Atatürk’ün
önderi olduğu Türk
Devrimi,
ülkemizde yaygın ve etkili bir karşı devrim süreci yaşıyor.
Devrimin
yarattığı kurumları ele geçirenler bu kurumları birer birer
ortadan kaldırıyor. Kemalizm kendi ülkesinde yok ediliyor. Oysa,
yarattığı eylem ve düşünceyle Kemalizm, anti-emperyalist
savaşım (mücadele) içinde hâlâ yaşıyor. Dünyanın birçok
ülkesini etkiledi, etkilemeyi de sürdürüyor. Emperyalist
boyunduruktan kurtulmak ve kalkınmak isteyen her girişim ister
istemez adını bilse de bilmese de Kemalist ilkelerle karşılaşıyor.
Türk
Devrimi
sanılandan ya da bilinenden çok daha geniş kapsamlı bir devrimdir
ve 20.yüzyıla damgasını vurmuştur. Yerel değil evrenseldir.
Bunun bilinmesi, yeniden girişilmek zorunda kalınan savaşım için
yol gösterici olacak, özgüven sağlayacaktır.
Uluslararası
Boyutta İlk Ulus Devinimi (Hareketi)
“Toplumsal
doktrin açısından... Biz yaşamını, bağımsızlığını
kurtarmak için çalışan emekçileriz, yoksul bir halkız.
Efendiler! Halkçılık toplumsal düzenini emeğine, haklarına
dayandırmak isteyen bir toplumsal doktrindir. Biz bu hakkımızı
korumak, bağımsızlığımızı güven altında bulundurabilmek
için, meclisçe, milletçe bizi yok etmek isteyen emperyalizme ve
bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı milletçe savaşı uygun
gören bir doktrini izleyen insanlarız.”1
Mustafa
Kemal’in
1921 Aralığında TBMM’de söylediği bu sözler, Türk
Devrimi’nin
temel anlayışının en özlü anlatımıdır. Gerek savaş ve
gerekse toplumsal dönüşümler dönemlerinde bu sözlerle çerçevesi
çizilen bir yol izlenmiştir. Ekonomik yetmezlik içinde, sanayi ve
ulaşımdan yoksun işgal altındaki bir ulusun; dış sömürüden
kurtulup ayakta kalabilmesinin kapitalist emperyalizme karşıtlıkla
olanaklı olduğu görülmüş ve izlenecek yol buna göre
belirlenmiştir. Kapitalizme karşıtlık, yabancı sermaye
egemenliğinin önlenmesiyle sınırlı tutulmuş, özel
girişimciliği yasaklayan ortaklaşacı (kolektivist) bir uygulamaya
gidilmemiştir. Devletçilik temel alınmakla birlikte, ulusal
nitelikli özel girişimciliğe destek verilmiştir.
Türk
Devrimi’nin etkileri, kısa bir sürede kendi sınırları dışına
çıkarak, benzer koşullarda yaşayan ve dünya nüfusunun beşte
dördünü oluşturan yoksul ülkelere ulaşmıştır. Sağlam bir
anti-emperyalist bilinç, bu bilince dayalı eylem yeteneği ve elde
edilen başarı, Kemalizmi
uluslararası düzeyde örnek alınan bir devinim durumuna
getirmiştir.
Önceden
Belirlenenler
Türk
Devrimi’nin Türkiye’nin kurtuluşuyla sınırlı kalmayacağı
önceden belirlenmiş ve açıklanmıştı. Mustafa
Kemal
1922 Temmuz’unda şunları söylemişti: “Türkiye’nin
bugünkü mücadelesinin yalnız Türkiye’ye ait olmadığını bir
defa daha doğrulamak gereğini duyuyorum. Türkiye kararlılıkla
önemli bir çaba harcıyor. Çünkü savunduğu, bütün ezilen
ulusların, bütün Doğunun davasıdır ve bunu sonuçlandırıncaya
kadar Türkiye, kendisiyle beraber olan Doğu uluslarıyla birlikte
yürüyeceğinden emindir...”2
Benzer
bir açıklamayı Fransız devriminin 133.yıldönümü nedeniyle,
Ankara’da Fransa temsilciliğindeki kutlamada yapmıştır. Bu
açıklama yapıldığında zafer henüz kazanılmamıştır:
“Baylar;
işte bugün 1789 devriminin 14 Temmuzunu burada kutluyoruz ve bugün,
Fransızlar’ın ulusal bayramı olduğu kadar, henüz
özgürlüklerine kavuşmamış ulusların da sevineceği bir
gündür... İstilacı orduların İzmir’de denize dökülmesi,
bizim ulusal tarihimiz için olduğu kadar dünya tarihinde de
yepyeni bir dönem olacaktır. Bu dönemde artık, istila için hiç
bir memleketin özgürlük ve bağımsızlıklarının yok edilmesi
mümkün olamayacaktır. Eğer haksızlığa uğramış Asya ve
Afrika ulusları, bizim bağımsızlık
mücadelemizden
bir ibret dersi almışlarsa,
kendileri
için
pahalıya
da mal olsa, bu yola gireceklerdir. Özgürlük ve bağımsızlıktan
yoksun bir ulus için yaşamın ne anlamı, ne zevki vardır.
Efendiler; bizim Asya’yı ayaklanmaya ve savaşmaya sürükleyişimiz,
Fransız ulusunu kahramanca hareketlere sürükleyen nedenlerden daha
az kuvvetli ve daha az mantıklı değildir.”3
Yapılan
belirlemeler, yürütülmekte olan savaşın özel koşullarının
etkisiyle söylenmiş geçici sözler değildir. Bu anlayış, 1938’e
dek süren Kemalist yönetim döneminin her aşamasında uygulanan
temel politik tavırdır. 1933 yılında yapılan açıklama, gerçek
anlamda evrensel bir anlayışı içermektedir: “Bugün
günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün Doğu
uluslarının da uyanışını öyle görüyorum. Bağımsızlığına
ve özgürlüğüne kavuşacak olan pek çok kardeş ulus vardır.
Onların yeniden doğuşu, kuşkusuz ki ilerleme ve refaha yakın
olacaktır. Bu uluslar bütün güçlüklere ve bütün engellere
rağmen muzaffer olacaklar ve kendilerini bekleyen geleceğe
ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm, yeryüzünden yok
olacak ve yerlerine uluslar arasında hiç bir renk, din ve ırk
farkı gözetmeyen yeni bir uyum ve işbirliği çağı egemen
olacaktır.”4
Sömürge
ve Yarı-Sömürgelerde Devrim
Burada
Hint ve Çin devrimleri adeta haber verilmektedir. Mustafa
Kemal Atatürk’ün
bunları söylediği yıllarda, dünyanın ezilen uluslarında durum
şöyleydi; Hindistan’da Gandi
ve Nehru
hapisteydiler. Hindistan’ın Amristar kentinde, İngiliz kumandan
kent halkını İngiliz bayrağının önünden diz üstünde ve
yerde sürünerek geçirtmişti. Fransa, Vietnam ve Afrika’daki
hapishaneleri, insanlık dışı koşullarda yurtseverlerle
doldurmuştu. Fas
Kurtuluş Savaşı
önderi Abdulkerim,
Madagaskar’da sürgündeydi. Mısır’ın ulusal önderi, Zağlul,
Okyanus Adalarında İngilizlerin sürgünüydü. Endonezya’da bir
Hollandalı memura 18 hizmetçi düşüyordu. Çin’de Şanghay’da,
Avrupalı mahallelerine ve parklara Çinliler’in girmesi yasaktı.
İtalya’da devrimci ve demokratlar hapsedilmişti. Almanya,
sosyalistleri ezmiş Yahudi soykırımına hazırlanıyordu. Yine o
yıllarda Asya ve Afrika ülkelerinde, haritalarda Türkiye’nin
yerini bilmeyen ulusal kurtuluşçular Atatürk’ü
biliyordu.
Ulusal
Kurtuluşçular Ne Diyor
Politik
devinimlerin yerel ölçülerden uluslararası boyuta ulaşması,
isteğe ya da zorlamaya bağlı bir gelişme değildir. Günün dünya
gündemine ve geleceğe yapılan etki ve bu etkinin kalıcı
sonuçları bu sürecin belirleyicileridir. Bu nedenle Türk
Devrimi’nin
ülke dışındaki etkisini anlamanın en iyi yolu, dışardaki
insanların yaptığı belirlemelere bakmaktır.
Ulusal
sorun üzerine araştırmalar yapmış olan Stalin,
Türk
Devrimi’yle
ilgili olarak şunları söylemiştir: “Ulusal
sorunun genişliyerek yeryüzünün tümünü, ilk önce küçük
kıvılcımlar olarak, sonradan kurtuluş hareketlerinin aleviyle
sarmasını ve sömürgeler genel sorunu biçimine bürünmesini
sağlayan etken, emperyalist grupların Türkiye’yi parçalama ve
bu ülkenin devlet olarak varlığına son verme yolundaki
girişimleridir. Müslüman halklar arasında en gelişmiş
devletlerden biri olan Türkiye, böyle bir şeyi sineye çekemezdi,
savaş bayrağını yükseltti ve etrafına Doğu halklarının
desteğini toplayarak emperyalizme karşı durdu.”5
Türk
Kurtuluş Savaşı’ndan
gerçek anlamda etkilenen ve kendi bağımsızlık savaşımlarına
örnek alanlar, sömürge ve yarı-sömürge ülke önderleridir.
Gandhi’nin
kayınpederi ve Hindistan Genel Valisi söyle diyor: “Biz,
Atatürk büyük devletlere baş eğdirinceye kadar, bir Doğu
ulusunun esaretten tamamen kurtulabileceğine inanmıyorduk. Bizim
amacımız ‘özerklik’ ile sınırlıydı. Ne zaman ki Atatürk
kurtuluş savaşını başardı, Lozan’da büyük devletlere boyun
eğdirdi, parolamızı ‘bağımsızlığa’ çevirdik.”6
Çin
Büyükelçisi Ho
Yao Su’nun
söyledikleri ise şöyledir: “Türk
devriminin bütün Doğu dünyasının ilerleme
ve
gelişmesindeki rolü, Batı dünyasını kültür ve uygarlık
yoluna yönelten Fransız devrimi kadar önemli ve etkilidir.
Devrimimizin kıvılcımlarından çıkacak olan ateş, bütün Doğu
uluslarını aydınlatacak ve gerçek kurtuluş ışığını
yaratacaktır.”7
Macaristan
Büyükelçisi De
Cindrie:
“Birinci
dünya savaşı sonrası olaylarının ezdiği Macar Ulusu, kardeş
Türkiye’nin Atatürk yönetiminde canlanmasından güç kazanmış,
örnek almıştır ve bunun için hertürlü güçlüğe karşın
geleceğe güvenle bakmaktadır.”8
Hindistan
parlamento kurulu başkanı Sucheta
Kripalani:
“Atatürk
yalnızca Türk Ulusunun değil, özgürlüğü uğrunda savaşan
bütün ulusların önderiydi. Onun yol göstericiliği altında
Türkiye bağımsızlığına kavuştu. Biz de aynı yoldan yürüyerek
özgürlüğümüze kavuştuk.”9
Tunus
Devlet Başkanı Habib
Burgiba:
“Mustafa
Kemal’in kişiliği, halk kitlelerinin ayaklanması ve halk
mücadelelerinin ölçüsü olmuştur. Bu mücadeleler, O’nun
ölümünden sonra da genişlemiş, Doğu ve Batı bloklarının
arasındaki üçüncü dünyaya da yayılmış ve onları sömürge
tahakkümünden kurtarmıştır.”10
Bulgar
tarihçi Stefan
Velikov:
“Türk
Ulusu’nun kurtuluş savaşı ya da Kemalist devrim, Birinci Dünya
savaşından sonra Asya’da meydana gelen anti-emperyalist eylemin
en aydınlık örneğidir. Köleleştirici emperyalist sömürgeci
sisteme son derece güçlü bir darbe indiren Türk ulusunun bu
savaşı yakın doğudaki Müslüman ülkeleri büyük ölçüde
etkiledi.”11
Etyopya
Büyükelçisi Osman
Muhammet:
“Afrika’daki
42 devlet, Atatürk’ün bağımsızlık ilkesinden hareketle
bugünkü özgürlüklerine kavuşmuşlardır.”12
Hindistan
Başbakanı Nehru:
“O
sıralarda çoğumuz Luch-now bölge hapishanesinde bulunuyorduk.
Türk Kurtuluş Savaşının zaferini, hapishane barakamızı ele
geçirebildiğimiz bez ve kağıt parçalarıyla süsleyerek kutladık
ve dahası akşam bir bayram kutlaması için ufak bir girişimde
bile bulunduk... Mustafa Kemal Hindistan’da şüphesiz Müslümanlar
kadar Hindular tarafından da sevilirdi. O yalnız Türkiye’yi
yabancı egemenliğinden ve bölünmekten kurtarmakla kalmamış,
Avrupalı emperyalist devletlerin, özellikle İngiltere’nin
oyunlarını boşa çıkarmıştı. Arkadan gelen laiklik politikası
da, bir kısım kör inançlı Müslüman’ın dışında, onu tüm
genç
kuşaklara,
gerek Hindulara ve gerekse Müslümanlara daha çok sevdirmişti.”13
Bulgaristan
Halk Cumhuriyeti kurucusu Georgi
Dimitrov:
“Ellerinde
silah büyük kan pahasına yurtlarından emperyalist istilacıları
kovmayı başaran ve ulusal bağımsızlıklarını elde eden Türk
ulusu, büyük bir gurur duymakta haklıdır.”14
Vietnam
Ulusal Kurtuluş Savaşı
önderi Ho
Şi Minh:
“Türk
halkı hayranlık verici bir cesaret ve özveriyle uğursuz Sevr
anlaşmasını yırttı. Ve bağımsızlığını kazandı.
Emperyalizmin düzenlerini yendi ve Sultanın tahtını devirdi.
Bitkin, parçalanmış ve çiğnenmiş bir ulusu, birleşmiş ve
güçlü bir Cumhuriyet haline getirdi. Devrimini yaptı.”15
Mısırlı
kadın hakları savunucusu Şitti
Şavari:
“Siz
ona Atatürk diyorsunuz. Biz ise onu Ataşark diye anıyoruz. O
yalnız Türklerin değil, bütün Doğu’nun özellikle kardeş
Mısır’ın da atası ve önderidir.”16
Küba
devrimin önderi Fidel
Castro:
“Mustafa
Kemal Atatürk’ün yaptıklarını ben asla yapamazdım. Asıl
devrimci Atatürk’tür. Büyük bir devrim yaptım ama Mustafa
Kemal’in yaptıklarını başaramazdım… Devrimci Kemal Atatürk
varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyor…
Atatürk, 1919’da Anadolu’dan düşmanları kovmak için Bandırma
Gemisi’yle Samsun’a çıktı. Ve anti-empeyalist bir savaş
verdi, zafere erişti. Biz, Atatürk’ün bu devrimci savaşından
etkilendik-esinlendik ve tam 40 yıl sonra, 1959’da Granma Gemisi
ile Havana’ya çıktık. Ülkemizden emperyalistleri ve
işbirlikçisi faşist Batista rejimini yıkmak için. Biz de zafere
eriştik. Devrimci Kemal Atatürk, bizim ve tüm mazlum halkların
esin kaynağıdır.”17
Değerlendirmelerin
diplomatik nezaket gereği yapılan övgü sözleri olmadığı
biliniyor. Söz sahipleri, inandıkları gerçekleri her koşulda
dile getiren devrimci önderlerdir. Ayrıca 1920’lerden sonra
artarak yayılan ulusçu eylemler, yukarıdaki sözleri savaşım
içinde uygulamışlar ve sözü eyleme geçirmişlerdir.
Yurt
İçindeki Değerlendirmeler
Kemalizmin
eleştirisinde, yurt içi ve yurt dışı belirlemelerde önemli
nitelik ayrımı vardır. Türkiye’deki yaklaşımlar büyük
çoğunlukla ne yazık ki sağlıklı değildir ve Kemalizmin gerçek
politik boyutunu yansıtmaktan uzaktır. Geleneksel karşıtlar
işbirlikçiler ve cemaatler dışında, putlaştırma ya da bilim
dışı yadsıma, yaygın eğilimlerdir. Özellikle kendilerini solcu
olarak tanıtan bir kesimin savları, dünya devrimci önderlerinin
belirlemelerinden çok başkadır.
Prof.İdris
Küçükömer,
Türk
Kurtuluş savaşını
anti-emperyalist bir savaş olarak görmemekte ve Kemalizmin, İngiliz
Ordusu ve Lord
Curzon’un
desteklediği bir devinim olduğunu söylemektedir: “...
Bir yanda Llyod George’un desteklediği Yunanlılar, öte yanda ise
Lord Curzon ve askeri çevrelerin desteklediği Kemalistler arasında
bir savaş verilmiştir. Lord Curzon ve askerler Anadolu’da bir
Türk devletinin kurulmasından yana olmuşlardır. Bu nedenle
Kurtuluş Savaşı anti-emperyalist bir savaş değil bir Türk-Yunan
savaşıdır.”18
Özgürlük
ve Demokrasi Partisi
(ÖDP) Parti Meclisi Üyesi Bülent
Uluer’in
görüşleri, yalnızca Kurtuluş
Savaşı’nı
değil sonraki gelişmeleri de yadsımaya yöneliktir: “Türk
Kurtuluş
savaşı,
büyük kurtulamayış savaşı enteresan bir savaştır.
Yunanlılar’a karşı bir savaştır... Hilafetin kaldırılması,
fesin gitmesi (kılık kıyafet devrimi diyorlar)
moda
şeylerin değiştirilmesi gibi bir şey. Padişahlık gitmiş yerine
daha tehlikeli bir yönetim gelmiştir. Mustafa Kemal bir
diktatördü.”19
Vatan Partisi kurucusu Dr. Hikmet
Kıvılcımlı:
“Mustafa
Kemal, Rusya’daki Çar 2.Nikola’ya karşılık gelir. Siyasal
görünüşte 2.Nikola’nın Rusyası yarı meşrutiyetçi bir
hükümdarlıktı. Mustafa Kemal çağı bir Cumhuriyet şeklidir
fakat bu Cumhuriyetin Nikola hükümdarlığıyla farkı yoktur.”20
ÖDP kurucularından Ertuğrul
Kürkçü:
“Kemalizmin
bir bütün olarak tarihsel anlamı, Osmanlı Devleti’nin
belkemiğini kurtarma projesiyle örtüşür. Ben, yayılmacı bir
dış politika yaklaşımının hiç de Kemalizm’le çelişik
olduğunu düşünmüyorum.”21
DSP’nin
kuruluşuna katkıda bulunan, SHP üyesi ve TÜSES vakfı
kurucularından Prof. Asaf
Savaş Akat:
“1923-50
arası uygulamaları bildiğimiz klasik bir diktatörlüktür. Şeklen
de içerik olarak da, işçi düşmanıdır, sınıf düşmanıdır,
aşırı milliyetçidir... Sosyal demokrasi açısından
hedeflerimizden biri Cumhuriyetin yeniden kurulmasıdır...”22
Doçent Murat
Belge:
“Kemalizm
Fransız kolonyalizmine
(sömürgeciliğine-y.n.) benzer.
İnsanların tanımlanmış rasyonel çerçeve içinde davranmasını
talep eder... Bunun
(Kemalizmin-y.n.) bir
başka versiyonu da bir yerde Stalinizme gider... Başından beri bir
halk hareketi değildir. Kurtuluş savaşını da gerçekten bir halk
hareketi olarak tanımlamak mümkün değil. Çerkez Ethem daha
halkçı bir alternatifi temsil etmiştir... Atatürk bir fikir adamı
değil. Bugün, (1991) yaşayan en büyük Kemalist Alpaslan
Türkeş’tir...”23
Kimi
Türk ‘solcuları’nın
‘bilimsel’
eleştirileri yanında, abartılmış sevgi sözcükleriyle dolu
yazılar ve kitaplar çoktur. Kemalizmi,
gelişen ve değişen yaşam koşullarından, tarihsel gerçeklerden
ve geleceğe yönelik toplumsal ereklerinden uzaklaştırmaya yol
açan bu tür aşırı övgüler; Kemalizme
büyük zarar vermiş, genç kuşakların güven yitirmesine neden
olmuştur. Az sayıda Türk araştırmacı ile yabancıların bir
bölümü, Türk
Devrimi’nin
kuramsal yapısını, doğru belirlemelerle saptayarak, bugüne
taşınmasında yararlı olmuştur.
Aşırı
Övgücüler
Aşırı
övgücülere verilecek kimi örnekler şöyledir: “Bütün
yangınların ve batakların içinden alnı nurlu, gözü ferli,
kalbi temiz çıkabilen fazilet! Genç Mustafa Kemal’in fazileti
sen bize örneksin...”-Behçet
Kemal Çağlar-24;
“O
en geniş anlamıyla bir bayraktı; bayraklar ölmez. İrade ve
kudretin lifleriyle örülmüş bayrak Atatürk, biz her zaman senin
izinde öleceğiz.”-Nurettin
Artam-25;
“Atatürk
bir anı değil, bizim en yüce gerçeğimiz. Bir ana, bir baba ne
kadar azizse O da öyle. Öyle ulu gönüllü ki, ışığı
bitmez... yardımı tesellisi sona ermez.”-Prof.Dr.Selahattin
Batu-26;
“Eski
Cihangirlerin bastığı yerde ot bitmezdi. O’nun geçtiği yollar
cennete dönerdi.”-Hakkı
Suha Gezgin-27;
“Aziz
Atatürk, bükülmez bileklerimizde kuvvet, gönüllerimizde ışıksın.
Aydın dimağlarımızda ilkelerin, kalplerimizde sınırsız sevgin
ve inancın var.”-Kenan
Evren-28
Bu
tür açıklamalar, Atatürk’ün
ölümünden sonra adım adım devlet söylemi olmuştur.
Hükümetlerin birbirini izleyen aykırı uygulamalarıyla Kemalist
politika yürürlükten kaldırılmış ve Kemalist düzen,
Atatürk’ün
adı kullanılarak karşıtına dönüştürülmüştür.
Atatürkçülük, övgüler eşliğinde yok edilmiştir.
Kemalizm’in
20.Yüzyıl Büyük Devlet Politikalarına Etkisi
İzmir’in
kurtuluşundan hemen sonra Ekim 1922 de, İngiltere Başbakanı Llyod
George’un
en büyük destekçisi Observer
gazetesi yazarı Garwin
şunları yazıyordu: “...
Şu katı gerçeği kabul etmek zorundayız. İngiliz hükümeti
Doğudaki büyük savaşı dört yıl geçtikten sonra, dönüşü
olmayan bir biçimde ve perişanca yitirmiştir. Diplomatik Sevr
porseleni tuzla buz oldu. Sonuç olarak hükümet doğuda ne
Gladstone gibi Rusya’ya, ne de Beaconsfild gibi
Türkiye’ye
dayanmasını bilmiştir. Bakanların
becerebildikleri
tek şey, eski siyasi çizgilerin bütün hatalarını birleştirmek
olmuştur. Yağmurdan kaçarken doluya tutuluyoruz. Türkiye ile
Rusya’nın aynı anda damarına basacak yerde, Fransa’yla,
İtalya’yı itecek yerde üstelik bütün İslam dünyasını
karşımıza alarak imparatorluğumuzun temellerini kendi ellerimizle
sarsacak yerde, artık şu kör siyasetler ve hatalarla dolu trajedi
kitabını kapatalım. Yalnızca bu siyasete yön veren ruhu ve
yöntemleri terk etmek yetmez, asıl yapmamız gereken bugüne değin
gittiğimiz yoldan vazgeçmektir. Çünkü bu yolda ilerlemeye devam
edersek, çok geçmeden İmparatorluk bugüne dek görülmemiş
boyutlarda ölümcül tehlikelerle karşı karşıya gelecektir.”29
Sömürgeci
Politika Çöküyor
Garwin’in
kaygılarında haklı olduğu sonraki gelişmelerle ortaya
çıkacaktır. Sömürgelerdeki zenginlikleri düzenli seferlerle
anayurda getiren gemiler artık sömürgelere asker taşıyordu.
Genel ve karşı konmaz bir güç, eskinin ‘söz
dinler’
ve ‘uysal’
“yerlilerini”
kararlı savaşçılar haline getirmişti. ‘Mutlu
günler’
anılarda kalmıştı.
İngiltere
Sömürge İmparatorluğu, 1920’lerden sonra hızla dağıldı.
Kemalizmin
dağılmaya etkisi belirleyici boyuttaydı. Beklenmeyen Türk
başarısı, önceden saptanmış dengeleri bozdu ve gelişmiş
ülkeleri yeni politika arayışlarına yönelmek zorunda bıraktı.
Askeri işgal ağırlıklı egemenlik, artık yürümüyordu.
İngilizler,
Türk
Devrimi’nin
kendilerine yaptığı olumsuz etkiyi unutmadılar ve devrimin önderi
Mustafa
Kemal’i
hiçbir zaman affetmediler. Bu tutum o denli kalıcıydı ki, İngiliz
toplumunda yerleşik bir inanç haline geldi. 2012 yılında,
İngiltere
Ulusal Ordu Müzesi’nin
internet üzerinden düzenlediği ve “İngiltere’nin
En Büyük Düşmanları Kimdir”
anketinde Atatürk
açık ara birinci çıktı. Atatürk’e
3090 oy çıkarken, İrlanda bağımsızlık savaşı
kahramanlarından Michael
Collins
2787, Alman Komutan Rommel
304, Napolyon 139 oy aldı.30
Rus
devriminin etkili isimlerinden Karl
Radek
Aralık 1922’de, Türk devriminin Avrupa’ya etkisini şu biçimde
açıklıyordu: “Türkiye’deki
devrimci devinim ve desteklemeğe söz verdiğimiz Türkiye halk
kitlelerinin mücadelesi, Sevr anlaşmasını yırtıp attı. İkinci
ve ikibuçukuncu sosyalist enternasyonalin kapitalizm karşısında
tümüyle bir hiç olmasına karşılık, Türkiye’nin bu
mücadelesi Batı Avrupa’nın dengesini baştan aşağıya
sarstı.”31
III.Enternasyonal
5.Balkan Konferansına 6 Ocak 1923 günü sunulan H.Kabakciyef’e
ait raporda şunlar söyleniyordu: “Türk
Ordusu’nun başarıları İngiltere’nin sömürgeler üzerindeki
egemenliğini sarstı, tüm Doğu halklarının özgürlük
mücadelesini canlandıran itici bir güç oldu. Anadolu’da Avrupa
emperyalizmine karşı mücadele, Balkan halklarının doğal
müttefiki olacak bağımsız bir Türkiye’nin kurulması, Avrupa
emperyalizminin
sömürgeleştirdiği
Balkan halklarının son derece yararınadır.”32
Mali
ve İdari Egemenlik
Denizaşırı
egemenlik alanlarında askeri işgal yerini, giderek artan biçimde
akçalı ve yönetsel egemenliğe bıraktı. Bu yöntemle; silahlı
güce karşı oluşan ulusçu tepkiden gerekse askeri eylemin
doğurduğu akçalı ve toplumsal sorunlardan kurtulunmaya çalışıldı.
İhraç edilen sermayenin yerel pazardaki gereksinimlerine destek
olması için işbirlikçi sınıf yetkinleştirilip güçlü
kılındı. Böylece, emperyalizm azgelişmiş ülkelerde dış olgu
olmaktan çıkarak içsel bir güç durumuna geldi. Bu biçimle,
ulusal tepkilerden gizlenmenin en başarılı yöntemi geliştirilmiş
oldu. Yirmi yıl önce silah gücü ile bastırılan bağımsızlık
istemleri, özellikle 2.Dünya Savaşından sonra, ‘görüşmelerle’,
‘barış
içinde’
kabul edilmeğe başlandı. Görünüşte bağımsız yüzden fazla
yeni ülke ortaya çıktı. Asker ve silahın yerini ağırlıklı
olarak para ve politik ayrıcalıklar aldı. Yerel ulus güçleri;
silah ve ekonomik bağımlılıklar, ‘uzman’
ve ‘danışman’
eylemleri ve yönetimsel değişikliklerle denetim altına alındı.
Küresel ölçekli yeni bir uluslararası politika geliştirildi.
Ancak, bu değişiklikler doğal olarak bir anda gerçekleşmedi.
Zorunluluklar yeni yönelişleri, yönelişler de yeni uygulamaları
geliştirdi. Sömürgecilik dönemi sona erdi. İngiltere gerek
sömürge imparatorluğunu gerekse dünya liderliğini yitirdi. 2.
Dünya Savaşı’ndan süper güç olarak çıkan ABD, yeni bir
dünya düzeninin öncüsü olarak gücünü dünyanın her yanına
yaydı.
Denizaşırı
güç dengelerinde ve politik ilişkilerde meydana gelen değişim,
azgelişmiş ülkelere yönelik büyük devlet etkinliklerinin,
‘barış’
ve ‘demokrasi’
kılıfıyla
örtülmesi gereğini doğurdu. Sömürgecilik döneminde dolaysız
silah gücünün sağladığı ‘yönetme
özgürlüğü’nün
yerini, ekonomik, askeri ve siyasal ilişkilerin bütününü
kapsayan ve sabırla uygulanan uluslararası stratejik programlar
aldı. Silah gücü, belirli ülkeler ve bölgeler dışında, askeri
işgal için değil daha çok ekonomik egemenliğin sürdürülmesini
sağlayacak caydırıcı güç olarak kullanıldı.
Bağımsızlığına
kavuşan azgelişmiş ülkelerin önemli bir bölümü, geliştirilen
bu yeni düzene karşı kendilerini güçlü kılacak kalıcı ve
kapsamlı kalkınma politikaları üretemedi. Bir bölümü dış
kaynaklı ideolojik yaklaşımların etkisinde kalarak kendilerini
sınırladı ve yeterince gelişemedi. Bir bölümü, ekonomik
yetmezliğin zorlamasıyla borçlandılar ve ister istemez yeni
düzenin etki alanına girdiler. Başka bir bölümü ise kendi
gücüne dayanarak, ulusal bağımsızlıktan ödün vermeden
kalkınma yoluna girdi.
Değişim
sürecinin başlamasına neden olan Kemalizm, kendi ülkesinde 15 yıl
yönetimde kaldı. Sağlanan siyasal ve ekonomik bağımsızlık,
uygulanan kalkınma yöntemi ve gerçekleştirilen devrimler; bu kısa
süre içinde kendisini koruyacak ideolojik ve örgütsel kadroları
yeterince yetiştiremedi. 1938’den sonra başlayan anti-Kemalist
süreç, Dünya’nın ilk ulusal kurtuluş savaşını veren
Türkiye’yi kurtuluştan 16 yıl sonra emperyalizmin etki alanına
sokmaya başladı. Bu etki Kemalizmin,
kendi ülkesinde baskı altına alınmasına yol açtı. Ancak, Türk
Devrimi’nin
etkileri, özellikle ulusal bağımsızlık savaşına girişmek
zorunda kalan azgelişmiş ülkelerde sürdü. Kemalist kalkınma
yöntemini başarıyla uygulayan ülkeler oldu. 21.yüzyıla
girilirken azgelişmiş ülkeler açısından geçerliliğini
sürdüren Kemalist yöntem, 20.yüzyıl başındaki toplumsal
koşullara geri dönen Türkiye’de yeniden “keşfedilmeye”
başlandı.
DİPNOTLAR
1 “Milli
Kurtuluş Tarihi” Doğan Avcıoğlu
2.Cilt sf.731
2 Atilla
İlhan
Cumhuriyet 18.09.1996
3 “Ankara
Fransız Temsilciliğinde Yapılan Konuşma”
14.Temmuz.1922
4 “Atatürk
ve Türkiye’nin Dış Siyaseti”
Dr. Mehmet
Gönlübol-Dr.
Cem
Sar,
ak. Ş.S.Aydemir
“Tek Adam”
Remzi Kit. 1983 3.Cilt sf. 418
5 “Ulusal
Sorun” Josef Stalin,
Sol Yay. sf. 101
6 “Babanız
Atatürk” Falih Rıfkı Atay
BATES A.Ş. Yay. sf.112
7 “Kemalizm”
1936 sf. 335, ak. Selahattin
Çiller “Atatürk için Diyorlar ki”
Varlık Yay. 4.Baskı 1981 sf. 103-104
8 “Cumhuriyet”
13.Kasım.1938, ak. a.g.e. sf. 105
9 “Cumhuriyet”
4.Kasım.1954, ak. a.g.e. sf. 107
10 “Cumhuriyet”
26.Mart.1965, ak. a.g.e. sf. 109
11 “Kemalist
İhtilal ve Bulgaristan” Stefan Velikov
1969 sf. 159, ak. a.g.e. sf. 109
12 “Cumhuriyet”
23.Ocak.1973, ak.; a.g.e. sf. 110
13 “J.Nehru”
Welt-gesch
ichliche Betrachtngen. Brief İndra, Düsseldorf 1957 sf. 819-820,
ak. a.g.e. sf. 111
14 “Kemalist
İhtilal ve Bulgaristan” S.Velikov
1969 sf.17, ak. a.g.e. sf. 153
15 “L.
Humanite”
1.Ocak.1924 Seçme Eserler, 1.C. sf.59-61, ak.D.Perinçek
“Lenin, Stalin ve Mao’nun Türkiye Yazıları”
Kaynak Y. 3.B.sf. 169-170
16 “Atatürk
İlkeleri ve Türk Devrimi”
Hacı Angı Yay. 1983 sf.65
17 Habitat
Toplantısı 1997
18 “Milli
Kurtuluş Tarihi” D.Avcıoğlu
İstanbul Yay. 1974 1.Cilt sf. VIII.
19 MK
Dergisi 15.Nisan.1996 sayı 1
20 “Sol
Kemalizme Bakıyor” Levent Cinemre - Ruşen Çakır
Metis Yay. sf. 218-219
21 a.g.e.
sf. 136
22 “Sol
Kemalizme Bakıyor” L.Cinemre-R.Çakır
Metis Y. 3.Bas. Sf.52,81
23 a.g.e.
sf. 109-121-122
24 “Yücel”
Behçet Kemal Çağlar
1941 8.Cilt Sayı 76, ak. Selahattin
Çiller “Atatürk için Diyorlar ki”
Varlık Yay. 4.Baskı 1981 sf. 292
25 “Ulus”
11.Kasım.1938 Nurettin
Artam,
ak. a.g.e. sf. 290
26 “Atatürkçülük
Nedir ?”
1963 sf. 229, ak. a.g.e. sf. 320
27 “Kurum”
11.Kasım.1938, ak. a.g.e. sf. 205
28 “Cumhuriyet”
10.Kasım.1980, ak. a.g.e. sf. 88
29 “Protokoll
der Kommunistischen Internationale 4. Weltkongress”
sf.560-590, ak. “Komintern
Belgelerinde Türkiye-1”
Kaynak Yay. 1993 sf. 106
30 Aydınlık,
02.04.212
31 “Doğu
Sorunu Üzerine Tartışma”
Komünist Enternasyonal Dördüncü Kongresi, ak. a.g.e. sf. 138
32 “Balkanlarda
Durum” H.Kabakçiyef,
6.Ocak.1923, ak. a.g.e. sf. 154
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder