Arapları
egemenlik altına alan ilk Türk devleti, Mısır’da kurulan Tolunoğulları’ydı. Daha sonra yine Mısır’da Akşit ve Memluk
devletleri kuruldu. Samanoğulları, Karahanlılar, Gazneliler, Gorlulular; İran Yaylası ile Orta Asya’da kurulan ve Araplarla ilişki geliştiren diğer Türk
devletleriydi. Büyük Selçuklular,
Mısır dışındaki Abbasi topraklarını ele geçirdiler. Osmanlı İmparatorluğu;
Arapların yaşadığı toprakların tümüne egemen oldu. Araplar, 20.yüzyıla dek süren
bin yıllık Türk yönetimi altında, tarihlerinin en çatışmasız ve huzurlu
dönemini yaşadı.
Abbasiler ve Yükselen Türk Etkisi
Türkler, yaşadıkları bölgenin en
gelişkin unsurları olarak, Emevi kırımının etkisinden çabuk kurtuldu. Kısa
sürede toparlanarak, toplum yaşamını düzene soktular, ordular kurdular.
Emevilerin özellikle çoğunluğu Türk olan bölgelerde (Horasan Toharistan Sogd)
uyguladıkları vergi soygunculuğu ve Arap olmayanları aşağı görme siyaseti bu
toparlanmayı hızlandırdı. Horasanlı Ebu Müslim adında bir Türk,
Emevilere karşı ilk ayaklanmayı başlattı.
Ebu Müslim, Müslüman olan Türklerle olmayanları barıştırdı ve bunları İranlı Şiilerle
birleştirerek güçlü bir ordu kurdu. Arap ordularını yenerek Emevi saltanatının
yıkımını sağadı.
Hz.Muhammed'in amcası Abbas bin Abdülmuttalip’ın soyundan gelen Abbâsîler, Ebu
Müslim’indesteğini alarak,
Emevî yönetimine son verdi. Onbinlerce Emevi yanlısının öldürüldüğü
ayaklanmalardan sonra, 750 yılında Abbasi Devleti Kuruldu.
Abbasiler ve Yükselen Türk Etkisi
Türkler, giderek artan biçimde Arap
topraklarının içine girmeğe başladılar ve her yerde olduğu gibi Abbasi Deveti
içinde de etkili bir unsur oldular. Abbasi döneminde Türk-Arap ilişkileri,
birbirini tamamlayan bir bütünlüğe ulaşarak yeni bir döneme girdi.
Türkler, İslam tarihinin en parlak
dönemini yaratan Abbasi Devleti’nin
hem kuruluşunda hem de sürdürülmesinde, belirleyici güç olarak yer aldılar. 500
yıllık Abbasi Devleti’nde Arap yönetiminin,“gerçek
yaşam süresi yalnızca 83 yıl oldu”. Geri kalan dönemde Devlet,“Türkler’in eline geçti ve Araplar devletteki yönetim erkini
yitirdiler”.1
Devlet YapısındaTürkler
Halifeliği Emevilerden alarak Abbasiler’e
veren ve halk öykülerinde destansı anlatımlarla bir söylence kahramanı haline
gelen Ebu Müslim Horasani (719-755)
bir Türk komutanıydı. Devletin yaşatılması ve Halifeliğin 5 yüzyıl yıl Abbasi
sultanlarının elinde kalabilmesi, Türkler’in “koruyucu siyasetiyle” mümkün olabilmiştir. Bizans sınırına
yerleşen Türk boyları, Abbasi Devleti
için en büyük güvenceydi. Halifenin HassaOrdusu
(hükümdarı korumakla görevli özel ordu), Horasan
ve Samarragarnizonları, tümüyle Türk
askerlerden oluşuyordu.2
754’de Başvezir olan ve Abbasi Devleti’nin mimarı kabul edilen Halit İbn BermekBelhli bir Türk’tü.3Bermek,
kısa bir süre içinde devletin işleyişini örgütledi, yeni bir akçalı düzen
geliştirdi, orduyu yeniden yapılandırdı ve iç ayaklanmaları bastırdı.
Kendinden sonra oğlu Yahya İbn Bermek, uygulamaları
sürdürdü. Bermek, İstanbul’u almak için, İslam ordularının başında
Üsküdar’a dek gelen ünlü Harun Reşit’i
(766-809) yetiştirmişti. Halife Mutasım
dönemine gelindiğinde, HassaOrdusu’ndan
ayrı olarak devletin hemen tüm üst düzey siyasal ve yönetsel kadroları
Türkler’in elinde bulunuyordu.
Toplum Yaşamında Türk Etkisi
Mutasım, Bağdat’ın yakınında yalnızca
Türkler’in kalabileceği Samra kentini
kurmuş, kendini güvende hissettiği için yaşamını, ölene dek bu kentin ortasında
sürdürmüştü. Türklere o denli güveniyor ve Türk kültürüne öyle önem veriyordu
ki, askerlerin Orta Asya
geleneklerinden kaynaklanan “milli
özellik ve sağlamlıklarını yitirmemeleri için” özel kurallar koymuştu.
Bu kurallara göre, Hassa askerleri ancak Türk kızlarıyla
evlenecek ve onları hiçbir nedenle boşayamayacaktı. Askerlerle evlenen kızlar,
yaşamları boyunca devlet hazinesinden aylık alacak, buna karşılık “ailelerinden aldıkları terbiyeyi”
evlerinde sürdüreceklerdi.4
“Arapların Herodot’u” olarak tanımlanan ünlü tarihçi Hüseyin El-Mesudi (9.yüzyıl), Abbasi Hassa Ordusu’ndan şöyle söz etmektedir: “Bu ordu genç, dinç, güzel ve levent
askerlerden oluşuyordu. Ordu erleri; ipekli elbiseleri, sırmalı kumaşları,
sırmalı kılıç askılarıyla herkesin beğenisini ve saygısını kazanıyordu. Bu
Türkler sayesindedir ki, Abbasi Devleti’nin etkisi kökleşti, İslam şevketi
(büyüklüğü y.n.) yükseldi”.5
Türkler “Yönetici Sınıf” Oluyor
Türkler’in, İspanya’dan Horasan’a dek yayılmış olan Abbasi
İmparatorluğu’nda, yönetici sınıf
haline gelerek İslam toplumuyla kaynaşması, Orta
Asya’da geniş ilgi uyandırdı. Türkler artık, Emevi döneminde olduğu gibi köle
kabul edilmiyor, İslam toplumunun saygın üyeleri oluyordu. Bu nedenle Fergana, Sağdiyan,Üsrusana ya da Tohoristan’daki
Türk boyları Abbasi halifeliğinin uyruğu olmakta artık alçaltıcı bir durum görmüyorlardı. Çünkü bu İmparatorlukta gerçekegemenler Araplar değil,
Türklerdi.
Bu egemenlik o denli gerçekti ki;
örneğin, 862’yle 872 arasındaki on yılda tam dört halife, Türkler tarafından
tahttan indirilmiş ve onların yerine başkaları çıkarılmıştı. Bu dönemde Türk
kumandanlar, Bağdat halifelerini hemen tümüyle kendilerine bağlamışlar onları
yönetir duruma gelmişlerdi.6
Irak’a Türk Akını
Yedisu bölgesiyle Seyhun’un Doğu ve Kuzey’indeki Karluklar,
Seyhun’un aşağılarına dek gelen Oğuzlar,
Batı’daki bu gelişmelere kayıtsız kalmadılar, “Seyhun boylarından Irak’a doğru” bir “Türk akını” başladı. İslam tarihinin düşünce ve inanç özgürlüğü
bakımından en parlak dönemi olan HalifeVasık
devrinde, bu akın üst düzeye çıktı. Memun’un
Doğu eyaletlerini yönetirken uyguladığı barışçı siyaset, Müslümanlığın Türkler
arasında yayılmasını hızlandırdı.7
Abbasi dönemiyle birlikte, Türk-Arap
ilişkilerinin yönü değişmiş ve Türkler Arap dünyasını etkisi altına almıştı.
Kültürel gelişkinlik, siyasi-askeri alandaki örgütlenme yeteneği ve eğitim
düzeyleri; bu olanağı onlara veriyordu. 10.Yüzyılda değişik biçimlerde
belirginleşen bu üstünlük, 20.yüzyıla dek bin yıl sürdü. Bu süre içinde kurulan
çok sayıda devlette her zaman Türkler yöneten,
Araplar ise yönetilen konumda
oldular.
Yöneticilikten Devlet Kurmaya
Arapların yaşadığı topraklarda
kurulan ilk Türk devleti, Mısır’da kurulan Tolunoğulları’ydı
(868-905). Daha sonra yine Mısır’da Akşit
(935-969) ve Memluk (1250-1517)
devletleri kuruldu. Samanoğulları
(874-999), Karahanlılar (932-1212), Gazneliler (962-1183), Gorlulular (1148-1215); İran Yaylası ile Orta Asya’da kurulan ve Araplarla ilişki geliştiren diğer Müslüman
Türk devletleriydi.
Büyük Selçuklular, Mısır dışındaki Abbasi
topraklarının tümünü egemenlikleri altına aldılar, egemenliklerini daha sonra
Anadolu’ya dek genişlettiler.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde;
Arabistan, Mısır, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu, yani Araplar’ın yaşadığı
toprakların tümünü ele geçirdiler. Müslümanlığı, Hindistan’dan Avrupa’nın
içlerine dek, çok geniş bir alana yaydılar.
İranlı tarihçi Yahya Armajani, 1970 yılında İngilizce olarak yayımladığı Middle Eeast, Past and Present adlı
yapıtında, bin yıllık Türk egemenlik döneminin, Araplar ve İslamiyet için
taşıdığı önemi şöyle dile getirecektir: “İslam,
Türkler’e çok şey borçludur. Eğer Türkler tarih sahnesinde görülmemiş
olsalardı, Müslümanlığın başına neler geleceğini görmek zor değildir. Selçuklu
Türkleri; Abbasi yönetimini, bir yandan Şii Fatımilere, diğer yandan Haçlılar’a
karşı korumuşlardır. Anadolu’ya İslam’ı yerleştirenler onlardır; İslam
bayrağını Viyana kapılarına dek götürenler, yine onlardır”.8
Türk Egemenliği
Araplar, 20.yüzyıla dek süren bin
yıllık Türk yönetimi altında, tarihlerinin en çatışmasız ve huzurlu dönemini
yaşadı. Egemenlik altına aldığı her topluma gelişmeye dayanan yasal haklar
tanıyan Türk yönetimi, Araplar’a herkesten daha çok, hatta kendi halkına bile
tanımadığı ayrıcalıklar verdi. Osmanlı yönetimi, dörtyüz yıl boyunca onları dış
saldırılardan korudu; Arap vilayetlerine kimseye vermediği özerklik hakları
tanıdı.9 Arap unsurunu “incitmemek”
için her şeyi yaptı.
Prof.Zeine, Türklerin egemenliği altına aldığı toplumlara ve Araplar’a
karşı tutumu için şunları söyleyecektir: “Türkler
İmparatorluklarındaki Türk olmayan unsurları sindirmek için hiçbir girişimde
bulunmamışlardır. Araplar, bu unsurların arasında en büyük olanıydı. Öyle ki,
Arap vilayetlerinde Türkler ‘yabancı’ gibi kalıyorlardı”.10
Ayrıcalık Hakları
Osmanlı İmparatorluğu’nda Araplar,
Müslüman oldukları için Hıristiyan uyrukluların verdiği haraç ve cizye vergileri
ödemiyor, askere gitmiyor, angaryada
çalıştırılmıyorlardı. Kavm-i necip
(soyu temiz kavim) denilerek yüksek saygı görüyorlar, korunmaya layık halkların en başında yer alıyorlar ve dünyanın
hiçbir devleti tarafından rahatsız edilemiyorlardı. “Kutsal yerlerin bakımı için” Mekke emirine düzenli ve yüksek para
yardımı yapılıyordu.
Araplar’a o dönemde tanınan bu ayrıcalıklar,
günümüzde Amerikalılar’ın Irak’ta, İsrailliler’in Filistin’de yaptıkları ile
karşılaştırıldığında Türk yönetiminin niteliği daha iyi anlaşılacaktır. Arap
dünyasının bugünkü parçalanmışlığı gözönüne getirilirse, bu karşılaştırma daha
da önem kazanacak ve Türk yönetiminin Araplar için ne anlama geldiği daha iyi
görülecektir.
DİPNOTLAR
1 “Türkler’in Dini”,Fuat Bozkurt, Cem Yay., 1995, sf.189
2 Ana
Britannica, 1.Cilt, sf.13
3 “Tarih II. Kemalist Eğitimin
Tarih Kitabı”
Kaynak Yay., 3.Bas. 2001, sf.149
4 a.g.e.
sf.149, 151 ve 160
5 a.g.e.
sf.157
6 a.g.e.
sf.151
7 a.g.e.
sf.156
8 “Middle East, Post and
Present” Yahya Armajani, Prentice Hall Inc. NewJarsey, 1970, sf. 157 ak; a.g.e., sf.233-234
9 “Türk Arap İlişkileri ve Arap
Milliyetçiliğinin Doğuşu”Z.N.Zeine, “Türk Arap
İlişkileri ve Arap Milliyetçiliğinin Doğuşu” Gelenek Yay., 2003, sf.19
10 “The
Resources of Turkey”J. Lewis Farley, sf. 2, 3; ak. Z.N. Zeine, “Türk Arap
İlişkileri ve Arap Milliyetçiliğinin Doğuşu” Gelenek Yay., 2003, sf.19
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder