Türkiye, İran, Irak ve Afganistan
Tahran’ın sayfiye semtinde yeni yapılan Sadabat Sarayı’nda; 8 Temmuz 1937’de
bir dostluk ve işbirliği antlaşması imzaladı. İran Şahı Rıza Şah, antlaşma üzerine Atatürk’e
geçtiği telgrafta; “imzacı devletler
sizin emperyalistlere karşı açtığınız mücadele sayesinde var olmuşlardır; bu
sonucu, size ve Türk milletine borçluyuz” dedi... Başlangıçta
başarılacağına kimsenin inanmadığı Balkan Birliği; güven verici davranışlar,
içtenlik ve yeni Türkiye’nin saygınlığı sayesinde gerçekleştirildi. Atatürk, İstanbul’da gerçekleştirilen
Konferansta, konuk ağırlayan bir devlet başkanı olarak, içtenlikli bir konuşma
yaptı ve şunları söyledi; “Yüzyıllarca
geriye giden ortak tarih içinde, acılı hatıralar varsa, bu acıya bütün Balkan
milletleri dahildir. Türklerin hissesi ise daha az acı olmamıştır. Sizler,
mazinin karışık his ve hesaplarının üzerine çıkarak, derin kardeşlik hisleri
arayacaksınız...”
Barış Örgütlemek
Türkiye,
İran, Irak ve Afganistan Tahran’ın sayfiye semtinde yeni yapılan Sadabat
Sarayı’nda; 8 Temmuz 1937’de bir dostluk ve işbirliği antlaşması imzaladı.
Adını imzalandığı saraydan alan bu antlaşma için, Türkiye öncülüğünde üç yıl
uğraşılmış, birçok sınır sorunu çözüldükten sonra, “Sovyetler Birliği ve İngiltere’ye de haber verilerek”1
imza aşamasına gelinmişti. İran Şahı Rıza
Şah, antlaşma üzerine Atatürk’e
geçtiği telgrafta; “imzacı devletler
sizin emperyalistlere karşı açtığınız mücadele sayesinde var olmuşlardır; bu
sonucu, size ve Türk milletine borçluyuz” demişti.2
Türkiye, dört
ülkeyle antlaşma yaparak, çok geniş bir bölgede barışı örgütlemeyi3
amaçlamış, sahip olduğu saygınlığa dayanarak bunu başarmıştı. Kuzey’de
Sovyetler Birliği’nden sonra, Doğu’da 3,5 milyon kilometrekarelik bir alan,
barış bölgesi haline gelmişti. Katılımcı ülkeler kadar, çevre ülkelerin de
yararına olan bu girişimin, Türkiye’nin öncülüğüyle gerçekleşmesi Ankara’nın
kazanmış olduğu saygınlığın göstergesiydi.
“İyi
Komşuluk”
Tevfik Rüştü Aras’ın söylemiyle, Doğu’da, “İran, Afganistan ve Arap ülkeleri arasında
uyum sağlayarak, hep birlikte iyi komşuluk ilişkileri kurmak”4
Türk dış siyasetinin önde gelen amaçlarındandı. Türkiye, Sadabat Paktı’nı
gerçekleştirmekle, hem önceden belirlediği amacına ulaşıyor, hem de gelişmeye
açık, barışçı ve güvenilir bir birliktelik yaratıyordu.
Bu dört ülke,
artık sorunlarını kendi aralarında çözecek, oluşturulan birlikteliği koruyup
geliştirdikleri oranda, bölgelerinin gerçek egemeni olacaklardı. Azgelişmiş
ülkeler, dünyada ilk kez, emperyalist sömürüye kapalı, bağımsız ve bağlantısız
bir hareket başlatıyordu.
Hazırlık
Sadabat
Paktı’na temel olan yaklaşım, Kurtuluş Savaşı içinde oluşmaya başladı ve ilk
uygulamalar o günlerde gerçekleştirildi. Afganistan’la 1921 yılında yapılan
ittifak antlaşması, tarihsel bağlara, benzer sorunlara sahip iki ülkeyi
birbirine daha çok yakınlaştırmış; sonrasında, Afgan Kralı’nın Türkiye’yi
ziyaretiyle, yakınlaşma hız kazanmıştı.
İran’la
ilişkiler, Şah Rıza’nın yönetime
gelmesiyle gelişmiş, Afganistanla yapılan anlaşma hükümleri, İran için de
geçerli kılınmıştı. Türkiye, İran’la olan sınır sorunlarını, 1931 yılına dek
tümüyle çözmüştü. Irak’la ilişkiler, İngiltere’nin bu ülkedeki etkisiyle oluşan
dengeler gözetilerek ve üçlü görüşmelerle oluşturulmuştu. Sadabat görüşmeleri, amaç
ve sonuçlarıyla birlikte; “Türkiye’nin
ilişkilerde en ileri dostluk düzeyine ulaşmış olduğu Sovyetler Birliği’ne”
de bildirilmişti.5
Balkanlar
Atatürkçü
dış siyasetin, Türk-Sovyet ilişkileri ve Sadabat Paktı’yla birlikte üçüncü
önemli girişimi, Balkan ülkeleriyle de barış ve dostluğa dayalı ilişiler
geliştirmesiydi. Uzun çatışmalar, kırımlar ve göçlerle oluşan kalıcı
düşmanlıklarla dolu bu acılı bölgede, karşılıklı saygı ve dostluğa dayalı,
güven duyulan ilişkiler geliştirmek güç bir işti.
Türkiye,
birbiriyle sürekli çatışan Balkan devletlerinin, her zaman ortak düşmanı
olmuştu. Konu, Türkiye’ye karşıtlık olduğunda bir araya geliyorlar, ancak başka
hiçbir konuda anlaşamıyor ve çatışıyorlardı. Bu işleyiş, Balkanlar’da yüz
yıldır süren bir gelenek haline gelmişti.
Balkan
Birliği
Başlangıçta
başarılacağına kimsenin inanmadığı Balkan Birliği; güven verici davranışlar,
içtenlik ve yeni Türkiye’nin saygınlığı sayesinde gerçekleştirildi. Şaşırtıcı
biçimde ve kısa bir sürede, düşmanlıklar dostluğa, güvensizlikler dostluk ve
danışmaya dönüştürüldü.
Birliğe öncülük
eden Türkiye, önce ülkelerle ayrı ayrı anlaşmalar yaptı. Daha sonra, ikili
birlikteliklerin sağladığı yakınlaşmalara dayanılarak Balkan Paktı (Antlaşması)
gerçekleştirildi.
Anlaşmalar
Seti
Türkiye,
15 Aralık 1923’te Arnavutluk, 18 Ekim 1925’te Bulgaristan ve 28 Ekim 1925’te
Yugoslavya’yla dostluk ve işbirliği anlaşmaları imzaladı. Uluslararası Barış
Bürosu’nun, 10 Ekim 1929’da, Atina’da düzenlediği Dünya Barış Kongresi’nde,
Balkan Birliği’nin kurulması için konferanslar düzenlenmesi önerildi.
İlk
konferans, 5 Ekim 1930’da; Türkiye, Bulgaristan, Arnavutluk, Yunanistan,
Romanya ve Yugoslavya’nın katılımıyla Atina’da yapıldı. İkincisi, aynı
katılımla İstanbul’da (25 Ekim 1931), üçüncüsü Bükreş’te (1932) ve dördüncüsü
Selanik’te (1933) yapıldı.
İstanbul’da
gerçekleştirilen Konferansta, konuk ağırlayan bir devlet başkanı olarak,
içtenlikli bir konuşma yaptı. Balkan uluslarının, Türk ulusuyla köken ve yazgı
birliği içinde olduğunu açıkladığı ve Fransızca yaptığı konuşmada şunları
söyledi: “Balkan milletleri, sosyal ve
siyasi olarak bugün nasıl görünürlerse görünsünler, onların Orta Asya’dan
gelen, aynı kandan, yakın soylardan ortak ataları olduğunu unutmamak gerekir.
Yüzyıllarca geriye giden ortak tarih içinde, acılı hatıralar varsa, bu acıya
bütün Balkan milletleri dahildir. Türklerin hissesi ise daha az acı olmamıştır.
Sizler, mazinin karışık his ve hesaplarının üzerine çıkarak, derin kardeşlik
hisleri arayacaksınız. İnsanları mutlu edecek tek araç, onları yakınlaştırarak
birbirine sevdirmek, karşılıklı maddi ve manevi ihtiyaçları sağlayan, hareket
ve enerjiyi yaratmaktadır”.6
Geleceğe
Uyarılar
Hastalığın
ilerlediği günlerde, (27 Şubat 1938) Balkan Paktı toplantısı için Ankara’ya
gelen ülke temsilcilerini Çankaya’da kabul etti. Şiddetli burun kanaması
nedeniyle, geç katılabildiği davette, yetkililere ve gazetecilere açıklamalar
yaptı. Balkan Birliği’ne verdiği önemi bu kez, ekonomi ve kültürel
dayanaklarını öne çıkararak açıkladı. Şunları söyledi; “Balkan İttifakı, bizim öteden beri, içtenlikle üzerinde durduğumuz bir
idealdir. Bu kadar yüksek bir idealin temel taşı, geçici siyasi hesaplara bağlı
kalamaz. Esas temel, her türlü siyasete yön veren kültür ve ekonomik zenginlik
olmalıdır”.7 Bir gün sonra, Avrupa’nın karışık durumunu
kastederek, “uzun barış dönemleri tarihte
enderdir. İçinde bulunduğumuz devreyi mümkün olduğu kadar uzatmak için, elden
gelen gayret ve iyi niyeti göstermeliyiz... Herkesi memnun edecek bir adalete
ulaşmak güçtür. Mutlak anlamda eşitlik, dünya üzerinde belki hiçbir zaman
kurulamayacak. Bununla birlikte bütün gücümüzü, bu yüksek ideale çevirmeli ve
buna yaklaşmak için, elden ne gelirse hepsini yapmalıyız” dedi.8
Birlik
Gerçekleşiyor
1929-1933
arasında yapılan konferanslar dizisinden sonra, önce Yunanistan (15 Eylül
1933), daha sonra; Bulgaristan, Romanya ve Yugoslavya’yla, ikili dostluk
anlaşmaları imzalandı. Ard arda gerçekleştirilen bu anlaşmalar, bir yıl sonra
yapılacak Balkan Paktı’na temel oluşturdu.
Balkan Paktı;
Türkiye, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya’nın katılımıyla, 9 Şubat 1934’te,
Atina’da imzalandı. Bulgaristan ve Arnavutluk o aşamada Antlaşmaya katılmadı.
Arnavutluk, 1937 sonunda katılmak için başvurdu, ancak geç kalmıştı ve artık
yalnızdı; yakın olan savaş, görüşmeler için ona gerekli zamanı bırakmamıştı.
Nitekim 1939 Nisan’ında, İtalya’nın saldırısına uğradı.
Bilinç
ve Öngörü Yeteneği
İtalya’nın
Arnavutluk’tan asker çıkarıp, oradan Yunanistan’a saldırması, Atatürk’ün öngörü yeteneğini gösteren
olaylardan biridir. Konumu, gücü ve İtalya’yla olumsuz ilişkileri nedeniyle,
Arnavutluk’la her zaman yakından ilgilenmişti. İtalyan saldırısından beş yıl
önce, 1934’te; “Arnavutluk’un Balkan
Antlaşması’na katılmamakla hata ettiğini” İtalya’nın doğrudan doğruya “Yugoslavya, Yunanistan ya da Türkiye’ye
saldıramayacağını”, önce Arnavutluk’a çıkarak buradan “kendine en kolay görünen yere tecavüz edeceğini” söylemişti.9
Söylemini
yalnızca Türk dışişleri yetkililerine değil, görüştüğü Balkan hükümet
yetkililerinin tümüne iletmiş, bu nedenle “Arnavutluk’a
önem verilmesini” istemişti.10 İtalya, onun beş yıl önce
uyardığı gibi, 1939’da Arnavutluk’a girdi ve oradan Yunanistan’a saldırdı.
Atatürk, “dünyayı kana
boyamaktan çekinmeyecek iki maceracı”11 olarak tanımladığı Mussolini ve Hitler’den hiç hoşlanmıyordu. “Avrupa
Faşizmi konusundaki yorumları yanlışsızdır”.12 Mussolini’yi, “asker rolüne çıkmış bir aktör gibi, üniforma giyip caka satan bir
sivil” olarak görüyor; “günün birinde
kendi halkı tarafından asılacak” diyordu.13 (Mussolini 28 Nisan
1945’te, kendi yurttaşlarınca kurşuna dizildi.) “Seyyar tenekeciye” benzettiği Hitler’i,
“özgür bir ulusu köle haline getiren
diktatör” olarak niteliyor, Kavgam’ı
(Mein Kampf) okuduktan sonra, “dilinin
yabaniliği ve delice düşünceleri nedeniyle midem bulandı” diyordu.14
DİPNOTLAR
1 “Atatürk’ün
Dış Politikası” T.R.Aras, Kaynak Yay., İst.-2003, sf.109
2 “Atatürk ve Dış Politika” Cemal Hüsnü Taray,
Belgelerle Türk Tar. Der., S: 34, sf. 49; ak. D.Avcıoğlu, “Milli Kurtuluş Tarihi” 3.Cilt, sf. 1469
3 “Atatürk’ün
Dış Politikası” T.Rüştü Aras, Kaynak Y., İst.-2003, sf. 109
4 a.g.e. sf. 108
5 a.g.e. sf.108-109
6 “Tek
Adam” Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi Kit., 8.Baskı, İst.-1984, sf. 408
7 a.g.e sf. 409
8 “Kaynakçalı
Atatürk Günlüğü” Prof. U.Kocatürk, İş Bank.Yay., sf. 383
9 “Atatürk’ün
Dış Politikası” T.Rüştü Aras, Kaynak Y., İst.-2003, sf. 135
10 a.g.e sf. 135
11 “Milli
Kurtuluş Tarihi” Doğan Avcıoğlu, 3.Cilt, İst.-1974, sf. 1478
12 “Atatürk”
Paraşkev Paruşev, Cem Yay., İst.-1981, sf. 332
13 “Atatürk”
Lord Kinross, Altın Kit.Yay., 12.Basım, İst.-1994, sf. 530
14 a.g.e. sf. 530
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder