven, doğru askeri-politik strateji ile bunları uygulama
yeteneğine sahip ülkelerin, emperyalist devletleri yenebileceğini göstermiştir.
Kemalizm, denizaşırı ülkelerde baskı
altında sindirilmiş ulusların uyanışını sağladı; onların devinime
(harekete) geçmesine neden oldu. Eylemsiz ulusal tepkiler, kısa sürede
örgütlenerek kararlı ve düzenli anti-emperyalist savaşım durumuna geldi.
Bağımsızlık eylemleri, Çin ve Hindistan’dan Fas’a, Vietnam’dan Etyopya’ya dek
dünyanın her yanına yayıldı. Savaş sonrası ortaya çıkan tüm ulusal eylemler, Türk
Devrimi’nden değişik oranlarda
etkilendiler.
Uluslararası Boyutta İlk Ulus
Devinimi
“Toplumsal doktrin açısından... Biz yaşamını,
bağımsızlığını kurtarmak için çalışan emekçileriz, yoksul bir halkız.
Efendiler! Halkçılık toplumsal düzenini emeğine, haklarına dayandırmak isteyen
bir toplumsal doktrindir. Biz bu hakkımızı korumak, bağımsızlığımızı güven
altında bulundurabilmek için, meclisçe, milletçe bizi yok etmek isteyen
emperyalizme ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı milletçe savaşı uygun
gören bir doktrini izleyen insanlarız”.9
Mustafa Kemal’in 1921 Aralığında TBMM’de söylediği bu
sözler, Türk Devrimi’nin temel
anlayışının en özlü anlatımıdır. Gerek savaş ve gerekse toplumsal dönüşüm
döneminde bu sözlerle çerçevesi çizilen bir yol izlenmiştir. Ekonomik yetmezlik
içinde, sanayi ve ulaşımdan yoksun işgal altındaki bir ulusun; dış sömürüden
kurtulup ayakta kalabilmesinin kapitalist emperyalizme karşıtlıkla olanaklı
olduğu görülmüş ve izlenecek yol buna göre belirlenmiştir. Kapitalizme
karşıtlık, yabancı sermaye egemenliğinin önlenmesiyle sınırlı tutulmuş, özel
girişimciliği yasaklayan ortaklaşacı (kolektivist) bir uygulamaya
gidilmemiştir. Devletçilik temel alınmakla birlikte, ulusal nitelikli özel
girişimciliğe destek verilmiştir.
Türk
devriminin etkileri, kısa bir sürede kendi sınırları dışına çıkarak, benzer
koşullarda yaşayan ve dünya nüfusunun beşte dördünü oluşturan yoksul ülkelere
ulaşmıştır. Sağlam bir anti-emperyalist bilinç, bu bilince dayalı eylem
yeteneği ve elde edilen başarı, Kemalizmi uluslararası düzeyde örnek
alınan bir devinim durumuna getirmiştir.
Önceden Belirlenenler
Bağımsızlık deviniminin Türkiye’nin kurtuluşuyla sınırlı
kalmayacağı önceden belirlenmiş ve açıklanmıştı. Mustafa Kemal 1922
Temmuz’unda şunları söylemişti: “Türkiye’nin bugünkü mücadelesinin yalnız
Türkiye’ye ait olmadığını bir defa daha doğrulamak gereğini duyuyorum. Türkiye
kararlılıkla önemli bir çaba harcıyor. Çünkü savunduğu, bütün ezilen ulusların,
bütün Doğunun davasıdır ve bunu sonuçlandırıncaya kadar Türkiye, kendisiyle
beraber olan Doğu uluslarıyla birlikte yürüyeceğinden emindir...”10
Yapılan
belirlemeler, yürütülmekte olan savaşın özel koşullarının etkisiyle söylenmiş
geçici sözler değildir. Bu anlayış, 1938’e dek süren Kemalist yönetim döneminin
her aşamasında uygulanan temel politik tavırdır. 1933 yılında yapılan açıklama,
gerçek anlamda evrensel bir anlayışı içermektedir: “Bugün günün ağardığını
nasıl görüyorsam, uzaktan bütün Doğu uluslarının da uyanışını öyle görüyorum.
Bağımsızlığına ve özgürlüğüne kavuşacak olan pek çok kardeş ulus vardır.
Onların yeniden doğuşu, kuşkusuz ki ilerleme ve refaha yakın olacaktır. Bu
uluslar bütün güçlüklere ve bütün engellere rağmen muzaffer olacaklar ve
kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm,
yeryüzünden yok olacak ve yerlerine uluslar arasında hiç bir renk, din ve ırk
farkı gözetmeyen yeni bir uyum ve işbirliği çağı egemen olacaktır”.11
DİPNOTLAR
1 “Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber”, M. M.
Kansu, I.Cilt, Türk Tarih Kur. Yay., 3.Bas., Ank.-1988, sf.25
2 “Atatürk Şapka Devriminde-Kastamonu
ve İnebolu Seyahatleri” M. Selim, İmece, ak.Hüseyin Cevizoğlu
“Atatürkçülük” Ufuk Ajans Yay, sf.61
3 “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri”
2.Cilt sf.216, ak. a.g.e. s.62
4 “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri”
2.Cilt sf.214, ak. a.g.e. s.59
5 “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri”
2.Cilt, sf.150, ak. a.g.e. s.59
6 “Türk-Rus İlişkileri Tarihi” Ali
Kemal Meram sf.270-273, ak. Doğan Avcıoğlu “Milli Kurtuluş Tarihi” İst.
Matbaası 1974, 2.Cilt sf.851-853
7 “Harp Tarihi Vesikaları Dergisi”
No: 388, ak.Rasih Nuri İleri “Atatürk ve Komünizm” Anadolu Yay. 1970
sf.35-40
8 “Avrupa 1919” Martin Gilbert
20.yy Tarihi, Sayı 23, sf.458
9 “Milli Kurtuluş Tarihi” Doğan
Avcıoğlu, 2.Cilt, sf.731
10 Atilla İlhan Cumhuriyet 18.09.1996
11 “Ankara Fransız Temsilciliğinde
Yapılan Konuşma” 14.Temmuz.1922
12 “Atatürk ve Türkiye’nin Dış Siyaseti”
Dr. Mehmet Gönlübol-Dr.Cem Sar, ak. Ş.S.Aydemir “Tek Adam”
Remzi Kit., 1983 3.Cilt sf.418
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder