Dört milyon
yabancıya yani küçük bir ülke nüfusu kadar insana yurttaşlık hakkı verilmesi,
dünyada örneği olmayan ve Türk toplumunu huzursuz eden bir çılgınlık
girişimidir. Dünya tarihinde; savaşlar, işgaller ve zora dayalı göç olayları
yaşanmıştır. Ancak, en şiddetli göçlerde bile, bu kadar insan, bu kadar kısa sürede bir yere yerleştirilememiş, böyle bir
işe girişilmemiştir. Ülkesi ne denli büyük olursa olsun hiçbir devlet bu kadar insanı içine almamıştır. Hükümet, sığınmacılara vatandaşlık verilmesinde ayak diretirse, altından
kalkamayacağı bir işe girişmiş olacak ve Türkiye’ye büyük zarar verecektir.
Yapılmaya çalışılan, güncel politikanın sınırlarını aşan ve doğrudan ulusal
varlığa yönelen yıkıcı bir girişimdir. Suriye’lilere vatandaşlık düşüncesi,
Osmanlı’dan miras kalan ve Anadolu’nun Araplaştırılmasına yönelen gözükara
ve akıldışı bir tasarımdır...
Çelişkili Açıklamalar
Recep Tayyip Erdoğan, 3 Temmuz 2016 günü Kilis’te
yaptığı konuşmada, Suriye’liler için kardeşlerim tanımını kullandı ve “Kardeşlerimizin
içerisinde inanıyorum ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak isteyenler var.
Bakanlığımız oluşturduğu bir ofisle takip etmek suretiyle bu kardeşlerimize bu
yardımı, bu desteği yaparak, onlara vatandaşlık imkanını vereceğiz. Altı yıl
önce neyi savunuyorsak bugün de aynı ilkeleri savunuyoruz” dedi.1
Altı yıl önce
vatandaşlığa kabul konusunda birşey söylememişti ancak altı ay önce ters yönde
bir açıklama yapmıştı. 11 Şubat 2016’da Türkiye Genç İş Adamları Konfederasyonu
(TÜGİK) Genel Kurulu’nda, Avrupa ülkelerini kast ederek; “Dünyadaki diğer
ülkelerin kabul ettiği mülteci sayısı ne kadar? Bazıları 100 tane almış, öbürü
300 tane, 500 tane, bin tane. Bizim alnımızda ‘enayi’ yazmıyor. Kusura
bakmayın. Bu işin hakkı neyse, bunu yaparız. Biz bir yere kadar ‘sabır, sabır,
sabır’ ondan sonra da gereği neyse bunu yaparız. Herhalde otobüsler, uçaklar
boşuna durmuyor. Gereği neyse bundan sonra o yapılır” demişti.2
Almadan Vermek
Avrupa Birliği’ne yönelik söylenen ve tehdit içeren bu sözleri Birlik
yetkilileri ciddiye almadı. AKP Hükümeti, Avrupa’ya ulaşan sığınmacıların
geri gönderilmesi ve Türkiye’de tutulması konusunda AB’yle anlaşmıştı. Buna
karşılık, Türk yurttaşlarına serbest dolaşım hakkı tanınacak ve 3 milyar
euro verecekti. Sığınmacılar Türkiye’ye gönderilmeye başlandı ama AB, TBMM’nin
terörle mücadele yasasında yaptığı değişikliği ileri sürerek, her iki konuda da
sözünü yerine getirmedi.
Recep Tayyip Erdoğan, sığınmacıları
Avrupa’ya gönderme tehdidini bu nedenle yapmıştı. Ancak, Kilis’te
yaptığı açıklamayla, AB yetkililerini mutlu eden bir dönüş yaptı.
Sığınmacıları, ‘uçaklar’ ve ‘otobüslerle’ Avrupa’ya geri
göndermek bir yana, onları Türkiye’de kalanlarla birlikte vatandaş yapacağını
açıkladı.
Avrupalılar, rüyalarına
giren bir kabustan hiçbir bedel ödemeden kurtulmuştu. Sığınmacılar onlar
için öyle bir kabustu ki; göçmen karşıtlığı, İngiltere’nin AB’den
çıkmasına yol açan halk oylamasında, belirleyici etmen olmuştu. Recep Tayyip
Erdoğan, yaptığı açıklamayla; Türkiye’nin sığınmacı deposu haline
gelmesini kabul etmiş oldu ve bu davranışıyla Avrupa’ya rahat bir nefes
aldırdı.
Tepkiler, Değerlendirmeler
Açıklama, Türk halkının geniş bir kesimi tarafından tepkiyle karşılandı.
Tepki yaygındı ama açıklamanın arkasındaki gerçek yeterince bilinmiyordu.
Muhalefet partilerinden doyurucu bir açıklama ve tepki gelmiyor, az sayıda
ulusçu aydının yaptığı sağlıklı değerlendirmeler ise halka ulaşmıyordu.
Yandaş basının
yorum ve değerlendirmeleri, her zaman olduğu gibi çok geri ve çok ilkeldi.
Tepki gösterenlere saldırılıyor; “Rusya’dan 200 bin nataşa vatandaş yapsak
sevinirdiniz” ya da “Müslümanlar yerine ateistleri mi vatandaş yapalım” gibi
bilimsel! açıklamalar yapılıyordu.
Yurttaş Olmak
Yurttaşlık, yalnızca hükümet politikalarına bağlı yasal düzenlemelerle
sağlanacak bir kavram değildir. İstemle, maddi güçle ya da kısa sürelere
sıkıştırılan devlet uygulamalarıyla elde edilemez. Yurttaşlık kavramı, uzun
dönemlerden geçerek tarihsel süreçler içinde olgunlaşan duygu ve düşünce
birliği üzerinde oluşur. Bu yakınlaşma, toplumun ruhsal yapısını biçimlendirir
ve kuşaktan kuşağa geçen kalıtlar bütünü olarak milletin özyapısını belirler.
Yurttaşlık kavramıyla tanımlanan ruhi şekillenme birliği; dil birliği,
toprak birliği ve ekonomik çıkar birliğinden sonra, toplumları ulus
yapan dört temel koşuldan biridir.
Yabancıyı yurttaş
yapmak, uluslaşmış ülkelerin yöneticileri tarafından, çok dikkatlice ele
aldıkları, nicel artışlara asla izin vermedikleri bir konudur. Kabul edecekleri
az sayıdaki yabancıyı, uzun süre toplumun değerleri yönünde eğitirler yani
asimile ederler, sonra yurttaş yaparlar. Bu işin; demokrasiyle, insan
haklarıyla değil, ulusal varlığın korunmasıyla ilgili bir sorun olduğunu
bilirler. Ulusal varlığı ayakta tutan değerlere uyum göstermeyen yapılanmalara
yani farklı kültürlerin siyasi topluluklar oluşturmasına izin vermezler.
Toplumsal karmaşaya yol açacak böyle bir girişimin, feodalizme geri dönüş
anlamına geldiğinin bilirler.
Yeni “Vatandaşlar”
Hükümet’in açıklamasına göre, bugün Türkiye’de 2 milyon 720 bin Suriyeli
sığınmacı yaşıyor. Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı 170 bin Irak’lı
sığınmacıyla bu sayı, 2 milyon 890 bine yükseliyor.
Ayrıca Türkiye’de
doğan Suriyeli çocuk sayısı, 152 bine ulaştığı açıklandı (Şubat 2016). Avrupa
Birliği’yle yapılan Geri Kabul Anlaşması nedeniyle Türkiye’ye
gönderilmesi planlanan, yaklaşık 1 milyon kaçak göçmeni de eklenirse, sığınmacı
sayısı 4 milyona yaklaşıyor.3
AKP Siyaseti
AKP, Türk siyasetinde yer almaya başladığı günden bugüne dek, dönemler içinde git geller yapsa da, gerçek amacını
gizlemedi. 14 yıl boyunca sayısız siyasi zikzak yaptı ama bir konuda
tutumunu değiştirmedi. Atatürk’e ve devrimlerine karşı nefret duydu ve kurduğu Cumhuriyet’i ortadan kaldırarak,
yerine ‘Osmanlı nizamını’ getirmek için yılmadan mücadele etti. 2023’ü,
hedefine ulaşma yılı olarak belirledi ve yapacaklarını 63 başlıktan oluşan bir
program haline getirerek adım adım uyguladı. Uygulamayı sürdürüyor.
Baş örtüsüyle
başlayan mücadelesi, makamı ve siyasi gücü arttıkça çeşitlendi. Eğitim’den
Diyanet’e, İmam-Hatip kurslarından üniversitelere, kamu çalışanlarından
dışsiyasete dek; topluma biçim veren hemen her alanda, laikliğe karşıt dinci
bir siyaset yürüttü. Türk toplumunu Sunnileştirerek Araplaştırmaya
çalıştı. Suriyelilere yurttaşlık hakkı vermeğe kalkışması, giriştiği
mücadelenin son ve en tehlikeli aşamasıdır. Anadolu’daki Türk varlığının
yalnızca bugününe değil geleceğine yönelik yıkıcı bir girişimdir.
Araplaşma Adımları
AKP, Diyanet’e üniversitelerin tümüne verdiği kadar ödenek
ayırıyor; öğretmenden çok imam yetiştiriliyor. “Dindar ve kindar nesil”
yetiştirmek için eğitim sisteminin hedef kitlesi 3 yaşa kadar indi. Kuran
kursları ve 3 yaştan itibaren öğrenci kabul eden kreş görünümlü sıbyan mektepleri,
okul öncesi eğitime alternatif olma yolunda hızla ilerliyor. Diyanet’in 4-6 yaş
grubu kuran kursları her türlü denetimden uzakta çığ gibi büyüyor.
AKP’nin Arap
ülkeleriyle, özellikle Suudi Arabistan’la kurduğu ilişkiler, Cumhuriyet
politikalarını ters yüz ediyor ve Osmanlı’nın kavm-i necip (üstün ırk)
anlayışı üzerine oturuyor.
Dış Siyaset
Arap ülkeleriyle 2002’de başlayan ilişki geliştirme süreci,
akçalı ilişkilerle başlayıp siyasi ve kültürel anlaşmalarla sürdürüldü. Abdullah Gül, Şubat 2009’da
Suudi Arabistan’a gittiğinde; “Turizm İşbirliği Mutabakat Zaptı” ile
Suud Üniversitesi, TÜBİTAK, İstanbul Teknoloji Üniversitesi arasında bir “Bilim
ve Teknoloji Alanında İşbirliği Protokolü”! imzaladı.
Suudi Arabistan’a Aralık 2015’te, Cumhurbaşkanı olarak bu kez Recep Tayyip Erdoğan, gitti ve iki ülke
arasında, “Stratejik İşbirliği Konseyi” adıyla bir yapının kurulmasını
öngören anlaşmaya imza attı. Bölge sorunlarına karşı ortak davranmayı öngören
bu anlaşmanın, “ikili ilişkilerin kurumsallaşmasını” sağlayacak önemli
bir adım olduğu açıklandı.
Suudi Kralı Selman,
11 Nisan 2016’da Ankara’ya geldi ve şimdiye dek hiçbir devlet başkanına
yapılmayan özel bir protokolle karşılandı. Dışişleri Bakanlığı, bu uygulamanın
eleştirilmesi üzerine “krallar kral gibi
karşılanır” diye garip bir açıklama yaptı.4
Osmanlı'da Araplaşma
1.Selim (Yavuz), hilafeti getirip dini egemenlik aracı olarak kullanmaya
başlayınca, Sunni inancına bağlı Araplaşma toplumda siyasi güç haline
geldi. Kimlik yozlaşmasına direnen Türkler ise (Türkmenler, Aleviler ve
Yörükler) baskı gördüler ve kırıma uğradılar. Atatürk döneminde olması
gereken biçime dönüştürülen Türk- Arap ilişkisi, bugün AKP’yle birlikte yeniden
eski anlayışa döndü ve Arapçılık hortlatıldı.
Suriyeli Ayrıcalığı
Suriyeli göçmenlere, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarından daha ileri
haklar verilmiş ve ayrıcalıklı bir kitle haline getirilmiştir. Yalnızca onların
yararlandığı sağlık birimleri oluşturulmuş, hastahanelerden yararlandırılmış ve
ücretsiz ilaç almaları sağlanmıştır. Pasaport yerine geçen bir kart verilmiş,
bu kartla pirim desteği alarak çalışmaları kabul edilmiştir. Türkçe
bilmeyenler dahil, KPSS sınavına girmeden özel sınavla devlet memuru
olmaları sağlanmıştır.
İlk aşamada 100 bin
Suriyelinin kamu kuruluşlarında işe alınacağı açıklanmıştır. Değişik
sektörlerdeki işletmelerde, Suriyeli çalışan kontenjanları oluşturulmuştur.
Türk öğrencilere aylık 400 YTL kredi verilirken Suriyeli öğrencilere 1200 YTL
burs verilmektedir.
Olacaklar
Dört milyon Arap, Anadolu’nun değişik bölgelerine gruplar halinde
yerleştirilecek ve kimliklerini korumaları sağlanacaktır. Yerleştirilecekleri
yöreler genellikle Alevi yurttaşlarımızın yaşadığı yerler olacak, Türk yaşam
biçimine uyumsuz gelenekleriyle kültürel bozulmanın taşıyıcıları olacaklardır.
Suriyelilere verilen ayrıcalıklar yurttaş olsalar de sürecek, koloniler halinde
ülkenin değişik yörelerinde yaşayacak bu insanlardan yeni bir azınlık kitlesi
yaratılacaktır.
Bu büyük kitle örgütlenmeye başlayacak ve anadilde eğitim adıyla Arapça
eğitim isteyecektir. Bu istek, müfredata Arapça dersi koyarak Türk milli
eğitimini Araplaştırmaya çalışan AKP tarafından yerine getirilecektir.
Diyanet, Suriyelilerle yeni bir Sunni kitle bulacak ve bu kitleyi amaçları
yönünde kullanacaktır. Diyanet İşleri Başkanlığı, şimdiden, Türkiye’ye gelen
bin kadar Suriyeli “alim ve ilahiyatçı” için harekete geçmiş ve
“tarih, tefsir, hadis” gibi konularda Türkiye’ye katkı yapacak Suriyeli
sığınmacıya, vatandaşlığa alınmada öncelik tanınmasını istemiştir.5
Sığınmacılar, yurttaşlık hakkı aldıktan sonra örgütlenecek ve giderek
artan isteklerde bulunarak, yurt dışıyla bağlantılı siyasi çalışmalar içine
gireceklerdir. Bu eğilimin ön uygulamaları şimdiden başlamıştır.
Türkiye’de yaşayan
Arapların partileşme çalışmalarını yürüten Beyt Nahreyn Arap-Arami Birliği
adlı örgütün Sözcüsü Mim Yavuz Binbay; Türkiye’de 8 milyon Arap ve Arami
yaşadığını ve diğer halklar gibi “anadilde
eğitim” hakkı başta olmak üzere, tüm hakların verilmesini istedi. Binbay,
ayrıca, Aralık ayında gerçekleştirdikleri konferansın ardından partileşme
kararı aldıklarını, partileşme çalışmalarını yürütmek üzere bir komisyon
kurduklarını açıkladı.6
DİPNOTLAR
1 “Suriyeli Göçmenlere Vatandaşlık Hakkı Geliyor!” politikmotto.com
2 Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan sert
mesajlar: “Bizim Alnımızda ‘Enayi’
Yazmıyor” www.hurriyet.com.tr
3 “Türkiye’nin
Yeni Seçmenleri: Suriyeliler” www.hurriyet.com.tr
4 “Yeni
Türkiye-Suudi İttifakı” www.dw.com
5 “Vatandaşlık
Hakkı ve Enternasyonalist Tutum” www.evrensel.net
6 “Türkiye’de
Araplar Partileşiyor” 124.com.tr
Allah aşkına yazı tipinden dolayı okunmuyor, okumak için uğraşsak gözler bozulacak..
YanıtlaSilSayın hocam yazı tipini sans serif fontlardan seçerseniz yazılarınız daha kolay anlaşılır ve okunur hale gelecektir. Şuan serif tip font kullanmaktasınız ki bu tip fontlar web ortamı için önerilmemektedir. Saygılarımla.
YanıtlaSilTeşekkürler Sevgili Adsız.
YanıtlaSilyazı fontunu değiştirmeniz konusuna katılıyorum. gerçekten zorlanıyor insan okurken.
YanıtlaSilçok güzel bir yazı. elinize sağlık.
verdiğiniz emek için teşekkürler,bu anlattıklarınız insanın kanını donduruyor, alenen tc.yi yok edip şeriatı getirecekler. biz vatandaşlar ancak yazışıp yorum yapıyoruz,muhalefet partimiz de sadece eleştriyor aktif hareketler yok,yaptırmayız ,yapamazsın diyorlar ama dinleyen kim ,istediklerini yapıyor iktidar,şu gelinen noktaya bakın,artık olacak bitecek demenin anlamı yok,herşey olmuş bitmiş zaten....
YanıtlaSil