Paranın
siyaset üzerinde her yerde ve her dönemde sürdürdüğü etkili
gücü, Amerika’da çok belirgin ve yaygındır. Seçim kazanma
şansına sahip her iki parti de, üye ve sempatizan yardımlarıyla
ayakta kalamayacaklarını bilirler. Pahalı seçim kampanyaları
için, bol
sıfırlı yardım çeklerine
gereksinimleri vardır ve bunu verebilecek olanlar yalnızca
şirketlerdir. Şirketler için partiler, seçim dönemlerinde dört
yıllığına sermaye
yatıracakları
ve karşılığını o yasama döneminde alacakları yatırım
alanlarıdır.
İki
Partili Düzen
Amerika’da
seçimler çoğunluk kuralına göre yapılır. Oyların çoğunluğunu
alan aday, başka adayların oy oranları ne olursa olsun seçilir ve
yitiren adayın aldığı oyların hiçbir değeri kalmaz. Seçim
biçiminin anti-demokratik yapısı, yeni partilerin ortaya çıkıp
güçlenmesini önleyen, bu nedenle iki büyük partiyi baş başa
bırakan siyasi bir ortam oluşturdu. 1793 Jefferson-Hamilton
kümeleşmesinden bu yana, Amerikan siyasi tarihinin her döneminde
bu işleyiş geçerli oldu ve üçüncü
parti
girişimi kalıcı olamadı.
Sermaye
güçlerinin denetimi altında bulunan ve aynı anlayışta olan iki
partiden oluşan Amerikan siyasi dizgesi için, Prof.Dr.Türkkaya
Ataöv
şunları söylemektedir: “Amerika’da
iki siyasi parti vardır: Cumhuriyetçiler ve Demokratlar. Ancak,
federal düzeydeki bu iki partinin arasında önemli bir ayrım
yoktur. Birinin tutucu, ötekinin de liberal olduğu, daha açıkçası,
birinin programının ötekinden ayrımlı olduğu doğru değildir.
İkisinin de gündemi temelde aynıdır. İki parti görünümüyle
demokrasi imgesi yaratarak aynı amaca, nöbetleşe hizmet ederler.
İkisi de aynı para düzeninin yaratığıdır. Çoğu kez aynı
kişiler, her ikisine birden para verirler. Gerçek bir ‘ikinci
seçenek’ olacak, üçüncü bir partiye izin yoktur...”1
Devlet
Denetimli Seçim
Amerika
Birleşik Devletleri’nde, seçim yapılan hiçbir ülkede
görülmeyen bir uygulamayla, seçime katılacak parti adaylarının
belirlenmesinde devlete denetim yetkisi verilmiştir. 1903 yılında
kabul edilen ve tüm eyaletlerde geçerli olan yasalarla, seçime
katılacak parti adaylarının belirlenmesi, kamu adına hareket eden
devlet memurlarının denetiminde olmaktadır.2
İki
Dereceli Seçim
Amerikan
parti dizgesinde, adayların iki dereceli seçimle, yani önceden
belirlenen delegeler aracılığıyla seçilmesi, genel bir
uygulamadır. Bu yöntem özellikle başkanlık seçimlerinde
uygulanmaktadır. Bu nedenle delege belirlemeleri, iki parti içinde
de yoğun iç çekişmelere yol açar.
Burada
söz konusu olan parti içi demokratik yarışma değil, değişik
çıkar kümelerini temsil eden hizipler arasındaki çatışmadır.
Siyasi düzeyi ve yetenekleri ne denli yüksek olursa olsun, arkasına
herhangi bir sermaye kesiminin desteğini almayan delegelerin seçilme
şansları yoktur. Bu nedenle hizipçilik,
entrika
(machine
politics)
ve rüşvet,
siyasetin temel unsurları durumuna gelmiştir. Bu durum, yapılan
işin niteliğinden kaynaklanan, zorunlu bir sonuçtur.
Maurice
Duverger
bunu şöyle açıklayacaktır: “Amerikan
partileri, federal devlet yasalarıyla resmen belirlenmiş olan bir
çeşit ön-seçim makineleridir. Bu nedenle çok sıradışıdırlar;
bunlar ideolojik guruplar ya da sınıf toplulukları da değildir.
Her biri, Federal Devletin muazzam büyüklükteki ülkesi içinde,
çok farklı ve çok çeşitli sosyal konuma sahip kişileri biraraya
getirir. Gerçekte bu partiler, oy toplama ve ganimet sisteminin
sağladığı yönetim organlarını ele geçirmede uzman kişilerden
kurulu takımlardır.”3
Ön
Seçim
Ön-seçim
dizgesinin (primary elections) denetim
altına alınan işleyiş biçimi, başkan ve senatör adaylarının
belirlenmesinde özel önem kazanır. Bu yerlere aday olmak
isteyenlerin önünde, kurulu düzenle bütünleşmeyi zorunlu kılan,
aşılması güç (halk için olanaksız) engeller vardır.
Partiler,
‘seçilmiş’
delegeler aracılığıyla adaylarını seçerler: Bu eylem görünüşte
parti içi bir sorundur. Gerçekte ise, adayları seçen kongreler,
üyelerin seçimini belirleyen demokratik yapılar değil, parti dışı
güçlerin yön verdiği bir çatışmalar
arenasıdır.
Değişik sermaye kesimlerini temsil eden hizipler, elde edecekleri
mali ve siyasi ayrıcalıklar için, sürekli ve yıpratıcı bir
yarış içine girerek çatışmaktadırlar.
Parti
Dışı Güçler
Hizipler
aracılığıyla parti içinde güçlü bir biçimde temsil edilen
parti dışı güçler; uygulanacak programları, çıkarılacak
yasaları ve bu işi yapacak kadroları belirleme gücüne
sahiptirler. Adayların belirlenmesi, iş çevreleri ve onlar adına
davranan örgütler için o denli önemlidir ki; bu önem,
şirket-parti ilişkilerini siyasete yön veren belirleyici unsur
yapmıştır.
Bu
durum Amerikan tarihinin her dönemi için geçerlidir. Yasama ve
yürütme organlarına öyle insanlar seçilmelidir
ki; bunlar, yetkili kurumlar dışında oluşturulan istekleri
herhangi bir uyarıya
gerek kalmaksızın, eksiksiz yerine getirmeli ve gereksinim duyulan
yasaları gecikmeksizin kabul etmelidir. Bu tür ilişkiler üzerine
kurulmuş olan iki partili siyasi düzende, Cumhuriyetçi
ve Demokrat
Partiler,
dönüşümlü olarak yönetime gelirler; bu partilerin asla ödün
vermedikleri tek
ilke,
büyük sermaye kesiminin çıkarlarına aykırı bir iş yapmamak ve
onlarla çatışmamaktır.
Amerikan
toplumunu inceleyen araştırmalarıyla tanınan ünlü Amerikalı
ekonomist Prof.
Lester C.Thurow,
Kapitalizmin
Geleceği
adlı yapıtında, Birleşik Devletler’de siyasi partilerle seçim
konusunu da ele alır ve şunları söyler: “Siyasi
partiler, geleceğe giden seçeneklerin tartışılmasında, ayrımlı
ideolojik inanışlara sahip değilse, demokrasi ne gibi bir anlam
içerebilir?
(Ayrımlılıklar olmadığında y.n.) seçimler,
basit konular üzerinde dönen beğeni yoklamalarına dönüşür ve
televizyonda en iyi kimin göründüğüne bağımlı olur. Seçimler
bir dolandırıcılar kümesini, diğer bir dolandırıcılar
kümesiyle değiştirmek olarak görülmeye başlanır. Herkes başka
birinin değil, kendi etnik kümesinin, ganimetlerden yararlanmasını
sağlamak için oy kullanır.”4
Parti
Egemenleri
Ulusal
Sanayiciler Birliği, Birleşik Devletler Ticaret Odası, Amerikan
Bankerler Birliği, Amerikan Çiftçiler Birliği, Sanayi Örgütleri
Kongresi
gibi örgütler, her iki parti üzerinde de kesin bir egemenlik
kuran, parti dışı kuruluşların önde gelenleridir.
Bu
örgütler, özellikle büyük kentlerde, “siyasi
partiler adına”
çalışmalar yaparlar. Seçilmesini istemedikleri adayların “önünü
kesmek için”
çok değişik olanakları vardır. İyi örgütlenmiş ve çok iyi
finanse edilmişlerdir. Amerika ve Kanada’da öğretim üyeliği
yapmış olan Prof.Niyazi
Berkes,
bu kuruluşların siyaset üzerindeki etkisi konusunda şunları
söylemektedir: “Amerika’da,
son yirmi beş yıl içinde (1920-1945
y.n.)
çıkarılan bütün önemli yasalar, önce sermaye örgütleri
tarafından ortaya atılmış ve hemen arkasından bu yasaların
yararları konusunda kamuoyu yaratmak amacıyla yoğun ve sürekli
propagandalar yapılmıştır. Bu bakımdan Amerika’da birçok
ulusal konu, partiler tarafından değil, önce bu örgütler
tarafından ele alınmıştır. Oy verenlerin görüşleri, geniş
ölçüde bu örgütlerin etkisi altında biçimlenmektedir.”5
Büyük
sermaye kesimleri ve onlar adına davranan örgütlerin siyaset
üzerindeki etkileri, bugün çok daha güçlü duruma gelmiştir.
İşçiler başta olmak üzere, çalışan kesimin siyaset dışında
kalması, sermaye güçlerine içinde serbestçe davranabilecekleri
siyasi bir ortam yaratmaktadır. Siyasi seçeneksizlik ve
örgütsüzlüğün yaygın olduğu bu ortam, onlara “tam
bir özgürlük”
vermektedir.
Amerikalı
ekonomistler, Richard
J.Barnet
ve John
Cavanagh
bu konuda şunları söylemektedir: “Şirketlerin,
seçim süreçlerindeki belirleyici rolleri, 1920’lerden bu yana
(1994), en üst düzeye ulaşmıştır. Politik kültürdeki bu
önemli değişim, hiçbir yerde ABD’nde olduğu kadar belirgin
değildir. Şirketler, doğaları gereği, demokratik örgütler
olarak işlemezler. Yine de vatandaşların boş bıraktığı
politik platformları, politik partileri ve diğer aracı kurumları
ele geçirenler onlardır. Birleşik Devletlerde, demokratik sürecin
kendisi, paranın esiri olmuştur.”6
Paranın
Gücü
Paranın
siyaset üzerinde her yerde ve her dönemde sürdürdüğü etkili
gücü, Amerika’da çok belirgin ve yaygındır. Seçim kazanma
şansına sahip her iki parti de, üye ve sempatizan yardımlarıyla
ayakta kalamayacaklarını bilirler. Pahalı seçim kampanyaları
için, bol
sıfırlı yardım çeklerine
gereksinimleri vardır ve bunu verebilecek olanlar yalnızca
şirketlerdir. Şirketler için partiler, seçim dönemlerinde dört
yıllığına sermaye
yatıracakları
ve karşılığını o yasama döneminde alacakları yatırım
alanlarıdır.
Partinin gereksinim duyduğu basın-yayın, ilan, afiş, büro
kiraları, radyo-televizyon giderleri; kitle toplantıları,
konferanslar, tanıtım filmleri, hukuk danışmanları için gerekli
olan giderler, bu yatırımlarla
sağlanır.
Amerikalı
araştırmacılar Gabriel
Kolka
ve Robert
B.Reich,
şirketlerin partilerle girdikleri ilişkiler konusunda şunları
söylemektedir: “ABD’ndeki
her iki parti de şirketlerden gelen paralara o denli bağımlıdırlar
ki, hiçbiri şirketlerin gücüyle karşı karşıya gelemez...
Büyük holdinglerin politik partiler ve yasama süreci üzerindeki
muazzam etkileri, seçim kampanyalarına yaptıkları parasal
katkıdan ibaret değildir. Şirketler, çalıştırdıkları avukat,
lobici ve halkla ilişkiler elemanı ordularıyla, partiler üzerinde
büyük bir etkiye sahiptir.”7
Demokrasi
mi , Oligarşi mi
Şirketler,
partiler ve partilerin yönetime taşıdığı kadrolar arasında
sağlanan ve siyasi gelenek durumuna gelen uygulamalar, Amerika’daki
yönetim biçimini ancak otokratik düzenlerde görülebilen ve çok
küçük bir azınlığı temsil eden bir oligarşiye
dönüştürmüştür.
19.yüzyılda,
sermaye sınıfının tümünün temsil edilmesine olanak sağlayan
siyasi düzen, bugün yalnızca mali ve sınai tekellerin
yararlandığı, işleyişe dönüşmüştür. Devlet politikalarına
yön veren üst düzey kadroların hemen tümü, büyük şirketlerle
doğrudan bağlantılıdır.
Bugün,
ABD üst yönetiminde yer alan kişilerin niteliği, bunu açıkça
ortaya koymaktadır. George
W.Bush,
başkan olmadan önce Arbusto-Bush
Petrol Arama Şirketi ve
Harken
Petrol Şirketi’nde
çalışıyordu; Başkan Yardımcısı Dick
Chaney Halliburton
Petrol Şirketi’nin
Yönetim Kurulu Başkanıydı. Kimi yöneticilerin görevleri ve
geldikleri yerler şöyledir: Başkanlık Ulusal Güvenlik Danışmanı
Condoleezza
Rice,
Chevron
Petrol Şirketi
Yönetim Kurulu Üyesi; Ticaret Bakanı Donald
Evans, Tom
Brown Petrol Şirketi
Yönetim Kurulu Başkanı; İçişleri Bakanı Gale
Norton, Enerji
Şirketleri Avukatı;
Enerji Bakanı Spencer
Abraham, Otomotiv
Endüstrisi Temsilcisi.8
ABD’nde,
siviller şirketlerden hükümet görevlerine gelirken, üst düzey
askerler emekli olduklarında şirketlere giderler. Bu dolaşım,
Amerikan siyasetinin temelinde yer alan bir gelenektir. Örneğin,
son bir yıl içinde, ABD Pasifik Ordusu Komutanı Charles
R.Larson,
Unocal
Petrol Şirketi Yönetim Kurulu Üyeliğine;
ABD Hava Kuvvetleri Genel Sekreteri Donald
Rice,
Unocal
Petrol Şirketi Yönetim Kurulu Üyeliğine;
Korgeneral John
Shalikashvili,
Carlyle
Group Yönetim Kurulu Başkanlığına
gelmişlerdir.9
Amerikan
Partileri
Amerikan
partilerinin örgütlenme biçiminde en belirgin özellik, ulus
devlete sahip diğer gelişmiş ülkelerdeki partilerin tersine,
merkezi örgütlenmenin değil, federasyon yapısının öne
çıkmasıdır. Bu durum; ulusal varlığı köklü tarihsel
geleneklere dayanmayan, bu nedenle yapaylık içeren ulusal oluşumun,
yönetim yapısına yaptığı etkinin sonucudur.
Güçler
ayrılığının Amerikaya özgü işleyiş biçimi ve federatif
örgütlenmeye bağlı yarı özerk yönetim yapılanma, bu sonucu
doğurmuştur. Partilerin en tepesinde, Ulusal
Komite
adı verilen merkezi bir üst örgüt bulunmaktadır ancak bu örgüt,
eyaletlerdeki yerel parti birimleri üzerinde bir etkiye sahip
değildir.
Amerikan
partilerinin örgütsel yapısı basit
ancak parti içi işleyiş son derece karmaşıktır. Sıradan
insanların kolayca anlayamayacağı yasal zorunluluklarla akçalı
işleri kapsayan yasadışı ilişkiler iç içedir.
Parti
yapısının basitliği
demokrasinin gelişkinliği olarak gösterilir ancak bu basitlik,
bilinçli olarak, üyelerin tek başlarına altından kalkamayacağı
kadar karmaşık bir ilişkiler ağıyla örülmüştür. Amaç,
siyasal katılımcılığı bireysel özgürlük olarak kâğıt
üzerinde bırakmak,
parti etkinliğini paranın belirlediği bir eylem durumuna
getirmektir.
Parti
çalışmalarını yürütenler, sıradan üyeler değil, görevlerini
ücret karşılığı yapan ve karmaşık
ilişkileri çözmede uzmanlaşmış teknik
elemanlar’dır.
Parti boss’ları
(elebaşları) adı verilen bu elemanlar,
hizmet ettikleri kişi ya da kümenin kendilerini kiralamasını
beklerler ve yüklendikleri sorumluluğu
etkili bir canlılıkla yerine getiriler. Boss’lar
kendilerine sunulan akçalı olanaklarla binlerce etkili seçim
ajanını
harekete geçirebilirler. Bunlar, rakip adayların yıpratılması,
yalan haber yaratma ya da gerçek dışı anket düzenleme
konularında son derece becerikli profesyonellerdir.10
Parti
İşleyişi
Demokrat
ve Cumhuriyetçi
Partinin
en tepesinde yer alan Ulusal
Komite,
her eyaleti temsil eden ve dört yıl için seçilen bir kadın ve
bir erkek üyeden oluşur. Amerikan partilerinde Ulusal
Komite’nin
yaptığı iş, diğer ülkelerdeki geleneksel partilerde var olan ve
örgütün tümünü yöneten Merkez
Yönetim Kurulları
gibi değildir. Çalışmaları hemen tümüyle seçim dönemleriyle
sınırlıdır. Partinin başkan adayını seçecek Ulusal
Kongre’yi
(Convertion) toplamak, kongre adaylarını belirlemek ve seçim
kampanyasını yönetmek gibi görevleri yerine getirir. Ulusal
Komite’nin
yükümlülükleri, basit ancak önemlidir.
Ulusal
Komite’nin
partinin başka komiteleriyle ilişkisi, kurala bağlanmayan bir
belirsizlik içerir. Komite; seçim dönemlerinde elinde toplanan
büyük akçalı kaynakları kullanarak, boss’larla
seçim
ajanlarını
harekete geçirir ve medya gücünü devreye sokar. Bu yolla, alttaki
parti birimleri üzerinde, ön seçimlerde oy verecek delegelerin
belirlenmesi konusunda etkili bir baskı kurar.
Bu
ilişki, önceden belirlenmiş herhangi bir kurala bağlı değildir.
Ne parti tüzüğü, ne de yasalar Ulusal
Kongre’ye
böyle bir yetki vermiştir. Burada bilinçli bir boşluk
yaratılmıştır. Amerikan partilerinde merkez birimleri arasındaki
ilişkiler, döneme ve güç dengelerine göre değişen bir eylemli
durum
ilişkisidir.
Amerikan
partilerinde Ulusal
Kongre’nin
altında, yine seçim dönemlerinde devreye sokulan ve Temsilciler
Meclisi’nde yer alan, her eyaletten bir kişinin katıldığı
Kongre
Komitesi
vardır. Eyaletlerdeki seçim çalışmalarını yürüten Eyalet
Komiteleri
ve eyaletlerde yönetim
birimlerine (Country, Ward, Township v.b.)
göre kurulan Yerel
Komiteler
vardır. Amerika’da partilerin en küçük örgüt birimi, herbiri
bir seçim bölgesi olan belde
komiteleri’dir
(precinet).
Bunların başında bulunan parti yetkilisine precinct,
leader
ya da captain
adı verilir.
“Yerel
Örgütler Toplamı”
Amerikan
siyasi partilerini inceleyen araştırmacıların ortak kanısı,
Demokrat
ve Cumhuriyetçi
Partilerin,
bütünlüğü olan siyasi bir örgütten çok kendine özgü bir
yerel örgütler toplamı olmasıdır. Parti ilişkilerinin
niteliğini, ortak duyguları oluşturan ilkeli birliktelikler değil,
yönetim olanaklarını elde etmekten başka bir şey düşünmeyen
sermaye kesimlerinin çıkar çatışmaları belirler. Bu nedenle
ideolojik bir yapılanma içinde değildirler. Toplumsal bileşim
olarak tek bir sınıfı, sermaye sınıfını temsil ederler.
Prof.G.Vedel’e
göre, “program
ve doktrin yerine kişileri temsil eden Amerikan partilerinde sağ-sol
ayırımı yapılamaz. Düşünce ve doktrin açısından
Cumhuriyetçi ya da Demokrat Parti üyeleri, birçok durumda kendi
partidaşlarından daha çok, karşı partinin üyeleriyle yakın
olurlar.”11
Amerikan
partilerinin örgütsel işleyişi konusunda Prof.Maurice
Duverger’in
görüşleri Vedel’in
görüşlerinden farklı değildir. Duverger;
konuyla ilgili şu saptamayı yapar: “Amerikan
siyasi partileri, zayıf yapılı ve çok merkezli komite
partileridir. Bölgesel farklılıklara dayanan değişkenliğin
çokluğu, Amerikan partilerinin örgütlerini incelemeyi çok güç
bir iş haline getirir. Parti örgütü, New York ya da Rock
Mountains’de, Kuzey ya da Güneyde birbirinden farklıdır. Aynı
eyalet içinde bile parti örgütü, ileri gelen kişilerin değişmesi
sonucunda, birkaç yıl içinde değişime uğrayabilir. Kongre üyesi
(senatör
ya da Temsilciler Meclisi üyesi y.n.)
yöresel parti makinasının başında bulunduğu ve patron rolünü
oynadığı sürece, partinin gerçek lideridir. Buna karşılık
parti makinası Kongre üyesi olmayan bir kişinin eline geçmişse,
senatör ve temsilciler tümüyle ona bağımlı hale gelir. İkili
parti sistemi, hatta kimi Güney eyaletlerinde varlığını sürdüren
tek parti sistemi, bu bağımlılığı arttırır. Bu durumda parti
tarafından (partiyi
ele geçiren tarafından y.n.)
aday gösterilmek, seçimi kazanmaktan daha önemli hale gelir. Ön
seçim işleyişi bu sonucu değiştirmeye yetmez ve halkın güvenini
kazanmış olsa bile birçok senatör kendi partisinde aday
seçilemez.”12
Yasası
Olmayan Kurallar
Amerika
Birleşik Devletleri’nde güçlü bir işçi sınıfı ve işçi
savaşımı varken, bu sınıfı temsil eden güçlü bir partinin
neden oluşmadığı, yanıt verilmesi gereken bir sorudur. Sorunun
yanıtı, geçerli siyasi dizgenin niteliğini anlatan yukarıdaki
bölümde yeterince açıklanmıştır. Ancak, Amerika’da parti
örgütlenmesinin bağlı olduğu kurallar, yukarıda açıklananlarla
sınırlı değildir. İki parti dışında kalan, özellikle halk
kesimlerinin haklarını savunan partiler için, yasası olmayan ve
çoğu kez şiddet içeren pek çok engel vardır.
Toplumsal
karşıtçılığı yürütmeye çalışan tüm parti girişimleri,
ABD’de, sürekli ve ağır bir baskıyla karşılaşmıştır.
Amerikan
ideallerine
düşman unsurlar olarak görülen ve gösterilen parti girişimleri,
George
Washington’un
veda konuşmasında vasiyet ettiği gibi, daha
doğarken önlenmişler
ve ezilmişlerdir. 200 yıllık Amerikan siyasi tarihi, bu tür
önleme
eylemleri ve halkı siyaset dışında tutmayı başaran girişimlerle
doludur.
Göçmen
işçiler arasındaki dil ve din ayrımlılıklarını kullanma,
pinkertonizm
adı verilen saldırgan uygulamalar, ajan
büroları, grev kırıcılar, mafya ilişkileri, ırkçı örgütler,
Ku Klux Klan’lar,
zenci
kırımları, sosyalistlere uygulanan baskılar, siyasi cinayetler,
Amerikan tarihinin yerleşik öğeleridir. Greve giden ya da
örgütlenmeye yönelen işçiler kara listeye alınır ve bunlara
hiçbir koşulda iş verilmez. Sanayiciler ve büyük çiftlik sahibi
tarımcılar, yalnızca bu iş için, ulusal düzeyde örgütler
kurmuşlar ve sosyalistleri, sendikacıları, öncü işçileri
fişlemişlerdir. Amerikan işçilerinin korkulu rüyası haline
gelen Ulusal
İmalatçılar Birliği,
bu örgütler içinde en ünlüsüdür.
Etkisiz
Girişimler
Parti
örgütlenmesi üzerindeki tüm yasal ve yasadışı engellere
karşın, Amerika’da da özellikle emekçilere dayanan partiler
elbette kurulmuştur. Bu partiler, kimi dönemlerde ve yerel anlamda
kimi küçük seçim başarıları da elde ettiler. Ancak hiçbiri,
hiçbir zaman yönetime aday olabilecek güce ulaşamadı.
Sosyalist
İşçi Partisi (Socialist
Labor Party-1877),
Milli Parti
(Greenback-1878), Halk
Partisi
(Populist Party-1892), Soysalist
Parti
(Socialist Party1900), Komünist
Parti
(Communist Party -1919) Amerikan
İşçi Partisi
(American Labor Party-1936), Çiftçi-İşçi
Partisi
(Farmer-Labor Party), Anti-Tekel
Party
(Anti-Monopoly Party), Liberal
Parti
(Liberal Party) bu tür partilerin bir bölümüydü.
Bu
partilerden hiçbiri, iki büyük partiye karşı seçenek
oluşturabilecek kalıcı bir güce ulaşamadı ve Amerikayı tarihi
boyunca sırayla Cumhuriyetçi ve Demokrat Parti yönetti. Bu
sıralama İç Savaştan bugüne dek şöyle oldu: (1863-1875)
Cumhuriyetçi,
(1875-1881) Demokrat,
(1881-1887) Cumhuriyetçi,
(1887-1889) Demokrat,
(1889-1891) Cumhuriyetçi,
(1891-1895) Demokrat,
(1895-1911) Cumhuriyetçi,
(1911-1921) Demokrat,
(1921-1931) Cumhuriyetçi,
(1931-1952) Demokrat,
(1952-1960) Cumhuriyetçi,
(1960-1968) Demokrat,
(1968-1977) Cumhuriyetçi,
(1977-1981) Demokrat,
(1981-1992) Cumhuriyetçi,
(1992-2000) Demokrat,
(2000-....) Cumhuriyetçi.
DİPNOTLAR
- “ABD Demokrat mı Faşist mi?” Prof.Dr. Türkkaya Ataöv, Cumhuriyet 13.03.2003
- “Siyasi Partiler” Niyazi Berkes, Yurt ve Dünya Yay., İst. 1946, sf.107
- “Siyasi Partiler”, Maurice Duverger Bilgi Yay., 2.Bas. 1974, sf.57
- “Kapitalizmin Geleceği” Lester C.Thurow, Sabah Yay. İst.-1997, sf.214
- “Siyasi Partiler” Niyazi Berkes, Yurt ve Dünya Y., İst. 1946, sf.112-113
- “Küresel Düşler” R.J.Barnet-J.Cavanagh, Sabah Yay. İst. 1995, sf.271
- a.g.e. sf.272
- “Light Kerkük ABD Kabinesi” Yalçın Doğan, Hürriyet 21.01.2003
- “Yorumsuz” Deniz Som, Cumhuriyet 24.03.2002
- “Siyasi Partiler” Niyazi Berkes, Yurt ve Dünya Yay., İst.-1946, sf.112
- “Türkiye’de Siyasi Partiler” T.Z.Tunaya, Arba Y. 2.Bas., İst. 1995, sf.33
- “Siyasi Partiler” Maurice Duverger, Bilgi Yay., 2.Bas. 1974, sf.254
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder