(24 Kasım “Öğretmenler Günü” kutlu olsun)
”Bugünkü okullarda
yetişen gençlere ülke yönetimi teslim edilemez. Biz, laik okullara karşı
imam–hatip okullarını bir seçenek olarak düşünüyoruz. Devletin kilit
mevkilerine yerleştireceğimiz kişileri, bu okullarda yetiştireceğiz.”
Cevdet Sunay TC 5.Cumhurbaşkanı
”İmam–hatip
okullarında iyi eğitim veriliyor. O çocuklardan zarar gelmez. Türkiye laikliği
dinsizlik olarak anlamış, yanlış tatbikatlar yapmıştır. 1930’lardaki laiklik
anlayışını yanlış olarak görüyorum”.
Kenan Evren TC 7.Cumhurbaşkanı
”Biz dindar ve kindar bir nesil yetiştireceğiz.”
Recep Tayyip
Erdoğan TC 12.Cumhurbaşkanı
”Eğitimin amacı yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, ülkede
ahlaklı, cumhuriyetçi, devrimci, atılgan, olumlu, giriştiği işleri
başarabilecek yetenekte, dürüst, sorgulayıcı, iradeli, yaşamda karşılaşacağı
engelleri yenecek güçte, karakter sahibi genç yetiştirmektir”.
Mustafa
Kemal Atatürk TC 1.Cumhurbaşkanı
Eğitimde
Yönetim Devri: İkili Anlaşma
Türkiye, 27 Aralık
1949 tarihinde ABD ile “Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu
Kurulması Hakkındaki Anlaşma” adıyla bir ikili anlaşma imzaladı. İsmet
İnönü’nün Cumhurbaşkanı olduğu bir dönemde imzalanan anlaşmanın öne çıkan
özelliği, Türkiye’de kazanılacak Amerikan yanlısı kadroların eğitilme
biçiminin saptanması ve bu uğurda yapılacak harcamaların karşılama
yöntemlerinin belirlenmesiydi. Anlaşma; Türkiye’den ABD’ne gönderilecek
Türk öğrenci, öğretim üyesi ve kamu görevlileri ile ABD’nden Türkiye’ye
gönderilecek Amerikalı ‘uzman’, ‘araştırmacı’ ve ‘eğitimci’
nin konumlarını belirliyordu.
Anlaşmanın 1.Başlamı
(maddesi) şöyleydi; “Türkiye’de, Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu adı
altında bir komisyon kurulacaktır. Bu komisyon, niteliği bu anlaşmayla
belirlenen ve parası T.C. Hükümeti tarafından finanse edilecek olan eğitim
programlarının yönetimini kolaylaştıracak ve Türkiye Cumhuriyeti ile Amerika
Birleşik Devletleri tarafından tanınacaktır”.1
Kurulacak Komisyon’un
yetki, işleyiş ve oluşumu ile ilgili olarak 1.1. ve 2.1. Alt Başlamları’nda
şunlar vardı: “Türkiye’deki okul ve yüksek öğrenim kurumlarında ABD
vatandaşlarının yapacağı; eğitim, araştırma, öğretim gibi faaliyetleri ile;
Birleşik Devletler’deki okul ve yüksek öğrenim kuruluşlarında Türkiye
vatandaşlarının yapacağı; eğitim, araştırma, öğrenim gibi faaliyetleri;
yolculuk, tahsil ücreti, geçim masrafları ve öğretimle ilgili diğer
harcamaların karşılanması da dahil olmak üzere finanse edilecektir... Komisyon
harcamalarını yapacak veznedar veya bu işi yapacak kişinin ataması, ABD
Dışişleri tarafından uygun görülecek ve ayrılan paralar, ABD Dışişleri Bakanı
tarafından saptanacak bir depozitere ya da depoziterler nezdinde bankaya
yatırılacaktır”.2
Kullanma yer ve niceliğine (miktarına) ABD Dışişleri
Bakanı’nın karar vereceği harcamaların, nereden sağlanacağı ise Anlaşmanın
giriş bölümünde belirtilmektedir; “T.C. Hükümeti ile ABD Hükümeti arasında
27 Şubat 1946 tarihinde imzalanan Anlaşma’nın birinci bölümünde belirtilen” kaynakla
karşılanacaktır. Bu kaynak ise, ABD’nin Türkiye’ye verdiği kredi faizlerinin
yatırılacağı T.C. Merkez Bankası’na, Türk Hükümetince ödenen paralardan
oluşan bir kaynaktır. T.C. Hükümeti bu anlaşmayla kendi parasıyla kendini
bağımlı hale getiren bir açmaza düşüyordu.
Eğitim
Dizgesini (Sistemini) Kim Belirliyor
Anlaşma’nın 5.Başlamı, en dikkat çekici başlamlardan
biridir. Bu başlam, yukarıda açıklanan işleri yapma yetkisinde olan ve
Türkiye’nin bağımsızlığını dolaysız ilgilendiren kararlar alabilen,
Türkiye’de Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu’nun kuruluşunu
belirlemektedir. 5.Başlam şöyleydi: “Komisyon, dördü T.C. vatandaşı ve dördü
ABD vatandaşı olmak üzere 8 üyeden oluşacaktır. ABD’nin Türkiye’deki diplomatik
misyon şefi komisyonun fahri başkanı olacak ve komisyonda oyların eşit olması
halinde kararı, komisyon başkanı verecektir”.3
ABD Denetiminde Milli Eğitim
1949 yılında imzalanan
“Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkındaki
Anlaşma”, Türk Milli Eğitimi’ni ABD denetimine bırakan süreci başlattı.
Yeni Dünya Düzeni politikalarının, azgelişmiş ülkeler için öngördüğü “dinsel
eğitim” ya da “eğitimin dinselleştirilmesi”, bu anlaşmayla büyük
boyut kazandı. Eğitimin birliği, dinsel eğitimde birliğe kaydı.
12.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “bütün okullar imam hatip
olmalıdır” diyor ve dediğini Harp Okulları dahil bütün okullarda uyguluyor.
Milli Eğitim Bakanlığı,
milli eğitim bakanlarının bile girişimgücünün (inisiyatifinin) olmadığı bir
kurum haline geldi. 1949’dan bugüne dek, binlerce Türk, Amerika’ya “eğitilmek–etkilenmek”
için gitti, yüzlerce Amerikalı da Türkiye’ye “eğitmek–etkilemek” için
geldi. Amerika’ya gönderilen Türklerin hemen tümü Türkiye’ye döndüklerinde üst
düzey görevlere getirildi.
Amerika Birleşik Devletleri’nde eğitim gören insanların
büyük bölümü, Amerikan yanlısı tutum izlediler. Yetkilerini, Atatürkçü,
yurtsever kadroları etkisizleştirerek tasfiye etme yönünde kullandılar.
Amerika’da eğitim görmek bürokrasi, siyaset ya da medyada yükselmenin aracı
haline geldi.
Eğitim Bakanlığı'ndaki
Amerikalılar
Milli Eğitim Bakanlığında, çalışmalarını “etkin”
bir biçimde sürdüren; personel politikalarından ders programlarına, imam–hatip
okulu açılmasından Yüksek İslâm Enstitüleri’nin yaygınlaştırılmasına dek pek
çok konuda stratejik kararlar “önerebilen”; “Milli Eğitimi
Geliştirme” adlı bir komisyon vardır. 1994 yılında 60 personeli olan bu
komisyonda çalışanların üçte ikisi Amerikalıydı. Komisyonun başında L.Cook
adlı bir Amerikalı bulunuyordu. L.Cook’tan ayrı olarak adı Howard
Reed, ünvanı “Milli Eğitim Bakanlığı Bağımsız Başdanışmanı” olan,
bir başka “etkin” Amerikalı daha vardı.4
Eksilmeyen
İlgi
Amerikalıların Türk
Milli Eğitimi’ne 1949’dan beri süregelen “ilgileri”, 67 yıldır hiç
eksilmedi. Demokrat Parti, Köy Enstitüleri’ni kapatırken, AKP yatılı bölge
okullarını ve askeri liseleri ortadan kaldırdı. İnönü dönemi dahil
bugüne dek yönetime gelen bütün partiler ve darbeler dahil sürekli imam hatip
açtı. Bugün bu okullarda 1,3 milyon öğrenci okuyor.
“Vakıf
üniversitelerinden” yabancı dilde eğitime, ortaöğretimden 4+4’lere dek;
yaratılan kaos ortamında, paralı duruma getirilen Türk Milli Eğitimi bugün,
altından kalkılması güç bir karmaşa içine girmiştir. Öğrenciler, birşeyler
öğrenmek için değil adeta öğrenmemek için eğitilmektedir.
Köy enstitülerinin
kurulmasını istekle desteklemiş olan İsmet
İnönü’nün, bu okulların ortadan kaldırılmasına neden gözyumduğu ve
imam-hatip okul ve kurslarının açılmasına bu denli kolay nasıl izin verdiği,
yeterince açığa çıkmamış bir konudur. Eğitimdeki bu köklü politika
değişikliğinin nedeni kuşkusuz ABD ile girilen ilişkiler ve yapılan ikili
anlaşmalardır.
Bunun kanıtı İsmet İnönü’nün sözleridir. İnönü, günlük notlarından oluşan Defterler adlı kitapta, Amerikalıların
imam hatip açtırmada çok ısrarcı olduklarını ve okulları bitirenlerin harp
okullarına alınmasını istediklerini açıklar. İnönü, bu açıklamada şunları söylemiştir: “Amerikalılar, imam hatip mezunlarını Harbiye’ye almamızı
söylediler. Bunu Sultan Abdülhamit ordusuna dönüş sayarım... Oldu bitti
yaptırmayacağız”.5
İsmet İnönü,
İmam ve hatip mezunlarının Harp Okulları’na girmesine onay vermedi ama bu işi
CHP’deki ardılı Bülent Ecevit yaptı. Ecevit Başbakanlığı
döneminde İmam-Hatiplilerin Harp Okullarına girmesini sağlayan yasa çıkarttı
ancak Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk yasayı veto etti. 15 Temmuz darbe
girişimini bir fırsat olarak gören Recep Tayyip Erdoğan, imam hatip
mezunlarına subaylık yolunu açmakla kalmadı, Harp Akademisi ve askeri liseleri
kapattı, Harp Okullarını imam hatiplilerin de gireceği üniversite haline
getirdi.
İmam hatipliler, o
dönemde harp okulların giremediler ancak Ecevit’in çıkarttığı yasadan
yararlanarak; hukuk ve siyasal başta olmak üzere hemen tüm üniversite ve yüksek
okullara girdiler. Harp okullarına, başka bir yoldan, Fetullah’ın
okullarını kullanarak girdiler ve darbe girişiminde bulundular. Türk Ordusu, İnönü’nün
söylemiyle, “Abdulhamit ordusu haline” getirildi. Dinci siyaseti orduya
sokarak ilerde bitmeyen çekişme ve çatışmalara yolu açılmış oldu.
70’li yıllarda,
ulusçulukla hiçbir ilgisi olmayan “milliyetçi-mukaddesatçı gençler”, eğitim
enstitülerine dolduruldular. Bunların büyük çoğunluğu, dört aylık “hızlandırılmış
kurslarla”“öğretmen” oldular. Şimdi, imam adayları orduya sokularak hızlandırılmış
eğitimle subaylar yetiştirilecek.
Atatürk’ün çok önem verdiği, eğitimin
birliği ilkesi, yasa yürürlükte olmasına ve bu yasayı uygulamakla yükümlü
olan “siyasiler” ortalıkta dolaşmasına karşın, eylemsel olarak ortadan
kaldırıldı. Durumdan rahatsız olan insanlarımız, gelinen noktanın gerçek
nedenlerinin; Amerikalıların Türk Milli Eğitimi’ne 67 yıldır el koymasına
dayandığını göremedi. Dini araç olarak kullanılmasını, partilerin oy
kaygısıyla verdikleri ödün sandı.
ABD’den
Burs Alan Başbakanlar
Amerika Birleşik
Devletleri’ndeki “okul ve yüksek öğrenim kuruluşlarında Türk vatandaşlarının
yapacağı eğitim, araştırma, öğrenim gibi faaliyetleri” belirleyen 27 Aralık
1949 tarihli anlaşmadan sonra, ABD’ne davet edilen ilk siyasetçi Bülent
Ecevit oldu. Ecevit, Ankara’daki Amerikan Haberler Merkezi’nin, “Eğitim
Mübadele Programı” çerçevesinde yaptığı daveti kabul etti ve gazeteci
kimliğiyle 1954 Ekim ayında Amerika’ya gitti. Ecevit, Kuzey
Carolina’daki tütün kenti Winston–Salem’de yayın yapan ve kentin adını taşıyan “Winston–Salem Journal”
da “özel olarak çalıştı” yani staj gördü. Üç aylık çalışmadan sonra 30
gün süreyle Amerika Birleşik Devletleri’nin değişik yörelerini dolaştı ve
Boston’da 20 gün kalarak, ünlü Harvard Üniversitesi’nin Ortadoğu
Enstitüsü’nde Ortadoğu’nun bölgesel sorunlarını inceledi ve yurda döndü.6
Bülent Ecevit,
1957 Mayıs’ında bir yıllık süre için bir kez daha Amerika’ya gitti. Bu kez
bursu veren, ABD Başkanı Eisenhower’a, Türkiye için “oltaya
yakalanmış balığın yeme ihtiyacı yoktur” diye mektup yazan ve ulusal
bağımsızlık hareketlerine karşıtlığıyla tanınan Nelson Aldrich Rockefeller’ın
kurduğu, Rockfeller Vakfı’ydı ve bursun süresi bir yıldı. Ecevit,
Harvard Üniversitesi’nde, “Osmanlı Siyasi Tarihi” konusunda incelemeler
yapacak ve Uluslararası Basın Enstitüsü’nün New York’ta düzenlediği seminere
katılacaktı.
Amerikalılara ait özel
eğitim burslarından yararlanan bir diğer “devlet büyüğü”, Süleyman
Demirel’dir. Demirel, 1954 yılında kurulan Dwight D. Eisenhower
Vakfı’nın burs verdiği ilk yabancıdır. Bu bursla Amerika’ya gitmiş, yaptığı
araştırma ve incelemelerle “bilgi ve görgüsünü” geliştirmiş ve edindiği
bilgileri uzun yıllar süren Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı gibi yüksek
görevlerde kullanmıştır.7
13 Şubat 1965 günü, AP
oylarıyla bütçesi reddedilen İsmet İnönü Hükümeti istifa etti. Aynı gün
yayınlanan New York Times şunları yazıyordu: “İnönü Hükümetinin
düşürülmesine karar verilmiştir. Demirel, Türkiye’nin siyaset ufkunda yeni bir
yıldızdır… Mr.Demirel Eisenhower bursuyla bir zamanlar Amerika’da eğitim
yapmış, olağanüstü zeki bir mühendistir”.8
Recep Tayyip Erdoğan,
eğitim görmedi ama Başbakan olmadan önce 8 kez ABD’ne gitti, üst düzey
görevlilerle görüşmeler yaptı. Onun, milli eğitim konusunda yaptıkları,
Amerikalıların 67 yıldır yürüttüğü eğitim programlarıyla büyük bir örtüşme
içindedir.
DİPNOTLAR
1 “İkili Anlaşmaların İç Yüzü” Haydar
Tunçkanat, Ekim Yay., sf.44–45–48
2 a.g.e. sf,44-45
3 a.g.e.
sf.44-45
4 Mustafa Balbay Cumhuriyet Haziran
1994 ak. Emin Değer “Düşünce Özgürlüğü Çıkmazı” Tekin Yay. 1995, sf.175
5 “ABD
Ziyareti ve İnönü” Prof. Türkkaya
Ataöv, Cumhuriyet, 30.12.2003
6 “Ecevit Olayı 1” K.Sağlamer,
ak. E.Bilbilik Aydınlık 16.01.2000
Sayı 652
7 “Ecevit Olayı 1” K.Sağlamer,
ak. E.Bilbilik Aydınlık 16.01.2000
Sayı 652
8 “Haftaya Bakış” Ahmet Taner Kışlalı,
Cumhuriyet 03.03.1986
Metin hocam ABD ile olan bu antlaşmadaki ABD' nin amacına kısaca 'pozitif bilimlerden, akılcılıktan uzak insanları belirli mevkilere getirip gelecek nesillerin de aynı kalıptan şekillenmesini sağlamak' diyebilir miyiz?
YanıtlaSilFulbright anlaşmasına bugüne kadar kimler itiraz etmiştir? Bağımsızlığımızı ihlal eden anlaşma yıllardır neden görmezden gelinmiştir? Bu ihanet değil midir? İsmet inönü başta olmak üzere bu anlaşmaya karşı çıkmayan, bugüne kadar 'görev alan' siyasetçiler hain değil midir Metin Hocam?
YanıtlaSilMetin Bey bu komisyon hâlâ görevini sürdürüyor mu?
YanıtlaSilSevgili Oğuz, Sevgili Adsız, ikinizin de sorusuna evet diyorum. Komisyon'un bu günkü durumunu bilmiyorum. Ancak, devam ettiğini sanıyorum. Amerikalılar bu komisyona neredeyse NATO'dan daha çok önem veriyor.
YanıtlaSilBilgi için teşekkür ederim.Eğitim meselesi geleceğin inşasında temel güçtür.Bir eğitimci olarak Tasavvufî Praksis felsefi yaklaşım dizgesiyle bu meseleyi irdelemeye gayret edip alternatif bir yol önerisini yaptığım makale dizini için Bknz:www.gelenekvegelecek.com baki selamlar
YanıtlaSil