AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan, belirli bir süreden beri, Batı’yla özellikle de ABD’yle
çelişkileri olduğunu gösteren açıklamalar yapıyor; ABD ile çatıştığı izlenimi
veriyor. Açıklamaları değerlendiren bir kısım yorumcu; ‘Erdoğan’ın Washington’un
verdiği desteği yitirdiğini’, ‘üzerinin
çizildiğini’ ya da ‘Batı gözünde
miyadının dolduğunu’ söylüyor. Bir başka kesim; ‘AKP’nin dış politikada ister istemez Atatürkçü politikaya döndüğünden’,
‘vatan savunmasından’ hatta ‘anti-emperyalist tutumdan’ söz ediyor.
Yandaş kesim ise; ‘Yedi düvelle mücadele
edildiğini’, ‘dik ve sağlam bir
ulusal duruş gösterildiğini’, ‘Batı’ya
diz çöktürüldüğünü’ söylüyor. Televizyon konuşucuları bunları anlatıyor,
gazeteler bunları yazıyor.
Medya Siyaseti!
Siyasi
iktidarın, son dönemde, ABD başta olmak
üzere Batı karşıtı söylemleri ve bunlara karşı yapılan yorumlar, siyasetteki
düzeyin göstergesi durumundadır. Olay ve olgulara bakış açısı daralmıştır. Siyasi
gündem neredeyse haftalık değerlendirmelere inmiştir. Sürekli konu değiştiren
resmi açıklamalar, medya yayınlarıyla halka ulaştırılmakta ve ard arda yapay
gündemler yaratılmaktadır. Bilgisiz ve örgütsüz kılınan halk, neyin ne olduğunu
anlayamaz hale gelmiştir. Televizyonlar ele geçirilmiş, siyaset, medya
yayınlarıyla sınırlanmış durumdadır.
İki hafta
öncenin konusu Barzani’nin referandumuydu, bu haftaki konu; ‘ABD’yle çatışma’. Altı hafta önce konu,
‘Almanya’ya haddini bildirmek’ di.
Türk siyasetindeki ufuk daralması,
yalnızca iktidardakileri değil siyasetle ilgilenen her kesimi içine almıştır.
Aydın çevrelerdeki entellektüel olgunluk, şimdiye dek olmadığı kadar düzey
yitirmiştir.
Çatışıyor Görünmek
Siyasetteki
düzey yitiminin göstergesi olan açıklamaların hiçbiri doğru değil ve açıklama
sahiplerinin niyeti ne olursa olsun; yalan ve yanlışa dayanıyor. Yanılgı ve
öngörüsüzlüğü yansıtıyor. Batı’nın destekleyip ayakta tuttuğu ve tutmakta
olduğu iktidar, yitirmekte olduğu halk desteğini korumak için; yapay gündemler
yaratıp, uygulaması olmayan kurusıkı sözler söylüyor. Gerçekte, ne Batı’nın
çıkarlarıyla çelişiyor ne de ulusal hedeflere yöneliyor. Emperyalizmin Ortadoğu
politikasına katkı koyan bir iktidarın, gönüllü olarak birlikte olduğu güçle
çatışması söz konusu olmuyor.
Hiçbir yönetim, kendi ülkesine zarar verecek bir sürece katkı koyarken
sesiz kalmış görünemez. Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanlığını yapıp istenenleri
yerine getirirken, sonuçlar ortaya çıkmaya başlayınca kendini gizlemek ancak
böyle mümkün olabilir. Gerçeğin ortaya çıkması, yani ülke dağılmaya giderken;
bunu yapanlara karşı dirençsiz ve çatışmasız bir görünüm vermek, halkın
desteğini tümden yitirmek demektir. ‘İşbirlikçinin
gizlenmesi’ denilen bu tutum; medyayla yayılan ve bugüne dek işe yarıyan
yapay gerilimlerin, siyasete yön veren unsur haline getirilmesinin hem nedeni
hem de amacıdır.
Emperyalizmin Ne Olduğunu Bilmek
Türkiye’de,
emperyalizm sözcüğü çok kullanılıyor ancak ne olduğu ve nasıl işlediği, gerçek
boyutuyla bilinmiyor. Emperyalizm deyince, oluşan ortalama algı; silah, ordu,
savaş ve askeri işgal geliyor. Oysa, bunlar emperyalizmin amacına ulaşmak için
kullandığı araçlar. İşin özü; para, kar ve sömürüye yani ülkelerin varsıllığına
el koymaya dayanıyor. Emperyalizmin varlık nedeni ekonomidir.
Bugün askersiz ‘çözüme’ öncelik
veriliyor, olmazsa silah kullanılıyor. Amerikalılar, 20.yüzyılın başında bu
işleyişe ‘açık kapı politikası’
diyordu. ‘Kapılar Amerika’ya açık olmalı,
kapalıysa kırılmalı’. Söylenen buydu. Kapılar bugün, mali ve ticari
ilişkilerle açılıyor ve işbirlikçilerle açık tutuluyor.
AKP’nin Özgörevi (Misyonu)
Türkiye’nin
emperyalizmin ağına yakalanması, Atatürk’ün
ölümüne dek giden eski bir öyküdür. AKP’nin 15 yıllık iktidar dönemi, bu uzun
sürecin son aşamasıdır. ABD bu son dönemde, Türkiye’de bugüne dek yapamadığı ve
yaptıramadığı ne kadar tasarımı varsa, tümünü AKP’ye
yaptırmıştır/yaptırmaktadır.
İktidara
getirilmeyle başlayan, BOP adına Ortadoğu’da görev verilmesiyle gelişen
ilişkiler ağı; başladığı gibi sürmektedir. Bunu, geçen ay yapılan Washington
ziyareti açıkça ortaya koymuştur. Durumun böyle olmadığını, AKP’nin ABD’yle
çatıştığını ileri sürenler, Trump’un;
“Dostum Erdoğan dünyanın çok zorlu bir
bölgesinde görev yapıyor, açıkçası yüksek not alıyor. Türkiye ve ABD’nin şu
anda hiç olmadığı kadar birbirine yakındır” sözlerinin ne anlama geldiğini
açıklamak durumundadırlar.
Türkiye-ABD ilişkileri, söylendiği gibi gerçekten “hiç olmadığı kadar” yakın mıdır? Ya da “tarihinin en sorunlu dönemini mi” yaşıyor? Bu soruya, medya
siyasetçilerinin gözüyle değil de, yüzyıl yukardan bakarak yanıt verilecek
olursa, “Türkiye, Kurtuluş Savaşı’ndan
beri, ABD isteklerine hiç olmadığı kadar yakın” yanıtının verilmesi gerekiyor.
Kurtuluş Savaşı, Türk Devrimi ve ABD
Türkler,
Kurtuluş Savaşı ve Türk Devrimiyle; ‘Anadolu’nun
kapılarını’ üstelik sımsıkı ve yalnızca ABD’ye değil, bütün emperyalist
devletlere kapattı. Bu tutumuyla, sömürge ve yarı-sömürgelere örnek oldu ve
Amerikalıların “insanlığın baruttan sonra
bulduğu en tehlikeli silah” dediği, ulusal kurtuluş savaşları çağını
başlattı. ABD’yle ‘en uzak’ ülke haline geldi.
ABD Atatürk’ü ve Türk Devrimi’ni
hiç affetmedi. Onları, kendisi için en büyük tehlike olarak gördü. Lozan’ı
imzalamadı, Sevr’in 20.yüzyılın ‘en
demokratik antlaşması’ olduğunu söyledi. Yüzyıl boyunca bu anlayışla
hareket etti ve Türkiye’yi yüzyıl önceki duruma getirmeye çalıştı ve bunu
başardı. Türkiye, 21.yüzyılın başında, ABD’ye hiç olmadığı kadar ‘yakın’ hale geldi.
Recep Tayyip
Erdoğan ve ABD
‘Ey Amerika’yla’ başlayan ve söz karmaşasıyla süren
açıklamalara dayanarak değerlendirme yapacak olursak, Türkiye’nin ABD’yle
çatıştığı söylenebilir. Ancak, bu gerçeği yansıtmaz. Türkiye, ABD’nin yüzyıldır
getirmeye çalıştığı yere getirilmişken ve bunu iktidar yapılıp 15 yıl orada
tutulan AKP yapmışken; yapay diklenmeler, inandırıcılığı olmayan karşıtlıklar,
Rusya flörtü, ‘vize’ sürtüşmesi falan
bir önem taşımıyor. Trump, gerçeği
söylüyor. Yeni Osmanlıcı Türkiye, ABD’ye ‘hiç
olmadığı kadar yakınlaşmış’ durumda.
BOP Eşbaşkanı olarak Türkiye’de ‘Ilımlı
İslam’ düzeni kuran ve kitle desteği süren Recep Tayyip Erdoğan’dan,
ABD neden memnun olmasın; ‘üzerini neden
çizsin’. Bunu yapmak istese, elinde sonuç alacağı çok sayıda koz var. En
kolayından Ecevit’e yaptığını yapar;
borsadaki sıcak parayı çeker, ayakta zor duran ekonomiyi bir anda yere serer ve
Erdoğan’ın siyasi yaşamı biter.
Çatışma İçin Neden Var mı?
Erdoğan’ın ABD’yle çatıştığını ve ‘defterden silindiğini’ söylemek için,
çatışmanın dayandığı uygulamaların ne olduğunu somut olarak ortaya koymak
gerekir. AKP’nin, ABD’nin çıkarlarına ve yürüttüğü politikalara karşı, içte ve
dışta herhangi bir uygulaması var mıdır? İktidara geldiği 2002’den bugüne dek
geçen 15 yıl içinde, onun dümensuyunda hareket etmemiş midir? ‘Stratejik ortağımız’ dediği ABD’nin
hemen her isteğini yerine getirmemiş midir?
ABD, Türkiye’yi güçsüzleştirip kendine bağlamak
ve çıkarı yönünde kullanmak için yoğun çaba harcamış ve bu çabanın sonucunu;
Kore Savaşı’ndan başlamak üzere bugüne dek almıştır. Değişik biçimde bugün de
almaktadır. Erdoğan’ı, özü, İsrail’in büyütüp güçlendirilmesi ve Akdeniz’e bağlı ‘Büyük Kürdistan’ın’ kurulması olan BOP’un
Eşbaşkanı yapmıştır. Barzani ‘devletini’
neredeyse Türkiye'ye kurdurmuştur. İncirliği kullanmaktadır. Suriye sınırında,
800 kilometrelik alana PYD’yi yerleştirmiştir. Türkiye’nin Fırat’ın Batısı’ndaki
kırmızı çizgisini yeşile dönüştürmüştür. Silahlı Kürt milisleri, Türkiye’den
Suriye’ye geçirtmiştir. Kürt militanlara askeri eğitim verdirmiştir. Barzani
‘referandumuna’ karşı birşey
yaptırtmamıştır. Bunların tümünü, Erdoğan önderliğindeki AKP’ye yaptırmıştır. Erdoğan’ın ‘üzerini neden çizsin’. Erdoğan,
ABD’nin tekerine taş koymadığı sürece üzeri çizilmeyecektir.
Olacak Olanlar
ABD, Kürt devletini kurup tanıyacak ve bu devleti dünyaya tanıtacaktır.
Bunun alt yapısı hazırdır. Kürt devletinin kurulup tanınması, parçalanma
sırasının Suriye’den sonra İran’a ve Türkiye’ye gelmesi demektir. Cumhuriyet’i
kuranlar bunu bildikleri için, Kürt devletini savaş nedeni saymışlardı.
ABD, Türkiye’nin yeni-Osmanlıcığa
geçmesini ve ‘Ilımlı İslam’ adını
verdiği rejimle yönetilmesini istiyor. İsteğini yönetime getirdiği AKP’ye
yaptırmış durumda. İnanç çatışmalarının denetimden çıkma riskini biliyor ama bu
risk AKP’yle iş çevirmesini önlemiyor. Onun için önemli olan Türkiye’nin güçsüz
kılınması. Bunu da AKP mükemmel yapıyor.
Türkiye’ye 1923’ten Bakmak
İçinde bulunduğumuz duruma, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in kuruluşundan
bugüne dek geçen, yüz yıl geriden bakıldığında yaşanmakta olan gerçeklerin
görünümü böyledir. Laf karmaşasına dönüşen açıklamalar, içi boş sözler ve
yaptırımı olmayan gözkorkutmaların bir önemi yok. ‘Vize krizlerinin’, Zarraf davalarının ve Erdoğan’ın korumalarının kovuşturulmasının da bir önemi yok.
ABD şu anda elinde bulundurduğu AKP’yi verimli biçimde kullanmaktadır. ‘Ey
Amerika’ seslenişi, düşünme ve algı gücü zayıflatılmış halka yönelik,
kendini güçlü gösterme girişimi, gerçeği örten bir yanıltma girişimidir.
Yapay karşıtlıklarla yürütülen danışıklı dövüş sürerken yani düşük
düzeyli bir ‘cambaza bak’ olayı
yaşanırken geçekler şöyledir: Türkiye’nin ekonomisi çökmüştür. Borç,
ödenebilirlik sınırını aşmış, borç taksitleri yeni borçlarla ödenmektedir.
Ordu, eğitim kurumlarıyla birlikte tasfiye edilmiştir. Suriyeli göçmenler, imam
okulları, vakıflar ve tarikatlarla Türkiye Araplaştırılmaktadır. Şeriat
uygulamaları yaygınlaştırılmakta, 2023’e hazırlanılmaktadır. AKP’nin yarattığı yıkım, köktenci bir değişim olmadan hiçbir iktidar
değişiminin düzeltemeyeceği kadar ağırdır.
Bunlar, ABD’nin 80 yıldır peşinde koştuğu ve
ancak şimdi yaptırabildiği işlerdir. Bunları yapan AKP’nin üzerini ABD neden
çizsin?
Olanlar
‘Recep Tayyip Erdoğan’ın üzeri çizildi’, ‘AKP’nin miyadı doldu’
sözlerinin çarpıklığı açıktır. ‘Vatan
Savunması Yapılıyor’, ‘İkinci
Kurtuluş Savaşı veriliyor’ gibi deli saçması sözler göz önüne
getirildiğinde; Türkiye’de ortaoyununa dönüşen ve aymazlıktan ihanete giden
siyasetin yayıldığı görülecektir.
ABD, Barzani’ye bağımsızlığa yönelik ‘referandum’ düzenletmiş ve bir durum saptaması yapmıştır. ‘Referanduma’ söylemle karşı çıkan AKP
yönetimi, somut bir adım atmamış, konuyu her olayda yaptığı gibi zamanın
unutkanlığına bırakmıştır. Kürt devleti, tanınmaya bir adım daha yaklaşmıştır.
Kuzey Suriye’de, PYD ordu haline gelmiş, ileri
teknoloji silahlarıyla donatılarak,
Akdeniz’e açılacak koridoru açıyor. Cılız önleme girişimleri, somut bir sonuca
ulaşmıyor ve halkı oyalamaktan başka bir işe yaramıyor. Rusya’yla girilen
değişken ve güvensiz ilişkinin ne getireceği ya da götüreceği belirsizliğini
koruyor. Büyük devlet çekişmesine sahne olan Suriye’de, sonucu bu çekişmenin
alacağı biçim belirleyecektir. Tutarsızlık içindeki Türkiye’nin sözünü dinleyen
olmayacak.
Dışarda Türkiye’yi bu duruma getiren AKP’yi, ABD neden defterden silsin?
ABD, Türkiye’yi, ‘sürekli kaos
kuramı’ adını verdiği çatışmalı bir düzensizlik ortamına götürüyor. Bunu
yaparken, söz karmaşası ve inanç sömürüsünü kullanan AKP’yi
kullanıyor. Afganistan, Irak, Libya ve
Suriye’de bunu başardı. Aynı şeyi, Türkiye ve İran’da da yapmak istiyor. BOP’ta
açıkladıkları gibi, burada İsrail ve Büyük Kürdistan’dan başka büyük devlet
bırakmamaya kararlılar. Buna karşı çıkıp, çevre ülkeleri bir araya getirerek
başarılı olabilecek tek ülke Türkiye. Ancak, Türkiye AKP aracılığıyla denetim
altında.
ABD, belirlediği yolda ilerlerken, Recep Tayyip Erdoğan’ın, bağlı olarak AKP’nin ‘üzerini
neden çizsin’.
Türkiye’de siyaset, neden olduğu toplumsal çözülmeye bağlı olarak, sürekli
düzey yitiriyor ve sorun çözmek yerine sorun yaratır hale geliyor. Ülkenin
kaderine yön veren iktidar sahipleri, yetersiz donanım ve eğitimsizlikleriyle
topluma geriliği yayıyor. Geriye gidiş ve ilkelleşme, politika haline
getiriliyor, derine giden bozulmalar yaşanıyor. Bilinç yoksunluğu ve
yetersizlik, iktidarı ve muhalefetiyle siyasetin her alanını etkisi altına
alıyor. Türkiye içinde yaşadığı çağın gereklerinden koparak, karanlık ve
karışık bir geleceğe doğru gidiyor.
Bu yazıyı Soner Yalçın ve doğu Perinçek gibi neoakp'lilere ithaf etmek gerekir!
YanıtlaSil"İthaf edilecek" adam o kadar çok ki Sayın Kayık.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilSözcü yazarları çok yumuşadı, her kaba sığar hale geldiler. Soner Yalçın bugün yazmış: "CHP tek başına ne yapsın". Yapacakları tek bir şey var tepelerindeki Soros=Tesev=Taşnak takımını atıp Atatürk ilkelerine dönmek. Soner, aptalı oynuyor..
YanıtlaSilKaleminize sağlık. Bu kadar doğru ve ayrıntılı yazılırdı ancak.(Her yazınızda olduğu gibi) İnsanların körleştirildiği günümüzde sizin yazılarınız karanlıktaki bir fener gibi yol göstermekte.. İyiki varsınız ..
YanıtlaSilEMEGINIZE SAGLIK, BU YAZIYI ASLINDA VATAN PARTISINE YAKIN DURAN EMEKLI ASKERLERE OKUTMAK VE SORMAK LAZIM GALET, DELALET YADA HIYANET, HANGISI?
YanıtlaSilSayın Metin Aydoğanın yazısının güncel siyasi gelişmelerden çok önce yazıldığını görüyorum..ABD-İsrail projesinin, iki önemli ayağı kırılmış gözüküyor. Rusya ve bölge ülkeleri ile yapılan antlaşma sonucu ,Suriyenin kuzeyinde Kobani dışında yeni kürt kantonları kurulmasına gidecek süreç durdurulmuştur.İkinci ayak olan Bağımsız Kürdistan kurulması aşaması,batılı siyasetçilerin de söylediği gibi mazide kalan bir hatıra olarak kalıyor.Barzani kaybetmiştir. ABD kaybetmiştir.Rusya, Suriyenin eski sınırlarına dönmesini sağlayarak Ortadoğuda belirleyeci bir güç olmuştur.Elbetteki Türkiyenin hatalı Dış politikasını zorunlu olarak değiştirerek,Suriye ve Irakın toprak bütünlüğünü kabul edip,Rusya ve bölge ülkeleri ile ittifaka girmesi bu hesabın bozulmasına katkısı olmuştur. Türkiyenin de milli çıkarına olmuştur. 15 Temmuz darbe girişimi ve ABD nin projesinde kullandığı güçlere silah yardımını çoğaltması bence Dış politikadaki ani değişime neden olmuştur.Darbenin amacı Türkiyede ABD çıkarlarına itaatle uyan bir yönetim oluşturmak olduğu kadar 2001 de iktidara gelmesini desteklediği Tayyip Erdoğanı saf dışı bırakmaktı..Değişmez bakış açısı olanların darbenin kontrollü olduğunu söylemesi çok şaşırtıcı. Bu kontrollü darbe girişimi ise tamamı 327 general olan TSK nın 192 Generali tutuklu ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarının karara bağlanması nasıl yorumlanır.? ABD çıkarlarını rahatsız eden gözden kaçan bir girişimde sonuçlanmaya başladı. Ticarette dolar yerine Milli para kullanımı ..Çin ile 2016 Kasım ayında 700 milyon tl lik ticaret uygulanmasına başlandı.Rusya ve İran ile antlaşma yapıldı,uygulama 2018 Ocak ayında başlayacak. Dünya ticaretinin büyük bölümünün ABD Doları’na bağlı olarak yapılmasından gelen “Dolar Gücü”dür.Bir nevi takas sistemi olan Milli Ticareti için atılan adımlarla dolara karşı bir suikast olup,ABD nin tekerine takoz koyulmuş sayılmazmı.? .Bu gelişmeler AKP'yi değilde,Tayyip Erdoğanı defterden silmesi ve vize uygulaması ile başlayan müdahaleleri için yeterli sebeb değilmidir..?
YanıtlaSilAKP ve RTE ABD'den izin almadan WC ye bile gidemez.Bunlari geçiniz!
SilMerhaba,henüz sular bulanık RUSYA ile anlaşılmasının tayyip erdoğanın şahsi manevraları olarak görüyorum yani tayyip erdoğanın çıkarları ile ülke çıkarları darbeden sonra akçalı hayatta olmasa bile siyasi anlamda bir miktar örtüşmüştür. MİLLİ bir duruş sergiliyebilmesi için gümrük duvarlarını yeniden kurması gerekir buna ilişkin bir gösterge yoktur aksine sırbistandan inek ithali ile yerli hayvancılıga bir darbe daha indirmiştir.
YanıtlaSilSAYIN metin AYDOĞAN okurlarından erhan köroğlu
sevgiler saygılar hocam
https://www.dunya.com/kose-yazisi/kopru-ve-otoyollari-elestirirken-hesap-yapiyor-musunuz/386961
YanıtlaSilbu konu hakkındaki düşünceniz nedir
Elinize saglik
YanıtlaSilYazınız çok güzel ama kafama takılan soru Fırat kalkanı ve idlib operasyonu ayrıca 15 temmuzda Amerika'nın ilk saatler fazla ses çıkarmaması bu yazdikjlarnizla çelişki durumu oluşturmuyor mu
YanıtlaSilTeşekkürler
Sayın Okçu, köprü ve yünel konusunda bu blogda en az 6 yazı var okuyabilirsiniz.
YanıtlaSilFırat Kalkanı, bence etkili bir girişim değil Sevgili Mühendis. Koşullar olgunlaşınca geri çelilinecek yada farklı ad ve uygulamayla ABD politikasına eklenecektir. Güçsüzseniz, sizi kimse dinlemez. Türkiye çok güçsüz durumda.Daha da güçsüzleşecek.
YanıtlaSilakp yi amerika silmedi ama millet silmek üzere ki buna da tedbir alıyorlar. ama akp tek başına bi halt yapamadığı için bunu amerika ve uluslararası ekiplerlerle yapıyor. bu avrupaya ve amerikaya diklenmeler falan bu yüzden. tıpkı en çok oy oranın olduğu almanyayla yapılan dalaş gibi. tabiki evet çıkması için onların hayır demesi lazımdı daha doğrusu başkanlığa karşıymış gibi durması lazımdı. oyle de yaptılar tuttu. diğer bi tedbir de belediye başkanlarının güya istifa ettirilmesi olayı. istanbul izmir ankara gibi yerlerde belediye başkanları bırakın hükümetten habersiz küresel çetelerden bile habersiz iş yapmazlar. yani bu büyük şehirlerde yapılan herşey gayet planlı ve haberli işlerdir. yani bir büyükşehirde belediye başkanının izini göremezsiniz, her şehirde ayni yapılanma. bu projeler batıdan destekli hükümet politikasıdır. yani belediye başkanının dünyaya beyan ederek yapmadığı tek şey çalmaktır. akp de kimseyi çaldı diye kovmaz öyle bir parti değil. baktılar oylar gidiyor hemen trübünlere oynamaya başladılar. yoksa gökçekin çalmasına itiraz eden adam yok oy meselesi. velhasıl herşey aynı oyunlar oyunlar oyunlar. her ihtimale karşı yedek partiler de hazırda bekliyor olur ya akp kazayla gider. yapılan işer hep aynı kim başa gelirse gelsin sadece biri dinden biri atatürkten bahsederek yalan söyler tek fark bu. yani akpnin patronu kimse chpn de patronu o. hatta ve hatta yeni parti de böyle. eğer gündem içinde boğulup gitmediyseniz şunu farketmeniz lazım. chpnin adalet yürüyüşü çok garip birşeydi. yani türkiyeden planlanmış bir şey değildi. ve kaç aydır yeni parti yeni parti. artık partinin ismini yeni parti olarak bildik. sonra baktık iyiymiş parti(hadi yine iyisin). bunlar akp iş göremez hale geldiğinde amerika globalizmin işlerini türkiyede görecek yedek partilerdir. kardeşim şunu bilelim türkiyede siyaseten bi yere gelmek için amerika ve para gücünün yardakçısı olmak lazım. deniz baykalı açığı var diye öldürmediler belki ama muhsin yazıcıoğlu öldürüldü. geriye kalanların ne kadar hain olduğunu siz düşünün artık
YanıtlaSil