Yabancı
sermaye yatırımlarını ulusal kalkınma ereğine (hedefine) bağlı
kılmadan ve uluslararası şirket etkinliğine bu ereğe uygun
denetleme koşulları getirmeden, kalkınabilmiş tek bir ülke
yoktur. Sermaye dış yatırımları için büyük savaşların
olduğu bir dünyada yabancı yatırımları denetimsiz bir biçimde
kabul etmek, geri kalmayı da önceden kabul etmek demektir. Bu tür
yabancı sermaye yatırımlarını, kalkınmanın değil tam tersi
geri kalmanın nedenleri içinde saymak gerekmektedir.
Yabancı
Sermayeye Bel Bağlamak
Kalkınma
ve toplumsal ilerleme ereğini (hedefini) dış sermaye yatırımlarına
bağlamak pek çok azgelişmiş ülke yöneticisi için, “seçeneği
olmayan” ekonomik gelişme yoludur. Buna inanan ya da inandırılan
bu tür yöneticiler, ülkelerine yabancı sermaye çekmek için her
türlü ödünü vermeye hazırdır. Bunlar yabancı yatırım almak
için ulusal çıkarları göz ardı eder ve ülkelerinin geleceği
için çekince (tehlike) oluşturan anlaşmalara imza atmaktan
çekinmez. Sermaye dışsatımına gerçek anlamda gereksinimi
olanların gelişmiş ülkeler olmasına karşın, kendilerini dış
sermaye almanın zorunluluğuna inandırır. Ülke içindeki yabancı
sermaye etkinliğini tam anlamıyla serbest bırakır ya da bırakmak
zorunda kalır.
Oysa,
yabancı sermaye yatırımlarını ulusal kalkınma ereğine bağlı
kılmadan ve uluslararası şirket etkinliğine bu ereğe uygun
denetleme koşulları getirmeden, kalkınabilmiş tek bir ülke
yoktur. Sermaye dış yatırımları için büyük savaşların
olduğu bir dünyada yabancı yatırımları denetimsiz bir biçimde
kabul etmek, geri kalmayı da önceden kabul etmek demektir. Bu tür
yabancı sermaye yatırımlarını, kalkınmanın değil tam tersi
geri kalmanın nedenleri içinde saymak gerekmektedir.
Yabancı
sermaye savunucularının ileri sürdüğü; üretim artışı, iş
alanı açma, döviz girdisi, dışsatım (ihracat) artışı ve
bunlara bağlı olarak toplumsal gönencin artması gibi sözlere,
artık yalnızca sermaye dışsatımlayanlar (ihraç edenler) ve
bundan çıkarı olanlar inanıyor. Bu tür sözlerin yaşamdaki
karşılığı ise, gelişmiş ülkeler için; pazar genişliği,
hammadde kaynaklarına yakınlık ve ucuz iş gücünden yararlanma
ile yüksek kazanç ereğinin gerçekleştirilmesidir. Düşük
maliyet-yüksek kazanç, uluslararası şirketler için her şeydir.
Bu nedenle, para sermayenin (finans kapital) kendisinin başlıbaşına
gelir kaynağı olduğu bir dünyada, uluslararası şirketler için
az sermaye ile çok yatırım stratejik bir erektir.
Başkasının
Parasıyla Yatırım Yapmak
Bu
erek nasıl gerçekleşebilir? Bunun tek yolu başkasının parasıyla
yatırım yapmaktır. Nitekim uluslararası şirketlerin dış
yatırımlar için gereksinim duyduğu sermayenin büyük bölümü,
yatırım yapılan ülkenin kaynaklarından karşılanır. Bu nedenle
sermayesi kıt, birikimi yetersiz azgelişmiş ülkeler; yabancı
sermaye aldıkları oranda yoksullaşır.
Dış
borca dayalı yerel kaynaklar, isteklendirme (teşvik) kredileri adı
altında bu tür yatırımlara ayrılarak kalkınma için gerekli
olan sermaye birikimi, yerli ortak bulan uluslararası şirketlerin
kullanımına aktarılır. Gelişmiş ülkeler, hem borç
faizlerinden, hem de bu borçların gerçek kullanıcıları olan
kendi şirketlerinin yüksek oranlı kazançlarından elde ettikleri
gelirleri ülkelerine taşır.
Uluslararası
şirketler, dış yatırımlar için gerekli olan sermayenin ancak
yüzde 10-15 gibi çok küçük bir bölümünü, kendi öz
kaynaklarıyla karşılar. Geri kalan bölümün finansmanı sermaye
aktarılan ülke kaynaklarından karşılanır. Böylece,
uluslararası şirketlerin gerçekleştirdiği hızlı büyümenin
arkasındaki temel güç, merkezden yapılan sermaye aktarımları
değil, bu şirketlerin dışarıda yarattıkları kaynaklardır.
Burada, bir miktar başlangıç desteğinden sonra kendi kendini
besleyen bir süreç sözkonusudur.1
Yatırım
Kaynakları
ABD
uluslararası şirketleri, dış yatırım sermayesini başlıca dört
kaynaktan sağlamaktadır: Yeniden
yatırılan yerel kazanç (dağıtılmayan kazanç),
sönüm
(amortisman) bedeli,
yerel
krediler
ve ABD
kaynakları.
Bu şirketler, 1966-1972 döneminde ortalama olarak imalat sanayisine
ait dış yatırımlarının; yüzde 19’unu yeniden yatırılan
yerel kazançtan, yüzde 38’ini sönüm bedelinden (taşınmaz
malın aşınmasına karşılık, yıllık kazançtan ayrılan
belirli para), yüzde 31’ini yerel kredilerden, yüzde 9’unu da
ABD kaynaklı sermaye ile karşılamıştır.2
İlk
üç kaynak görüldüğü gibi, sermaye dışsatımlanan ülkelerden
sağlanmaktadır ve bunun oranı tüm yatırımın yüzde 91’idir.
(Avrupa uluslararası şirketlerinde bu oran birkaç puan daha
düşüktür) Uluslararası şirketler, yapım sanayiindeki her 100
dolarlık dış yatırımın yalnızca 9 dolarını özkaynaktan
karşılamaktadır.
Uluslararası
şirketler, sermaye birikimi zaten yetersiz olan azgelişmiş
ülkelerin kredi piyasalarından, yatırım için gereksinim duyduğu
niceliklerden (miktarlardan) daha çok borçlanır. Yapılan
borçlanma, yerel paranın devalüasyonlarla değer yitirmesi
nedeniyle zaman içinde döviz olarak kendiliğinden azalır. Yerel
hükümetlerin söylemde yakındığı enflasyonun düşürülememesinin
önemli nedenlerinden biri de budur.
Uluslararası
şirketler. Özellikle Türkiye, Kolombiya gibi yabancı sermayeye
herhangi bir denetim getirmeyen ülkelerde, yatırım gereksiniminin
birkaç katı borçlanmaya gitmektedir. Türkiye’de çalışan
yabancı şirketler, 1973 yılında yatırım sermayelerinin yüzde
81’i kadar borçlanmış bu borçlanmanın yüzde 96’sını
Türkiye içinden sağlamıştır.3
Yerel Kredi kullanma dünya ortalamasının yüzde 31 olduğu
gözönüne alındığında Türkiye’nin “cömertliği” ortaya
çıkmaktadır.
Yüksek
Kazanç ve Yatırım
Yabancı
sermaye toplam finansman kaynaklarının yüzde 56’sı, yeniden
yatırılan kazanç ve yıpranma fonlarından elde edilmektedir.
Yabancı sermaye, girdiği ülkede hızla üretime geçer ve
fiyatlarını kendisinin belirlediği yüksek kazanç oranlarıyla
hemen kaynak yaratmaya yönelir.
İşte
bu yerel kazanç, büyümenin ve sermaye arttırımının diğer
önemli kaynağı olur. ABD Uluslararası Şirketleri, 1969-1972
arasında Japonya hariç Asya’da yaptığı tüm dış yatırımların
yüzde 64,4’nü, Asya’dan elde ettiği kazancı yeniden yatırıma
dönüştürerek elde etmiştir.4
Sermaye
kaynakları her zaman kıt olan azgelişmiş ülkeler, sınırlı
olan birikimini uluslararası şirketlerin kullanımına vererek,
ulusal varlığını kendi kendine yok eden bir konuma düşer. IMF,
Dünya Bankası gibi kuruluşların verdiği borçların büyük
bölümü yerel ortaklar aracılığıyla uluslararası şirketlere
aktarılır. Bu şirketler, kullandığı sermaye niceliğiyle
kıyaslanamayacak orandaki büyük kazancı ülkelerine aktarır.
ABD
şirketleri, dış ülkelere 1966-1975 yılları arasında (yerel
borçlanma dahil) 44 milyar dolarlık yatırım yaptı. Yatırım
sermayesinin değerini korumasına ve kredi borçlarının tümüyle
ödenmesine karşın, aynı dönemde ABD’ne 90,1 milyar dolar net
kazanç aktardılar. Aynı dönemde 4,1 milyar dolarlık petrol
yatırımı yaptılar, buna karşın 28,5 milyar dolar kazanç
sağladılar.5
Brezilya’da bir dönem Planlama Bakanlığı da yapan ünlü
ekonomist Prof.Furtado
uluslararası
şirketleri bir benzetmeyle, şöyle anlatıyor: “Uluslararası
şirketler bazı egzotik ağaçlar gibidir. Bu ağaçlar, belli
bölgelere dikilince, bütün suyu toplar ve araziyi kurutur.”6
DİPNOTLAR
1 “Uluslararası
Şirketler” Nuri Yıldırım
Cem Yayınları, 1979, sf.98
2 SCB
Temmuz 1975, sf.32, ak.
N.Yıldırım “Uluslararası Şirketler”
Cem Yay., sf.107
3 “Çokuluslu
Şirketler ve Ekonomik Kalkınma”
ALPAR, C.(1977) Ank., sf.152 ak. a.g.e. sf.102
4 “Multinational
Firms and the Asian Exports”,
Yale Uni. Press sf.70 ak. a.g.e. sf.102
5 SCB,
Ekim 1975, sf.50-51, Ağustos 1976, sf.46-47, Haziran 1976, sf.32-33,
Ekim 1968, sf.28 ak. a.g.e. sf.218-219
6 “Milli
Kurtuluş Tarihi” Doğan Avcıoğlu
İst.Bas. 1974, 3.Cilt sf.1714
Çok teşekkürler Metin hocam.
YanıtlaSil