Atatürk’ün ölümünden altı ay
sonra Türkiye; 12 Mayıs 1939’da İngiltere, 23 Haziran 1939’da Fransa ile iki
ayrı bildiriye (deklarasyona) imza attı. Bu iki deklarasyon 19 Ekim
1939’da, yani 2.Dünya Savaşı sürerken; İngiltere-Fransa-Türkiye arasında, Üçlü İttifak Anlaşması’na dönüştürüldü. Aynı
günlerde, 1 Nisan 1939’da; ABD’ye ticari imtiyaz hakları tanıyan bir başka
anlaşma imzalandı. Bu anlaşmayla Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Amerika’ya, “gerek ithalat ve ihracatta, gerekse diğer tüm
konularda, en ziyade müsaadeye mazhar (en fazla kayırılacak) ülke statüsü” verdi. Amerikan sanayi malları
için yüzde 12 ile yüzde 88 arasında değişen oranlarda gümrük indirimleri yapıldı.
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu, İngiltere Büyükelçisine, üçlü ittifak anlaşmasıyla
ilgili olarak, “Türkiye bütün nüfuzunu
Batı devletlerinin hizmetine verecektir” dedi. Oysa Batı, daha 20 yıl önce;
Türkiye’yi yok edeceğini, Türklerin vahşi talancılar olduğunu ve Anadolu’dan
uzaklaştırılacağını söylüyordu. 1930 yılına dek süren Kürt ayaklanmalarının
hemen tümünü kışkırtıyor ve Musul’u almak için Türkiye karşıtı her türlü eylem
içine giriyordu.
Kuşkulu
Gelecek
Atatürk,
gerçekleştirilen devrimin kendisinden sonra korunup geliştirilmesi konusunda sürekli
kaygı duymuştur. Çevresindeki kadronun yetersizliğini bildiği için; geleceğe
yönelik kaygısını, olası gelişmeleri ve alınmasını düşündüğü önlemleri sıkça
dile getirmiştir. Günümüz koşulları göz önüne alındığında, kaygı ve
uyarılarındaki haklılığı açıkça görülmektedir.
2.Dünya Savaşı’nın yaklaştığı ve hastalığının ilerlediği
günlerde Ali Fuat Cebesoy’a şunları söylemiştir; “Fuat Paşa, pek
yakında dünya durumu Mütareke yıllarından çok daha ciddi olacak ve
karışacaktır... Avrupa’da birkaç maceracı, Almanya ve İtalya’nın başında zorla
bulunuyorlar. Karşı karşıya geldikleri zayıf devlet adamlarının aczinden
cesaret alıyorlar. Bunlar birgün dünyayı kana bulamaktan çekinmeyeceklerdir.
Eski dostumuz Rus Sovyet Hükümeti, acizlerle maceracıların yanlış
hareketlerinden yararlanmasını bilecektir. Bunun sonucunda, dünyanın durum ve
dengesi tamamen değişecektir. İşte bu dönem sırasında doğru hareket etmesini
bilmeyip en küçük bir hata yapmamız halinde, başımıza Mütareke yıllarından daha
çok felaketlerin gelmesi mümkündür. Bu ikinci dünya savaşı beni yataktan
kımıldatmayacak bir durumda yakalayacak olursa, memleketin durumu ne olacaktır?
Ben devlet işlerine mutlaka müdahale edecek bir duruma gelmeliyim. Bizde hiçbir
şeyin yataktan yönetilemeyeceğini bilirsiniz. Mutlaka işin başına geçmek
gerek”.1
Yaşamsal
Önermeler
Ölümüne birkaç ay kala Almanya’nın Türkiye’ye yaptığı
ittifak önerisini, Başbakan Celal Bayar ve Dışişleri Bakanı Tevfik
Rüştü Aras (kısa bir süre önce Atatürk,
İsmet İnönü’yü Başbakanlıktan
almış yerine Celal Bayar’ı
getirmişti) kendisine ilettiklerinde, öneriyi uygun görmemiş ve “Türkiye,
tarafsız kalmalıdır, bir ittifak içine girmemelidir”2 demişti.
EmperyalizmeYanaşma;İngiltereveFransa’ylaİttifak
İsmet İnönü,
Cumhurbaşkanı olduktan sonra Atatürk’ün yakın çalışma kadrosunu etkin
görevlerden uzaklaştırdı. Atatürk döneminin değişmez Dışişleri Bakanı Tevfik
Rüştü Aras da bunlardan biridir. Yeni hükümette Aras’a görev
verilmedi, yerine getirilen Şükrü Saraçoğlu’na, İngiltere ve Fransa’yla
yapılan Üçlü İttifak Anlaşması imzalatıldı. Şükrü Saraçoğlu, imza töreninde İngiltere
Büyükelçisine,“Türkiye, bütün nüfuzunu Batı
devletlerinin hizmetine verecektir” dedi.3
Bu iki deklarasyon 19 Ekim 1939’da İngiltere-Fransa-Türkiye
arasında, Üçlü İttifak Anlaşması’na dönüştürüldü.
Anlaşmanın yapıldığı günlerde, İngiltere
ve Fransa, Almanya ile savaş halindeydi ve 2.Dünya Savaşı hızla yayılıyordu. Bu
anlaşma nedeniyle Hitler Türkiye’yi
“ikinci derecede işgal edilecek ülkeler” arasına
aldı ve Türkiye yöneticileri için şu sözleri söyledi: “Türkiye’yi, Mustafa Kemal’in ölümünden sonra, budala ve aptallar yönetmektedir”.4
ABD’ye
İmtiyaz
Amerikalılar’la, 1 Nisan 1939’da bir imtiyaz anlaşması imzalandı.
Bu anlaşmayla Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Amerika’ya, “gerek ithalat ve ihracatta, gerekse diğer tüm konularda, en ziyade müsaadeye
mazhar (en fazla kayırılacak y.n.) ülke
statüsü” tanındı. Amerikan sanayi malları için yüzde 12 ile yüzde 88 arasında
değişen oranlarda gümrük indirimleri sağlandı.5
İngiliz
Politikası
Türkiye,
İngiltere’ye güvenerek yansızlıktan ayrılmış, İngiltere’nin safına geçmiş ve
Almanya’yı karşısına almıştı. Ancak, savaş anında yardım sözü veren İngiltere,
Türkiye’ye yardım yapacak durumda değildi. İngiltere’nin anlaşmaya önem
vermesinin nedeni, Türkiye’nin askeri gücünden yararlanmak değil, Almanya’yı
Türkiye üzerine yönelterek saldırı alanını genişletmekti.
İngiltere’nin savaş ve savaş sonrası gelişmelerle amacına
ulaştığı görülecektir. Hitler Türkiye’ye yapılan mal karşılığı silah
satışlarını durdurdu ve komutanlarına Türkiye’yi elegeçirme (işgal) planı
hazırlattı. Ancak, Kuzey Afrika’da beklediği başarıyı sağlayamayınca bu plan
uygulanmadı.
Sovyet
Tepkisi
Anlaşmaya bir
tepki de, Atatürk’ün, karşılıklı güven ve iyi ilişkilerin korunmasına büyük
önem verdiği Sovyetler Birliği’nden geldi. Sovyetler Birliği emperyalist
kuşatma altında olduğuna inanmakta ve Fransa’yla İngiltere’ye hiç
güvenmemektedir. Yaklaşan savaşın sanayileşmiş Batı ülkeleri arasındaki çıkar
çatışmasına dayandığını saptamış ve bu savaşta taraf olmamayı hedeflemişti.
Üçlü İttifak Anlaşması’ndan sonra
Sovyetler Birliği ile Türkiye; güvenli komşular olmaktan çıkacak ve
birbirlerine karşı tehdit oluşturan düşman iki ülke durumuna gelecektir.
Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı Molotov, üçlü bağlaşmayı kınarken; “Türkiye
ihtiyatlı tarafsızlık politikasını bir yana iterek Avrupa Savaşı çerçevesine
girdi. Türkiye’nin bir gün pişman olup olmayacağını ise ileride göreceğiz”6
diyecektir.
Dış
Siyaset Karmaşası
Anlaşma
Türkiye’nin başına daha başka karışık sorunlar da çıkardı. İngiltere Türkiye’ye
herhangi bir yardım yapmadığı gibi, 10 Haziran 1940’ta İtalya’nın Fransa’ya
savaş ilan etmesi üzerine, ittifak anlaşmasının ikinci maddesi gereğince,
Türkiye’nin İtalya’ya savaş ilan etmesini istedi.
İngiltere’nin
Türkiye’yi savaşa sokma baskısı sürerken, 28 Ekim 1940’da İtalya Yunanistan’a
saldırdı. İngiltere, Türkiye’nin 9 Şubat 1933’de Yunanistan ile yapmış olduğu
dostluk anlaşmasını ileri sürerek Türkiye’nin savaşa girmesini bir kez daha
yineledi.
Türkiye, yaptığı anlaşmanın doğurduğu sıkıntılardan
bunalmışken, Fransa Almanya tarafından işgal edilerek savaş dışı kaldı ve
İngiltere’yle ilişkisi kesildi. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti bunu fırsat
bilerek, bu durumun kendisine yansız kalma hakkı verdiğini ileri sürdü.
Türkiye, kendisinin yaptığı anlaşmadan kurtulmak istiyordu. Ancak, bu artık
kolay bir iş değildi.
Almanya’ya
Yanaşma
Almanya’nın
Batı Avrupa ve Balkanlardaki başarıları Türkiye’yi bu kez Almanya ile anlaşma
yolları aramaya sürükledi. 18 Haziran 1941 günü Türk-Alman Saldırmazlık
Paktı imzalandı, üçlü bağlaşmaya karşın, Almanya ile yapılan anlaşma aykırı
bir durum yaratıyordu.
Türkiye, içinde
bulunduğu bağlaşmayla savaşan bir başka ülkeyle saldırmazlık anlaşması
imzalamıştı. Ölüm-kalım savaşına girmiş olan hem İngiltere’nin hem de
Almanya’nın “müttefiğiydi”. Örneği
olmayan bu durum, Türkiye’yi tehlikeli bir açmaz
içine sokmuştu.
Türk-Alman
saldırmazlık antlaşmasından dört gün sonra, Almanya Sovyetler Birliği’ne
saldırdı ve dost-düşman ilişkileri daha da karışık duruma geldi. Rusya’ya
yönelen Alman saldırısı, Almanya’yla savaşan İngiltere’yi Sovyetler Birliği’nin
“dostu” yaptı; Almanya’yla
saldırmazlık anlaşması olan Türkiye’yi, Sovyetler’in güvenilmez komşusu
durumuna getirdi.
1941 Temmuz ve
Ağustos aylarında Alman ve İtalyan yardımcı savaş gemileri Montreux
anlaşmasına karşın, boğazları geçerek, Karadeniz’e açıldı. Bu eylem savaş sonrasında
Sovyetler Birliği’nin, Türkiye’den boğazlar konusunda isteklerde bulunmasına
gerekçe oluşturacaktır.
Savaşın Almanya aleyhine döndüğü anlaşıldığında bu kez
Almanya’ya karşı tavır aldı. Türkiye’deki Alman yandaşları tutuklandı, Alman
elçisine suikast düzenleme gerekçesiyle tutuklanmış olan iki Sovyet diplomatı
serbest bırakıldı. Daha sonra Almanya’ya savaş ilan edildi.
Emperyalizme
Bağlanma Süreci
İngiltere ve Fransa’yla
yapılan Üçlü ittifak Anlaşması, Türkiye’nin Atatürk
tarafından belirlenen dış politikanın bırakılması anlamına gelir. Bu anlaşma,
aynı zamanda, emperyalizmle uzlaşma sürecini başlatmıştır.
Batı’yla kurulan bağımlılık ilişkileriyle, Mustafa
Kemal Atatürk’ün; “... Bir ulus yalnız kendi gücüne dayanarak varlığını
ve bağımsızlığını sağlayamazsa, şunun bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz”7
sözlerinde karşılığını bulan ulusal bağımsızlık anlayışına sadık kalınmamıştır.
DİPNOTLAR
1 “Siyasi Hatıralar” Ali Fuat Cebesoy
2.Cilt, sf.252
2 “İkinci Dünya Savaşına Ait Gizli
Belgeler” Cüneyt Arcayürek Hürriyet 07.12.1972
3 “Milli
Kurtuluş Tarihi” D.Avcıoğlu, İst. Mat.–1974, 3.Cilt, sf.1328
4 “Olaylarla Türk Dış Politikası”
Siyasal Bilgiler Fakültesi Yay., sf.150, ak. D.Avcıoğlu “Milli Kurtuluş
Tarihi” 3.Cilt, sf.1487
5 Ulus,10 Mayıs 1939, ak.;
Hikmet Bila, “CHP–1919-1999” Doğan Kitap,
1999, sf.89
6 “Milli Kurtuluş Tarihi” Doğan Avcıoğlu
3.Cilt, sf.1504
7 “Milli Kurtuluş Tarihi” Doğan Avcıoğlu
3.Cilt, sf.1618
ok güzel bir yazı; Sayın Degerli hocam bu yaşta bile çok çalışıyor ve Türk gençlerini ve kendini Türk kültüründen hisseden herkesi bilinçlendiriyorsunuz. Allah razı olsun. Atatürk'ün olduğu günden itibaren ülkemiz Küçük Amerika ve ufak İngiltere yapıldı; dışarıdan ithal sahte sağ, sahte sol, sahte... İle ülkemizi adı konmamış halde oltadaki balık haline getirdiler. Bunun bakmak taşı Atatürk'ün son anlarından kuşkulanıp, devlet yönetiminden attığı Ismet İnönü efendi oldu. Çok yazık. Ama sahte kavramlar ile neyse Milli şef uydurması ile yüceltildi;ama Türk genci yemiyor artık.
YanıtlaSilİnanın sizlerin sayesinde bilinçleniyoruz; gerçekten dilini, tarihini ve kültürünü öğrenen gençler her şeyin farkında yıllarca oculuk, buculuk ile bizleri birbirimize karşı kırdırdılar. Sözgelimi Amerika içimize koyduğu adamların numaralarıyla insanlarımız sahte sağ, sahte sag, sahte sünni sahte alevi, sahte entellektüel sahte dantellaktiel diye önce 40000 parçaya ayrıldı, sonra ise birbirini öldürdü; ortamı müsait hale getiren Amerika ve yerli işbirlikçileri 1980 darbesi ile çengel attı Türkiye'ye. Ayarlı Kenan Evreni getirdi. Bunun gibi binlerce olay yaşadık. Bu yüzden Atatürk'ün söze değil, öze bakın lafı gereği artık İsrail'in bağımsızlığını tanıyan; Atatürk'ün kapattığı tüm mason localarını açtıran; böyle anlaşmalar ile Türkiye'nin elini bağlayıp kolunu emperyalizme teslim eden ismet İnönü'yü kimse milli şef niye tanıtmasın hala; bu arada 19 yaşındayım.
Hocam sizi yeni tanıdım; kitaplarınızı yeni okumaya başlıyacağım; çok güzel yazılarınız var. Beğendim; dipnot dolu bilimsel; Allah uzun ömürler versin; 100 yaşına kadar yaşamayı nasip etsin sağlıklı ve üretken yıllar ki Türk gençleri de faydalansın sizden, lütfen kendinize iyi bakın bir ara Oktay Sinanoğlunu takip ediyordum; vefat etti, Kazım Mirşan öyle; sizi takip eden milyonlarca genç var; kitaplarınızı okuyan ben de yeni tanıdım.
YanıtlaSilÇok uzun ama, tarihe meraklı arkadaşlar ve herkes okumalı.
Son 300 yılın en akıllı aynı zamanda dünyanın en genç profesörü olan ve Amerika'da öldürülen Oktay Sinanoğlu derki :
" Türkiye İkinci Cihan Harbi'ne girmelerine ve mağlup da olmamasına rağmen, Atatürk'ün öldüğü günden bu yana, İsmet inönü'den itibaren Amerika Birleşik Devletleri'nin resmi olmasa da fiilen işgaline maruz bırakıldı.
ÖRNEĞİN EĞİTİM İLE İLGİLİ 1949 yılında imzalanan ve bugün de geçerliliğini koruyan Bringfull Eğitim Anlaşması ile Amerika, eğitimimize birden el attı. Biz ne olduğunu anlayamadık.
Birden bire Atatürk'ün bizzat yazdırdığı kaç ciltlik tarih kitapları Milli Eğitim müfredatından çıkarılıp yerine Antik çağ dersleri müfredata girdi. İngilizce zorunlu ders oldu. Batı uygarlığı hedefe kondu...
Değerlendirmelerin için teşekkür ederim Sevgili Adsız. Kuşkun olmasın, elim kalem tuttukça, beynim işledikçe yazacağım. Yakın tarihimizde yaşananları, özünden kavramışsın. Senin gibi gençler oldukça, ulusun sırtı yere gelmez. Sağlıcakla kal.
YanıtlaSil