İsmet İnönü’nün Türkiye’yi İkinci Dünya
savaşına sokmadığı, bu tutumuyla Anadolu insanını yeni bir kanlı kapışmadan
uzak tuttuğu yaygın bir görüştür. “30’lar
kuşağının çocukları babasız bırakmadı” söylemi, döneme yönelik İnönü
politikasının doğruluğunu gösteren kanıt olarak kullanılmıştır. Türkiye, savaşa
girmedi ve çocuklar “babasız kalmadı”,
bu sonuç yaşanan bir gerçek. Bu sonucun, İnönü’nün yürüttüğü ‘ustalıklı politikayla’ elde edildiği
yargısı, konuyu yeterince incelemeyenlerin ileri sürebileceği bir savdır.
Konunun, gerçek boyutuyla anlaşılması için; Türkiye’nin 1938-1945 arasında
uyguladığı dış politikanın ele alınması gerekir. Savaş sonrası politik yönelişi
ve günümüze dek gelen uygulamaları anlamak için bu gereklidir. Aşağıdaki yazı,
bunu yapmaya çalışıyor.
Değişim
İsmet İnönü, Cumhurbaşkanı
olduktan sonra Atatürk’ün yakın çalışma kadrosunu etkin görevlerden
uzaklaştırdı. Atatürk döneminin değişmez Dışişleri Bakanı Tevfik
Rüştü Aras da bunlardan biriydi. Yeni hükümette Aras’a görev
verilmedi, yerine getirilen Şükrü Saraçoğlu’na, İngiltere ve Fransa’yla
yapılan Üçlü İttifak Anlaşması
imzalatıldı. Atatürk’ün ölümünden
altı ay sonra Türkiye; 12 Mayıs 1939’da İngiltere, 23 Haziran 1939’da Fransa
ile iki ayrı bildiriye (deklarasyona) imza attı. Bu iki deklarasyon 19 Ekim 1939’da,
yani 2.Dünya Savaşı sürerken; İngiltere-Fransa-Türkiye arasında, Üçlü İttifak Anlaşması’na
dönüştürüldü.
Tevfik Rüştü Aras konuyla ilgili olarak daha sonra
şunları söyleyecektir: “İkinci Dünya Savaşı içinde tarafsız kalmak,
mümkündü. İngiltere ve Fransa ile ittifakın gereğini, yararını ve kimlere karşı
olduğunu hala anlamış değilim. Zararları ise meydanda idi”.1
Anlaşmaya
İlk Tepki
İngiltere ve Fransa’yla imzalanan
bildiriye ilk tepki, daha önce yansızlık sözü verilen ve bu ülkelerle savaşa
hazırlanan Almanya’dan geldi. Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Von Papen,
Berlin’e gönderdiği 20 Mayıs 1939 tarihli raporda, Türkiye’nin yansızlıktan
ayrılışını “vahim bir olay” olarak nitelendirdi ve şunları yazdı: “Türkiye
daha önceki tam tarafsızlık biçimindeki politik çizgisinden ayrılmış, İngiltere
gurubu devletlerin müttefiki olmuştur. Bu adım Doğu Akdeniz’deki kuvvet
dengesinin tamamen değişmesi anlamına gelmektedir”.2
Bu gelişmeden sonra Hitler Türkiye’yi “ikinci
derecede işgal edilecek ülkeler” arasına
soktu ve Türkiye yöneticileri için şu yakışıksız sözleri söyledi: “Türkiye’yi,
Mustafa Kemal’in ölümünden sonra, budala ve aptallar yönetmektedir”.3
İngiliz
Politikası
Türkiye, İngiltere’ye güvenerek
yansızlıktan ayrılmış, İngiltere’nin safına geçmiş ve Almanya’yı karşısına
almıştı. Ancak, savaş anında yardım sözü veren İngiltere, Türkiye’ye yardım
yapacak durumda değildi. İngiltere’nin amacı Almanya’nın düşmanlığını Türkiye,
Balkanlar ve Sovyetler Birliği’ne çekmekti. Anlaşmaya önem vermesinin gerçek
nedeni, Türkiye’nin askeri gücünden yararlanmak değil, Almanya’nın saldırı
alanını genişleterek doğuda yeni bir cephe açmasını sağlamaktı.
İngiltere’nin savaş ve savaş sonrası gelişmelerle amacına
ulaştığı görülecektir. Hitler Türkiye’ye yapılan mal karşılığı silah
satışlarını durdurdu ve komutanlarına Türkiye’yi elegeçirme (işgal) planı
hazırlattı. Ancak, Kuzey Afrika’da beklediği başarıyı sağlayamayınca bu plan
uygulamadı.
Balkanlar’dan
Gelen Tepki
Anlaşmaya ikinci tepki, Balkan
devletlerinden geldi. Yıllarca uğraşılarak yaratılan saygınlık bir anda yok
olmuştu. 2 Şubat 1940’ta Belgrad’da yapılan Balkan ülkeleri toplantısında Türkiye, “Balkan
devletlerini İngiltere ve Fransa’nın
safına çekmek amacıyla kışkırtıcı manevra yapmakla”suçlandı.
Balkan devletleri, “Türk tehdidine karşı,
Bulgaristan’ı içine alan yeni bir Balkan Paktının yapılmasını” ciddiyetle
düşündü.4 O günden sonra Balkan Devletleriyle ilişkiler hiçbir
zaman, Atatürk dönemindeki düzeye erişemeyecektir.
Türk-Sovyet
İlişkisinde Bozulma
Anlaşmaya üçüncü tepki, Atatürk’ün,
karşılıklı güven ve iyi ilişkilerin korunmasına büyük önem verdiği Sovyetler
Birliği’nden geldi. Sovyetler Birliği emperyalist kuşatma altında olduğuna
inanıyor ve Fransa’yla İngiltere’ye güvenmiyordu. Yaklaşan savaşın sanayileşmiş
Batı ülkeleri arasındaki çıkar çatışmasına dayandığını saptamış ve bu savaşta
taraf olmamayı hedeflemişti.
İngiltere ve Fransa, Sovyetler Birliği’nin Almanya’ya
petrol satmasını kendileri için tehlikeli görüyor ve 1940 yılında Bakü’nün
Türkiye’deki üslerden havalanacak uçaklarla bombalanacağına, buna Türkiye’nin
onay verdiğine yönelik uydurma haberler yayıyordu. Türk Hükümetinin böyle bir
durum olmadığını sürekli açıklamasına karşın; Sovyetler Birliği Türkiye’nin
açıklamalarına, İngiltere ve Fransa’yla ittifak yaptığı için inandırıcı
bulmuyordu.
Yalan
Politikası
İngiltere, o günlerde Türkiye’deki bir
kısım basını da kullanarak, Sovyetler Birliği’nin Türkiye’ye karşı savaş
hazırlığı içinde olduğuna yönelik haberler yaymaya başladı. Bu haberlerde Türk
hükümetinin savaş durumunda, İngiliz ve Fransız donanmasının Karadeniz’e
çıkmasına izin vereceği özellikle vurgulanıyordu. Bu haberlerden, Almanya ile
saldırmazlık antlaşması yapan ve savaştan uzak durmağa çalışan Sovyetler
Birliği tedirgin oluyor ve Prof. Ahmet Şükrü Esmen’in deyimiyle; “Türkiye
ile Sovyetler Birliği’nin yolları birbirinden ayrılıyordu”.5
Bu gelişmelerle başlayan süreçten sonra Sovyetler Birliği
ile Türkiye; güvenli komşular olmaktan çıkacak ve birbirlerine karşı tehdit
oluşturan düşman iki ülke olacaktır. Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı Molotov,
üçlü bağlaşmayı kınarken; “Türkiye ihtiyatlı tarafsızlık politikasını bir
yana iterek Avrupa Savaşı çerçevesine girdi. Sovyetler Birliği, elini serbest
tutmayı ve tarafsız politikasına sürdürmeyi yeğ tutmaktadır... İngiltere ve
Fransa en yüksek sayıda tarafsız ülkeyi savaşa sürüklemeye çalıştıklarından,
herhalde hoşnutturlar. Türkiye’nin bir gün pişman olup olmayacağını ise ileride
göreceğiz”6 diyecektir.
Karmaşık
Sorunlar
Anlaşma Türkiye’nin başına daha başka
karışık sorunlar da çıkardı. İngiltere Türkiye’ye herhangi bir yardım yapmadığı
gibi; 10 Haziran 1940’ta İtalya’nın Fransa’ya savaş ilan etmesi üzerine,
bağlaşma anlaşmasının ikinci maddesi gereğince, Türkiye’nin İtalya’ya savaş
ilan etmesini istedi.
İngiltere’nin Türkiye’yi savaşa sokma baskısı sürerken,
28 Ekim 1940’da İtalya Yunanistan’a saldırdı. İngiltere, Türkiye’nin 9 Şubat
1933’de Yunanistan ile yapmış olduğu dostluk anlaşmasını ileri sürerek
Türkiye’nin savaşa girmesini bir kez daha yineledi. Oysa, bu anlaşmaya göre
Türkiye Yunanistan’ı bir balkan devletinin özellikle de Bulgaristan’ın
saldırması durumunda savunacaktı. İngiltere bu maddeyi, Almanların
Bulgaristan’ı elegeçirip Yunanistan’a girmiş olması nedeniyle, Yunanistan’ın
Bulgaristan’dan gelen bir saldırıyla elegeçirildiğini (işgal edildiğini), buna
bağlı olarak Türkiye’nin Yunanistan’ı savunması gerektiği biçiminde
yorumluyordu.
Yaptığı
Anlaşmadan Kurtulma Çabası
Türkiye, yaptığı anlaşmanın doğurduğu
sıkıntılardan bunalmışken, Fransa Almanya tarafından işgal edilerek savaş dışı
kaldı ve İngiltere’yle ilişkisi kesildi. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti bunu
fırsat bilerek, bu durumun kendisine yansız kalma hakkı verdiğini ileri sürdü.
Türkiye, kendisinin yaptığı anlaşmadan kurtulmak
istiyordu. Ancak bu artık kolay bir iş değildi. İngiltere bu isteği görüşmedi
bile. Üstelik Türkiye’yi, Alman ya da Sovyet saldırısına uğradığında yardım
yapmamakla tehdit etti.
Almanya’ya
Yanaşma
Almanya’nın Batı Avrupa ve Balkanlardaki başarısı
üzerine; Türkiye, bu kez Almanya ile anlaşma yolları aramaya başladı. 18
Haziran 1941 günü Türk-Alman Saldırmazlık Paktı imzalandı, üçlü
bağlaşmaya karşın, Almanya ile yapılan anlaşma aykırı bir durum yaratıyordu.
Türkiye içinde bulunduğu bağlaşmaya karşı, savaşan bir başka ülkeyle
saldırmazlık anlaşması imzalamıştı. Ölüm-kalım savaşına girmiş olan hem
İngiltere’nin hem de Almanya’nın “müttefikiydi”
artık.
Örneği olmayan bu ilginç durum, Türkiye’yi tehlikeli bir
açmaz içine sokmuştu. O günlerde İngiltere, savaştığı Almanya ile saldırmazlık
antlaşması bulunan Sovyetler Birliği’ne tepki duyuyordu. Türkiye ise, İngiltere
ile bağlaşık (müttefik) olduğu için, hem Almanya’dan hem de Sovyetler
Birliği’nden tepki alıyor, Almanya ile anlaştığı için de İngiltere’ye
yaranamıyordu.
Karmaşadan
Arapsaçına
Türk-Alman saldırmazlık antlaşmasından
dört gün sonra, Almanya Sovyetler Birliği’ne saldırdı ve dost-düşman ilişkileri
daha da karıştı. Rusya’ya yönelen Alman saldırısı, Almanya’yla savaşan
İngiltere’yi Sovyetler Birliği’nin ‘dostu’
yaptı; Almanya’yla saldırmazlık anlaşması olan Türkiye’yi, Sovyetler’in
güvenilmez komşusu durumuna getirdi.
Sovyetler Birliği ile savaşa giren Almanya, aynı
İngiltere’nin yaptığı gibi, haber ve propaganda araçlarını etkili bir biçimde
kullandı ve Türkiye’yi Bolşevik Ruslar’ın ‘kötü amaçları’ konusunda ‘bilinçlendirmeye’ girişti. Rusların
Boğazları istediğini, Führer’in vermediğini yaydı. 1915’de olduğu gibi,
İngiltere’nin Rusya ile birleşerek İstanbul Bölgesini Ruslara vereceğini ileri
sürdü. 1941 Temmuz ve Ağustos aylarında Alman ve İtalyan yardımcı savaş
gemileri Montreux Anlaşması’na
karşın, boğazları geçerek, Karadeniz’e açıldı. Bu eylem savaş sonrasında
Sovyetler Birliği’nin, Türkiye’den boğazlar konusunda isteklerde bulunmasına
gerekçe oluşturacaktır.
Yaptığı
Anlaşmayla Kendini Bağlamak
Almanya, yüksek kaliteli çelik yapmak
üzere silah karşılığında Türk kromu istiyordu. Oysa, 1939 yılında Türkiye tüm
kromunu İngiltere’ye satmayı kabul etmişti. Bu koşula ve anlaşma süresinin
dolmamasına karşın Türkiye Almanya’ya krom sattı. Türkiye Almanya’nın, İran ve
Afganistan’a, Türkiye üzerinden askeri malzeme, Suriye’ye de uçak benzini
taşımasına gözyumdu.
Türkiye, savaşın Almanya aleyhine döndüğü anlaşıldığında,
bu kez Almanya’ya karşı tavır aldı. Türkiye’deki Alman yandaşları tutuklandı,
Alman elçisine suikast düzenleme gerekçesiyle tutuklanmış olan iki Sovyet
diplomatı serbest bırakıldı. Daha sonra Almanya’ya savaş ilan edildi.
Tevfik Rüştü Aras, üçlü bağlaşma anlaşması ile ilgili
olarak şunları söyleyecektir: “Sovyetler Birliği ile ilişkilerimiz 1939’daki
İngiliz-Fransız ittifakını imzalamamızdan sonra bozuldu. Bu ittifakı
yapmamalıydık. Atatürk, bu ittifakın yapılmasına asla taraftar değildi...
Sonuna kadar tarafsız kalacaktık. İngiliz ittifakından hiçbir yararımız yoktu.
Sovyetler Birliği’ne tarafsız kalacağımızı anlatmış, Nazi saldırısına karşı
yardım sağlamıştık. Hitler’e de tarafsızlığı kabul ettirmiştik. Balkan
anlaşmasına uymaya devam edecektik. Hatta Hitler bile top ve kredi verecekti.
Hitler’in en güçlü döneminde, İngiliz ittifakı hatalı ve tehlikeli oldu.
Anlaşmayla önce Hitler ve Stalin’in, daha sonra da hatta İngilizlerin
düşmanlığını üzerimize çektik. 1944’de Balkanlar’da Türkiye’nin sözü olmalı,
aktif davranmalıydı. Balkan Antantı böylece yok oldu gitti. Tarafsız kalmalı ve
Balkanlarda aktif bir rol oynamalıydık”.7
DİPNOTLAR
1 “Milli
Kurtuluş Tarihi” Doğan Avcıoğlu İst.Mat. 1974 3.Cilt sf. 1489
2 a.g.e.
sf. 1484
3 “Olaylarla
Türk Dış Politikası” Siyasal Bilgiler Fakültesi Yay. sf. 150 ak. D.Avcıoğlu
“Milli Kurtuluş Tarihi” 3.Cilt sf. 1487
4 “Olaylarla
Türk Dış Politikası” Siy.Bil.Fak.Yay. sf.156 ak., a.g.e.sf. 1488
5 “Olaylarla
Türk Dış Politikası” Siy.Bil.Fak.Yay. sf.154 ak.,a.g.e. sf. 1499
6 “Milli
Kurtuluş Tarihi” Doğan Avcıoğlu 3.Cilt sf. 1504
7 Aydınlık,
23.12.2001
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder