Faşist
devinim tekelci sanayi sermayesi, büyük toprak sahipleri ve devlet
örgütlerince desteklenmiştir. Faşistler akçalı yardım
alamadığı ilk iki yılda, güç koşullar içinde yaşamaya
çalışmıştı. Gösterişli bir kaç faşist eylemden sonra örgüte
para akmaya başladı. 1920 sonunda fabrika işgallerinin
başarısızlığa uğramasından sonra büyük iş çevreleri ve
toprak sahiplerinin yardımları, faşist devinimi paraya boğdu. Bu
paralarla silah alındı ve militanlar ile onları eğiten eski
askerlere ödeme yapıldı. ‘Devrimci
Eylem Mangaları’
böyle doğdu. Bunlar, Po
vadisinin köylerinde silahlı eylemlere girişti ve gerçek bir
askeri örgüt biçiminde birleşti. En savaşçı ve en güvenilir
unsurlar, müfreze,
takım,
bölük
ve alay
biçiminde kümelere ayrıldı. Bunlara özel üniforma giydirildi.
İlva,
Ansaldo,
Fiat,
Breda
vb. sanayi şirketleriyle, Banca
Di Sconta, Credito D’İtalia
gibi bankalar faşistleri açıktan destekledi.
1914
İtalyası
1914
yılında İtalya, güçlü rakipleri kadar varsıl olmasa da;
yerleşik demokrasisi, özgürlükleri ve ekonomik atılımlarıyla
sanayisi hızla gelişen bir ülkeydi. Yeniden paylaşılan dünyadan
pay alabilmek için katıldığı savaştan, yengiyle çıkmasına
karşın, hemen hiçbir şey elde edememişti. Anadolu’dan
çıkarılmış, 12 Ada’yı alamamış, Adriyatik ve Balkanlarda
herhangi bir etkinlik kuramamıştır. Adriyatikte bir liman olan ve
İtalya’nın üzerinde yıllardır hak iddia ederek Versaille’da
ısrarla istediği Fiume
Limanı bile kendisine verilmemişti.
İtalyan
halkı, savaş sonrasının sorunlarını yaşamanın ve istemlerinin
elde edememenin kızgınlığını yaşıyordu. Savaşa girilmesine
öncülük eden sanayi ve sermaye kümeleri savaş süresince büyümüş
ancak kendilerine karşı güçlü bir toplumsal karşıtlığın de
ortaya çıkmasına neden olmuştu.
Savaş
Sonrası
Enflasyon,
İtalya’nın da en önemli sorunuydu. Ocak 1919’da 81 sm/altın
olan İtalyan Lireti Haziranda 61’e, 1920'de ise 18 sm’e
düşmüştü. 1919-1920’deki bir yıllık enflasyon yüzde 450
idi. Fiyatlar da aynı eğriyi izlemekteydi. 1914’deki fiyat
ortalaması 100 olarak kabul edilirse bu ortalama, 1918’de 248,
1919’da 300’e yükselmişti. Buğday üretimi yüzde 24 azalmış
ve tüm İtalya’da yiyecek, yakacak kıtlığı başlamıştı.1
Tekeller
Güçleniyor
1920’ de halka yiyecek karneleri dağıtılıyordu. Halkın yoksullaşmasına
karşın, yıllık çelik üretimi 1914 ile 1918 arasında 200 bin
tondan bir milyon tona çıkmış, 300 milyon liret sermayeli İlva
ya da 500 milyon sermayeli Ansaldo
gibi sanayi kümeleri mali ve sınai imparatorluklara dönüşmüştü.
1918’lerden sonra bir kartel içinde birleşen dört banka,
İtalya’nın akçalı yaşamını hemen tümüyle denetim altına
almıştı.2
Savaşa girişin gerekli kıldığı savaş ekonomisi sermayenin
tekelleşmesini hızlandırmıştı.
Savaş
süresince elde edilen hazine kaynaklı yüksek kazanç, savaş
sonrasında kesildi ve sermaye kümelerinin çıkar beraberlikleri
çözülmeye başladı. Yeni duruma ayak uyduramayan küçük
şirketler battı, büyükler ayakta kaldı. Ancak, onlar da işçi
çıkarma ve ücret düşürme yoluna gitti. Yağ, pamuk, tekstil vb.
endüstri dallarında ücretler yüzde 25-45 oranında indirildi ve
ücret düşürme iş yaşamının genel uygulaması durumuna geldi.
İşsizlik ve yoksullaşma bütün İtalya’ya yayıldı.
İşçi
Eylemleri
İşçilerin
bu gelişmelere yanıtı beklenmeyen biçimde sert oldu. Grev ve
genel grevler birbirini izledi, silahlı işçiler fabrikaları
elegeçirdi. Her yer kızıl ve siyah bayraklarla donatıldı.
Sendikaların öncülüğünde işçiler, fitili ateşlenecek bombaya
dönüşmüştü.
1920
Ocak ayında posta ve demiryolu grevlerini bir dizi başka grev
izledi. Fiat
fabrikalarında başlayan grev bütün Piemonte’ye
ve taşraya yayıldı. 1920 Eylül’ünde fabrika işgalleri
başladı. Milano’da Romeo
fabrikasındaki lokavt uygulaması olayların tüm İtalya’ya
yayılmasına neden oldu.
Köylü
Başkaldırısı
Şehirlerde
fabrikalar işgal edilirken, kırsal alanlarda kendiliğinden gelişen
gerçek bir tarım devrimi yaşandı. Büyük toprak sahiplerine
karşı ayaklanan tarım işçileri ve köylüler, var olan toprak
düzenini alt üst etti.
Büyük
toprak sahiplerinin çiftlikleri işgal edildi, bir kısım
topraklara el konuldu. Hükümet köylülerin istemlerini büyük
oranda kabul etti ve kararnamelerle uygulamaya soktu.
Bu
uygulamalarla, büyük toprak sahiplerinin kiracıları tarafından
üretilen ürünlerin üçte ikisine el koyma hakkı (Terzeria)
kaldırıldı. Tohum ve gübrenin toprak sahibi tarafından
sağlanması kabul edildi. Kiracılık hakkına son verme yetkisi,
toprak sahibinden alınarak kiracıların da katıldığı tarım
komisyonlarına verildi. Gündelikçi işçiler ücret artışları
ve asgari çalışma günü gibi haklara sahip oldu.
Faşizmin
Koşulları
Şehir
ve kırlardaki gelişmeler, ne büyük sanayi kümelerinin, ne de
büyük toprak sahiplerinin kabullenebileceği türden gelişmeler
değildi. Rus Devrimi’nden sonra her ülkeye yayılmış olan sol
devrim korkusu, liberal demokratların dertlere çare olmayan politik
tutumları ve savaşın yol açtığı sorunlar, yönetim erkini
elinde bulunduran egemenleri yeni arayışlara itiyordu.
Bu
eğilime geniş emekçi kitleleri üzerinde etkili olan parti ve
sendikaların yanılgıları ve örgütsel parçalanmışlık da
eklenince, faşizme yaşam veren toplumsal koşullar oluşmuş oldu.
İşçi ve köylüler yaygın ve etkin savaşım içindeyken
anarşistlerle sosyalistler, sosyalist parti içindeki bölekler
(hizipler), birbirleriyle çekişip duruyorlardı. Gelişmekte olan
halk eylemi öncü örgütünü bulamamıştı.
Sosyalist
Parti, savaşın bitmiş olmasına ve savaşın acılarıyla geri
dönen askerlerin moralsizliğine karşın, anlamsız ve yersiz savaş
karşıtı bir siyaset uyguluyor onları adeta faşistlere doğru
itiyordu. Oysa, Sosyalist Parti büyük bir partiydi. Mussolini’nin
partisi yüzde 2 oy alıp parlamentoya milletvekili sokamadığı 15
Kasım 1919 seçimlerinde3,
156 milletvekilliği kazanmıştı. 1918’de 22 000 olan üye sayısı
1920 de 216 000’e yükselmişti.4
Aynı Sosyalist Parti, Faşist Partinin güçlenmeye başladığı
1921 yılının başlarında, 21 Ocak Livorno
Kongresinde,
Reformcular,
Massimilisti’ler
ve komünistler
olarak üçe bölündü.
Mussolini
Mussolini,
sosyalist bir demircinin oğluydu. Çelişkilerle dolu dengesiz
yaşamına öğretmenlikle başladı. Duvarcı ustalığı ve
gazetecilik yaptı, Sosyalist Parti’ye üye oldu. Para karşılığı
Fransa’ya hizmet ettiği suçlamasıyla partiden atıldı. Önceleri
İtalya’nın savaşa girmemesi gerektiğini savundu, sonra aşırı
bir savaş yanlısı oldu.
Askerliğini
er olarak yaptı ve 1917 yılında çürüğe çıkarıldı. 23 Mart
1919’da, savaşa katılmış askerler ve savaştan umduğunu
bulamayan bir kümeyle Savaş
Fascioları
adlı bir örgüt kurdu. Fasciolar’ın
programı, hem kimi sosyalist yaklaşımları hem de aşırı
milliyetçiliği ve sermayenin kutsallığını savunan eğilimler
içeriyordu.
Kasım
1921’de örgütün silahlı birimlerini koruyarak siyasal parti
oldular. İşçi ve köylü eylemlerine silahlı baskınlar
düzenlediler ve çok sayıda sendikacı ve köylü önderini
öldürdüler. 1921’den sonra, sanayi tekelleri ve büyük toprak
sahiplerinin desteğini aldılar ve hızla güçlendiler. 28 Ekim
1922’de 5000 kişiyle Roma’ya yürüdüler. İtalyan ordusu
eyleme karışmadı ve kral beklenmedik biçimde Mussolini’yi,
hükümeti kurmakla görevlendirdi.
Faşizmi
Yaratanlar
Faşist
devinim tekelci sanayi sermayesi, büyük toprak sahipleri ve devlet
örgütlerince desteklenmiştir. Faşistler akçalı yardım
alamadığı ilk iki yılda, güç koşullar içinde yaşamaya
çalışmıştı. Gösterişli bir kaç faşist eylemden sonra örgüte
para akmaya başladı. 1920 sonunda fabrika işgallerinin
başarısızlığa uğramasından sonra büyük iş çevreleri ve
toprak sahiplerinin yardımları, faşist devinimi paraya boğdu.
Bu
paralarla silah alındı ve militanlar ile onları eğiten eski
askerlere ödeme yapıldı. ‘Devrimci
Eylem Mangaları’
böyle doğdu. Bunlar, Po
vadisinin köylerinde silahlı eylemlere girişti ve gerçek bir
askeri örgüt biçiminde birleşti. En savaşçı ve en güvenilir
unsurlar, müfreze,
takım,
bölük
ve alay
biçiminde kümelere ayrıldı. Bunlara özel üniforma giydirildi.
Saldırı
Birimleri
Önce
büyük toprak sahipleri kendi aralarında örgütlenerek köylü
eylemlerine karşı faşistleri yardıma çağırdı. Sayıları
bazen 15-20 bine ulaşan binlerce silahlı adam, bir ilden öbürüne
kamyonlarla taşınarak, ilçelere ya da köylere akın akın
geliyor; her yerde köy kooperatiflerini, sendikaları, gazete
matbaalarını yakıyordu. Belediyelere el koyuyor ve köylü
eylemlerini çoğu kez devlet güçleriyle birlikte bastırıyordu.
Polis
Ve Ordu Desteği
Polis
ve ordu, faşistlere verdiği desteği gizlemiyordu. Faşist
önderler, militanlarına devlette etkin olmanın tarlalar ve
fabrikalarda etkin olmaktan daha önemli olduğunu söylüyordu.
Savaş
Bakanı İvanoe
Bonomi,
24 Eylül 1920 tarihindeki ünlü genelgesiyle, genelkurmaya
‘faşistlerle
ilişki kurulmasını’
emrediyordu. Adalet Bakanı Giolitti
ise 7 Nisan 1921 tarihli bildirisinde, yargıçlardan ‘faşistler
hakkında açılan bütün kavuşturmaları durdurmalarını’
istemekteydi.
Polis
örgütü, faşist kıtalar için adam topluyor ve kanun kaçaklarını
bu birimlere katılmaya zorluyordu. 1922 Temmuz ve Eylül ayları
arasında 11 general açık bir biçimde faşist eyleme katıldı.
Fara
ve Ceccherini
adındaki
iki general de, Roma Yürüyüşü’nü hazırlayan Savaş
Konseyi’nde
yer aldı. Ordu’da birçok faşist hücre kurulmuştu.5
Sanayi
Tekelleri
Faşistlerin
köylerdeki ‘başarısı’
büyük sanayi tekellerini de faşist devinime yöneltti. Kırlarda
‘ustalaşan’
saldırı birlikleri kentlerde; sendikalara, işçi birliklerine ve
fabrikalara saldırdı. Milletvekilleri, sendikacılar, işçi
önderleri ve çok sayıda işçi öldürüldü.
İlva,
Ansaldo,
Fiat,
Breda
vb. sanayi şirketleriyle, Banca
Di Sconta, Credito D’İtalia
gibi bankalar faşistleri açıktan destekledi.
Bunların
istemi, yalnızca siyasal karışıklığın giderilmesi değildi.
Savaş ekonomisinden olağan piyasa ekonomisine geçmede sıkıntı
yaşıyorlardı. Yeni bir sermaye yapılanması o güne dek bir türlü
oluşturulamamış, dış pazarlara hemen hiç açılınamamıştı.
Güçlü ve baskıcı bir devlet istiyorlardı. “İtalyan
sanayii iç pazarın darlığı ve dış pazarların da açılamaması
yüzünden savaştan sonra bir çember içinde sıkışıp kalmıştı.”6
Avusturya’dan alınan bir kaç kasaba ile Arnavutluk üzerinde
kurulan etkinlik, dış pazar gereksinimini karşılamaktan çok
uzaktı.
Faşistler
Yönetime Geliyor
Büyük
sermaye ve büyük toprak sahipleri, sorunlarını çözeceğine
inandığı Faşist
Parti’yi,
işçi ve köylü eylemlerinin canlılığını yitirdiği 1922
yılında yönetime getirmeğe karar verdi.
Ordu
ve poliste üst düzey görevlilerin önemli bölümü elde edilmiş,
kilisenin desteği sağlanmış ve faşist devinime sıcak bakmayan
kral etkisizleştirilmişti. Ancak Faşistler yine de yönetime gelme
gücünden uzaktı.
15
Kasım 1919 genel seçimlerinde Sosyalist Parti 156 milletvekili
çıkarırken Faşist Parti hiç milletvekili çıkaramamıştı.
İtalyan Halkı’ndan aldığı oy yalnızca yüzde 2’ydi.
Faşistler 15 Mayıs 1921 seçimlerinde, sosyalist ve komünistlerin
138 milletvekiline karşılık 35 milletvekiliyle, parlamentoda küçük
bir küme oluşturuyorlardı.
Yasal
ve yasadışı desteklerle, hükümet Mussolini’ye
verildikten sonra durum hızla değişti. Faşist parti üyesi Kara
Gömlekliler,
devlet
güvenliğini sağlamakla görevli kamu hizmetlileri
yapıldı. Yeni seçim yasası çıkarıldı. Yaygın şiddet
eylemleri ve seçim hilelerinin uygulandığı, Nisan 1924’deki
seçimlerde Faşist Parti 535 üyeli İtalyan Parlamentosunda 406
sandalye elde etti. Hileleri açığa çıkarıp belgeleyen Sosyalist
milletvekili Matteotti,
10 Haziran 1924 de öldürüldü.
Cinayet
tüm İtalya’da nefretle karşılandı, bir bölüm milletvekili
meclisi terk etti. Siyasi bir bunalım başlamak üzereydi. Ancak,
toplumun büyük bir bölümünden destek alan merkez ve sol partiler
bir araya gelmedi ve Mussolini
3 Ocak 1925’de, faşistleştirme yoluyla anayasal düzenden otoriter
bir devlete geçildiğini ilan etti. 5 Kasım 1926’da Faşist Parti
dışında tüm partiler kapatıldı, gazeteler yasaklandı.
Parlamentodaki faşist olmayan milletvekillerinin seçilme belgeleri
ellerinden alındı. Aynı ay çıkarılan bir yasayla, devleti
savunmakla görevli özel mahkemeler kuruldu. Bu mahkemeler 1927-1943
arasında 4700 kişiyi mahkum etti.7
Faşist
Terör
Faşist
Parti’nin uyguladığı ekonomik politika doğal olarak, kendisini
destekleyen ve yönetime getiren kesimlerin gereksinimlerine göre
biçimlendi. Öncelikli olarak, köylüler ve tarım işçilerinin
savaşımla elde ettiği tüm kazanımlar yok sayıldı ve eskiye
dönüldü. Köylü örgütleri dağıtıldı. Korporasyon türü
örgütlenmelere gidilerek tarım işçilerinin ücretleri düşürüldü.
Kiracılığa yeniden işlerlik kazandırıldı.
Aynı
baskı işçilere de uygulandı. Sendikal örgütlenme ve grev
yasaklandı. İşçi ücretleri önemli oranda düşürüldü. Toplu
işten çıkarmalar yaşandı. 1926 ile 1927 arasında işsizlik
yüzde 220 oranında arttı.8
1919-1921 döneminde elde ettikleri ekonomik-demokratik haklar
ellerinden alındı ve işçiler yenilmiş, örgütsüz bir kitle
durumuna getirildi. İşsiz bir işçi sınıfı, faşizmin sanayi
tekellerine sunduğu en ‘değerli’
armağan olmuştu.
Faşistler,
yalnızca işçi ve köylü örgütlerine değil; kentsoylu (burjuva)
partilerine, liberallere, Katolik örgütlere ve cumhuriyetçilere de
saldırmıştır. Aydınlar, sanatçılar yurt dışına kaçtı.
İnsanlara iki seçenek bırakılıyordu; ya faşist olunacak ya da
ülke terkedilecekti. İşçilere saldırılırken sessiz kalan
liberaller zamanı gelince faşist terörden payına düşeni aldı.
Bunların bir bölümü Faşist Parti’ye katıldı bir bölümü
yok oldu.
Sol
kesimin parçalanmışlığı ve bitmez tükenmez iç çekişmelerinin
yanında, Liberal ve Hıristiyan Demokratların aymazlıkları da
faşizmin yolunu açmıştır. Oysa, Mussolini
Başbakanlığının daha ilk günlerinde, 16 Kasım 1922’de hükümet
programını Parlamento’da okurken şunları açıkça söylemişti:
“İstesem
bu pis ve sağır salonu, (parlamentoyu-y.n.)
bir avuç askerin kışlası haline
getirebilirim.
Yapabilirim,
ama hiç değilse bir zaman için bunu yapmıyorum.”9
Kamu
Malları Şirketlere
Mussolini
1927’de ekonomik gerçeklere uygun düşmeyen bir kararla ve
propaganda amaçlı olarak, liretin değerini yükseltti. Bu
uygulamanın sanayicilerde yarattığı huzursuzluk nedeniyle,
devletin ekonomik olanakları bu kesimin emrine verildi. Önemli kamu
mal ve işletmeleri bu firmalara devredildi. Devlet yatırım
fonları, kredi ve teşvikler şirket kasalarına akıtıldı.
Günümüzde
yeniden güncellik kazanan ve faşizmin belirgin özelliği olan
özelleştirme girişimleri, ilk sistemli uygulamasını Mussollini
İtalyası’nda gerçekleştirdi. Ancak, özelleştirme bugün
öylesine çekinmesizce yapılmaktadır ki, İtalyan Faşizmi’nin
özelleştirme uygulamalarının, yasadışılık anlamında
günümüzdeki uygulamalardan daha ‘demokratik’
olduğunu ileri sürmek olanaklıdır.
Tekelci
şirketlerin devlet kaynakları ve kamu mallarını kullanarak
gelişmesi, faşizmin temel özelliğidir.
Faşizmin
Ekonomisi
Politik
terörün egemen olduğu Faşist düzen, işgücü ile sermayeyi,
endüstri ve tarımı, ulusal
uyuşum
(armoni)
adı verilen ve büyük sermaye ile toprak sahiplerinin belirleyici
olduğu korporasyon
örgütlerinde bir araya getirdi. Hükümet, işçi-patron,
kapitalist-emekçi gibi ayrımları örtmek amacıyla bunların
tümüne birden “üreticiler”,
oluşturulan örgütlere de “üreticiler
birliği”
adını verdi.
Otoyollardan,
sulama kanallarına ve bataklık kurutma projelerine dek tüm devlet
yatırımları büyük sermaye ile toprak sahiplerine, önce ihale
edildi, daha sonra özelleştirme adıyla devredildi. Hükümet
yetkilileri ve başta Popolo
D’İtalia
olmak üzere faşist basın, bu uygulamaları İtalya halkına
abartılmış propagandalarla, “İtalya’nın
güçlü kılınmasını sağlayacak çağın gereği gelişmeler”
olarak duyurdu.
Mussolini’nin
devletin ekonomideki yeri konusundaki görüşleri, günümüz
Türkiyesi’ndeki üst
düzey yöneticilerin
görüşleriyle büyük oranda örtüşmektedir. Mussolini,
Marcia
du Roma’nın
birinci yıldönümünde şunları söylüyordu: “Biz
devleti, bütün ekonomik yetkilerin pisliğinden temizlemek
istiyoruz. Demiryolcu, postacı, sigortacı devlet yeter”10
(Bizimkilere, demiryolcu, postacı, sigortacı devlet de çok
geliyor).
Faşist
diktatörlük altındaki İtalya’da; İlva
Grubu,
Ansoldo,
Fiat,
Breda,
Pirelli, Burgo
gibi sanayi kümeleriyle; Baco
di Commerciale,
Banco
di Sconto,
Credito
D’İtalia,
II.Cedito
D’İtalia
ve Banco
di Roma
gibi bankalar, devlet kaynaklarını ve kamusal işletmeleri devralan
ya da sınırsız biçimde kullanan büyük sermaye kümeleriydi.
Tekelci sermayenin tek amacı, baskıcı bir biçimde kamu yetkesini
(otoritesini) kullanmaktı. Bu amaç, ayrıcalıklar ağının
hizmetindeki faşist parti yönetimi ile gerçekleştiriliyordu.11
Özelleştirmeler
Mussolini,
yönetime gelir gelmez, devletin elinde bulunan telefon,
yaşam
sigortası,
belediye
işletmeleri
ve tüm
devlet tekellerini
özelleştirdi.
Devlet,
1924 yılında batan Banco
di Sconto
ve Banco
di Roma’nın
tüm borçlarını üzerine aldı. Bunlara, 1926 yılına dek süren
bir dizi kurtarıcı destek verdi. Büyük şirket ağırlıklı olan
nama yazılı hisse senetlerinin tümü devlete ödettirildi. Savaş
sırasında yasadışı yollarla elde edilen varsıllıkları
soruşturan Araştırma
Kurulu,
Mussolini
yönetime geldikten 20 gün sonra kaldırıldı.
Toraksız
köylülere toprak edinme olanağı veren Visocchi
Kanunu
iptal edildi. Tarıma yapılan devlet desteği üretici köylülere
değil, büyük toprak sahiplerinin, L’associazione
dei geogofili
ve Federconsorzi
adıyla oluşturdukları örgütler aracılığıyla tarım
tekellerine verildi.
Anonim
şirketlerin gelirlerinden alınan vergiler indirildi, fiyatların ve
kazançların açık ve belirli olması yolu kaldırıldı.12
SIP adı verilen bir yapılanma ile kazançların büyük özel
işletmelere, zararların ise devlete yüklendiği bir sistem
oluşturuldu.
1933
yılında zorluk içinde olan işletmelere akçalı yardım yapmakla
görevli IMI ve zarar eden kuruluşları devralan IRI adlı devlet
örgütleri kuruldu. IRI, savaş sonuna dek (2.Dünya Savaşı)
firmalara 8 milyar liret dağıttı. Bu para İtalyan halkının aynı
dönem içinde ödediği vergilerin toplamı kadardı.13
Bunun açık anlamı halkın ödediği vergilerin hemen tümünün,
bir avuç büyük endüstriciye ve bankere verilmesiydi.
Günümüze
Miras
Faşist
diktatörlükle yönetilen İtalya’daki ekonomik uygulamalarla
günümüz Türkiyesi’ndeki özelleştirme uygulamaları arasındaki
benzerlik birçok kişiye şaşırtıcı gelebilir. Ancak bunlar
yaşanmış gerçeklerdir. Üstelik bugün ülkemizde
gerçekleştirilen özelleştirme uygulamaları, Faşist İtalya’daki
uygulamalardan çok daha olumsuz koşulları fazladan içinde
taşımaktadır.
İtalya’da,
özelleştirilen devlet işletmeleri ulusal şirketlere veriliyordu.
Türkiye’de ise, stratejik üretim alanlarındaki devlet
işletmeleri başta olmak üzere kamu işletmeleri doğrudan yabancı
şirketlere ya da “yerli”
ortaklı yabancı şirketlere verilmektedir. Bu çok önemli bir
ayrımlılıktır. İtalya’da (Nazi Almanyası’nda da aynı)
devlet destekleriyle güçlenen ulusal şirketler, başka gelişmiş
ülke firmalarıyla rekabete girişip ülkelerine kâr transfer
ederken, Türkiye’de kamusal varlıklar yabancı firmalara,
devrediliyor ve ülke yarı-sömürge haline getiriliyor.
Mussolini
sınırsız bir özgürlük içinde devlet kurumlarını
özelleştirerek İtalyan halkını sonu kanla bitecek bir maceraya
sürüklerken aynı yıllarda Atatürk,
yoksul Anadolu’da devletçilik yoluyla mucizeler yaratıyor, sosyal
bir halk devleti kuruyordu.
Herşey
Pazar İçin
Yoğun
devlet desteği ve yüksek gümrük duvarlarıyla korumaya alınan
sanayi üretiminde belirli artışlar oldu ancak bu artışlar
İtalya’yı güçlü bir sanayi ülkesi yapmaya yetmedi. Dış
pazar yetersizliği, süreğen bir sorun halinde baskısını
sürdürdü.
1923’de
Fıume’nin Yugoslavya’dan alınması, 1927’de Arnavutluk’ta
etkinliğin arttırılması, 1922-1933 yıllarında Libya’nın
sömürgeleştirilmesi ve 1935 yılında Habeşistan’ın
elegeçirilmesi tekellere yetmemişti. Dünya devleti olma
isteğindeki İtalya, başka gelişmiş ülkeler gibi dünyadan daha
fazla pay istiyordu. 1934’den sonra yoğun biçimde silahlanmaya
gidildi. Bu hem ekonomiyi canlandırdı ve hem gelecek büyük
çatışmaya hazırlanmayı sağladı.
Faşist
Enternasyonal
Mussolini
Montreux’de
Faşist enternasyonali düzenleyerek, uluslararası faşist siyaset
ve işbirliğinin yollarını aradı. 1936-1939 İspanya iç
savaşında Franko’ya
etkin destek verdi. Hollanda, Bulgaristan, Avusturya ve Macaristan
Faşist Partileri başta olmak üzere, ortaya çıkan birçok faşist
partiyle ilişkilerini geliştirdi.
İspanya
iç savaşına yapılan yardımla, İkinci Dünya Savaşına yol
açacak saldırılar dizisi başlatılmıştı. İtalya, 22 Mayıs
1939’da Almanya’yla yaptığı Çelik
Paktı
anlaşması ile geleceğini Nazi Almanyası’na bağladı ve
Mussolini
Haziran 1940 da Hitler’in yanında savaşa girdi.
DİPNOTLAR
1 “Devrimler
ve Karşı Devrimler Tarihi”
Gelişim Yay., sf.258
2 a.g.e.
sf.258
3 a.g.e.
sf.255-257
4 a.g.e.
sf.265-282
5 a.g.e.
sf.253
6 “Büyük
Lorousse”
Gelişim Yay., sf.3990
7 “Devrimler
ve Karşı Devrimler Tarihi”
Gelişim Yay., sf.288
8 a.g.e.
sf.284
9 “Direnen
Faişzm I” Çetin Özek,
İzlem Yay., 1966, sf.188
10 “Le
Origini del Fascismo; In Fascismo, antı Fascismo 1”
L. BASSO MİLANO, 1962 sf.10 ak. Çetin
Özek,
a.g.e. sf.189
11 “Direnen
Faişzm I” Çetin Özek,
İzlem Yay. 1966, sf.242-243
12 a.g.e.
sf.247
13 “Devrimler
Karşı Devrimler Tarihi”,
Gelişim Yay., sf.308
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder