KKTC Cumhurbaşkanı
Mustafa Akıncı, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi
Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis’le 17
aydır sürdürdüğü görüşmeler maratonunda son noktaya geldi. Temsil ettiği devletin
sonunu getirecek anlaşmayı tamamlamak için İsviçre’nin küçük bir kasabası Mont Pelerin’de, Anastasiadis’le buluştu. İşbirlikçi basın, açıklama yapılmayan toplantıdan;
“çözüme yaklaşıldı”, “beşli zirve gerçekleşecek”,
“Kıbrıs sorunu çözülüyor”, “kararlar 20 Kasım’da” gibi başlıklarla ve olumlu
bir gelişmeymiş gibi verdi. Oysa gerçek, gazete başlıklarından başkaydı ve Kıbrıs,
kapalı kapılar ardında Girit’in gittiği yola sokuluyordu.
Görüşmeler Maratonu
KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi
Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis’le 17aydır sürdürdüğü görüşmeler
maratonunda son noktaya geldi. Temsil ettiği devletin sonunu getirecek
anlaşmayı tamamlamak için İsviçre’nin küçük bir kasabası Mont Pelerin’de,
Anastasiadis’le buluştu. İşbirlikçi basın, açıklama yapılmayan toplantıdan;
“çözüme yaklaşıldı”, “beşli zirve gerçekleşecek”, “Kıbrıs sorunu çözülüyor”,
“kararlar 20 Kasım’da açıklanacak” gibi başlıklarla ve olumlu bir
gelişmeymiş gibi verdi. Oysa gerçek, gazete başlıklarından başkaydı ve Kıbrıs,
kapalı kapılar ardında Girit’in gittiği yola sokuluyordu.
Mustafa Akıncı, “Kıbrıs
görüşmelerinde her şeyin planlandığı gibi gitmesi” ve “herhangi bir yol
kazasının meydana gelmemesi” gerektiğini; “2016 yılı sonuna kadar siyasi
bir anlaşmanın ortaya çıkacağını, ardından 2017’de referanduma gidilerek
anlaşmanın halklara kabul ettirileceğini”1 bir yıl önce
açıklamıştı.
Akıncı, “üniter bir devlet değil, birleşik
federal bir Kıbrıs kuracağız” diyordu.2 Kıbrıs’ta yaşayan ve Ada’ya
sonradan yerleşen Türler için söylediği şu sözler, görüşmeleri hangi anlayışla
sürdürdüğünü gösteriyordu: “kimseyi gemilere koyup gönderecek değiliz. Ancak
vatandaşlık konusu başkadır gemiler meselesi başkadır”.3
Konular
Avrupa Birliği İlişkileri, Mülkiyet ve Toprak Sorunu, Yönetim Biçimi,
Garantörlük ve Güvenlik
konulu 6 başlıktan oluşan toplantılara “Kıbrıs Görüşmeleri” adı
verildi. Oysa bu toplantılar gerçekte, “Kıbrısı Yunanistan’a terk etme” sürecinin
yeni bir aşamasıydı ve Türkiye’nin garantörlüğünü sona erdirilerek Türk
Silahlı Kuvvetleri’nin Ada’dan ayrılmasını hedefliyordu.
Açıklama yapılmayan ancak basına sızdırılan görüşmelerde ele alınan
konular, bilinmeyen şeyler değildi. Pazarlık ediliyor görüntüsüyle; Rumlara
toprak verilecek, Türkiye’nin garantörlüğü başlangıçta esnetilecek ve
giderek kaldırılacaktı. KKTC’nin ulus devlet niteliğindeki yönetim yapısı yok
edilecek; yerine, “dönüşümlü başkanlık” adı altında “federasyon
işleyişi” getirilecekti. Daha sonra, “Rumlarla entegrasyona” ulaştırılacak
bu süreç, “bölünmemiş bir Kıbrıs'ın”, Avrupa Birliği üyeliğiyle sonlandırılacaktı.
Bunlar, Mustafa Akıncı’nın sözünü verdiği, belli ki Ankara’dan da onay
aldığı önceden saptanmış tasarımlardı.
Mülkiyeti Rumlara devredilecek iki bölge, önemleri nedeniyle dikkat
çekiyordu. Bunlar, KKTC ekonomisinde önemli yeri olan narenciye merkezi Güzelyurt
ve stratejik öneme sahip Karpaz Bölgesi’ydi. Bugün, Türklere ait
olan bu bölgeler Rumlara verildiğinde, Rumlar buralarda Türklerin oturmasına
izin verecekti!
Kıbrıs’ın
Girit’in gittiği yola sokularak Türklerden temizleneceği, yalın bir gerçeklik olarak
karşımızda duruyor. Bunu görmek için tarihçi olmaya gerek yok. Meydan
Larousse’ta Girit tarihi bölümüne bakmak yeter. Bu işin başını, yüz yıl
önce İngiltere ve Fransa çekiyordu, bugün gelişmelere Avrupa Birliği yön
veriyor.
Kıbrıs’ın Önemi
Batı’nın Kıbrıs’a verdiği önem ve bu öneme uygun düşen politik davranışlar
eski bir öyküdür. Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’deki stratejik konumu, bu adanın tarihin
her döneminde saldırılar ve elegeçirme girişimleriyle karşılaşmasına neden olmuştur.
Suriye, Filistin,
Anadolu, Yunanistan ve Mısır arasındaki ticaret yollarının kavşak noktasında olan
Kıbrıs, Doğu Akdeniz’e egemen olmak isteyen devletlerin, Antik Çağ’dan beri elegeçirmeyi
amaçladıkları bir yer olmuştur. Bu nedenle Kıbrıs’ın tarihi, yoğun ve sürekli çatışmalarla
dolu bir tarihtir.
Türkiye, Kıbrıs ve Avrupa Birliği
Kıbrıs, Avrupa Birliği’nin kuruluşundan özellikle de 1974’den beri, yürütmekte
olduğu Ortadoğu politikasında ilk sırada yer alan bir konudur. AB’nin Kıbrıs’a
gösterdiği “ilgi”, her zaman “çok yakın” olmuş; bu ilgi, 1995’te
kabul edilen Gümrük Birliği Protokolü’nden sonra yoğunlaşmıştır.
Avrupa Birliği,
Türkiye’nin adadaki etkisini ortadan kaldırmak için yoğun çaba harcadı ve Kıbrıs’a
yönelik tam 11 karar aldı. Bu kararlarla, Kıbrıs konusu Türkiye-Yunanistan
arasındaki bir konu olmaktan çıktı ve uluslararası bir sorun haline geldi.
Bunun dönüm noktası, 1999’daki Helsinki Doruğu
oldu... Türk hükümetinin bu Doruk’ta, Kıbrıs konusunun AB gündemine taşınmasını
kabul etmesi, bu sonucu doğurdu.
Sonu Gelmeyen İstemler
Avrupa Birliği, Kıbrıs konusunda ilk kararını 20 Mayıs 1988 tarihinde
yani Türkiye’nin üyelik başvurusunun reddedilmesinden bir yıl sonra aldı.
Türkiye’yi suçlayan ve “Kıbrıs’daki Durum” başlığıyla alınan bu kararda
şunlar söyleniyordu: “Avrupa Topluluğuna ortak üye olan bir ülkenin
topraklarının (Kıbrıs y.n.), yine Toplulukla ortaklık ilişkileri içindeki başka
bir ülkenin (Türkiye y.n.) askerleri tarafından yasalara aykırı bir biçimde işgali,
Türkiye ile Topluluk arasındaki ilişkilerin düzeltilmesi önündeki en önemli
engellerden biridir”.4
İkinci karar, 13 Aralık 1995 tarihinde yani, Türkiye’nin Gümrük
Birliği Protokolü’nü
imzalamasıyla birlikte geldi: “Türk Hükümeti ve TBMM Kıbrıs’ın bölünmüşlüğüne
son vermek için somut adımlar atmalı ve işgal altında tuttuğu Kıbrıs
topraklarından çekilmelidir”.5
Üçüncü karar, 19 Eylül 1996 tarihini
taşıyordu ve şöyleydi: “Avrupa Parlamentosu, Türk hükümetinden özellikle
işgalci askeri güçlerini geri çekmesini ve Kıbrıs sorununa adil ve
uygulanabilir bir çözüm çağrısında bulunan Birleşmiş Milletler kararlarını
kabul etmesini ve uygulamasını ister”.6
AP’nun 17 Eylül 1998 tarihinde aldığı karar, yine Türk Ordusu’nun
Kıbrıs’tan çekilmesini istiyordu. Karar şöyleydi: “Avrupa Parlamentosu
Türkiye’ye Ada’nın askersizleştirilmesini sağlamak amacıyla, Kıbrıs’tan askeri
güçlerini çekmesi için somut adımlar atma çağrısında bulunur”.7
AB, Türkiye’den
“Ada’nın askersizleştirilmesini” isterken, Kıbrıs Rum kesimi sürekli
silahlanıyor, Yunanistan Ege adalara yasa dışı üsler kuruyordu.
Gözkorkutma
Avrupa Birliği, Kıbrıs’la ilgili 7 karar daha aldı. İstemle başlayan
kararlar, uluslararası düzeyde gözkorkutmaya (tehdite) dönüştürüldü.
İstemi gözkorkutmaya dönüştüren ilk karar, 5 Ekim 2000 tarihinde alındı.
Karar şöyleydi; “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin (Rum kesimi) Ada’yı bir bütün olarak
temsil etme hakkına sahip tek devlet olduğu kabul edilmiştir. Kıbrıs’ın en
önemli toprakları 26 yıldır Türkiye tarafından işgal edilmiştir. Kıbrıs (Rum
kesimi) Kopenhag Kriterlerini tam olarak yerine getirdiği için AB üyeliğine
alınacaktır. Bu konuda Türkiye’nin yapacağı her türlü itiraz, siyasi ve manevi
açıdan geçersizdir”.8
Kararın açık anlamı şuydu: AB, Kıbrıs’ı Rum adası olarak görmektedir. Ve
bu adayı AB’ye katacaktır. Türk Ordusu işgal ettiği topraklardan çekilip
Türkiye’ye dönmelidir. Dönmezse, yakında AB üyesi olacak olan Kıbrıs’ı değil,
AB topraklarını işgal etmiş duruma gelecektir. Sonrasını siz düşünün...
AB yetkilileri,
kararı yorumlarken, gözkortmayı daha açık biçimde dile getirdiler. AB-Türkiye
Karma Parlamento Komisyonu Başkanı Daniel Cohn Bendit şunları
söyledi: “Kıbrıs’ın üyeliği AB genişlemesinin önceliklerinden biridir.
Kıbrıs bir bütün halinde AB’ye üye olmalıdır. Türkiye, Kıbrıs’ı ilhak etmesi
durumunda Avrupa toprağının bir parçasını ilhak etmiş olacaktır”.9
Avrupa Parlamentosu üyesi Fransız Parlamenter Jean Charles daha açık
konuştu ve “Türkiye’nin Kıbrıs’ı ilhakı savaş nedenidir”.10
Girit’in Yoluna Giren Kıbrıs
Türkiye’nin Yunanistan’ın bağımsızlığını ilan ettiği 1829’dan beri, görüşmeyle
sorun çözme ilişkisinde, Lozan’na dek kazanç elde ettiği tek bir örnek
yoktur. Avrupa’nın desteğini alan Rumlar, kısa ya da uzun erimli, istediği her
şeyi Türklere kabul ettirmiştir. 1897 Türk-Yunan Savaşı, 1919-1923 Kurtuluş
Savaşı ve 1974 Barış Harekatı gibi, sorunu silahın çözdüğü olaylarda Türkler
üstünlük sağlamıştır. Ancak, örneğin 1897’de savaş kazanılmış, görüşme
masasından Girit yitirilerek kalkınmıştır. Kurtuluş Savaşı’nın kazanımları Atatürk’ün
sağlığında korunmuş ancak daha sonra, özellikle Avrupa Birliği politikalarıyla
yitirilmiştir. 1974 Barış Harekatı’yla Kıbrıs Türkleri kırımdan kurtarılarak
bağımsız bir devlet kurulmuş ancak bugün yapılmakta olan görüşmelerle Kıbrıs
Girit’in yoluna sokulmuştur.
Başarılacak her iş, niteliğine uygun insanı gerekli kılar. Kıbrıs’taki
kazanım Rauf Denktaş sayesinde bir süre korunabildi. Ancak, şimdi Nikos
Anastasiadis’in “barış için çok şey yapacağım arkadaşım Mustafa” dediği,
Mustafa Akıncı var. AB’nin ve basının desteğiyle seçilen bu kişi, “artık
yavru vatan olmak istemiyoruz” diyerek ne yapacağını ilk günden belli
etmiştir.
Mustafa Akıncı, seçildikten sonra,
ulusal haklar konusundaki tutumuyla aynı yerde olduğu Recep Tayyip Erdoğan’la
biraraya gelmiş ve birlikte “2015’in Kıbrıs için çözüm yılı” olacağını
açıklamışlardı... 2015 “çözüm yılı” olmadı ama 2017’nin “çözüm yılı” olması
için herşey yapılıyor. Akıncı’yla Erdoğan; 27 Ağustos, 10 Ekim ve
5 Kasım 2016’da üç kez biraraya geldiler ve Kıbrıs’ın “çözüm sürecini” görüştüler.
Ödünlerle başlayan süreç, kazanılmış hakların yitirilmesiyle sürüyor. PKK’nın “çözüm
sürecinden” sonra şimdi Kıbrıs’ın “çözüm süreci” ortaya sürülüyor.
“Gevşek
federasyon” ya da “federatif
çözüm” adı verilen “çözümün”, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni,
Türkiye’nin adadaki garantörlük haklarıyla birlikte ortadan kaldıracağını kaç
kişi düşünüyor, kaç kişi kaygı duyuyor. Kıbrıslı Türkler, Avrupa Birliği üyesi
olarak, uygar ve gönençli bir yaşam süreceklerine sanabilirler.
Ancak, onları bekleyen son; Girit’te, Rodos’ta, Sakız’da olduğu gibi; hak
kayıpları, aşağılanma, özgürsüzlük ve göç olacaktır.
DİPNOTLAR
1 “Kıbrıs müzakerelerinde 3. tur başladı, 2017
ortasında referandum beklentisi”zete.com
2 www.haberturk.com
3 “Kıbrıs’ta liderler buluştu: 25.000 kişiye
vatandaşlık söz konusu değil”zete.com
4 “Düngen
Bugüne Avrupa Birliği ilişkileri”, Dr.Esra Çayhan İst.,1997, ak. H.
Yalçınsoy-A.Aşırım “Türkiye’deki Siyasi Partilerin Avrupa Birliğine Bakışı”,
Sude Ajans,2000, sf.169
5 “Yeni Dünya Düzeni Kemalizm ve
Türkiye” Metin Aydoğan Umay Yayınları, 12.Baskı 2004, sf.874-875
6 Europeean
Parliament, Resalution on the political situation in Turkey (B4–0986,
0987,0988,0989,0990/90 and B-4–0991/96) 19.09.1996, ak. Türk–İş Yayını “Avrupa
Birliği Türkiye’den Ne İstiyor” sf.3
7 Europeean
Parliament, Resalution on the Commission Reports on developments in relations
with Turkey since the entry into force of the Customs Union (COM (96) 0491–C4
0605/96 and COM (98) o147–C4- 0217/98–17.09.1998; ak. Türk–İş Yayını “Avrupa
Türkiye’den Ne İstiyor” sf.4
8 Aydınlık, 08.10.2000
9 “Büyük Yunanistan Rüyası”
Cumhuriyet 25.05.2002
10 “AGSP’de, Kıbrıs’ta Çatışma Korkusu”
Cumhuriyet, 09.11.2001
''Yavru Vatan olmak istemiyoruz.'' diyenler, Kıbrıs Yunanlılara peşkeş çekilip, Rum baskıları artınca ve kıçları tutuşunca Ana Vatana göç etmeye başlarlar.
YanıtlaSilAkdenizin kîyisina hapsedilen yalnîz bir ulke olma yolunda hızla ilerliyoruz.
YanıtlaSilKıbrıs'ın fethedildiği günlerde Akdenizin bir "Türk Gölü"ne dönüştüğü konuşuluyordu. Bugün Akdeniz'de Türklerin üzerinde varlığını sürdürdüğü tek ada olan Kıbrıs'ın da Türklerden temizlenmesi için her türlü tehdit, hile ve ihanete başvuruluyor. Tariih boyunca olageldiği gibi bir kez daha masa başında teslim oluyoruz. Kıbrıs Türk Mücadele Tarihi, kişisel çıkarların ve ihanetlerin sayesinde kara satırlarla son bulmak üzeredir...
YanıtlaSil