Avrupalıların sömürgelere girişi,
başlangıçta ticari ilişkileri geliştirmek biçiminde oldu, öyle gösterildi.
Pamuklu ürünler, hırdavat ya da alkollü içkiler satıyor; karşılığında altın,
gümüş, fildişi ya da baharat alıyorlardı. Ancak çok geçmeden, insanlar,
yığınlar halinde yaşadıkları yerlerden toplanarak, çalıştırılmak üzere,
denizaşırı yerlere götürülmeye başlandı. Toplumsal düzeni parçalayan köle
ticareti, Avrupa için her zaman başvurduğu bir zenginlik kaynağı olurken,
sömürge halklarının sosyal geleneklerini ve kültürlerini büyük bir yıkıma
uğrattı. Birçok toplumun nüfusu azaldı, bir bölümü ise tümüyle ortadan kalktı. Batı
tarihi, bu tür sonuçların kanıtlı örnekleriyle doludur.
Belçika’nın
Kongosu
Almanya, ABD,
İtalya ve Belçika 1885 yılında Berlin’de bir araya gelerek, yeni bir sömürge
paylaşımının koşullarını görüştüler. Tarihe ‘Berlin Konferansı’ olarak
geçen bu toplantıda, sömürgeleştirilecek yeni yerler, buralarda çalışma yapacak
misyonerlerin korunması, ‘din özgürlüğü’ gibi konular karara bağlandı.
342 bin kilometrekarelik Kongo (Zaire), Belçika Kralı Louis Leopold’un, ‘kişisel
mülkü’ sayıldı, bu ‘mülke’ Kongo Devleti denildi.
Leopold, Kongo’yu o denli
vahşi bir biçimde yönetti ki, bu yönetimden Belçika Hükümeti bile rahatsız
oldu. Parlamento, Kongo’yu 1908 yılında Kral’ın elinden aldığını ve Belçika
devletinin malı haline getirdiğini açıkladı. Kral Leopold, “Kongo’mu
elimden alabilirler, ama orada neler yaptığımı hiçbir zaman öğrenemeyecekler” diyerek
bütün belgeleri yakmıştı.1
Daha sonra ele
geçirilen bir takım belgeler, Kral’ın ve Avrupalı ‘girişimcilerin’! Kongo’da
neler yaptıklarını açıkça ortaya koyuyordu. Resmi bir Belçika kurumu olan ‘Yerlileri
Koruma Komisyonu’, 1919 yılında yaptığı açıklamada; Avrupalıların ele geçirmesinden
sonraki 40 yıl içinde Kongo nüfusunun yarı yarıya azaldığını kabul ediyordu.2
İspanyollar ve Güney
Amerika
Küba, İspanyollar
tarafından 1511 yılında elegeçirildi ve sömürge yapıldı. Kimi tarihçilerin
belirlemelerine göre o günlerde Küba’da, sayıları 1 milyona ulaşan Guanajatuley,
Siboney ve Taino yerlileri yaşıyordu. İşgalden sonraki ilk elli yıl
içinde, yerli sayısı 5 bine düşmüştü.
İspanyollar,
Hristiyanlaştırma uygulamaları nedeniyle kendilerine karşı çıkan yerlileri
öylesine yok etmişlerdi ki, daha sonra el emeğine gereksinim duyduklarında
çalıştıracak insan bulamadılar ve bu gereksinimi köle ticareti yoluyla
Afrika’dan getirdikleri insanlarla karşıladılar. Öldürülen ya da Küba’dan giden
yerlilerin yerini Afrikalı köleler aldı.3
Avrupalılar,
15.yüzyıl sonlarında Amerika’ya geldiklerinde burada; geçimlik tarım ve
hayvancılıkla uğraşan, kendine özgü imalat teknikleri geliştiren, para kullanan
ve ileri bir toplumsal düzen kuran uygarlıklarla karşılaştı.
Ant Dağları’nda
yaşayan İnkalar; güçlü ve merkezi bir devlet ve gözalıcı kentler
kurmuşlardı. İçinde görkemli taş yapıların bulunduğu kentleri, 15 bin
kilometrelik bir yol ağıyla bağlamışlar, gelişkin bir yönetim ve ticari düzen
gerçekleştirmişlerdi. Kutsal saydıkları toprakla, hiçbir uygarlıkta görülmemiş
ölçüde bütünleşen İnkalar, en elverişsiz yerleri bile tarıma açmanın
yollarını bulmuşlar, kanallar ve teraslar aracılığıyla geniş tarım alanları
yaratmışlardı.4
Bugünkü Meksika
bölgesinde yaşayan ve eşitlikçi yönetim geleneklerine sahip Aztekler, İnkalar
gibi kendilerine özgü tarım teknikleri ve mimari biçimler geliştirmişler ve
ileri bir ticari düzen kurmuşlardı. Tropikal bölgelerden elde edilen yeşim
taşı, kakao, pamuk, değerli metaller, kuş tüyleri kentlere getiriliyor, burada
işlenmiş ürünlerle değiştiriliyordu. Tarım ve ticaret yoluyla Aztekler,
büyük bir varsıllık ve ileri bir kültür düzeyine ulaşmışlardı.
Orta Amerika’da
yaşayan Mayalar da, şaşırtıcı bir uygarlık düzeyine ulaşmışlardı.
Kalıtımsal seçkinlerin yönetimi elinde tuttuğu sınıflı bir toplum yapısına
sahip olmalarına karşın; eşitliği amaçlayan toplumsal ilişkiler varlığını
sürdürüyordu. Çocuklar kutsanıyor, kadına önem verilip saygı gösteriliyordu.
Hiyeroglif tarzı bir yazıya sahiptiler. Son derece gelişmiş gökbilim
çalışmaları, zaman ve mekân ölçümleri yapıyorlardı. Tarihte sıfır sayısını bulmuşlardı.
Bir yılı 365 gün kabul eden bir takvim geliştirmişlerdi.5
Direniş ve
Soykırım
Sömürgeciler,
yüksek nitelikli Güney Amerika uygarlığını insanlarıyla birlikte yok ettiler,
tarihin gördüğü en büyük soykırımı yaptılar. Mayalar, uysal ve barışçı
olmalarına karşın sömürgecilere hiçbir zaman boyun eğmediler; ormanlara
çekildiler ve günümüze dek süren bir savaşım içinde oldular. 1712, 1847 ve
1860’da Yakatek Mayaları, 1910’da Quintana Roo köylüleri ve
1994’de Zapatist Kurtuluş Ordusu’yla ayaklandılar. İspanyol vahşetinden
çok acı çektiler ancak asla teslim alınamadılar. Yokedilen uygarlıkları ve
tarihlerine olan tutkularıyla yeraltına çekildiler, kültürlerini yaşatmaya
çalıştılar. Dörtyüz yıllık acıyı, şarkılarda ve sonu gelmez çatışmalarda dile
getirdiler.6 Orta Amerika’da büyük bir uygarlık ve İmparatorluk
kurmuş olan Mayalar’dan, soykırımına ulaşan kırımlar sonucunda bugün,
yoksulluk içinde yaşayan yalnızca 330 bin gerçek Maya kalmıştır.7
İspanyollar, Güney
Amerika’ya geldiklerinde ‘dünyanın sonuna geldiklerini sanarak aşağı
düşmekten korkmuşlardı’8. Amerika’da gerçek bir cennet köşesi
buldular. Top ve baruttan habersiz, Avrupa’dan taşınan hastalıklara
bağışıklığı olmayan ve paylaşımcılığı benimseyen bir uygarlıkla karşılaştılar.
Yerliler bunlara ‘Kireç gibi beyaz vücutlarını sarıp sarmalamış sakallı
beyazlar’ diyordu.9
Gelenler, özellikle
altın ve gümüş elde etmede son derece hırslı ve acımasızdılar. Kristof
Kolomb, ‘altın sayesinde ruhları cennete göndermek mümkündür”10
diyor, yerli halka görülmemiş bir şiddet uyguluyordu. Karşılaştıkları
acımasızlık karşısında şaşkına dönen yerliler, Kolomb önderliğindeki beyazların
uyguladığı vahşetten kurtulmak için çocuklarını öldürüyor, kendilerini
zehirliyordu.11
Tarihçi Howard
Zinn’in, ‘kahraman değil katil’ olarak anılması gerektiğini12 ileri
sürdüğü Kristof Kolomb, Güney ve Orta Amerika’da tarihte benzeri olmayan
bir vahşet uyguladı. Kolomb, Haiti Arawak kızılderilileriyle
karşılaşmasını, tuttuğu notlarda şöyle anlatıyordu: “O kadar saf ve
mallarını paylaşmaya o kadar gönüllülerdi ki, bunu gözleriyle görmeyen
inanamaz. Onlarda olan her şeyi istediğimiz zaman asla hayır demiyor, aksine
biz istemeden onlar bizimle paylaşıyordu. Bunlar çok iyi hizmetkâr olabilirler.
Elli adamla hepsini esir alıp onlara istediğimiz her şeyi yaptırabiliriz”.13
Kristof Kolomb, on dört yaşından
büyük kadın-erkek herkesi, düzenli olarak altın getirmeye zorunlu tutmuştu.
Bunu yapamayanların elleri bileklerinden kesiliyor ve kan kaybından ölüme
bırakılıyordu. Kolomb geldiğinde Haiti’de 250 bin yerli yaşarken, bu
sayı İspanyol vahşetinin ilk elli yılında 500’e düşmüştü. 1650’de artık yaşayan
Arawak kızılderilisi kalmamıştı.14
Amerika’yı bulduğu
1492’den önce kıtada; Meksika’da 30-35 milyon, And Dağları’nda 30 milyon, Orta
Amerika’da 10-13 milyon olmak üzere 70-78 milyon Aztek yaşıyordu.
Sayıları 70-90 milyon olan Maya ve İnkalar’la birlikte kıta
nüfusu 150-160 milyona çıkıyordu. Bu nüfus, bir buçuk yüzyıl içinde 3,5 milyona
düştü ve yerli nüfusun yüzde 97.5’u yok oldu.15 Bugünkü Arjantin
nüfusunun yalnızca yüzde 0,5’i, Şili’nin yüzde 5’i, Venezüela’nın yüzde 2’si,
Nikaragua’nın yüzde 5’i kızılderilidir.16
İngilizler ve
Kuzey Amerika
Batılıların ‘ılımlı
sömürgecilik’17 adını verdiği Kuzey Amerika’nın işgali,
ılımlılık bir yana eşine az rastlanır şiddet yöntemleriyle gerçekleştirildi.
Kuzey Amerika yerlilerinin topraklarından sürülmesi ya da yok edilmesi,
Avrupalıların yerleşme koşulu durumuna gelmişti.18 İngilizler
1703’te “bir yerli kafa derisi getirene” ya da “bir kızılderili
tutsak edene” 40 sterlin ödül veriyordu. Bu ödül 1720’de 100 sterline
çıkarılmıştı.19
Anglosaksonlar 17.
yüzyıl başında Kuzey Amerika’ya geldiklerinde, bugünkü ABD topraklarında 10-12
milyon kızılderili yaşıyordu. 20. Yüzyıla dek uygulanan soykırımı sonucu
kızılderili nüfusu, 250 bine düşmüştü.20 Sayıları, Amerika Birleşik
Devletleri nüfusunun binde birine düşen bu insanlar, hala rezervasyon
bölgeleri denilen yalıtım (tecrit) kamplarında yaşıyorlar. 1990 yılına dek
kendi dillerini konuşmaları yasaklanmıştı.21 15. Yüzyılda, yalnızca
Kuzey Amerika’da 2 bin değişik kızılderili kümesi ve bunların kendine özgü
dilleri ve kültürleri vardı.22 20. Yüzyıla gelindiğinde Kuzey
Amerikalı kızılderililerin yüzde 95’i ortadan kaldırılmıştı.
DİPNOTLAR
1 a.g.e.
sf.198
2 a.g.e.
sf.198
3 a.g.e.
sf.100
4 “Sosyalizm
ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi” İletişim Yay.,
2.Cilt, sf.458 ve “Büyük Larousse” Gelişim Yay., 9.Cilt, sf.5704
5 “Sosyalizm
ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi” İletişim Yay.,
sf.1148
6 “Mayalar”
Michale D.Coe, Arkadaş Yay., Ankara-2002, sf.191
7 “Büyük
Larousse” Gelişim Yay., 13.Cilt, sf.7884
8 “Sosyalizm
ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi” İletişim Yay.,
sf.458
9 a.g.e.
sf.458
10 a.g.e.
sf.456
11 a.g.e.
sf.456
12 “Legends,
Lies and Cherished Myths of American History” Richard Shenkman;
ak. Tim Marshall, “Hükmeden Erkek Boyun Eğen Kadın” Altın Kit., 1997,
sf.45
13 a.g.e.
sf.45
14 a.g.e.
sf.46
15 “Sosyalizm
ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi” İletişim Yay.,
sf.458
16 a.g.e.
sf.1427
17 “Kapitalizmin
Kökenleri” Jean Suret-Canale; ak. “Kapitalizmin Kara Kitabı” Evrensel
Basım Yayın, 2.Basım-2001, sf.24
18 a.g.e.
sf.24
19 “Yerli
Soykırım” Robert Pac; ak. a.g.e. sf.24
20 a.g.e.
sf.24
21 “Ortadoğu
Uygarlık Mirası-2” M.İlmiye Çığ, Kaynak Yay.,
İst.-2003, sf.250
22 “W.H.
Seeing With a Native Eye, Harper and Row” Capp 1976,
ak. Semra Somersan
“Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi” İletişim
Yay., 5.Cilt, sf. 1426
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder