Dünya nüfusunun üçte ikisinin
alış veriş yapacak parası yok, vitrin seyreder durumdalar. Bir milyar insan aç.
İki milyar insan yoksulluk sınırı altına yaşıyor. Üçyüz milyon insan gıda
yardımı alamazsa yaşayamaz durumda. Sekizyüz milyon insan sağlık hizmetlerinden
yararlanamıyor. Dünyada 1,5 milyar kent yoksulu var. Buna karşın dünyanın en
varsıl 200 kişisinin toplam serveti, en yoksul 2,5 milyar insanın gelirine
eşit.
Tanım
Azgelişmiş
ülke tanımı; toplumsal ve ekonomik düzey, siyasi düzen ve kültürel yapı olarak
geri kalmış çok sayıda ülkeyi kapsar. Yoksul,
gelişmekte olan ya da üçüncü
dünya ülkeleri tanımları da, aynı ülkeler için kullanılmaktadır.
Dünya devletlerinin yüzde 90’ına yakınını bu ülkeler oluşturuyor. Gelir
düzeylerine göre üstte yer alanlara gelişmekte olan, alttakilere
ise yoksul ülkeler deniyor. Bunların tümünü gelişmiş ülkelere göre
yoksul saymak da olanaklı.
Üçüncü Dünya
Ülkeleri tanımı ise, son yirmibeş yılda dünyadaki değişim nedeniyle
artık karşılığı olmayan bir sözcük durumuna geldi. Birinci ve ikincisini
oluşturan NATO ve Varşova ülkelerinin dışında kalan tüm ülkelere üçüncü dünya
ülkeleri adı verilmişti. Sosyalist yönetimlerin çökmesiyle ikincisi olmayan
üçüncü durumuna gelmesine karşın, bu tanımı bugün de kullananlar var.
Ülkeler Sınıflaması
Dünyada, yirmi dört
gelişmiş ülke bulunuyor. Bu ülkeler, gelir düzeyi, üretim gizilgücü ve uran
güçleri bakımından öbürlerinden çok ilerdedir. ABD, Japonya, Kanada,
Avustralya, Yeni Zelanda ve Batı Avrupa ülkeleri bu kümeyi oluşturuyor.
Bu ülkelerden 12’si
dünya üzerinde ölçülebilen ekonomik etkinliğin yüzde 80’ini gerçekleştiriyor.
Dünyanın en büyük 200 şirketinin hemen tümü bu ülkelere aittir ve bu
şirketlerin çoğunun yıllık cirosu, birçok azgelişmiş ülkenin ulusal gelirinden
çoktur.1
Gelişmiş ülkelerin hemen altında, çoğu ölçüte göre
gelişmiş ülke düzeyini henüz yakalayamamış ancak geniş kapsamlı sanayi
üretimiyle gelişmiş ülke olmaya aday 15 kadar ülke var. Birtakım Avrupa
Ülkeleri, Asya Kaplanları olarak adlandırılan, Güney Kore, Tayvan, Singapur,
Güney Afrika, İsrail, Malezya bu kümeyi oluşturuyor. Bir bölümüne NIC (Yeni
Sanayileşen Ülke) denilen bu ülkeler teknolojik açıdan önemli oranda Japon, ABD
ve Alman şirketlerine bağımlıdır.
Bağımlılar
Üçüncü halka, sınırlı
düzeydeki endüstriyel üretimi tüketime yönelik olan ve yüksek kır nüfusuna
sahip yoksul ülkelerdir. Sayıları 25 kadar olan bu ülkelerin, Yeni Dünya Düzeni’nin olumsuz
koşullarından kendilerini kurtarmadan, bir üst kümeye çıkması olanaksızdır.
Ağır dış borç yükü altındadırlar ve ekonomik dengeleri giderek bozulmaktadır.
Bağımsız ekonomik politika uygulayamazlar.
Sanayileşme istekleri
yabancı sermaye yatırımlarıyla sınırlıdır. Bunun için her türlü siyasi ödünü
verirler. Ulusal kalkınma stratejileri uygulayarak kendilerine “entegre
endüstri sistemleri” kuran NİC’lerin şansına artık sahip
değildirler ancak sürekli geleceğin NİC’leri olmak isterler. Bunu başarmak için
gerekli olan ne ulusal bilince, ne politik olgunluğa, ne ekonomik yöntemlere ve
ne de akçalı kaynağa sahiptirler.
Eski Sosyalistler
Dördüncü küme Doğu
Avrupa’daki eski sosyalist ülkelerdir. Bunların 2.Dünya Savaşı öncesine de
dayanan yüksek bir sanayileşme düzeyleri vardır. İyi eğitilmiş bir iş gücüne
sahiptirler. Ancak, bu ülkeler sahip oldukları birikimi, değerlendirebilecek
durumda değildir. Sovyetler Birliği’nden ayrılanları ve AB’ye katılanları
sayarsak 20 dolayında olan bu ülkeler, kendi içlerinde de ayrımlı gelişim
düzeyine sahiptir. Bunların içinde yer alan Rusya’nın kuşkusuz ayrı bir yeri
vardır. Rusya yaşadığı hızlı değişimin yarattığı toplumsal karışıklığı,
toplumsal ve ekonomik dengeye dönüştürebilmesi durumunda, gelişmiş ülkeler
kümesi içinde yerini alabilecektir.
Özel konumda olan bir başka ülke Çin’dir. Çin, son yirmi
yılda gösterdiği gelişme başarımı (performansı), uyguladığı kalkınma yöntemi ve
elde ettiği büyüme hızı ile gelişmiş ülkeleri yakalayıp geçme gizilgücüne sahip
bir ülkedir.
Petrolcüler
Beşinci küme, petrolden
başka geliri olmayan paralı ancak son derece geri OPEC üyesi ülkelerdir. Çoğu
Ortadoğu’nun feodal çöl krallıklarıdır. Gerek petrol üretimleri, gerek
gelirleri ve gerekse yönetim yapıları; genel olarak, ABD tarafından denetim
altında tutulmaktadır.
Bu ülkeler, sayısız tüketim ürünü yanında fabrika da
dışalımlamaktadır. Ancak, kendi sanayi zeminlerini oluşturacak bilim ya da
mühendislik birikiminden yoksundurlar. Açık tüketim pazarı olmaları yanında,
büyük Amerikan, Alman ve Japon inşaat ve mühendislik şirketleri için hatırı
sayılır iş alanlarıdır. Petrol gelirlerinin hemen tümü gelişmiş ülke
bankalarının kasalarını doldurur. Sayıları 15 kadar olan bu ülkelerin, ekonomik
üretkenlik anlamında herhangi bir gelecekleri yoktur.
Yoksullar
Altıncı küme Asya,
Güney Amerika ve Afrika’da bulunan ve dünya ekonomik piramidinin tabanına yakın
bölümde yer alan kırk kadar çok yoksul ülkeden oluşur. Dünya ekonomisindeki
yerleri sömürgecilik devrindeki konumlarından daha iyi değildir.
Birkaç ambalajlama ve
işletmeden başka, herhangi bir endüstriyel yatırımları yoktur. Yasal çerçevede
para kazanabilen az sayıdaki insanın çoğu bu işletmelerde çalışmaktadır. Döviz
elde etmeleri yalnızca dışsatıma bağlıdır ama ellerinde dışsatımlayacak bir ya
da iki hammaddeden başka bir ürün yoktur. Bu ülkelerin yazgısı doğa koşulları
ile oynak ve güdümlü dünya borsalarına bağlıdır.
Çok Yoksullar
Son küme, yoksullarında en yoksulu hemen hepsi Afrika’da
yer alan, en azgelişmiş (hiç gelişmemiş daha doğru) kırkyedi ülkeden oluşur. Bu
ülkeler o denli yoksuldur ki, dünyanın geri kalan bölümüyle ekonomik ilişkisi,
açlık bölgelerine yapılan yardım çeklerini paraya çevirmek ve yabancı yardım
kuruluşlarından gelen gıda çuvallarını açmaktan ibarettir. Küçük niceliklerle
ilkel hammadde dışsatımlasalarda yoksulluk ve umarsızlık döngüsü içinde sıkışıp
kalmışlardır.
Küresel şirketlerin yöneticileri hammadde, iş gücü ya da
yeni pazar arayışı içinde dünyayı tararken en dipteki bu ülkeleri dikkate
almazlar. Yönetim kurulu odalarında bu ülkeler dünya ekonomisinin parçası
olarak kabul edilmezler.2
Kötü
Gidiş
En varsıl ilk yüzde 20
dışındaki tüm ülkeler, ulusal bağımsızlığını koruma ve özkaynağa dayalı
kalkınma konusunda, karar yetkisini yitirmişlerdir. Bugünkü durumları birçok
bakımdan, küresel politikanın kalkınma izlencelerine katılmadıkları dönemden
daha iyi değildir. Hemen tümünün; toplumsal dengesi, gelir dağılımı ve
tarım-ticaret ilişkileri bozulmuş, ödeyemeyecekleri düzeyde borçlanmış ve
ekonomik bağımsızlıkları büyük oranda ortadan kalkmıştır.
Kimileri, birtakım
veriler göstererek bu ülkelerin elli yıl öncesine göre önemli oranda
geliştiğini, bu gelişmenin uluslararası ticaretin bir sonucu olduğunu söyler.
Üretilen enerji, açılan karayolu, kullanılan motorlu araç, gelişen iletişim ve
çeşitlenen tüketimde gerçekten gelişme olmuştur. Toplumsal ilerleme gibi
sunulan bu gelişmelerin ne anlama geldiğini görmek için, özellikle Dünya Bankası’nın kredi sözleşmelerine
bakmak gerekir.
Tüketim ve karayolu,
iletişim ve enerji yatırımlarındaki niceliksel artışın, ülkelerin toplumsal
kalkınma ve ekonomik büyüme anlamına gelmediği açıktır. Bu tür artışlar,
yabancı sermaye yatırımlarının öncelikleridir. Bunlar, ulusal pazarın
uluslararası kullanıma açılmasını sağlayan sömürge tipi yatırımlardır.
Yoksuldan Varsıla
1893 yılında,
İngiltere, Fransa ve Almanya toplam 62 milyar Frank sermaye dışsatımlamıştı. Bu
miktar 1914 yılında 204 milyar Frank’a çıktı. Bu üç ülkenin yalnızca sermaye
satışından ülkelerine döndürdükleri kazanç yılda 10,2 milyar Franktı.3
İkinci Dünya
Savaşı’ndan büyük güç olarak çıkan ABD, savaştan hemen sonra sermaye dışsatımını
yoğunlaştırdı. ABD Ticaret Bakanlığı verilerine göre; 1950-1960 yıllarında,
Birleşik Devletler 5,2 milyar Dolarlık doğrudan dış yatırım gerçekleştirdi.
Aynı dönemde bu yatırımdan elde ettiği ve ülkesine aktardığı gelir ise 12,2
milyar Dolardı.4
Türkiye, Gümrük
Birliği uygulamalarının başladığı 1996’dan 2014’e dek 18 yılda Avrupa
Birliği ile yaptığı ticarette toplam 237,8 milyar dolar açık verdi. Bunun
anlamı; Anadolu’nun yoksul insanlarının bu denli büyük bir kaynağı,
Avrupalıların varsıllığına katmış olmasıdır.5
Sermaye Yitiği
Ulusal paranın yerini
başta Dolar olmak üzere gelişmiş ülke paraları almıştır. Ülke dışına para
çıkarmayı denetleyen yasalar, uzun süre işlemez durumda kaldıktan sonra
yürürlükten kaldırılmış ve sermaye kaçışı yeni yasal düzenlemelerle olağan
duruma getirilmiştir.
Yerli-yabancı para
vurguncuları, anlaşmalı borsa şirketleri, hazineyi yağmalayan ‘işbilir’ politikacılar, kısa sürede
elde ettikleri büyük boyutlu parayı, döviz olarak yurtdışına çıkarmaktadır.
1976-1985 yılları arasında Arjantin, Brezilya, Meksika ve Venezüella’dan bu
biçimde 129 milyar Dolar çıkarılmıştı. Bu nicelik, aynı dönemde Hindistan,
Malezya, Nijerya, Filipinler ve Güney Afrika’da 58 milyar Dolardı.6
Dokuz yıl içinde
gelişmiş ülke bankalarına akan 187 milyar Dolarlık bu büyük servet, yoksulluk
içinde kıvranan ülke halklarının zorluklar içinde elde ettiği birikimdi ve
kayıt içi ya da dışı kazançlarla ülke dışına çıkarılmıştı.
Azgelişmiş ülkelerde, borç artışıyla sermaye kaçışı
arasında dolaysız bir ilişki vardır. Borç yükü arttıkça yurtdışına sermaye
kaçışı artmaktadır. Bu sonuç, yerel hükümet yetkililerinin borçlanmaya
gösterdikleri sıcak isteğin nedenini de açıklamaktadır. “Küreselleşen” dünyada kişisel servetini, olağanüstü boyutlara
ulaştırmamış azgelişmiş ülke yöneticisi kalmamış gibidir.
Yoksullaşma
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın
(UNCTAD) 1997 verilerine göre; dünyanın gelir düzeyi en düşük, yoksul ve çok
yoksul ülkelerde kişi başına düşen ortalama gelir, gelişmiş ülkelerdeki
ortalama gelirin 1/60’ı kadardır. Oysa, bu oran 1965 yılında 1/30 idi. Bu ülke
insanları 32 yıl içinde yüzde 100 daha yoksul olmuştu.7
Yoksul ve çok yoksul ülkelerde, GSMH 1965 yılında 74 Dolarken
bu nicelik, 1990 yılında 283 Dolara çıkmıştı ancak aynı dönemde gelişmiş
ülkelerin GSMH’sı 2281 Dolardan 17 056 Dolara yükselmişti.8 209 Dolar
artışa karşılık, 14 775 Dolarlık bir artış...
Varsılın Korunması
Azgelişmiş ülke
malları, gelişmiş ülkelerde dışalım kısıtlamalarıyla karşılaşmakta, tüm serbest
ticaret söylemlerine karşın, dışsatımları engellenmektedir. Yalnızca tarım
ürünleri değil, değişik işlenmiş mallar, bu uygulamadan payına düşeni almaktadır.
Emek yoğun olduğu için azgelişmiş ülkelere bırakılan; tekstil, televizyon, el
aletleri, ayakkabı, demiryolu malzemesi, bisiklet lastiği gibi bir dizi ürün, dışalım
engelleriyle önlenmektedir.
Gelişmiş ülkelerde
korumacılık, dışalımlanan üründeki işlenmişlik oranına göre artmaktadır. Bu
tutum doğal olarak, azgelişmiş ülkelerdeki sanayileşme girişimleri üzerinde
olumsuz etki yapmakta ve bu ülke yöneticileri, sanayileşme savlarından zorunlu
olarak vazgeçmektedirler.9
Kural DışıEngeller
Merkezi Londra’da
bulunan Milli Ekonomik ve Sosyal
Araştırmalar Enstitüsü’nün verilerine göre, kural dışı engeller, 1974
yılında dünya ticaretinin yüzde 40’ını etkilerken bu oran 1980 yılında yüzde
48’e çıkmıştı.10
Engellerin tümünü gelişmiş ülkeler koydu. ABD, Latin
Amerika ülkelerinin, dışsatımladığı 1051 tür işlenmiş maldan 400’üne, Avrupa
Birliği ise 479 işlenmiş maldan 100’üne kural dışı engel koymaktadır.11
1980-1983 arası, ABD’nin korumacılık uygulamaları yüzde 100 AB’nin uygulamaları
ise yüzde 338 oranında artmıştır.12 ABD’de korumacılıkla ilgili
olarak Temsilciler Meclisi’ne yalnızca 1985 yılında gelen yeni yasa sayısı
400’dür.13
Gerçeğin Yalınlığı
Sayılar, şu yalın
gerçeği gösteriyor: Azgelişmiş ülkelerde piyasalar serbestleşiyor, uluslararası
şirketler yayılıyor ve ulusal pazarlar çözülüyor. Buna karşın gelişmiş ülkeler “ekonomik
ulusçuluğu” sürdürüyor. Koruyarak
güçlendirilen varsıl ülke pazarlarının azgelişmiş ülkelere çekici gelen yüksek
alım gücü, ekonomik ve siyasi bir silah olarak kullanılıyor. Bu pazarlar
birinci sınıf koruma altına alınırken, azgelişmiş ülkelere serbestlik ve daha
çok serbestlik öneriliyor.
Ocak 1999’da yapılan
Dünya Ekonomik Forumu için geldiği
Davos’ta, Malezya Başbakanı Mahattir
Muhammet şöyle söylüyor: “serbest
piyasa işleyişi herkes için ‘iyi’ olmalıdır... ABD’nin kendi ekonomisini
korumacılık önlemleriyle koruma altında tutarken, Gore ve Rubin’in korumacılığa
karşı görüşler ileri sürmelerini anlayamıyorum”14 (Gore ABD
Başkan Yardımcısı, Rubin ABD Hazine Bakanı).
Varsıl
Daha Varsıl, Yoksul Daha Yoksul
Yeni Dünya Düzeni’nin başlangıçta herkesi etkileyen
söylemleri çok parlaktı. Dünya ulusları, eşit koşullarda yarışacak, ortak
pazarlar ve gümrük birliklerine katılan azgelişmiş ülkeler mallarını varsıl
pazarlara satarak yüksek gelir elde edecek ve yabancı sermaye yatırımları
işsizlik sorunlarını çözüp ekonomik büyümeyi gerçekleştirecekti. Dünya
küçülecek, insanlar ve ülkeler yakınlaşacak, kalıcı barış sağlanacaktı.
Ancak, günümüz dünyası
bu tür bir görüntü vermiyor. Varsıl-yoksul, gelişmiş-azgelişmiş, ezilen-ezen
çelişkileri, giderilmediği gibi durmadan artıyor. Dünyanın her yeri, ekonomik
yetmezlik, siyasi ve askeri çatışmalar ve sayısız bölgesel gerilimlerle dolu.
Eşitlik, barış ve
gönenç hala insanlığın uzağında duruyor. Bir avuç varsıl ülke, dünyayı dilediği
gibi kullanıyor. Gelişmiş ülkelerde, devleti tam olarak ele geçirmiş olan büyük
sermaye kümeleri, gerek kendi halkına gerekse tüm dünya halklarına işsizlik,
geçim zorlukları ve baskıdan başka bir şey vermiyor.
Dünya nüfusunun yüzde
20’sini oluşturan gelişmiş ülkeler, 1970 yılında, tüm dünya gelirinin yüzde
73,9’unu alıyordu. Bu oran 1989 yılında yüzde 82,7’ye yükseldi. Dünya nüfusunun
en yoksul yüzde 20 nüfusuna sahip ülkeler, dünya gelirlerinden yüzde 2,3 pay
alırken, payları 1989 yılında yüzde 1,4’e düştü.15
Azgelişmiş ülkelerin
dünya ticaretindeki payı, 1950
yılında yüzde 31 iken, bu pay 1989 yılında yüzde 21’e geriledi.16
Sayılar yalan söylemiyor; varsıl daha çok varsıllaşıyor yoksul daha çok
yoksullaşıyor.
Dünya Bankası Avrupa Başkan Yardımcısı Jean François Rischard, bu gerçeği
saklamıyor ve şunları söylüyor: “Gelecek
20 yılda yeni dünya ekonomisinde, varsıllar daha varsıl, yoksullar daha yoksul
olacaktır”.17
DİPNOTLAR
1 “Küresel Düşler” R.J.Barnet – J.Cavanagh Sabah
Yay., 1995 sf.225
2 “Küresel Düşler” R.J.Barnet – J.Cavanagh Sabah
Yay., 1995, sf.228
3 “Imperialism” Hopson Londres 1902, sf.58 ve değişik
kaynaklar ak. V.İ.Lenin “Emperyalizm” Sol Yay., 1969, 1.Baskı, sf.79
4 “Balance of Payments Statistical Supplement
Revised Edition”, Washington D.C. ak. H.Magdoff “Emperyalizm Çağı”
Odak Yay., 1974, sf.256
5 Devlet İstatistik Kurumu, “Ülke
Gruplarına Göre Dış Siyaset”, www.tuik.gov.tr
6 “The ABCS of International Finance”
(Lexington, MA:Lexington Books, 1987) ak. N.Balkan “Kapitalizm ve Borç
Krizi” Bağlam Yay., 1994, sf.173
7 “Küreselleşme Baskısı Hız Kazanıyor”
Bir.Mi.Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) 1997 raporu, Cumhuriyet
17.Şubat.1998
8 a.g.e.
9 “Dünya Bankası Raporu” 1985: 40 : Das, 1986:
61 ak. Neşecan Balkan “Kapitalizm ve Borç Krizi” Bağlam Yay., 1994,
sf.113
10 “Migration of Financial Resources” sf.61 ak.
a.g.e. sf.111
11 a.g.e. sf.111
12 Dünya Bankası Raporu sf.40 ak. Neşecan Balkan
“Kapitalizm ve Borç Krizi” Bağlam Yay., 1994, sf.111
13 “A Fate Worse Than Debt sf. 66” ak. a.g.e. sf.111
14 “Asya’yı Serbest Piyasa Yaraladı” Cumhuriyet
01.Şubat.1999
15 UNDP (1992 Tablo 3.1) ak. R.Prendergast-F.Stewart
“Piyasa Güçleri ve Küresel Kalkınma” Yapı Kredi Yay., 1995, sf.56
16 (UNCTAD 1990) a.g.e. sf.54
17 “Oyunun Kuralı Değişiyor” Cumhuriyet 05.11.1999
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder