Türkiye'de
şiddetli ve yaygın bir yönetim bunalımı yaşanıyor. Yönetim
yetkisini ele geçirenler, yetkilerini ülke ve halkın sorunlarını
çözmek için değil, çıkar sağlamak ve dış istekleri yerine
getirmek için kullanıyor. Sandıkla yoksulluk arasına sıkışan
halk, demokrasi adı verilen siyasi kurmacayla kimliğine ve ülkesine
yabancılaşıyor, edilgen kalabalıklar haline geliyor. Ülke yüz
yıl öncesini yeniden yaşıyor. Ayrımlar biçimsel. Dünün Batı
hayranı çelebi aydınları bugün hırçın küreselleşmeciler,
dünün Batı düşmanı imanlı dindarları bugün gönüllü
emperyalizm savunucularıdır. Aralarına liberalleşen “solcuları”
ve ayrılıkçı Kürtleri de alıp, ortak paydası akçeli işler
olan ilişkilerle yazgılarını birleştirip, aynı yolun yolcusu
yurt ve ulus düşmanı durumuna gelmişlerdir.
Ülkesini
Yönetemeyen Ülke Yöneticileri
Gelişmiş
ülkelere hayranlık, kökleri geçmişe dayanan eski bir geri kalmış
ülke alışkanlığıdır. Sömürü ve geri kalmışlıktan
kaynaklanan ülke sorunlarını çözemeyen azgelişmiş ülke
yöneticileri, ‘zengin
Batıya’
özenirler ve ona yakınlaşmak için her türlü ödünü verirler.
Batı sorunuyla kalkınma istemini, sağlıklı bir bütünlük
içinde ele alıp ulusal hakları geliştirebilen azgelişmiş ülke
yöneticisi kalmamış gibidir.
Günümüzde
Batıyı ele alışla, 19.yüzyıldaki Batıya bakış arasında
büyük bir benzerlik vardır. Ayrımlar biçimseldir. Dünün Batı
hayranı çelebi aydınları bugün hırçın küreselleşmeciler,
dünün Batı düşmanı imanlı dindarları bugün gönüllü
emperyalizm savunucularıdır. Aralarına liberalleşen “solcuları”
ve ayrılıkçı Kürtleri de alıp, ortak paydası akçeli işler
olan ilişkilerle yazgılarını birleştirip, aynı yolun yolcusu
yurt ve ulus düşmanı durumuna gelmişlerdir.
Ülke
Yönetimine Gelmenin Yolu
Bugün,
dışa bağımlı duruma gelmiş ülkelerde yönetici olabilmenin
geçerli yolu (ya da tek yolu), küresel politikayı tartışmasız
kabul etmek, bunları içte ve dışta savunup uygulamaktır.
Yönetime gelmeyi ve süresini belirleyen ölçüt, bu konuda
gösterilen başarıdır.
Bağımsızlık
yanlısı ulusçu kadroların yönetici olmaları artık
olanaksızdır. Bu unsurlar yönetime gelseler bile, önlerine
çıkarılacak engelleri sürekli olarak aşmak, darbelere,
engelleyimlere (ambargolara) karşı direnmek zorundadır. Son elli
yıl içinde bu engellere takılarak yönetimden uzaklaştırılan
birçok azgelişmiş ülke yöneticisi vardır. Musaddık,
Goulart
ve Allende
bunların en çok bilinenleridir.
Günün
Politikacı Tipi
Birçok
azgelişmiş ülke yöneticisi için; uluslararası anlaşmaların
niteliğine, işleyişine ve uygulama sonuçlarına kafa yormak,
yararsız olduğu kadar aynı zamanda çekincelidir. Onlar, bu tür
uğraşılar için zaman ayırmazlar.
Temel
atma ve açılış törenlerine, basın açıklamalarına, spor
karşılaşmalarına ya da ülkelerarası politik gezilere giderler.
Onbinlerce sayfa tutan uluslararası anlaşmaları, hiç incelemeden
imzalayarak küresel ortaklıklara girmenin övüncüyle dolaşırlar.
Yüzyirmi’den
çok ülkenin üye olduğu Dünya
Ticaret Örgütü’nün
(WTO), 1996’da Singapur’da yapılan Bakanlar
Konferansı’na
onlarca bakan katıldı. Katılımcılar, imza attıkları
anlaşmalardan o denli uzaktılar ki, Bernard
Cassen
Le
Monde’da
çıkan yazısında şunları söylüyordu: “Dünyanın
dört bir yanından gelerek anlaşmaya imza koyan devlet
görevlilerinden kaçı, serbest ticareti üretmek için çalışan
bu muazzam aygıtı yaratan GATT’ın Uruguay raundunun 1994’te
Marakeş’te imzalanan 500 sayfalık final metni ile pazara dahil
olunması konusundaki özel yükümlülüklerle ilgili 24 bin sayfa
tutan tamamlayıcı ekleri okuma zahmetine katlanmıştır?”1
Avrupa
Birliği’yle ilgili; anlaşma, karar, işleyiş ve araştırmayı
kapsayan 100 bin sayfayı aşkın yazılı metin vardır. Bu
anlaşmalardan, Gümrük
Birliği’ne
katılan, Avrupa Birliği’ne katılmak için yoğun çaba harcayan
Türkiye’de, bu metinler tam olarak incelenmediği gibi, uzun
yıllar çevirileri bile yapılmadı.
Bilisiz
(Cahil) Yöneticiler ve İşbirlikçilik
Genel
bir durum olarak uluslararası anlaşmalar hakkında en az bilgiye
sahip olanlar, bu anlaşmaları en çabuk imzalayan azgelişmiş ülke
yöneticileridir. Bu yöneticiler içinde, oturdukları koltuğa
dışarda eğitilerek getirilenlerin sayısı bilinenden çoktur.
Değişik biçim ve adlarla, karar yetkilerini yurt dışına
devretmemiş azgelişmiş ülke yöneticisi bugün kalmamış
gibidir.
ABD
Savunma Bakanı Mc
Namara
1962 yılında, Temsilciler Meclisi Alt
Komitesi’nde
yaptığı konuşmada Kongre’ye şu bilgileri veriyordu: “Birleşik
Devletler ve yabancı ülkelerdeki askeri okullarımızda ve eğitim
merkezlerimizde seçme subaylar ve önemli mevkilerde bulunacak
uzmanları eğitmemiz askeri yardım yatırımlarımızdan sağlanan
yararların herhalde en önemlisidir. Bu öğrenciler, ülkelerine
dönüşlerinde eğiticilik görevlerini orada sürdürecek olan ve
hükümet yetkililerince seçilmiş görevlilerdir. Bunlar gerekli
bilgilerle donatılmışlardır. Onlar burada edindikleri bilgileri
kendi ülkelerine taşıyacak olan geleceğin liderleridir.
Amerikalıların ne yapmak istediklerini ve nasıl düşündüklerini
gayet iyi bilirler. Bunların liderlik mevkilerine gelmelerinin bizim
için ne kadar önemli olduğunu belirtmeye ayrıca gerek görmüyorum.
Böyle dostlara sahip olmanın değeri ölçülemeyecek kadar
çoktur.”2
Devletin
Ele Geçirilmesi
1967
yıllında (48 yıl önce), ABD hükümeti, Amerikan
Yardım Teşkilatı’nın
(AID) Türkiye’deki verimini saptamak için bir uzman göndermişti.
Richard
Podol
isimli bu ‘uzman’ hazırladığı yazanakta (raporda) şunları
söylüyordu: “yirmi
yıldan fazla zamandan beri Türkiye’de faaliyette bulunan yardım
programı bir zamandan beri meyvelerini vermeye başlamıştır.
Önemli mevkilerde Amerikan eğitimi görmüş bir Türk’ün
bulunmadığı bir bakanlık ya da KİT hemen hemen kalmamıştır.
Genel müdür ve müsteşarlık mevkilerinden daha büyük görevlere
kısa sürede geçmeleri beklenir. AID bütün gayretlerini bu gruba
yöneltmelidir. Geniş ölçüde Türk idarecilerini indoktrine etmek
gerekir...”3
(İndoktrine; sözlük anlamı: Beyin yıkamak, bir inancı veya
öğretiyi, kafaya sokmak, fikir aşılamak.)
Bilinçli
İhanet
‘Söz
dinleyen’
bürokratların, seçim ya da darbeyle yönetime gelen hükümet
yetkililerinin ve politikacıların büyük bölümü, yaptıkları
işlerin devleti çökerttiğini bilir. Bulundukları yer için
yetiştirilenlerin dışında kalanlar, başlangıçta, uygulanan
ulus devlet karşıtı politikaların, çağın gereği olan ileri
atılımlar olarak gördü ve buna inandı.
İşin
gerçeğini anladığında, artık yapacak bir şeyi yoktu. Bunlar
hızla değişim göstererek; gerçekleri görmek istemez duruma
geldiler. İnanmak istediklerine inanarak, dışarda özel olarak
yetiştirilmiş olanlarla birlikte, ülkelerini yönettiler.
Yolsuzluk
Azgelişmiş
ülkelerde, yolsuzluk çamuruna bulaşmamış, karanlık ve karışık
ilişkilere girmemiş hükümet yetkilisi ve üst düzey yönetici
aramak, dünyada saf ırk aramak gibidir. Ele geçirilen yönetim
yetkisi, ülke ve halkın haklarını korumak için alınan
sorumluluklar değil, artık para ve yönetme hırsının tatmin
araçlarıdır.
Üçüncü
bir sektör haline gelen bu ilişkiler, yazılı olmayan özel
‘yasalara’
sahiptir ve son derece profesyonelce yürütülür. Kimse kimsenin
açığına bakmaz, herkes yurt dışı banka hesaplarındaki
sıfırları arttırma çabası içindedir. Bunlar, temel özellikleri
bakımından ülkeden ülkeye değişmeyen günümüz
politikacılarının en belirgin tipidir. Seçimleri sürekli bunlar
kazanır ve ülkeyi sırayla yönetirler. Bunlar, siyaseti getirisi
yüksek bir meslek durumuna getirmişlerdir.
Yeni
Politikacı Tipi
Gelecek
Bilimcisi, küreselci düşünür John
Naisbitt,
azgelişmiş ülke yöneticilerinin nasıl olması gerektiğini şöyle
açıklamaktadır: “Yeni
liderler artık devletlerarasındaki değil, bireyler ve şirketler
arasındaki stratejik ittifakları kolaylaştıracaklar ya da en
azından karşı çıkmayacaklardır... Bugün dünyamızda tanık
olduğumuz şey birbirinden ayrı ve karmaşık bir olaylar yumağı
değil, bir süreç; hükümetsiz bir yönetimin yayılmasına doğru
ilerleme süreci... Politik partiler öldü. Liderler bunu fark
etmiyor mu ?”4
Dipnotlar
1 Bernard
Cassen
(Le Monde Diplomatique) ak. Cumhuriyet “Ticaretin
Küreselleşmesinden En Çok Amerikan Şirketleri Yarar Sağlıyor”
22.Aralık.1996
2 Hearing,
Washington, D.C. 1962 Vol.I. sf.359 ak. H.Magdoff
“Emperyalzim Çağı”
Odak yay., 1974, sf.155
3 Yalçın
Doğan
Cumhuriyet 17-19 Ağustos 1975 ak. Emin
Değer “Düşünce Özgürlüğü Çıkmazı”
Tekin Yayınevi, 1995, sf.175
4 “Global
Paradoks” John Naisbitt
Sabah Kitapları, 1994, sf.31 ve 34
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder