“Bugünkü
okullarda yetişen gençlere ülke yönetimi teslim edilemez. Biz,
laik okullara karşı imam–hatip okullarını bir seçenek olarak
düşünüyoruz. Devletin kilit mevkilerine yerleştireceğimiz
kişileri, bu okullarda yetiştireceğiz.” Cevdet
Sunay
TC 5.Cumhurbaşkanı
Eğitimde
Yönetim Devri: İkili Anlaşma
Türkiye,
27 Aralık 1949 tarihinde ABD ile “Türkiye
ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması
Hakkındaki Anlaşma”
adıyla bir ikili anlaşma imzaladı. "Türkiye
Fulbriht Eğitim Komisyonu” da
denilen
bu
anlaşma imzalandığında, İsmet
İnönü
Cumhurbaşkanıydı. Anlaşmada, Türkiye’de kazanılacak Amerikan
yanlısı kadroların eğitim biçiminin saptanması ve bu uğurda
yapılacak harcamaların karşılama yönteminin belirlenmesiydi.
Anlaşma; Türkiye’den ABD’ne gönderilecek Türk öğrenci,
öğretim üyesi ve kamu görevlileri ile ABD’nden Türkiye’ye
gönderilecek Amerikalı ‘uzman’,
‘araştırmacı’
ve ‘eğitimci’
nin konumlarını belirliyordu.
Anlaşmanın
1.başlamı (maddesi) şöyleydi; “Türkiye’de,
Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu adı altında bir komisyon
kurulacaktır. Bu komisyon, niteliği bu anlaşmayla belirlenen ve
parası T.C. Hükümeti tarafından finanse edilecek olan eğitim
programlarının yönetimini kolaylaştıracak ve Türkiye
Cumhuriyeti ile Amerika Birleşik Devletleri tarafından
tanınacaktır”.1
Kurulacak
Komisyon’un yetki, işleyiş ve oluşumu ile ilgili olarak 1.1. ve
2.1. alt başlamlarında (maddelerinde) şunlar vardır:
“Türkiye’deki
okul ve yüksek öğrenim kurumlarında ABD vatandaşlarının
yapacağı eğitim, araştırma, öğretim gibi faaliyetleri ile
Birleşik Devletler’deki okul ve yüksek öğrenim kuruluşlarında
Türkiye vatandaşlarının yapacağı
eğitim,
araştırma,
öğrenim gibi faaliyetleri; yolculuk, tahsil ücreti, geçim
masrafları ve öğrenimle ilgili diğer harcamaların karşılanması
da dahil olmak üzere finanse edilecektir... Komisyon harcamalarını
yapacak veznedar veya bu işi yapacak kişinin ataması, ABD
Dışişleri tarafından uygun görülecek ve ayrılan paralar, ABD
Dışişleri Bakanı tarafından saptanacak bir depoziter ya da
depoziterler nezdinde bankaya yatırılacaktır”. 2
Kullanma
yer ve niceliğine (miktarına) ABD Dışişleri Bakanı’nın karar
vereceği harcamaların, nereden sağlanacağı ise Anlaşmanın
giriş bölümünde belirtilmektedir; “T.C.
Hükümeti ile ABD Hükümeti arasında 27 Şubat 1946 tarihinde
imzalanan Anlaşma’nın birinci bölümünde belirtilen”
kaynakla. Bu kaynak ise, ABD’nin Türkiye’ye verdiği kredi
faizlerinin yatırılacağı T.C. Merkez Bankası’na, Türk
Hükümetince ödenen paralardan oluşan bir kaynaktır. T.C.
Hükümeti bu anlaşmayla kendi parasıyla kendini bağımlı hale
getiren bir açmaza düşmekteydi.
Eğitim
Dizgesini (Sistemini) Kim Belirliyor
Anlaşma’nın
5. başlamı en dikkat çekici başlamlardan biridir. Bu başlam,
yukarıda açıklanan işleri yapma yetkisinde olan ve Türkiye’nin
bağımsızlığını dolaysız ilgilendiren kararlar alabilen,
Türkiye’de Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu’nun kuruluşunu
belirlemektedir. 5.başlam şöyleydi: “Komisyon,
dördü T.C. vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere 8
üyeden oluşacaktır. ABD’nin Türkiye’deki diplomatik misyon
şefi komisyonun fahri başkanı olacak ve komisyonda oyların eşit
olması halinde kararı, komisyon başkanı verecektir”. 3
ABD
Denetiminde Milli Eğitim
1949
yılında imzalanan “Türkiye
ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması
Hakkındaki Anlaşma”,
Türk Milli Eğitimi’ni ABD denetimine bırakan süreci başlattı.
Yeni Dünya Düzeni politikalarının, azgelişmiş ülkeler için
öngördüğü “dinsel
eğitim”
ya da “eğitimin
dinselleştirilmesi”,
bu anlaşmayla büyük boyut kazandı. Eğitimin birliği, “dinsel
eğitimde birlik”e
kaydı. Milli
Eğitim Bakanlığı,
milli eğitim bakanlarının bile girişimgücünün (inisiyatif)
olmadığı bir kurum haline geldi. Binlerce Türk, Amerika’ya
“eğitilmek–etkilenmek”
için gitti, yüzlerce Amerikalı da Türkiye’ye
“eğitmek–etkilemek”
için geldi. Amerika’ya gönderilen Türklerin hemen tümü
Türkiye’ye döndüklerinde üst düzey görevlere getirildi.
Amerika
Birleşik Devletleri’nde eğitim gören insanların büyük bir
bölümü Amerikan yanlısı bir tutum izlediler ve yetkilerini,
Atatürkçü, yurtsever kadroları etkisizleştirerek tasfiye etme
yönünde kullandılar. Amerika’da eğitim görmek bürokrasi,
siyaset ya da medyada yükselmenin ayrıcalığı haline geldi.
Eğitim
Bakanlığında Amerikalılar
Milli
Eğitim Bakanlığında bugün çalışmalarını “etkin”
bir biçimde sürdüren, personel politikalarından ders
programlarına, imam–hatip okulu açılmasından yüksek islâm
enstitülerinin yaygınlaştırılmasına dek pek çok konuda
stratejik kararlar “önerebilen”;
“Milli
Eğitimi Geliştirme”
adlı bir komisyon vardır. 1994 yılında 60 personeli olan bu
komisyonda çalışanların üçte ikisi Amerikalıydı. Komisyonun
başında L.Cook
adlı bir Amerikalı bulunuyordu. L.Cook’tan
ayrı olarak adı Howard
Reed,
ünvanı “Milli
Eğitim Bakanlığı Bağımsız Başdanışmanı”
olan, bir başka “etkin”
Amerikalı daha vardı.4
Eksilmeyen
İlgi
Amerikalıların
Türk Milli Eğitimine 1949’dan beri süregelen “ilgileri”,
66 yıldır hiç eksilmedi. Köy Enstitüleri’nin kapatılmasından
yatılı bölge okullarının işlevsizleştirilmesine, “vakıf
üniversitelerinden”
yabancı dilde eğitime, ortaöğretimden 4+4 lere dek; yaratılan
kaos ortamında, paralı duruma getirilen Türk Milli Eğitimi bugün,
altından kalkılması güç bir karmaşa içine girmiştir.
Öğrenciler, birşeyler öğrenmek için değil öğrenmemek için
eğitilmektedir.
Köy
enstitülerinin kurulmasını istekle desteklemiş olan İsmet
İnönü’nün,
bu okulların ortadan kaldırılmasına neden göz yumduğu ve
imam-hatip okul ve kurslarının açılmasına bu denli kolay nasıl
izin verdiği, yeterince açığa çıkmamış bir konudur.
Eğitimdeki bu köklü politika değişikliğinin nedeni kuşkusuz
ABD ile girilen ilişkiler ve yapılan ikili anlaşmalardır.
Bunun
kanıtı İsmet
İnönü’nün
sözleridir. İnönü,
günlük notlarından oluşan Defterler
adlı kitapta, yabancıların imam hatip açtırmada çok ısrarcı
olduklarını ve okulları bitirenlerin harp okullarına alınmasını
istediklerini açıklar. İlişkilerin ve isteklerin niteliği
konusunda aydınlatıcı olan bu açıklamada İnönü
aynısıyla
şunları söyler: “Yabancılar
(Amerikalılar diye okumalısınız y.n.), imam
hatip mezunlarını Harbiye’ye almamızı söylediler. Bunu Sultan
Abdülhamit ordusuna dönüş sayarım... Oldu bitti
yaptırmayacağız”.5
İsmet
İnönü,
İmam
ve hatip mezunlarının harp okullarına girmesine onay vermedi ama
bu işi CHP'deki ardılı Bülent
Ecevit yaptı.
Ecevit
Başbakanlığı döneminde İmam-Hatiplilerin Harp Okullarına
girmesini sağlayan yasa çıkarttı ancak Cumhurbaşkanı Fahri
Korutürk
yasayı veto etti.
İmam
hatipliler, o dönemde harp okulların giremediler ancak Ecevit'in
çıkarttığı yasadan yararlanarak; hukuk ve siyasal başta olmak
üzere hemen
tüm üniversite ve yüksek okullara girdiler. Harp okullarına şimdi
başka bir yoldan, Fetulah'ın
okullarını kullanarak giriyorlar.
Ulusçulukla
hiçbir ilgisi olmayan “milliyetçi-mukaddesatçı
gençler”
belirli bir program içinde eğitim enstitülerine dolduruldular ve
bunların büyük çoğunluğunun, dört aylık “hızlandırılmış
kurslarla”
“öğretmen”
olmaları sağlandı.
Atatürk’ün
çok önem verdiği eğitimin birliği ilkesi, konuyla ilgili yasa
yürürlükte olmasına ve bu yasayı uygulamakla yükümlü olan
“görevliler”
ortalıkta dolaşmasına karşın, eylemsel olarak ortadan
kaldırıldı. Durumdan rahatsız olan insanlarımız, gelinen
noktanın gerçek nedenlerinin; Amerikalıların Türk Milli
Eğitimine elli yıldır duydukları “ilgide”
yattığını göremedi. Bunları salt “oy
avcısı”
siyasetçilerin özgür iradeleriyle verdikleri ödünler sandı.
Cevdet
Sunay’dan Kenan Evren’e
Türkiye’nin
5.Cumhurbaşkanı Cevdet
Sunay
1968 yılında, 68
kuşağını
kastederek şunları söylüyordu: “Bugünkü
okullarda yetişen gençlere ülke yönetimi teslim edilemez. Biz,
laik okullara karşı imam–hatip okullarını bir seçenek olarak
düşünüyoruz. Devletin kilit mevkilerine yerleştireceğimiz
kişileri, bu okullarda yetiştireceğiz”.6
Cevdet
Sunay’ın
söyledikleri, düzenli bir program halinde uygulandı.
Başbakanlıkları döneminde; Süleyman
Demirel
çok sayıda imam–hatip okulu açtı, Bülent
Ecevit
imam-hatip mezunlarına üniversitelerin her bölümüne girme hakkı
tanıdı. Sonunda Türkiye, ordusu dışında hemen tüm devlet
kurumları, Cumhuriyet ve Atatürk
karşıtlarının üst yönetimlerde bulunduğu bir ülke haline
getirildi.
12
Eylül darbesinin en “hızlı”
yıllarında, üniversitelerde bazı imam–hatip kökenli
öğrencilerin Humeyni rejimini savunduklarını kendisine hatırlatan
bir gazeteciye Cumhurbaşkanı Kenan
Evren
şunları söylüyordu: “İmam–hatip
okullarında iyi eğitim veriliyor. O çocuklardan zarar gelmez.
Türkiye laikliği dinsizlik olarak anlamış, yanlış tatbikatlar
yapmıştır. 1930’lardaki laiklik anlayışını yanlış olarak
görüyorum”. 7
Aynı
Evren,
Milli
Güvenlik Kurulu’nun
(MGK) 27 Haziran 1987 tarihinde yapılan ve okullarda din dersi
eğitiminin görüşüldüğü toplantıda tutanaklara geçen
konuşmasında şunları söylüyordu: “Ana–baba,
çocuğunun din dersi almasını da istiyor. Aile yapımız belli..
Bu milleti dinsiz yapmak mümkün değil”.8
ABD’den
Burs Alan Başbakanlar
Amerika
Birleşik Devletleri’ndeki “okul
ve yüksek öğrenim kuruluşlarında Türk vatandaşlarının
yapacağı eğitim, araştırma, öğrenim gibi faaliyetleri”
belirleyen 27 Aralık 1949 tarihli anlaşmadan sonra, ABD’ne davet
edilen ilk siyasetçi Bülent
Ecevit
oldu. Ecevit,
Ankara’daki Amerikan Haberler Merkezi’nin, “Eğitim
Mübadele Programı”
çerçevesinde yaptığı daveti kabul etti ve gazeteci kimliğiyle
1954 Ekim ayında Amerika’ya gitti. Ecevit,
Kuzey Carolina’daki tütün kenti Winston–Salem’de
yayın yapan ve kentin adını taşıyan “Winston–Salem
Journal”
da “özel
olarak çalıştı”
yani staj gördü. Üç aylık çalışmadan sonra 30 gün süreyle
Amerika Birleşik Devletleri’nin değişik yörelerini dolaştı ve
Boston’da 20 gün kalarak, ünlü Harvard
Üniversitesi’nin
Ortadoğu Enstitüsü’nde Ortadoğu’nun bölgesel sorunlarını
inceledi ve yurda döndü.9
Bülent
Ecevit,
1957 Mayısı’nda bir yıllık süre için bir kez daha Amerika’ya
gitti. Bu kez bursu veren, ABD Başkanı Eisenhower’a,
Türkiye için “oltaya
yakalanmış balığın yeme ihtiyacı yoktur”
diye mektup yazan ve ulusal bağımsızlık hareketlerine
karşıtlığıyla tanınan Nelson
Aldrich
Rockefeller’ın
kurduğu, Rockfeller
Vakfı’ydı
ve bursun süresi bir yıldı. Ecevit,
Harvard Üniversitesinde, “Osmanlı
Siyasi Tarihi”
konusunda incelemeler yapacak ve Uluslararası Basın Enstitüsünün
New York’ta düzenlediği seminere katılacaktı.
Amerikalılara
ait özel eğitim burslarından yararlanan bir diğer “devlet
büyüğü”, Süleyman
Demirel’dir.
Demirel,
1954 yılında kurulan Dwight
D.Eisenhower Vakfı’nın
burs verdiği ilk yabancıdır. Bu bursla Amerika’ya gitmiş,
yaptığı araştırma ve incelemelerle “bilgi
ve görgüsünü”
geliştirmiş ve edindiği bilgileri uzun yıllar süren Başbakanlık,
Cumhurbaşkanlığı gibi yüksek görevlerde kullanmıştır.10
13
Şubat 1965 günü, AP oylarıyla bütçesi reddedilen İsmet
İnönü
Hükümeti istifa etti. Aynı gün yayınlanan New
York Times
şunları yazıyordu: “İnönü
Hükümetinin düşürülmesine karar verilmiştir. Demirel,
Türkiye’nin siyaset ufkunda yeni bir yıldızdır… Mr.Demirel
Eisenhower bursuyla bir zamanlar Amerika’da eğitim yapmış,
olağanüstü zeki bir mühendistir”. 11
DİPNOTLAR
1 “İkili
Anlaşmaların İç Yüzü” Haydar Tunçkanat,
Ekim Yay., sf.44–45–48
2 age.
sf, 44-45
3 a.g.e.
sf.44-45
4 Mustafa
Balbay
Cumhuriyet Haziran 1994 ak. Emin
Değer “Düşünce Özgürlüğü Çıkmazı”
Tekin Yay. 1995, sf.175
5 “ABD
Ziyareti ve İnönü” Prof.
Türkkaya Ataöv,
Cumhuriyet, 30.12.2003
6 “Haftaya
Bakış” Ahmet Taner Kışlalı,
Cumhuriyet 03.03.1986
7 a.g.y.
8 “Sağdaki
Partilerin Eseri”
Aydınlık Dergisi 30.01.2000 Sayı 654 sf.7
9 “Ecevit
Olayı 1” K.Sağlamer,
ak. E.Bilbilik
Aydınlık 16.01.2000 Sayı 652
10 “Ecevit
Olayı 1” K.Sağlamer,
ak. E.Bilbilik
Aydınlık 16.01.2000 Sayı 652
11 “Haftaya
Bakış” Ahmet Taner Kışlalı,
Cumhuriyet 03.03.1986
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder