"Millet vicdanına dayanan ve yüce meclisinizde toplanan
yüksek milli irade, saygıdeğer kurulunuza meşruiyet ve yasallık
kazandırmıştır... Yüce meclisiniz, milletin yargısına karar vermenin
sorumluluğunu, yalnızca yasa yapma ve yasa koyma ile görevli olarak değil,
milletin yazgısıyla doğrudan uğraşarak taşıyacaktır... Ülkemizin şimdiye kadar
geçirdiği bunalımlara, felaketlere; kimi zaman Avrupa’yı taklit etmek, kimi
devlet işlerinin yönetimini kişisel görüşlere göre düzenlemek, kimi zaman da
anayasayı bile kişisel duygulara oyuncak etmek gibi, acı sonuçlarını
yaşadığımız basiretsizlikler neden olmuştur... Ulusun yazgısını kayıtsız ve
koşulsuz elinde tutan Türkiye Büyük Millet Meclisi, hızla yeni bir devlet
kurmaktadır."
Mustafa
Kemal 23-24 Nisan 1920
Mustafa Kemal, 23 Nisan’da Meclis’in oluşumu
hakkında kısa bir konuşma yaptı. Temel görüşlerini ertesi gün, yani 24 Nisan’da
açıkladı. Üç uzun konuşmayla, ülkenin durumuyla ilgili olarak geçmişten gelen ve
o günü ilgilendiren hemen tüm konuları ele aldı. Değerlendirmeleri, anayasa hukuku
açısından derinliği olan görüş ve yorumlar içeriyordu. Yönetim biçimiyle ilgili
önermeleri ve kullandığı hukuk dili, son derece ileriydi.
Konuşmasının başında Samsun’dan
Meclis’in açılışına dek geçen olay ve gelişmeleri anlattı. Kendisini, “milletin bağrındaki savaşçılardan biri olarak”
tanımlayıp, mücadeleye atılma nedenlerini açıkladı. “Yaşam ve kişiliğim, yüce milletin malıdır; benim için artık en kutsal görev,
milli iradeye boyun eğmeyi her şeyin üzerinde görmektir” der ve konuşmasını
şöyle sürdürür: “Geçirmekte olduğumuz şu hayat
ve ölüm günlerinde, büyük umut ve çabalarla, sağlanmaya çalışılan milli istiklalimiz
uğrunda, bütün varlığımla çalışacağımı, millet önünde açıklarım. Bu kutsal amaç
uğrunda, milletle beraber, sonuna kadar mücadele edeceğime bütün kutsal inançlarım
adına söz veriyorum” dedi.
Başkan seçildiği oturumdaki dört saatlik
konuşmasının sonraki bölümlerini, yönetim biçimiyle ilgili hukuksal-siyasal
konulara ayırır ve özet olarak şunları söyler: “Ülkeyi parçalanma ve dağılmadan kurtarmak için, bütün milli kuvvetlerin
derhal, köklü bir kurum içinde birleştirilmesinden başka çare yoktur. Bunun biçimi
ne olmalıdır? İşte sorun budur. Millet vicdanına
dayanan ve yüce meclisinizde toplanan yüksek milli irade, saygıdeğer kurulunuza
meşruiyet ve yasallık kazandırmıştır. Millet vicdanının yargısına bağlı kalmak
bakımından, sorumluluğu belirlenen bir gücün işleri yönetmesi zorunludur. Bu gücün
doğal biçimi ise hükümettir... Yüce meclisiniz,
milletin yazgısına karar vermenin sorumluluğunu, yalnızca yasa yapma ve yasa koyma
ile görevli olarak değil, milletin yazgısıyla doğrudan uğraşarak taşıyacaktır...
Ülkemizin şimdiye kadar geçirdiği bunalımlara, felaketlere; kimi zaman Avrupa’yı
taklit etmek, kimi devlet işlerinin yönetimini
kişisel görüşlere göre düzenlemek, kimi zaman da anayasayı bile kişisel duygulara oyuncak etmek gibi, acı sonuçlarını
yaşadığımız basiretsizlikler neden olmuştur... Ulusun yazgısını kayıtsız ve koşulsuz elinde tutan Türkiye Büyük Millet
Meclisi, hızla yeni bir devlet kurmaktadır. Bu işi yaparken en karışık hukuk
ve toplumbilim kuramları ile anlatılan sistemleri, değerlerini tam vererek gözden
geçirmektedir. İki düşünce derhal kendini göstermiştir: Yeni bir hükümet oluşturmak
ve Meclis’in komisyonları aracılığıyla ülkeyi bizzat yönetmek...”x
(x) “Atatürk’ün Bütün Eserleri” 8.Cilt, Kaynak Yay., İstanbul-2002, sf.72
ve “Kuvayı Milliye Ruhu” sf.32-40
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder