Yazı
yogunluğu nedeniyle 5 Haziran’da yayınlayamadığımız “Evrensel
Tehlike; Çevre Kirliliği” yazısını bugün yayınlıyoruz.
5
Haziran Dünya Çevre günüdür. Çevre kirliliği ile doğal yapıya
verilen zararlar, bugün karşımıza iç karartıcı bir tablo
çıkarmaktadır. Sorumluları belli olan ancak, çözüm üretecek
ve uygulayacak olanların ortalıkta görülmediği bu sorun, doğal
yaşamın sürdürebilirliğini çekinceye sokan bir boyuta
ulaşmıştır. Kirlilik, bölgesel ya da ülkesel düzeyden çıkmış,
küresel nitelik kazanmıştır. Çeşitleri çoğalmıştır. Su,
hava ve toprak kirliliği, nükleer kirlenme, manyetik kirlilik
(iletişim karmaşası), uzay kirliliği, enerji kirliliği, düzensiz
kentleşme, gürültü, küresel ısınma, aşınım (erozyon),
virütik atıklar, endüstriyel, konut ve kimyasal kirlilik olarak,
yaşamın tüm alanlarına yayılmıştır.
Doğal
Kaynaklar Tükeniyor
Çevre
kirliliğinin gerçek boyutunu bilenler ve buna tepki gösterenler,
bugün için ne yazık ki azınlıktadır. İnsanların büyük
bölümü, içinde yaşadığı doğal ortamın kendilerine sunduğu
yaşam olanakları konusunda, herhangi bir bilgiye sahip değil.
Paranın tek değer olduğu çarpık toplumsal ilişkiler içinde,
yaşamı olanaklı kılan doğal kaynaklar, sürekli bir biçimde
tüketilmektedir. Kirlilik, doğanın kendisini yenilemesine olanak
vermeyecek kadar yoğunlaşarak yaşamın dengesini bozuyor ve
insanlığın geleceği için büyük bir çekince yaratıyor.
Geniş
anlamıyla çevre kirliliği bugünlerde ortaya çıkmış bir olgu
değil kuşkusuz. Kirlilik sayılabilecek dikkate değer gelişmeler,
19.yüzyıl sanayi devrimiyle, Batı ülkelerinde ortaya çıktı.
Çevre sorunlarının ortaya çıkış ve yayılış biçimi ve bu
biçimin taşıdığı özellikler, liberalizmden tekel egemenliğine
varan 150 yıllık kapitalizm sürecinde oluştu. Bu süre içinde
ortaya çıkan çevre sorunlarının niteliği, toplumsal yaşamdaki
ekonomik, sosyal ve politik değişim özelliklerinin hemen
aynısıydı. Öznelcilik, denetimsizlik, eşitsizlik, yoğunlaşma
ve yayılma doğayı kullanma anlayışının da temelini
oluşturuyordu.
Batı
Avrupalıların, sömürgeci dönemde Hindistan, Çin, Afrika ve
Güney Amerika’da geliştirdiği kimi eylemlerin doğal ve tarihsel
çevrenin önemli oranda bozulmasına neden olduğunu biliyoruz.
Ancak, gerçek çevre sorunları sanayi devrimiyle başladı ve
sermayenin dünyaya yayılması oranında küreselleşti. Sermaye
dışsatımının yoğunluk kazandığı Yeni
Dünya Düzeni
dönemi, çevre kirliliğinin de en üst evresi oldu. Örneğin
atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonu 1860 yılında 80 ölçü
birimi (PPM) iken, bu miktar 1990 yılında yüzde 450 artarak 360
(PPM)ye yükselmişti.1
20.Yüzyıl
ve Yoğunlaşan Çevre Kirliliği
20.Yüzyıla
girerken sanayileşen ülkeler mal ve sermaye ihracını
yoğunlaştırarak dünyaya açıldı. Değişik ülkelerde satış
acentalarının yanında fabrikalar kurmaya başladılar. Bir yandan,
elde ettiği varsıllıkla ülkesindeki sorunları çözmeye
çalıştılar, bir başka yandan tedirgin edici çevre sorunlarını
başka ülkelere taşıdılar.
2.Büyük
Savaş sonrası uygulanan Yeni
Düzen
politikaları, sermaye dışsatımında olağanüstü genişleme
sağladı. Üretim ve tüketim artışlarındaki yoğunlaşma,
kaçınılmaz olarak beraberinde çok yönlü çevre sorunları
getirdi. Dünyanın hemen her yerinde ama özellikle yabancı sermaye
yatırımı alan azgelişmiş ülkelerde, doğal çevre önemli
oranda tahrip edildi.
1950
ile 1985 yılları arasında, dünyada üretilen mal miktarı yüzde
987, mineral miktarı yüzde 307 arttı. İmalat sanayindeki üretim
1950-1973 arasında yıllık yüzde 7, 1973-1985 arasında yıllık
yüzde 5 artış gösterdi.2
Yeni
Küresel düzenin çevreyle ilgili sorumluluğu, dolaysız ya da
dolaylı iki eğilimde odaklandı. Üretim birimlerinin denizaşırı
ülkelere taşınmasıyla, fabrika çevreleri kirlilik oranlarının
yükseldiği yöreler oldu. Çevre korumacılığıyla ilgili yasal
eksiklikler ve şirketlerin denetim dışı kalma istekleri
kirliliğin hızla artmasına ve küresel bir boyut kazanmasına yol
açtı.
Çevre
kirliliğine yol açan en önemli etken, uluslararası şirketlerin
dünyanın çeşitli yerlerinde kurduğu enerji üretim birimleri ve
fabrikalardır. Petrokimya tesisleri Petrol rafinerileri ve çelik
haddehaneleri çevreyi o denli kirletti ki bu tesisler, ulusal
haklarını savunamayan azgelişmiş ülkelere taşındı.
Azgelişmiş
ülkelerde, önemli bölümünü uluslararası şirketlerin
kullandığı elektrik enerjisi, ya kirli kömür yakılmasından ya
da nükleer atık çıkaran işletmelerden elde edilmektedir.
Gelişmiş ülkeler, zehirli atıklarını da artık bu tür ülkelere
taşımakta ve buraları atık deposu olarak kullanmaktadır.
1987
Ekiminde bir gemi, Philadephia’dan (ABD) 13 000 ton zehirli külle
Haiti’ye doğru yola çıktı. Haiti hükümeti, küllerin gübre
olduğunu söyleyerek ülkesine boşaltılmasına izin verdi. Gerçeği
öğrenen çevre koruma örgütleri ve köylülerin eylemleri sonucu
hükümet, zehirli atıkların geri alınmasını istedi. Gemi
personeli atığın bir kısmını gemiye yükledi. Ancak, Haiti’de
2 000 ton atık kalmıştı. Gemi, 11 000 tonluk zehirli yükünü,
Hint Okyanusu’na boşalttı. Bu örnek, belgelenen benzer
olaylardan yalnızca biriydi.3
Çeşitlenen
Kirlilik
Çevre
kirliliği ile doğal yapıya verilen zararlar, bugün karşımıza
iç karartıcı bir tablo çıkarmaktadır. Sorumluları belli olan
ancak, çözüm üretecek ve uygulayacak olanların ortalıkta
görülmediği bu sorun, doğal yaşamın sürdürebilirliğini
çekinceye sokan bir boyuta ulaşmıştır. Kirlilik, bölgesel ya da
ülkesel düzeyden çıkmış, küresel nitelik kazanmıştır.
Çeşitleri çoğalmıştır. Su, hava ve toprak kirliliği, nükleer
kirlenme, manyetik kirlilik (iletişim karmaşası), uzay kirliliği,
enerji kirliliği, düzensiz kentleşme, gürültü, küresel ısınma,
aşınım (erozyon), virütik atıklar, endüstriyel, konut ve
kimyasal kirlilik olarak, yaşamın tüm alanlarına yayılmıştır.
Bugün,
dünya topraklarının yüzde 29’u az, orta ya da yüksek düzeyde
çölleşme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Yüzde 6’sı ise
aşırı düzeyde çölleşmiş durumdadır. Her yıl; 6 milyon
hektar arazi çöle dönüşüyor4,
21 milyon hektar arazi gelir getirmez duruma geliyor5,
11 milyon hektar tropikal orman yok oluyor.
Dünyada
her otuz yılda; Suudi Arabistan’ın yözülçümü kadar toprak
çölleşmekte, Hindistan’ın yüzölçümü kadar tropikal orman
yok olmaktadır.6
1960’larda
her yıl 18,5 milyon insan kuraklıktan zarar görürken 1970’lerde
bu sayı, 24,4 milyona çıktı. 1960’larda her yıl 5,2 milyon
insan selden zarar görürken bu sayı, 1970’lerde 15,4 milyon
oldu. 1980’lerde yalnızca Afrika’da 35, Hindistan’da 10 milyon
kişi kuraklıktan dolaysız biçimde zarar gördü.7
Zehirle
Yaşamak
Son
25 yıl içinde Afrika’nın tahıl üretimi, yüzde 28 azalmıştır.
Mexico City’de aşırı hava kirliliği nedeniyle, doğan her
çocuğun kanında fiziksel özürlü olmasına yetecek kadar kurşun
bulunmaktadır. Dünyadaki akarsuların yüzde 10’u, canlı
yaşayamayacak düzeyde kirlenmiştir. Okyanuslara, her yıl, 6,5
milyon ton çöp dökülmektedir. Ozon tabakası incelmesi,
sürmektedir. Bunun sonucunda kuraklık, iklim değişmeleri gündeme
gelmiştir; deri kanserinin diğer kanser türleri içindeki payı
yüzde 26’ya yükselmiştir.8
Kent
nüfusu dünya düzeyinde hızla artarken, yaşam düzeyi
düşmektedir. 1950’den 1985’e kadarki otuz beş yıl içinde,
dünya kent nüfusu yüzde 300 artmıştır. 1920 yılında 100
milyon olan kentsel nüfus, 1980 yılında bir milyara çıkmıştır.
1960 yılında her 16 kişiden biri milyonluk kentlerde yaşarken,
1980 yılında her 10 kişiden biri milyonluk kentte oturmaktadır.9
Çevre kirliliğinin neden olduğu, çocuk doğum travması ve
oksijensizlik, akut solunun enfeksiyonları, yetersiz beslenme ve
ishal gibi nedenlerle yılda 15 milyon çocuk ölmektedir.10
İki
Yüzlü Politika
Çevre
sorunlarının devlet politikalarında yer almayıp konunun akçalı
kaynağı ve yaptırım yetkisi olmayan, ‘sivil toplum örgütlerine’
kalmasının nedeni; çevrenin korunmasıyla şirket çıkarları
arasındaki çelişkidir. Yeni
Dünya Düzeni
politikalarında, son zamanların modası ‘sivil toplum
örgütlerine’ önem veriyor görünülür. Oysa hükümet
yetkililerinin gözünde bu örgütler; yapmayacakları işleri
havale ettikleri, sınırlandırılmış eylemlerine göz yumdukları
ve ciddiye almadıkları kuruluşlardan başka bir şey değildir.
Çözümü
için büyük akçalı kaynakları gerekli kılan çevre sorunları,
devlet politikaları dışında çözülebilecek konumdan çıkmıştır.
Yalnızca atık alanlarının temizlenmesi için; 1986 değerleriyle
Almanya’nın 10 milyar, Hollanda’nın 1,5, ABD’nin 20-100,
Danimarka’nın en az 60 milyar dolar kaynak ayırması
gerekmektedir.11
Gelişmiş
ülkeler, uluslararası çevre toplantılarına eleman gönderirler
ancak bağlayıcı ortak kararlara genellikle imza atmazlar.
Tehlikeli atıkların sınır ötesine taşınmasının önlenmesi ve
güvenilir yöntemlerle yokedilmesi konusunda, Birleşmiş
Milletler Çevre Programı
(UNEP), 1987 yılında uluslararası bir konferans düzenledi..
Konferansta kabul edilen konuyla ilgili ilke kararlarını, 1991 yılı
itibarıyla Türkiye dahil 37 ülke imzaladı. Dünya tehlikeli atık
üretiminde, ön sıralarda yer alan, ABD, Japonya ve Almanya bu
anlaşmayı imzalamadı.12
İngiltere,
Hollanda, Belçika ve İsviçre, Kuzeydoğu Atlantiğe, İspanya
kıyılarının açığındaki uluslararası sulara düzenli olarak
atık bırakmaktadır. Bu ülkeler, Atık
Konvansiyonu ’nun
1983 yılında aldığı kararları, dinlemeyeceğini açıkladı ve
atık atmayı sürdürdü.13
Oysa bu ülkeler, yayınladıkları hükümet bildirilerinde çevre
sorunlarına büyük önem verdiklerini, bu yöndeki çabaları
desteklediklerini açıklayıp duruyorlar.
Ekonomik
ve siyasal tüm uluslararası kuruluşların merkezleri, gelişmiş
ülkelerdedir. Hatta bir üçüncü dünya kuruluşu olan, Petrol
İhraç Eden Ülkeler Birliği ’nin
(OPEC) toplantıları bile gelişmiş ülkelerde yapılmaktadır.
Yalnızca, Birleşmiş
Milletler Çevre Programı
(UNEP) merkezi Afrika’da, Nairobi’dedir. Bu durum gelişmiş
ülkelerin çevre sorunlarına verdikleri ‘önemin’, değişik
bir göstergesidir.
Dünyanın
büyük bölümünde insanlar, yaşamsal gereksinimlerini
karşılayacak durumda olmadıkları için çevreyle ilgilenecek
bilinç ve örgütlenmeden yoksundur. Besinini, konutunu ve sağlık
sorunlarını çözebilecek olanaklardan yoksun olan insanlar,
dünyanın birçok yerinde; gelir elde edebilecekleri tek yol olarak
doğanın aşırı kullanımına tutsak edilmiş durumdadır. Verimi
azalan topraklar, gelir getirmeyen düşük ürün ve iklime bağımlı
tarımla yoksul ülke insanları; yaşayabilmek için doğal
çevrelerinden, bağlı olarak da geleceklerinden ödün vermek
zorundadır.
Çevreyi
Gelişmiş Ülkeler Kirletiyor
Dünya
ekonomik etkinliğinin yüzde 82,7’si, en zengin yüzde 20 ülke
tarafından gerçekleştiriliyor. Bu oran en yoksul yüzde 20 ülkede,
yalnızca yüzde 1,4’dür. Dünya nüfusunun yüzde 40’ını
oluşturan ‘üsttekiler’, dünya ekonomik faaliyetinin yüzde
94,4 ünü gerçekleştirirken; ‘alttaki’ yüzde 60 nüfusun
dünya ekonomisindeki payı yalnızca yüzde 5,6’dır. Tüm dünya
ülkelerinin yüzde 11’ini oluşturan OECD ülkeleri, Dünya metal
üretiminde; alüminyumun yüzde 60’ını, bakırın yüzde 58’ni,
kurşun’un yüzde 55’i nikel’in yüzde 65’ini, kalayın yüzde
56’sını tüketiyor.14
Dünyadaki
tüm canlıların yaşam ortamını oluşturan küresel örtü
atmosfer, ciddi bir kirlenme içindedir. Sera gazları ve ozon
tabakasının incelmesine yol açan kimyasallar, iklim değişmelerine
ve asit yağmurlarına yol açarak, atmosfer içinde yayılıyor.
Kirlilik kaynağının yeri, bir anlamda artık önemini yitirmiştir.
Ülkeler kendi atığının ağır bedelini tüm dünyaya
ödetebilmektedir.
Havadaki
kirletici maddelerin yüzde 62,2 si, tüm dünya ülkelerinin yüzde
12,7 sini oluşturan 24 gelişmiş ülke kaynaklıdır. Atmosfere
yayılan Karbon Monoksit’in yüzde 71,5’ni, Sülfür Oksit’in
yüzde 58,5’ini, Nitrojen Oksit’in yüzde 55,8’inin sorumluluğu
bu ülkelere aittir.15
Dünya nüfusunun yüzde 11’ini oluşturan 4 ülkenin (ABD,
Almanya, Japonya ve Rusya) dünya kirlenmesindeki payı yüzde 41,7
dir.16
Dünya
üzerindeki tüm otomobil sayısı, 1988 yılında 405,7 milyonken,
bunun 325,5 milyonu, yani yüzde 80,2’si OECD ülkelerine aitti.17
Egzoz gazlarının zararlı etkilerinin, araçların kullanıldığı
ülkeyle sınırlı kalmadığı bilinmektedir. Bu tür zehirli
gazlar iklime bağlı doğal etkilerle, ülkeden ülkeye geçmekte ve
bütün dünyaya yayılmaktadır. Hiçbir ülke artık kendi doğal
ortamını kirlilikten uzak tutma olanağına sahip değildir.
Dünyanın atmosferi tek ve onu bölmek olanaklı değil.
Gelişmiş
ülkeler, doğal nedenlerle dünyaya yaydıkları kirliliğe ek
olarak, ürettikleri zehirli atıkları; gizli ya da açık
yöntemlerle, azgelişmiş ülkelere göndermektedir. 1989 yılında
dışa gönderilen ve saptanabilen zararlı atıkların; yüzde
86,3’ü ABD, Almanya, Hollanda ve İsviçre tarafından
gerçekleştirilmiştir.18
Gelişmiş
ülkeler, ileri teknolojik ürünlerle birlikte 70 bin ayrı tür
kimyasal madde üretmektedir. Büyük bölümü iyi denetlenmeden
kullanıma sunulan bu maddeler nedeniyle, ağır çevre sorunları
ortaya çıkmakta ve canlıların yaşamı çekince (tehlike) altına
girmektedir.19
1984 yılında bütün dünyada 375 milyon ton olarak tahmin edilen
tehlikeli atığın yüzde 90’ı, gelişmiş ülkelerde
üretilmektedir.20
“Tüketim
Çılgınlığı” ve Çevre
Gelişmiş
ülke kaynaklı ticari yoğunlaşma, doğal olarak çılgınlığa
varan bir tüketim salgınına yol açtı. Başta ABD olmak üzere
gelişmiş ülkeler, büyük bölümü atığa dönüşen ve çevre
kirliliğine yol açan tüketimin anavatanı durumuna geldi. Yalnızca
ABD’deki tüketim fazlalığı dünyanın kirlenmesinde önemli yer
tutmaktadır. Abartılı tüketim nedeniyle, ABD’de doğan bir
bebeğin dünya kirliliği için; İsveç’te doğan bir bebekten 2,
İtalya’da doğandan 3, Brezilya’da doğandan 13, Hindistan’da
doğandan 35, Bangladeş ya da Kenya’da doğandan 140, Çat,
Rvanda, Haiti ya da Nepal’de doğandan 280 kat daha çok atık
oluşturduğu açıklanmıştır.21
ABD’nde
her yıl 16 milyar kağıt çocuk bezi, 1,6 milyar tükenmez kalem, 2
milyar jilet, 220 milyon araba lastiği kullanılarak çöpe
atılmaktadır. Her yıl kullanım dışı olarak atılan
alüminyumunun niceliği (miktarı), her üç ayda bir Amerika’nın
sivil havacılığında kullanılan uçakları yeni baştan yapacak
düzeydedir.
Dünya
nüfusunun 1/20’sini oluşturan ABD, dünyanın toplam enerjisinin
1/4’ünü tek başına tüketiyor. Atmosfere salınan
karbondioksidin yüzde 22’sine kaynaklık ediyor.22
FAO,
UNCTAD ve Amerikan
Metal Kurumu ’nun
verilerine göre dünya kağıt tüketiminin yüzde 85’ini, çelik
tüketiminin yüzde 79’unu, başka metallerin yüzde 86’sını,
ve ticari enerjinin yüzde 80’ini, dünya nüfusunun yüzde 26’sını
oluşturan gelişmiş ülkeler yapmaktadır. Yüzde 74 dünya nüfusu
ise kalan miktarları tüketmektedirler.23
Canlı
Türleri Yok Oluyor
Bilim
adamları 100 bin yıl önce, her bin yıl içinde 0,8 adet memeli
hayvan türünün yok olduğunu varsayıyor. 1600-1980 arasındaki
380 yılda ise, 17 memeli türü yok oldu. 1980-2000 arasındaki 20
yılda yok olan memeli hayvan türü sayısı ise tam 145. Tam
anlamıyla bir tür soykırımı.24
Memeliler,
100 bin yıl önce Buzul Çağı koşulları ve doğal nedenlerle yok
olurken, özellikle son yirmi yılda, denetimsiz endüstrileşme,
çevre kirliliği ve Habitat bozulması gibi insan eylemlerine bağlı
nedenlerle yok oluyorlar. Yeni
Dünya Düzeni,
insanların yalnızca ekonomik ve düşünsel yapılarına değil,
tüm canlılarla birlikte yaşamlarını sürdürebilme olanaklarına
da ağır zararlar vermektedir.
Uluslararası
Sorun
Günümüzde
çevre kirliliği, küresel bir sorun olarak giderek önemini
arttırmaktadır. Sorunun sonuçlarından kimse kendini kurtaramıyor.
Kirliliği başka ülkelere taşıma, taşıyıcıları kirliliğin
olumsuzluklarından uzak tutmuyor. Dünyadaki suların yüzde
99’undan fazlası tek bir ekolojik sistem içinde birbirlerine
bağlıdır.25
Bir yöredeki kirlenme bütün sistemi dolaysız etkiliyor.
Orta
Avrupa’da üretilen zararlı atıklar, Tuna nehrini öldürürken
onun aracılığıyla Marmara ve Ege denizine de taşınıyor. Ayrıca
İstanbul’dan, 10 milyon insanın sabunlu evsel, fabrikaların
kimyasal, hastanelerin nükleer ve virütik atık sularını içeren
1,5 milyon metreküp atık su her gün Marmara denizine boşaltılıyor.
Yalnızca
İstanbul’un kirlenmeye katkısı, haftada 10,5 milyon m3 ayda 45
milyon m3 ve yılda 547,5 milyon m3 kirli sudur. Marmara Denizinin
çevresinden, Tuna’dan ve Karadeniz’den gelen atıklarla birlikte
bu miktar 770 milyar metreküp olmaktadır. Bu miktarın önemli bir
bölümü, Ege yoluyla Akdeniz’e ulaşmaktadır. Marmara denizinde
canlıların yaşam alanı bugün 25 metreye kadar düşmüş
durumdadır.26
Dünyanın
herhangi bir yerinden açık denizlere ulaşan kimyasal atıklar, ya
sudan ağır olduğu için çökelmekte ya da sudan hafif olduğu
için su düzeyine çıkmaktadır. Her iki durumda da, büyük bir
canlı varlık kaynağı olan ve bir besin deposu durumundaki
denizlerde, ekolojik dengeler bozularak canlılar yaşamlarını
sürdüremez duruma gelmektedir. Yalnızca 20 yüzyılda (1985)
yaklaşık 30 000 bitki türü yok oldu.27
Kendini
Yok Etmek
Gezegenimizdeki
bitki ve hayvan türlerinden her gün, 3 canlı türünün soyu
tükeniyor. Bir saatte 3000 dönüm, dakikada 50 dönüm orman
insanlar tarafından yok ediliyor. Dünyanın akciğerleri
konumundaki tropikal ormanlar önemli oranda tahrip edilmiş durumda.
Bu ormanların 260 hektarında 700 çeşit ağaç, 1500 tür çiçekli
bitki, 125 tür memeli hayvan, 400 çeşit kuş türü, 100 çeşit
sürüngen, 60 tür su hayvanı, 150 çeşit kelebek ve sayısız
böcek türü ortadan kalkmak üzere.28
Madagaskar’da,
20.yüzyılın ortalarına dek, 12 000 bitki türü ve yaklaşık 190
000 hayvan türü vardı ve bunların en az yüzde 60’ı adanın
doğusundaki orman içinde ve endemik (yalnızca o yöreye özgü)
özellikteydi.
Bu
ormanın bugün yüzde 93’ü yok edilmiş durumdadır ve buradaki
özgün türlerden en az yarısı çoktan yokolmuş ya da yokolma
noktasına gelmiştir.29
Orta Afrika’daki Malawi Gölü, 500’ü aşkın balık türü
barındırmakta ve bunların yüzde 99’unun endemik olduğu
bilinmektedir. Bugün gölde 173 tür balık kalmıştır ve bunların
ancak yüzde 10’undan azı endemiktir.30
Batı
Ekvator, bir zamanlar 8000-10 000 arasında bitki türü
barındırmakla ün yapmıştı. Bunların yüzde 40-60’ı
endemikti. Her bitki türüne karşılık benzer alanlarda 10-30
hayvan türünün varlığı gözönüne alınırsa orada 200 000
hayvan türünün var olduğu hesaplanıyordu.
1960’tan
bu yana Batı Ekvator’un hemen hemen tüm ormanları sökülüp,
buraları döviz hesaplarıyla muz ekim alanları yapıldı; petrol
kuyuları çalıştırıldı, yerleşim bölgeleri oluşturuldu. Bu
nedenlerle yok olan türlerin sayısını bilmek güç olsa da, bilim
adamları bunun 50 000 ya da daha çok olabileceğini
söylemektedirler. Bunca canlı türü yalnızca son 30 yıl içinde
yok olmuştur.31
1600
yılından bu güne dek; balıkların yüzde 10’u, omurgasızların
yüzde 15’i, kuşlar’ın yüzde 31’i, memelilerin yüzde 25’i
ve bitkilerin yüzde 6’sı yok oldu. Kalan canlılardan; balıkların
yüzde 65’i, omurgasızların yüzde 60’ı, kuşların yüzde
42’si, memelilerin yüzde 65’i ve bitkilerin yüzde 45’i, yoğun
ve yoğun olmayan biçimde yok olma çekincesi altındadır.32
Reis
Seattle’ın Verdiği Ders
Duwarmish
Kızılderilileri’nin reisi Seattle,
1857 yılında ABD Başkanı Franklin
Pierce’e
yazdığı mektubun başında şöyle söylüyordu; “Washington’daki
büyük başkan topraklarımızı satın almak istediğini bildiren
bir haber yollamış. Dostluktan söz etmiş Büyük başkan... Ama
biz, sizin bizim dostluğumuza ihtiyacınızın olmadığını
biliriz. Biz onun isteğini düşüneceğiz. Zira eğer satmaya razı
olmazsak, belki o zaman beyaz adam tüfeğiyle gelecek ve bizim
topraklarımızı zorla alacaktır. Gökyüzünü nasıl satın
alabilirsiniz? Ya da satabilirsiniz? ya toprakların sıcaklığını?
Havanın taze kokusuna, suyun pırıltısına sahip olmayan biri onu
nasıl alabilir? Bu topraklar benim ve halkım için
kutsaldır.
Yağmur sonrası ışıldayan her çam yaprağı, denizi kucaklayan
kumsallar, karanlık ormanların koynundaki sis, vızıldayan
bir
böcek, bu
dünyanın
her bir parçası, halkım için kutsaldır... Yeni doğan bir
çocuğun kalbinin atışını sevdiği gibi, size bu toprakları
sattığımız zaman, siz de onları bizim sevdiğimiz gibi seviniz.
Onlarla bizim ilgilendiğimiz gibi ilgileniniz. Onları bugün
bulduğunuz gibi hatırlayınız. Ve tüm gücünüzle, ruhunuzla ve
kalbinizle onları çocuklarınız için koruyunuz.
Ve
Tanrı’nın hepinizi sevdiği gibi, siz de doğayı seviniz...”33
DİPNOTLAR
1 GATT,
International Trade 1985-1986 (Genova:1986) ak. Dünya Çevre
Kal.Kom. “Ortak
Geleceğimiz”
Tür.Çev.Sor.Vakfı Yay. 3.Baskı, sf.257
2 “International
Trude in Wastes” Jim Vallette-Heather Spaulding
Washington D.C. Greenpeace 1990, sf.20, ak. R.J.Barnet-J.Cavanaght,
“Küresel Düşler”
Sabah Kitapları sf.230
3 UNEP,
“General
Assessment of Progress in the Implementation of the Plan of Action
Combat Desertification 1978-1984”
Nairobi 1984; WCED Advisory Panel, Op.Cit. ak.Dün.Çev.Kalk.Kom.“Ortak
Geleceğimiz”
Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayınları 3.Baskı sf.166
4 UNEP
op.cit. ak. a.g.e. sf.61
5 a.g.e.
sf.166
6 World
Resources Institule/International Institute for Environment and
Development, Word Resources 1986 (New York: Basıc Books, 1986) ak.
Dün.Çev.Kalk.Kom., “Ortak
Geleceğimiz”
Tür.Çev.Sor.Vak.Yay. s.Bas. sf.61
7 “Ortak
Geleceğimiz”
Dün.Çev.Kal.Kom,T.Çev.Sor.Vak.Yay., 3.Bas., sf.29
8 “Yeşil
Yönetim” Marian K.Prokop,
Tür.Çev.Vak.Yay., Ank.1994 sf.53-60, ak.İsmail
Gökdayı “Çevrenin Geleceği”
Tür.Çev.Yay., 1997, sf.72-73
9 UN,
The Growth in the World’s Urban an Rural Population 1920-1980,
Population Studies No:44 (New York:1969) : UN Urban Rural and City
Population 1950-2000 (1978 değerlendirmesi) Population Studies NO:68
(New York:1980) ak.Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu “Ortak
Geleceğimiz”
Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yay., 3.Baskı, sf.289-290
10 “Değişimin
Gündemi-Gündem 21 ve Diğer Rio Anlaşmalarının Populer
Metinleri” Michael Kearting,
UNEP Türkiye Komitesi Yay., sf.33
11 OECD
Sekreterya yazısında bahsi geçen tahminler, Paris 1986 ak. Dün.
Çev.Kal.Kom., “Ortak
geleceğimiz”
Tür.Çev. Sor.V.Yay., 3.Bas., sf.279
12 TBMM
18.Dönem 10/15 Esas Numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Raporu,
12.03.1991 sf.245-246 ak. İ.Gökdayı,
“Çevrenin Geleceği”
Tür. Çevre Vakfı Yay., 1997, sf.108
13 “Ortak
Geleceğimiz”
Dün.Çev.Kalk.Kom., Tür.Çev.Sor.Vak.Yay., 3.Bas., sf.329
14 “Değişimin
Gündemi-Gündem 21 ve diğer Rio Anlaşmalarının Popüler
Metinleri” Michael Kerating
UNEP Türkiye Kom.Yay., sf.18-27
15 a.g.e.
sf.43
16 “Çevreyi
Kim Kirletti” O.I.Türköz
Standart Der.-Çevre Özel S., Mayıs 1995, sf.42 ak,İ.Gökdayı
“Çevrenin Geleceği”
T.Çev.Vak.Yay., sf.123-127
17 “Çevrenin
Geleceği”
Türkiye Çevre Vakfı Yay., sf.191
18 a.g.e.
sf.108
19 a.g.e.
sf.111
20 “Ortak
Geleceğimiz”
Dün.Çev.Kalk.Kom., Tür.Çev.Sor.Vakfı.Yay., sf.279
21 “To
Many Rich Folks” Poul Ehrlich-Anne H.Ehrlich,
Populi Mart 1989 sf.25 ak.R.J.Barnet-J.Cavanagh
“Küresel Düşler”
Sabah Kit., sf.137
22 “Çevrenin
Geleceği” İ.Gökdayı
Türkiye Çevre Vakfı Yay., sf.73 ve 119
23 “Ortak
Geleceğimiz”
Dün.Çev.Kalk.Kom., Tür.Çev.Sor.Vak. Yay., sf.60
24 “Biyolojik
Çeşitlilik” Mine-Fikret BERKES,
Genişletilmiş 2.Baskı Tür.Çev.Vak.Yay.Ank.1992, sf.9 ak.
İ.Gökdayı
Tür.Çev.Vak. Yay., sf.145
25 “Çağımız
ve Çevre Kirliliği” A.Baki Erden,
Kadıoğlu Mat. Ank., 1990, sf.162-163 ak. İ.Gökdayı,
“Çevrenin Geleceği”
Tür. Çev.Vak.Yay., sf.77
26 a.g.e.
sf.76
27 “Doğanın
En Vahşi Yaratığı İnsan mı?” Münir Yükselmiş
Çev.ve İn.Der., S:15, sf.59 ak.İ.Gökdayı
“Çevrenin Geleceği”
T. Çev.V.Y., sf.110
28 a.g.e.
sf.111
29 “Madagaskar’da
Biyolojik Muhafaza Sorunları” D.Bramwell
Academic Press, Londra 1979 ak. a.g.e. sf.145
30 “Afrika
Göllerinde Balıkların İmhası”
D.C. BAREL Nature C:315 PP 1920, 1985 ak. a.g.e. sf.145
31 “Neotropik
Bitki Türlerinde Çeşitlilik Paternleri”
Evolutionary Biology C:15, PP 1- 84 1982, ak. a.g.e. sf.145
32 UNEP
1992 “Değişimin
Gündemi-Gündem 21 ve Diğer Rio Anlaşmalarının Popüler
Metinleri”
UNEP Türkiye Komistesi Yayını, sf.65
33 “Ortak
Geleceğimiz”
Dün.Çev.Kalk.Kom., Tür.Çev.Sor.Vak. Yay., sf.60
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder