Savaş tutsaklarının
köleleştirilerek, ekonomik ya da askeri amaçla kullanılması, değişik yöntem ve
oranlarda hemen tüm toplum biçimlerinde görülür. Kölecilik, Antik Çağ
Grek devletleri ve Roma İmparatorluğu’nda, bir toplum düzeni yani üretim
biçimi durumuna gelmişti. Atina
ve Roma’da, köleler alınıp
satılır ya da öldürülebilirdi. Nesne olarak görülüp en ağır işlerde
çalıştırılır ve toplum dışında tutulurdu. Bu biçimiyle köleciliğe yönelmeyen
Osmanlı İmparatorluğu çok başka bir yöntem geliştirdi. İnsan gereksinimi farklı
biçimde karşıladı. Fethedilen yerlerden toplanan seçilmiş genç insanlar, Osmanlı nizamına uygun olarak
yetiştirilerek toplumun iç unsuru durumuna getirildi ve devletin
yöneticilik dahil her kademesinde kullanıldı. Osmanlılar bunlara devşirme adını
verdi.
Devşirme
Padişah
buyruğuna (fermana) dayanan toplama kurulları, birkaç yıl arayla
Balkanlar’da değişik bölgeleri dolaşır, kent ya da köylerde, hane sayısının
kırkta biri oranında genç toplardı. Genellikle 14-18 yaş kümesi içinde
kalan, sağlam vücutlu, akıllı Hıristiyan çocuklar seçilir ve eğitilmek
üzere İstanbul’a götürülürdü. Kurul üyeleri, köy ya da semt
papazının eşliğinde, kilise vaftiz defterinden gençlerin özelliklerini saptar
ve aile başına bir kişiyi geçmemek koşuluyla seçim yapardı. Devşirilenlerin
özellikleri bir deftere yazılır ve halktan, devşirilen her genç için, yol
ve giyim giderlerini karşılamak amacıyla 600 akçe para toplanırdı.
Bu paraya kul akçesi denirdi. Devşirilenler 100-200 kişilik kümeler
halinde, sürücü adı verilen yetkililere teslim edilerek yola çıkılırdı.1
Hristiyan
aileler toplama kurullarına devşirme listesi sunan papazlara, kendi
çocuklarını listeye alması için baskı yaparlar, armağanlar verirdi. Devşirme
olarak seçilen her çocuk, ailesi için başa konan bir talih kuşu, bir
umut kaynağıdır. “Beslenmesi gereken bir boğazın eksilmesi”2 bir
yana, asıl önemli olan bu boğazın dünyanın en büyük devletinin askeri ya
da idari yapısındayükselerek kendilerine ilerde nimetler sunma olasılığıdır.3
Devşirme seçilmek,
günümüzde herkesin büyük bir istekle peşinden koştuğu, ABD vatandaşı olmaktan
çok daha önemli bir şeydi. İstanbul’a gelen devşirmeler, burada Yeniçeri
ağası ve hekimler tarafından gözden geçirilerek sünnet ettirilir ve Kelime-i
Şahadet getirtilerek Müslüman yapılırdı. İçlerinde yakışıklı, zeki ve
becerikli olanlar, padişaha yönetimde ve özel işlerinde hizmet vermek
üzere seçilirlerdi. Bunlara içoğlanı denir ve özel olarak
yetiştirilirlerdi.
Köksükleştirirken
Köksüzleşmek
Devşirmelerle
yaratılan örgütlü güç, başlangıçta devlet yararına, birçok alanda kullanıldı.
Devletin ve ordunun sürekli geliştiği ilk dönemlerinde, ilerde sorun
yaratabileceği düşünülmemiş, tersine sorunları giderecek bir güç olarak
görülmüştü. Toplumsal kimliği korumaya dayanan, binlerce yıllık devlet
gelenekleri bırakılmış, Türk unsurların karşı çıkmasına karşın devletin
merkezi; Rum, Sırp, Hırvat ya da Ermeni Hristiyanlara açılmıştı.
Osmanlı devşirmeciliği,
devşirmeleri yani yabancı insanlar topluluğunu, köksüzleştirdiğini sanarak içsel
bir güç durumuna getirmişti. Köksüzleştirirken köksüzleşen bu düzen,
aslında kendini yıkacak bir gücü yaratıyordu.
Devşirmenin Niteliği
Devşirmeler,
kökü silinmek istenen türedi bir kuşaktı. Görünüşte; ailesini, soyunu
sopunu yadsımış, belleği ve kimliği yok edilmişti. Yalnızca Osmanlıydı.
O bir ailenin bireyi değil, padişahın kuluydu, bir insan değiladeta bir
makineydi.4
Bilinçli
programlarla kişiliksizleştirilen devşirmeler, bu niteliklerine karşın
yüksek yönetim yetkileri, dolgun ücret, siyasi ve idari ayrıcalıklarla
donatılmıştı. Devleti yöneten yerlere gelmişlerdi. Ancak, can ve mal
güvenliğinden yoksun biçimde yaşıyorlardı. Bu konumlarıyla üst düzey devşirmeler,
sürekli ölüm korkusu içinde yaşayan ruh hastaları olmuşlardı.
Devşirmeler,
gerçek görüşlerini hiçbir zaman açıklamazlardı; yalancı ve ikiyüzlüydüler.
Peşinde koştukları tek değer, para ve yönetim gücüydü. Osmanlı Devletine
gizliliği, ihanet ve entrikayı bunlar yerleştirmiş; rüşvet, vurgunculuk
(ihtikâr), karaborsa, yasadışı gelir (ihtilas), ve adam
kayırma’yı (iltimas)
neredeyse yasal hale bunlar getirmişti. Yeniliğe ve devlete karşı
ayaklanmayı, hak olarak görürlerdi. 1550’den sonra, yeniçerilerin
evlenmesine izin verilince, çocukları Acemi Ocağı’na öncelikli olarak
alınmış, devşirmecilik babadan oğula geçen ayrıcalıklı bir meslek haline
gelmişti.
Rüşvet ve Entrika
Hangi
kesimden gelirse gelsin, devşirmelerin tümünün ortak özelliği, boğazlarına
dek rüşvet ve entrikaya batmış olmaları ve Türk uyruklara duydukları
düşmanlıktı. Rüşvet ve vurgunculuk yoluyla o denli büyük servet ediniyorlardı
ki; halk ‘simyanın (her madeni altına çeviren gizil güç) sırrına
erdiklerini’ söyleyerek bunlarla alay ediyor, tepki gösteriyordu.5
Devşirmelerin
rüşvetçiliği, zaman içinde tehlikeli bir boyuta ulaşmış ve ülke çıkarlarını
yabancılara satma noktasına varmıştı. Elde ettikleri yetkiyi kullanarak, ‘baştan
aşağı bir yağma, çapul ve servetlere elkoyma’6 uzmanı olmuşlardı.
Devşirmeler,
nitelikleri gereği tüketici bir topluluktu. Roma soyluları gibi, üretimle
uğraşmayı ‘ayak takımının yaptığı
onursuz’ bir iş olarak görürdü. Kılıç ve kahramanlık söylemleriyle yağma,
bu olmadığında entrika ve yalan dolana dayalı vurgunculukla geçinirlerdi.
‘İş bilenin kılıç kullananın’ özdeyişi, Türkçe’ye bunların yerleştirdiği
bir sözdü.7
Türkler; Kendi
Ülkesinde Tutsak
Türkler’e
karşı olumsuz bakış, devşirme düzeninin daha ilk döneminde, çok açık
biçimde ortaya çıkmıştı. II.Murat döneminde başlayan, Fatih
Kanunnamesi ile yasalaşan uygulamalarla, Türkler kendi ülkelerinde
Hristiyan ya da Musevi azınlıklar kadar bile hakkı olmayan, üçüncü sınıf uyruk
haline getirilmişti. Yönetim organlarında görev alıp yükselmek bir yana, devlet
kurumlarına ve bu kurumlara yönetici yetiştiren okullara giremiyordu.
Sadrazamı, padişahtan sonra devleti temsil ede en yetkili kişi (naip) yapan Fatih
Kanunnamesi, devlete asker ve sivil yönetici yetiştiren devşirme okullarına
alınmayacak olanları şöyle sıralıyordu: “Yahudiler, Müslümanlar, çobanlar,
sığırtmaçlar, doğuştan sünnetli olanlar, çok uzun ya da kısa boylu olanlar,
Türkçe bilenler, köseler, keller, Gürcüler, Çingeneler, Kürtler ve Türkler”.8
Fatih Kanunnamesi’nden
sonraki 70 yıl içinde naib yetkisiyle devlete sadrazam olan 48
kişiden yalnızca 5’i Türk kökenlidir; bunlar da devşirme anlayışıyla yetişmiş aslını
yadsıyan (inkar eden) insanlardır. Geri kalan 43 sadrazamdan; 11’i Slav,
11’i Arnavut, 7’si Rum, 5’i Ermeni, 4’ü Çerkez, 3’ü
Gürcü, 1’i İtalyan kökenliydi.9
Türkiye de Yabancılaşma
ve İhanet Neden Çok
Rüşvet
ve yolsuzlukla servet elde edenlerin, elde ettiklerini geliştirerek korumak
için, yabancılara vermeyecekleri kamusal ya da ulusal, hiçbir değer yoktur.
19.yüzyılda Tanzimat’la meşrulaştırılan bu eğilim, bugün AB ya da IMF
politikalarıyla meşrulaştırılmaktadır. Bunu yapanların konumları, özlem ve
yönelişleri, içinde bulundukları maddi koşulların ve bu koşulları yaratan uzun
bir geçmişin ürünüdür.
Günümüzde
Arapçılığı sürdüren siyasi İslamcılar, Batı’yla bütünleşen Müslüman
demokratlar ve uygarlığı batıcılık sayan şekilsiz aydınlar; Türklüğü
ezen onu yok sayan Osmanlı tutumunun, özellikle de devşirme anlayışının günümüze taşınan sonuçlarıdır.
Yalnızca on beş yıllık
Atatürk döneminde bastırılmış olan kimliksizleşme eğilimi yani devşirme
geleneği, günümüzde olanca hızıyla ve çok etkili yöntemlerle sürdürülmektedir. Atatürk’ün,
Türk kimliği ve tarihi için ne anlam ifade ettiğini açıkça ortaya koyan bugünkü
olumsuz gidiş, nedenleri tarihte kayıtlı bir süreçler toplamı ve bu toplamın
günümüzdeki sonuçlarıdır.
DİPNOTLAR
1 Ana Britannica 10.Cilt, sf. 100
2 “Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye”
S.Yerasimos, 1.C., Belge Y., 7.Bas. 2000, sf. 297
3 “Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye”
S.Yerasimos, 1.C., Belge Y., 7.Bas. 2000, sf. 297
4 “Kapıkulunun Tavsifi” Muhittin Birgen,;
ak. Zeki Arıkan, “Tarihimiz ve Cumhuriyet” Tarih Vakfı Yurt Yay.,
1997, sf. 127
5 “Azgelişmiş Sürecinde Türkiye”
S.Yerasimos, 1.C., Belge Y., 7.Bas,. sf. 306
6 “Tarihimiz ve Cumhuriyet” M.Birgen,
Tarih Vakfı Yurt Y., 1997, sf. 147
7 a.g.e.
sf. 147
8 Ana Britannica, 10.Cilt, sf. 100
9 “Tarihte Türklük” Prof. Laszlo
Rasonyi, Türk Kül.Gel. Ens.Y.., 2.Bas. 1988, sf. 204
Fatih kanunnamesine göre gürcüler devşirme okullarına alınmıyor ama sonradan 3 gürcü kökenli sadrazam var! Bunun özel bir sebebi mi var?
YanıtlaSil