22 yıl önce, 6 Mart 1995’te Avrupa Birliği ile Gümrük
Birliği Protokolü imzalandı. Protokol, coşkulu söylevlerle bir bayram
havasında kutlandı ama bu girişim Türkiye’den çok şey götürdü. Üye olmadığımız,
söz ve oy hakkımızın bulunmadığı bir dış örgüt, hiçbir yükümlülük üstlenmeden
Türkiye’nin içişlerine karışmış; ekonomiden kültüre, yönetim işleyişinden dış
siyasete dek her alanda ulusal varlığı törpüleyen istemlerde bulunmuş ve
istemlerini yaptırmıştır. Osmanlı’yı çöküşe götüren 1838 Türk-İngiliz
Serbest Ticaret Anlaşması’nın
hemen aynısı olan Gümrük Birliği Protokolü, Türk ekonomisini mahvetmiş,
ülkeyi kendi üretimiyle ayakta duramaz hale getirmiştir. Türkiye’nin, 22 yıl
içinde AB ile yaptığı ticarette verdiği açık 273 milyar dolardır. Bunun açık
anlamı, yoksul Anadolu halkının ticaret yoluyla muazzam bir serveti, Avrupa’nın
varsıllığına katmasıdır.
Artık
Avrupalıyız
Türkiye-Avrupa Birliği Ortaklık
Konseyi, 6 Mart 1995 günü, Türkiye’nin Avrupa Gümrük Birliği’ne
katılmasına karar verdi. Bu karar Türk kamuoyuna gerçek bir zafer gibi
duyuruldu. Devlet ve hükümet yetkilileri, iş çevreleri, köşe yazarları bu
kararla, “çağdaş uygarlık düzeyine ulaşıldığını, bunun için çok çaba
harcandığını” söylediler. Gazeteler,
“Artık Avrupalıyız”, “Kutlu Olsun” başlıklarıyla çıktı.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel:
“Bu sonuç Atatürk’ün çağdaşlaşma reformlarıyla başlayan gelişmenin tabii bir
sonucudur. 30 yıllık bir davadır. Bu neticenin alınmasında emeği geçen herkese
teşekkür ediyorum”1 dedi.
Başbakan Tansu Çiller, “Bu
bir başlangıçtır. Türklüğü çağa taşıyoruz. Kollarınızı herkese, Doğuluya
Batılıya, Kuzeyliye Güneyliye; hangi düşünceye, inanca olursa olsun açın. Bu
bir milli mücadeledir... Haydi Türkiyem ileri”2 biçiminde
açıklama yaptı.
Başbakan Yardımcısı ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal “Türkiye’nin
işçisi, çiftçisi, esnafı, sanatkârı ve sanayicisi bundan böyle yalnızca 60
milyonluk Türkiye için değil, 400 milyonluk Avrupa için üretim yapacaktır... Bu
zafer şu ya da bu partinin değil milletin zaferidir. Bu zaferin sahipleri önce Gazi
Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Adnan Menderes ve Turgut Özal’dır”3
dedi.
Almadan Vermek
Olayın Avrupa’dan görünüşü hiç de
Türklerin “bayram” yapmasını
gerektirecek gibi değildi. Avrupalılar, bir yandan kazançlarının hesabını
yaparken, bir başka yandan anlaşmanın kendilerine verdiği “haklara” dayanarak Türkiye’den isteyecekleri siyasi ödünleri
belirliyordu. Uğruna savaşlar çıkarılan uluslararası pazar edinme gereksinimi;
Türkiye’de çok kolay giderilmiş, üstelik Türkler bunu “bayram” yaparak kutlamıştı.
Gümrük Birliği, Avrupa Birliği’ne
üye olmak için verilen bir ödündü ve hiçbir AB üyesi ülke, tam üye olmadan Gümrük
Birliği’ne katılmamıştı. Türkiye, nimeti almadan külfeti kabul etmişti.
Bu nedenle olacak, mutlu bir şaşkınlığa uğrayan AB, daha önce hiçbir üye ülkeye
uygulamadığı bir yöntemle, Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne katılımını Avrupa
Parlamentosu’na da onaylattı. Avrupa Parlamentosu’ndaki görüşmeler sırasında
söz alan bir parlamenter, şunları söylemişti: “Türkiye’yi fazla ucuza satın
alıyoruz. Bu bizim yararımıza olmayacaktır”.4
Avrupalılar Ne Diyor
Avrupalılar o günlerde, arka
arkaya açık sözlü açıklamalarda bulundular. Avrupa Parlamentosu sosyalist grup
sözcüsü Anne Van Lencker; “GB, Türkiye’de orta ve küçük işletmeler
düzeyinde iş kaybına neden olacak ve Türkiye sıkıntı yaşayacaktır”5,
Avrupa Parlamentosu’nun Yunanlı üyesi Yannos Krranidiotis; “GB,
ekonomi ve ticarette Türkiye’nin değil, Avrupa’nın yararına işleyecektir”6,
1968 gençlik hareketi liderlerinden Avrupa Parlamentosu üyesi Daniel John Bendit;
“GB Türkiye için kötü bir hediye. Ekonomik alanda güçlük çekecek olan
Türkiye, politik birliğin nimetlerinden de yararlanamayacak”.7
Türk Hükümeti, ülkesini açık pazar durumuna getiriyor ve
bunu “bayram” yaparak
kutluyor; bu pazardan yarar sağlayacak olan Avrupalı parlamenterler ise Türkiye
açısından ortaya çıkacak zararları irdeliyordu. Bu işte, bir gariplik vardı.
Asyalılar Ne Diyor
Garipliğin ayırdına varanlar
yalnızca Avrupalılar ve az sayıdaki yerli araştırmacılar değildi. Japonya’da
iktidardaki Liberal Demokrat Parti Genel Sekreteri Kanezo Muraoka, Japon
Hükümetinin, Türk-Japon ilişkilerine büyük önem verdiğini belirterek, Türkiye’nin
Gümrük Birliği macerasıyla ilgili olarak şunları söylüyordu: “Bayan
Başbakanınıza coğrafya dersi vermek isterdim. Çünkü ona göre Ankara’nın
Doğusunda hiçbir ülke yok. Hep Batı hep Batı. Türkiye Batı'ya yaklaşmak için
hep Batı’dan gitmek istiyor. Oysa Batı'ya Doğu’dan da gidilebilir. Örneğin
Japonya, Çin gibi ülkelerle işbirliği yapıp, kendi ekonomik durumunu
düzelttikten sonra ‘Avrupalı’ olmak için çaba göstermek daha iyi değil mi?”8
Türkiye’nin tek yanlı bağımlılık doğuran AB politikası
konusunda bir başka açıklamayı Türkmenistan Devlet Başkanı Saparmurat
Türkmenbaşı yaptı. Türkmenbaşı, 57.Hükümetin Dışişleri Bakanı İsmail
Cem’e, 22 Ekim 2001 günü Türkmenistan’a yaptığı resmi gezide şunları
söyledi: “Sürekli olarak Avrupa’ya yaranmaya çalışıyorsunuz. Orada
itibarınızı sarsmayın. Siz gitmeyin onlar size gelsin. Sizin onlara değil, asıl
onların size ihtiyacı var. Tamamen Avrupa’ya yöneldiniz. Sürekli Avrupa’ya
gidiyorsunuz. Bir de Ortaasya’ya gelin”.9
İstekler
Başlıyor
Gümrük Birliği Protokolü'yle
Türkiye’nin uğradığı yitikler, çok çabuk ortaya çıktı. Siyasi istekler,
oylamasıyla birlikte gelmişti. Avrupa Parlamentosu’nda aynı gün yapılan bir
oylamada, Türkiye ile ilgili 9 maddelik bir karar oybirliğiyle kabul edilmiş, “Kürt sorunundan” Kıbrıs’a, demokrasiden
azınlık haklarına dek birçok istemde bulunulmuştu.
Erken Gelen Yitikler
Ekonomik göstergeler, kısa süre
içinde siyasi istemlerden, çok daha kötü bir gidişi haber vermeye başladı.
Ucuzlayacak denilen hiçbir ürün ucuzlamadığı gibi, gerçek bir dışalım (ithalat)
patlaması yaşandı. Türkiye beyaz eşya, elektrikli ev araçları, otomobil, TV,
müzik seti başta olmak üzere her türlü tüketim malları akınına uğradı.
Türkiye’nin en iddialı üretim dalı tekstil ve konfeksiyonda dışsatım (ihracat)
azaldı.
Üçüncü ülkelerden ucuz hammadde
elde etme olanağını yitiren ilaç üretimi, hızlı ve yüksek fiyat artışlarına
uğradı. Ağaç işleri, deri sanayii, tarım, mobilyacılık zor duruma düştü.
Tekstilde dışalım bir yıl önceye göre yüzde 56 artarken, dışsatım yüzde 4.6 geriledi.
Müzik seti dışsatımında yüzde 219’luk bir düşüş yaşandı.10
Dışsatım-dışalım dengeleri alt üst oldu. Altı ay içinde;
Almanya’dan yapılan dışalım yüzde 77,5, Fransa’dan yüzde 88.3, İtalya’dan yüzde
86.8, İsveç’den yüzde 92.9 arttı.11
AB Ülkeleri Protokol Kurallarına
Uymuyor
Türkiye, Avrupa kökenli mallarla
dolarken Avrupa Birliği’ne üye ülkeler, Gümrük Birliği Protokolü’nün
koşullarına da uymadılar. Türkiye’nin tarımsal ürün ve tekstil ağırlıklı az
sayıdaki dışsatım ürününe tarife dışı engeller ve kotalar koydular,
anti-damping soruşturmaları açtılar. Avrupa Birliği’nin karar organlarında yer
almayan dolayısıyla karar süreçlerine katılamayan Türkiye, alınan kararlara
itiraz da edemedi.
Türkiye’nin, Gümrük Birliği nedeniyle üçüncü
ülkelerle olan dış ticaret dengeleri de kısa süre içinde bozuldu. Türkiye,
yalnızca AB ile kendi arasındaki gümrükleri sıfırlamakla kalmamış, buna ek
olarak; AB dışındaki ülkelere uyguladığı gümrük tarifelerini de, AB’nin kendi
dışındaki ülkelere uyguladığı ortak gümrük tarifesi ile eşitlemeyi (yani
düşürmeyi) kabul etmişti. Bu üstlenme, hem dış dünyaya açılabilen sınırlı
sayıdaki dışsatım ürününü korumasız kılıyor hem de AB üyesi olmadıkları için
gümrük tarifelerini değiştirmeyen üçüncü ülkelere, Türkiye ile yaptıkları
ticarette açıktan bir kazanç sağlıyordu. Bu kazanç Türkiye’nin yitiğiydi.
Dışsatımında Dışalımı Karşılama
Oranı Düşüyor
Dış ticaret dengelerinin hızlı bir biçimde dışalım lehine
bozulması ve dışsatımın dışalımı karşılama oranının sürekli düşmesi, dış borcun
artmasına ve yerli üretimin güç durumda kalmasına, giderek ortadan kalkmasına yol açtı.
Türkiye, Gümrük Birliği’ne girdiği 1995 yılından 2016’ya
dek aradan geçen 21 yılda Avrupa Birliği ile yaptığı ticarette 273 milyar dolar
açık verdi. Bunun açık anlamı, yoksul Anadolu halkının ticaret yoluyla muazzam
bir serveti, Avrupa’nın varsıllığına katmasıdır.12
Dışardan Yönetim
Türkiye, Gümrük Birliği’yle;
dış ilişkilerini belirleme yetkisini, Avrupa Birliği’ne devretmiştir.
Türkiye, Avrupa Birliği’nin üye
olmayan üçüncü ülkelerle (tüm dünya ülkeleri) yaptığı ve yapacağı bütün
anlaşmaları önceden kabul etmiştir (16. ve 55. Madde).
Türkiye, GB ile herhangi bir dünya
ülkesiyle Avrupa Birliği’nin bilgi ve onayı dışında ticari anlaşma yapmamayı
kabul etmiş, yapması durumunda Avrupa Birliği’ne bu anlaşmayı engelleme yetkisi
vermiştir (56.Madde).
Türkiye, GB anlaşmasıyla; AB’nin
GB ile ilgili olarak alacağı bütün kararlara paralel kanunlar çıkarmayı önceden
kabul etmiştir (8.Madde).
Türkiye, GB anlaşmasıyla; AB
Adalet Divanı’nın bütün hukuki kararlarına tam olarak uymayı önceden kabul
etmiştir (64.Madde). Türkiye, GB ile ulusal pazarını, rekabet etmesinin mümkün
olmadığı Avrupa mallarına açıyor, gümrük vergilerini sıfırlıyor ve tüm fonları
kaldırıyordu.13
Gümrük Birliği uygulamaları
konusunda Prof.Dr.Erol Manisalı şunları söylüyor: “Bir ülkenin,
dünyanın herhangi bir yerinde bir gümrük birliğine bağlı olması için ‘eşit
statüde bir üye’ olması gerekir. Türkiye’nin AB ile ilişkisi ise bir sömürge
ile onu yöneten ülke arasındaki ilişkidir. Eskiden Avrupa ülkelerinin Afrika ve
Asya’da uyguladıkları örneklerde olduğu gibi”.20
DİPNOTLAR
1 Hürriyet
14.12.1995
2 Sabah
14.12.1995
3 a.g.g.
14.12.1995
4 Zafer
Çağlayan “Lake’e Ankara’da Düş Kırıklığı” Cumhuriyet 16.01.1996
5 “Ekonomik
Kriz Yaşanacak” Cumhuriyet 02.01.1996
6 a.g.g.
02.01.1996
7 a.g.g.
02.01.1996
8 “Ankara
Doğu’ya Dönsün” Aze Marşan Cumhuriyet, 23.03.1999
9 “Türkmenistan’dan
Tokat”, Cumhuriyet 23.10.2001
10 “Gümrük
Birliği’nde İlk Raund Avrupa’nın” Gözcü 30.11.1996
11 “Gümrük
Birliği’nde Rüzgar Tersten Esti” N.Yalçın Cumhuriyet 22.08.1996
12 “Türkiye- AB Arasındaki
Dış Ticaretin Teknolojik Yapısı” B.Ali Eşiyok, researchturkey.org
13 “Gümrük
Birliği’nin Siyasal ve Ekonomik Birliği” Prof. Dr. E. Manisalı,
Bağlam Y. 1995. sf. 65, 66
14 “Gümrük
Birliği’nin Siyasal ve Ekonomik Bedeli” Prof. Dr. Erol Manisalı
Bağlam Yay. sf. 57
hocam merhaba,
YanıtlaSilyazılarını çok aydınlatıcı, hepsi için ayrı ayrı teşekkür ediyorum. ancak metin de kullandığınız font'u değiştirmenizi rica ediyorum. çok zor okunuyor.
iyi çalışmalar.